• (bkz: italo svevo)
    (bkz: hayat işte)

    sonunda bu kitabın sonuna gelebildiğim için şükrediyorum şu an. her kelimesini sesli olarak okuduğum bu kitabı sanırım birkaç aydır bitirmeye uğraşıyorum. sanırım şükrümün de en büyük sebebi bu. iç sesimizle kitap okuyabildiğimiz için, gerçekten çok şanslıyız.

    tezer özlü'nün yaşamın ucuna yolculuk kitabında izini sürdüğü üç yazardan birisi svevo. yaşamın ucuna yolculuk'u okurken, bana svevo'yu daha az seviyormuş gibi gelmişti hep. buna karşılık trieste kentinin o kadar altını çizmişti ki, ben svevo'nun yazdıklarından çok trieste'yi merak etmiştim. sanırım bu yüzden svevo'yla tanışmayı daha geçe bıraktım. ve herkesin bildiği en popüler kitabı olan zeno'nun bilinci'nin aksine, ilk romanı hayat işte'ye başlayarak zor bir başlangıç yaptım.

    gurur ve önyargı ile anna karenina'yı yarım bıraktıktan sonra, böyle bir romana uzun süredir girişmemiştim. uzunca içsel betimlemelere, her karakterinin duygularının en ince ayrıntısına çok iyi değiniyor svevo. zaman zaman alfonso neden böyle hissetmiş ki, o öyle hissedecek birisi değil diyecek kadar tanıdığımı hissettim onu.

    kitap kısaca, kırsaldan kentteki bir bankaya çalışmaya gelen, patronunun kızına aşık olma cesaretini gösteren, içinde sürekli bir eziklik, yetersizlik hissi duyan alfonso'nun yaşam öyküsünü anlatıyor. 2012 yılında, ilk baskısını yapmış ve iki bin baskı yapmış bu kitabın hala ilk baskıyı satamamış olmasına bakarak, bu kitabı okuyacağınızı düşünmüyorum. bu yüzden spoiler vermekten çekinmeyeceğim.

    kitabın ilk kısımlarında alfonso felsefeye ve edebiyata düşkün, işten çıkınca kütüphaneye gidip bir şeyler üretmeye çabalayan birisi. annetta ile tanıştıktan sonra, ilk zamanlarda onu fazla kibirli bulsa da sonradan ona aşık olmasıyla birlikte, bir roman yazmaya girişiyorlar. alfonso roman boyunca, bazı anlar annetta'ya gerçekten sırılsıklam aşık modunda. fakat annetta ile anın şehveti ile birlikte olduktan sonra, kendini hiç annetta'ya aşık olmamış gibi hissediyor. annetta'nın servetine, bir anda böyle çirkin bir yolla konduğunu ve bunda haksız olduğunu düşünüyor. bu yüzden annetta'nın isteği üzerine, en çok da ondan kaçmak için köyüne dönmek üzere izin alıyor. bu izin süresince, annesini hastalıktan kaybediyor. ve kente geri döndüğünde annetta'nın kuzeni ile nişanlandığını görüyor. bunu ilk başlarda sineye çekip, çalışma hayatına odaklansa da, sonrasında annetta'ya yeniden sevgi duyduğunu fark ediyor ve onunla bir buluşma talep ediyor. buluşmaya annetta yerine ağabeyi geliyor ve aralarında bir çekişme yaşanıyor. alfonso da bunun üzerine, annetta'ya olan aşkından, onu gelecekte kendi mezarının başında ağlayarak hayal ederek, intihar etmeye karar veriyor.

    alfonso bence gerçekten dünyanın en ezik insanlarından birisi. bazı insanların acı çekiyor oluşları, bu acıları çekiyor olma biçimlerinden ötürü bende hayranlık uyandırır. tezer özlü, pavese bunlardan bazılarıdır mesela. acılarını hayatları içerisinde öyle bir yere koyarlar ki, acıları onları daha da yüceltir, onlar sayesinde insan acı dolu bir yaşam ister, onların hislerine özenir. fakat alfonso'nun acı çekiş biçimi, düşünce şekli, cümlelerinin zavallılığı o kadar ezik gösterdi ki onu bana. kendisinin çektiği acıya bile saygı duyasım, onu sevesim gelmedi hiç. alfonso'nun bu ezikliği karşısında, bencilliği ve kibirliliği ile yer alan annetta da, bu özelliklere sahip olmasına rağmen, bunları yaşayış şekli bakımından o kadar zavallı ki. onu alfonso'dan bile daha çok sevmedim.

    yalnızca annetta ve alfonso da değil, kitaptaki yan kahramanların tümü, o kadar zavallı insanlar ki. acaba diyorum gündelik hayatımızda başka birinin gözünden düşüncelerimiz duyulsa her birimiz bu kadar zavallı görünür müyüz. ama yok yani, yazar tarafından iyi özellikleri betimlenmeye çalışılan insanların o iyi özellikleri bile çok zavallı.

    ben genellikle, sonu intiharla biten kitapları severim. garip bir şekilde böyle kitapları kendime de çekiyorum fazlasıyla. intiharla karakterin içsel çatışmalarını taçlandırdığını düşündüm hep. fakat bu kitap, bana bu düşünceyi vermedi. belki de bu kitaba olan sövgüm bundan. intiharı aşkı için gerçekleştiren, fakat aşkı da pek yüce olmayan alfonso'nun zavallılığı, intiharın yüceliğini bile söndürdü gözümde. bu yüzden bu kitap, keşke alfonso'nun intiharı ile sonuçlanmasaydı. büyük bir yüzleşme yaşansaydı mesela. ya da klişe bir son olarak sonsuza dek mutlu oldular ile sonuçlansaydı. zengin kız fakir oğlan hikayelerinin de, zaman zaman mutlu sonla bitmeye ihtiyaçları vardır diye düşündüm.

    sanki, svevo'ya ve kitaba sövüyormuşum gibi geldiğinin farkındayım. fakat öyle değil aslında. svevo'nun roman dilini, akıcılığını fazlasıyla beğendim. sadece karakterler asla sevmeyeceğim türden insanlar. sanki, entrika dolu bir türk dizisi izliyormuş da, tüm kahramanlara sövüyormuş gibi hissediyorum şu an bunları yazarken. önceden svevo'dan boş zamanlarım isimli kitabı okumuştum. o kitapta da, kahramanları hiç sevmediğimi hatırlıyorum şimdi. neden böyle bilmiyorum. eğer yıldızımız barışacaksa, sanıyorum zeno'nun bilincinde barışacak. onu da yakın zamanda okumayacağımı belirteyim.

    svevo, henüz benim kendimle içselleştirdiğim bir yazar değil, olacak mı onu da bilmiyorum. sanırım onunla ilgili tam olarak ne düşündüğüme zeno'nun bilincini ve belki senilita'yı da okuduktan sonra karar vereceğim.

    pek de okumanıza gerek olmayan bir kitap, bunun yerine daha mutlu edici romanlar okunabilir.
hesabın var mı? giriş yap