• (vahdet-i şühud) tasavvufta kişinin kendiliksiz olarak kainatta kendini görmesi ve "bu o'ndandır" demesi. türkçesi görüşün birliği.
  • kimi kesim ehli sünnet islam miti üretiminde adeta dinomo, hatta ayet/hadislerin kendisine göre şekillendiği -kap- anlayış. mesela pek popüler olanlardan cübbeli ahmet'in anlattıkları...

    her şey allah değildir, allahtan bir gölgedir, varlığını allahtan alır; gibi bir ifadeyle `vahdet-i vücud'un yumuşatılmışı. daha doğrusu: maddenin gerçekte de var olduğunu kabul eden bir vahdet-i vücud versiyonu, diyelim, o nasıl oluyorsa...
  • irade birliğidir. hayatın anlamıdır. yaratıcıyla yaratılanın irade birliğidir. artık herşey olması gerektiği gibidir. kul her hareketinde, düşüncesinde o'nun rızasını arar. peki bu ne kadar uygulanabilirdir? tabiki aciziz fakat elimizden geldiğince irade birliğini sağlamaya çalışmamız gerekmektedir. bu durumda artık ne varlık sıkıntısı ne korku ne üzüntü vardır. sen kul olarak varlık görevini yerine getirirsin o sana hayal edemeyeceğini, vaadini yaşatır.
  • vahdet-i vucudun soft hali. her şeyde o'nu görme ve bu maddi hayatin o'nun birer tezahürü veya gölgesi olarak görmedir.

    vahdet-i suhuda gore, "her şey ondandir." vahdet-i vucudda "her sey o'dur." denilmesi fenâ halinin bir yanılgısıdir.
  • (bkz: panenteizm)
  • imam rabbani tarafından geliştirilen, 'allah'tan başka müşahede edilen, görülen bir şey yoktur, görülen her şey o'dur' şeklinde izah edilen felsefi görüş.

    buna göre; her şeyde allah'ı görmek, varlığı bir bilmek değil bir görmek, o'ndan başkasını görmemek lazımdır. böyle görmekle 'fena' meydana gelir ve allah'tan başka her şey (masiva) unutulur.

    vahdeti vücuttan özde bir farkı yoktur. ikisi de aynı kapıya çıkmakta ve islam'ın tevhid inancına yani allah'ın bütün varlıklardan ayrı ve yaratan yaratılan ilişkisi dışında yaratılanlarla organik bir ilişkisi olmadığı anlayışına ters düşer.

    vahdeti şuhut, bir olan allah'ı görmek, o'nun dışında bir varlığın olduğunu idrak etmemektir. 'bu idrak diğer şeylerin olmadığı anlamına gelmez. gündüz süresince yalnızca güneşi görüp yıldızları görmeyiz ama yıldızların orada bulunmadıkları anlamına gelmez.' derken,
    vahdeti vücut, 'yalnızca bir olanı görmek değil onun yanısıra yalnızca bir olanın var olduğuna, başka da bir şeyin olmadığına inanmaktır. bu başka şeylerin varlığını inkar değildir. yalnızca o şeylerin (diğer) şeyler olarak var olmadığıdır. var olan şeyler bir olan allah'ın tezahürleridir.' der.
    vahdeti vücut çokluğu başta redderken, şuhut, sonda reddeder.
  • vahdet-i vücud’da varlığın bâtını hak, zâhiri ise halk olarak görülür.

    panteizm’de ise total madde= tanrı’dır.

    ekseriyetle bilinenin aksine, imam-ı rabbani ekolü vahdet-i şuhud’çu değildir, hep yanlış anlaşılır. imam-ı rabbani her iki görüşün de ötesine geçmiş ve marifette çıtayı çok yükseltmiştir. vahdet-i şuhud, imam-ı rabbani hazretlerinin tasavvufta belli bir makama gelen sufi’nin yaşadığı vahdet halini değerlendirmesi ve teşhisidir. buna göre vahdet güneşi doğduğunda, sufi yıldızların(halkın) yok olduğuna hükmeder; ancak imam-ı rabbani hazretleri, “hayır yıldızlar yok olmadı; güneş ışıklarının galebesi sebebiyle sadece senin şuhudundan/görüşünden çıktılar” der ve şuhudi fenaya* cevaz verir ama vücudi fenayı* imkansız görür. “muhyiddin-i arabi doğru görmüştür, ancak doğru söylememiştir(ilmi hata) diye belirtir.

    âlem yoktan var edilmiştir; yani aslı yokluktur "hak" değildir. ancak allah’ın esmasını gösterecek şekilde yaratılmıştır. alemdeki her bir varlık, farklı esma terkiplerini gösterir. bu anlamda varoluş baştan başa esma çarşısıdır.

    insan da, allah yani toplu esma mertebesini gösterecek şekilde yaratılmıştır; ancak insanın dahi aslı hak değil, yokluktur; yani yoktan var edilmiştir. allah ismini göstermekten kasıt, bir aynanın güneşe tutulduğunda güneşin tam bir kopyasını üzerinde barındırabilmesinden kaynaklanır(yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım). mesela bu kabiliyet tuğlada yoktur. tuğla sadece güneşin ışık tayfından kırmızının bir tonunu(esmadan birini) gösterecek kabiliyettedir. insan hariç diğer hiçbir varlık toplu esma mertebesini gösteremez. buna melekler de dahildir(yeryüzünde kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın?...ben sizin bilmediklerinizi bilirim). insan günah işleyip sonra da pişman olmasaydı allah'ın gafûr/gaffar(affeden) olduğu; sapıtmasaydı hâdi(doğru yola ileten) olduğu vs. anlaşılmazdı. insan, olumlu olumsuz tüm özellikleriyle ilahi isimlerin tamamının ortaya çıkmasına vesile olur; bir zemin sunar. bu anlamda, inançsızlar dahi aynı gayeye hizmet ederler; kendileri bunun farkında olmasalar bile.

    vahdet-i vücud, sekr(manevi sarhoşluk) sebebiyle aynada görünen güneşin, semadaki asıl güneş sanılmasından kaynaklanır. ancak hem âlem hem de insan aynasında görünen, hakkın suretidir yalnızca. güneş, bir okyanusun yüzeyine de(kainat), bir el aynasına da(insan) suretini bırakabilir. gerçekte ise allah alemlerden gânidir. vahdet-i vücud ehli güneşi kendinde görünce "ben güneşim", âlemde görünce de "her şey güneştir" derler; ancak o türden sözleri sarhoş halde söyledikleri için mazurdurlar. aklı başında olarak söyleyenler ise sorumlu olurlar.
  • (bkz: vahdet-i vucud vs vahdet-i şuhud/@bakalim)
    (bkz: vahdet-i vücud neden yanlıştır/@bakalim) diyenlere yok ikisi de aynı kapıya çıkar demişim.
hesabın var mı? giriş yap