• aydınlanma'dan ulusal romantizme
    murat belge
    1789 fransız devrimi, 18. yüzyılı kaplayan aydınlanma'nın en önemli ürünlerinden biridir. ama ilginç ve tuhaf bir şekilde, o dönemi ve o zihniyeti kapatan en önemli olay da gene bu devrim olmuştur.
    aydınlanma düşüncesi evrenselci, uluslararası karakterde bir düşüncedir. bunun temel nedeni akla verdiği yerdir. bugün bizim 'aklın yolu bir' gibi darbımeselleşmiş sözlerimizin temelinde de bu aydınlanma anlayışı yatar. akıl tektir ve her insan da bu akla sahiptir; yaşadığı somut toplumsal koşullar, örneğin 'dini baskı' gibi etkenler, bu aklının özgürleşmesini engelliyor olabilir, ama bu etkenleri ortadan kaldırmayı başardığında onun aklı da evrensel akılla özdeş hale gelecektir.
    fransız devrimi 'millet' derken, aslında 'halk' diyordu; monarşi ve aristokrasi ve onların düzeninin destekçisi ruhban, 'ayrıcalık' mekanizmasının tepesinde oturan kesimler... onlara karşı 'halk' (ama bu da sadece 'burjuvazi ve küçük burjuvazi' anlamına geliyordu o günlerde)... 'millet', ayrıcalıklılarla birlikte ayrıcalık düzenini de ortadan kaldırarak kendini egemen kılacaktı, kılıyordu.
    monarşi ve aristokrasi, toplumu yönetiyor durumda olmasının açıklaması olarak, 'soylu kan'ını öne sürüyordu. buna onlar sahip olduğu için yönetme ayrıcalığı da onlardaydı. basit bir mantık, basit bir açıklama.
    devrim sonrasının yeni yöneticisi burjuvazi nasıl meşrulaştıracaktı bu konumunu? milletin yüceliğini savunarak ve kendisinin de o milletin temsilcisi olduğunu öne sürerek.
    bu yeni durumda da meşrulaştırma söyleminin içine 'kan' öğesi, onun soyluluğu vb. katılabilirdi, ama bu bir aristokrat sınıfın değil, milletin 'asil kanı'ydı.
    aydınlanma'nın ürünü olduğunu söylediğim fransız devriminin bir önemli ürünü, romantizm akımıdır. ama romantizmin baş düşmanı da, aydınlanma'dır. çok ilginç, şaşırtıcı dönüşler bunlar. ingiltere ve fransa gibi, o günün avrupası'nın en ileri ülkelerinde, romantizm, bir süredir yürürlükte olan sanayi devrimi'ne karşı bir tepkiyi de içeriyordu; teknolojiye karşı doğanın önemini savunuyordu.
    ama başta alman toplumu, 19. yüzyılın henüz ulus-devlet olmamış toplumları için bütün bunların anlamlandırılması, ancak 'ulusal' bir ideoloji içinde mümkün olabiliyordu. bir ingiliz romantiği kırda hayat savaşı veren bir köylüye, çiftçiye vb. baktığında, o insanda doğal hayatın erdemlerini bulduğuna inanıyordu (rousseau'nun 'soylu vahşi'si bunun bir prototipidir). herder, arnim ve onları izleyen başka almanlar ise benzer bir köylüye baktıklarında, orada alman milletinin, ruhunun yüceliğini, dehasını vb. görüyorlardı.
    zaman içinde egemen olan da bu ikinci akım oldu. devrimin fransa'daki sonuçları milliyetçilik olarak dünyaya yayıldıktan sonra fransa'nın kendisi de devrimini milliyetçiliğinin başlangıç noktası haline getirdi.
    ve şimdi fransa'nın sağı kadar solunda da etkili olan bu fransa'ya özgü milliyetçilik, fransa'nın kendini kendinden büyük bir toplumsallık biçimiyle özdeşleştirmesi aşamasında, alışılageldik mekanizmaya özgü bir refleks verdi ve bu adımı atmayı reddetti.
    onu hollanda izledi. başkaları da izleyebilir. kolay değil, ulus-devletin mucidi olan avrupa'nın, ulus-devletten vazgeçmesi. ama bunun karşıtı da kolay değil. ab sürekli bu temel gerilimin konjonktürel krizlerini yaşar ve sürecin evrelerini böyle somut krizlerle geçer. gene öyle olacaktır.
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=154776
hesabın var mı? giriş yap