• thomas mann imzalı bir uzun öykü kitabı. can yayınlarının baskısı, behçet necatigil tarafından çevrilmiştir.
  • bana nemli, küflü havayı, nefes alamama duygusunu hatırlatan kitap. bir de adli psikoloji dersinde pedofili başlığında hocamız tarafından bu kitabın satır aralarını okursak konuyu anlayacağımız söylenmişti.
  • nobel edebiyat ödüllü thomas mann'ın okuduğum ilk eseri.kitabın ilk 28 sayfasının geri kalan 80 sayfası ile pek bir alakası yoktu. çünkü ilk bölümde goethe model alınarak yaratılan karakter gustav von aschenbach, sanat ve sanatçı konusunu ele alıyor. ama ilerleyen sayfalarda karakterin tatil için gittiği venedik’te, tadzio adlı 14 yaşındaki polonyalı çocuğa tutkuyla bağlanışının, kolera salgınına rağmen orada kalıp, bu insan güzelliğinin mükemmel örneğini seyrederek, mutlu ölmeyi tercih edişinin öyküsünü anlatıyor. kitabın adından sonunu tahmin edebiliyorsunuz zaten ama kitapta bence vurgu yapılmak istenen de bu değil. bir trajedi. hayata ve aşka tutunma ve sonra da kendi rızasıyla ölüme teslim olma trajedisi.
    "...kurnaz gönül avcısı, incenin incesi bir fikir: sevenin sevilenden daha tanrısal olduğu, çünkü tanrının sevilende değil, sevende bulunduğu fikrini söyledi..." (syf.69)
  • kitap olanı için:
    --- spoiler ---

    diyojen vs. apollo ikiliği bu kadar bariz olmasaydı keşke, ölüme dönüklüğün tüketip tıkaması ve yaratının gençlik yaşamsal coşku üzerine binası aşırı vurgulu olmuş. kör göze parmak :güzel,dinç, hin çocuk vs düşünceli, tasalı yaşlı adam. eksikler: örtük anlatım, okuyucunun entelektüel yeterliliğine saygı vb.

    bunun dışında anlatım fena sayılmaz, uzun sıfat tamlamalarının ve bitmeyen betimlemelerin bolluğu sanırım yazarın olayı zihinde tam olarak görselleştirmeye yönelik bir çabası olarak okunabilir. kelimelerle resim yapmaya merak var belki de anlatının içerisindeki yazarın tarzına göndermeli self-refleksif bir nüans da olabilir.
    --- spoiler ---

    film olanı için:
    --- spoiler ---

    mahler fikri şahane; o bilinç akışı hissiyatı, anı-melankoli dünyasıyla gerçek -arzu dünyasının ani geçişleri bu tema sayesinde çok rahat oturuyor.
    für elise çalan çocuk dahiyane; masumiyet, basitlik belki zihinsel giriftliklerin tereddütlerin henüz olmadığı saf coşku yaşlarına gönderme.

    son sahnede planlar, kesmeler, perspektifin değişimi kusursuz.

    bestecinin arkadaşıyla olan bitmek bilmez entel diyalogları biraz nüktedan ama o kadar gerekli değil gibi.
    --- spoiler ---

    sonuç olarak bence filmi kitabından daha güzel olan nadide bir eserle karşı karşıyayız.
  • sanatçılık duyarlılığı ve güzele hayran olma psikolojisi gibi bahanelerle pedofiliye kılıf uydurmaya çalışan kitap. belki de ben sanattan anlamıyorumdur, amaaan varsın anlamayayım.
  • bacakarasında ölüm. venedik'te.

    "insan hissettiği yaştan genç değildir." morte a venezia diyaloglarından birinin açtığı çağrışım.

    ursula k. le guin the compass rose kitabındaki bir öyküsünde hem thomas mann'a (der tod in venedig) hem luchino visconti'ye (morte a venezia) gönderme yapıp özellikle romancı olana yekten burun, kafa, göz demeden girmiştir. barbar tötonluğunu, muhteşem hödüklüğünü bırakmamıştır.

    "demek ki venedik'ten alınacak ilk ders ölümlülüktür. (...) güya venedik alışılmıştan daha ölümlü bir şehir olduğundan bir ölüm şehridir, ölümün şehridir, hastalığın, kokuşmanın şehridir, sağlıklı bir iş hayatı olmayan bir şehirdir, güvercinleri gibi ziyaretçilerin sırtından geçinen bir şehirdir, hastalıklı bir şehirdir, yüksek ateş yüzünden görülen sanrıların şehridir, yaşını başını almış kulamparaların ölmeye gittiği yerdir. elbette zırvadır bunlar. en ölümlü şey en canlı şeydir." ursula k. le guin - the compass rose

    "oysa kendi öyküsü, thomas mann'ınkinden kat kat sağlıksızdır. çünkü venedik'te ölüm'de bir aşk anlatılır; karşılık beklemeyen, karşılık görmek olasılığından tümüyle yoksun gerçek bir aşk. "the prussian officer"da ise, aşk yoktur, sevgi yoktur ve baskı altında tutulan eşcinsel istekler korkunç bir vahşete dönüşür." mina urgan - d. h. lawrence

    (bkz: venedik/@ibisile)
    (bkz: morte a venezia/@ibisile)
    (bkz: köprülü/@ibisile)
    (bkz: don't look now)
  • üniversite 2'de bir komite sonrası okumuştum. göğüs komitesi sonrası sanırım. 97 almıştım o komiteden. güneş gözlüklü smiley var burada. yani takribi 11 sene olmuş, genelde okuduğum kitapları unuturum sadece bir kaç an aklımda kalır koca kitaptan. zaten aksi olaydı süper über entelektüel bir adam olurdu ama siktiğimin hafızası unutuyor işte. mesela 4 cilt ince memed'den aklımda kalan tek şey kalça izlerinden seviştiklerini anlayan avcı. kalça izi ve sevişmek, koca dört cilt benim için bundan ibaret.

    neyse efendim bu kitaba cuma komite sonrası başladım ve cumartesi öğleden önce bitirdim ve bu kadar hızlı bir okumaya rağmen çok sahnesini hatırlıyorum. her şeyi unutan benim bu kitaptaki pek çok ufak ayrıntıyı hatırlamam ilginç geliyor bana.

    aslında şimdi başlığı görünce bunları düşündüm ve neden unutamadığımı anladım; saçma salak takıntılarımla birebir uyuşuyormuş da ondan. kendime bile itiraf edemiyorum amk. bir başlık, bir kitap şak diye günün bu vaktinde yüzüme obsesyonumu çarptı işte. insan ruhu ve hafızası ilginç. çok ilginç.
hesabın var mı? giriş yap