• nelly furtado'nın t.s.i ismiyle tanıtıp durduğu yeni albümünün ismiymiş efendim.
  • her çıkardığı albüme daha öncekinden daha çok âşık olduğum kadının çıkarmış olduğuna inanmak istemediğim albüm.

    spirit indestructible dışında beni daha öncekiler gibi kâlbimin tam orta yerinden avlayan bir şarkı olmadı ne yazık ki. albümün açılışını buna yaptırmakla çok iyi yapmışlar, zirâ "görüp görebileceğinizin en iyisi bu." der gibi olmuş.

    ilk single big hoops'un ne ne anlatmaya çalıştığını anladım, ne de ne halta yaradığını. rihanna söylese bir nebze de nelly furtado'da feci sırıtıyor.

    kırbaç seslerinden oluşan temposuyla ilginç bir düzenlemeye sâhip olan high life, bu özelliği dışında pek bir numarası olmayan bir parça. çocuk şarkısı gibi bol "la la"lı falan, gereksiz.

    bu dediklerimin aynısı parking lot için de geçerli. o düzenlemeyle şâhâne bir şarkı ortaya çıkabilirdi ama bu hâliyle çocuk tekerlemesi gibi saçma sapan bir şey.

    something 2000'lerin başında yayımlansa başarılı olabilirdi ama sene olmuş 2012, 2013; bu düzenleme ve en son 2000'lerin ortasında sesini duyuran nas'ın rap vokâli ile hem sıradan hem de demode bir şarkı çıkmış ortaya.

    bucket list diğerlerine oranla daha güzel bir şarkı. ilk iki albümün** ve mi plan'ın verdiği güneşli bir havada şehri dolaşma isteğini hissettiriyor insana. ve ilginç bir biçimde '80'lerin havası var sanki (bkz: do it). sevdim bunu.

    the most beautiful thing hafif bir ortadoğu havası yaratıyor, hazır albümde arap baharı'ndan da dem vurmuşken birkaç alaturka çalgı ile bambaşka bir boyuta taşınabilirdi bu şarkı. o sürekli tınlayan tef size kurtlar vadisi'ni anımsatabilir belki ama ben çok sevdiğim weak'i (bkz: melanie c) aklıma getirdim daha çok. düzenleme güzel olsa da şarkıda ne yazık ki yine iş yok, sıkıcı bir şiir havası taşımakta.

    waiting for the night albümün az sayıdaki güzel şarkılarından. yalnız komik olma pahasına şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; nakarattaki melodide feci hâlde fantezi müzik havası yok mu yahu? sinan özen'e, alişan'a falan versen hit şarkı yaparlar bundan yemin ediyorum. ne baştaki club havaları, ne de sonlara doğru yükselen uzakdoğu aroması ve akordeon gözümün önünde sırıta sırıta kameraya bakan ve şarkı söyleyen bir sinan özen belirmesine engel olabiliyor. şaka maka o adam da 50'sine geldi lan. öhm neyse.

    miracles girişindeki etnik müzikler ile etnik en ufak bir tat alınca 80 günde devr-i âlem yapan bendenizin kâlp atışlarını hızlandırmaya yetiyor ama bir try ya da scared of you'nun etkisinden fersah fersah uzakta yazık ki. yalnız sonlara doğru nelly sesinin sınırlarını zorlamış, bak o güzel olmuş.

    circles dedin mi benim aklıma anca mariah carey'nin muhteşem baladı geliyor be canlar (bkz: the emancipation of mimi). hem christina aguilera da sözleşmişler gibi son albümünde* aynı isimde bir şarkı yaptı, onda da hep aklıma mariah'm, bebeğim geldi. ama o şarkı yine vasatın üstü, bunda ise cidden iş yok be. sen albüm için 40'ın üzerinde şarkı yap, albüme aldıkların anca bu ve bunun gibiler olsun. diğerlerini merak etmeden duramıyorum gerçekten.

    enemy hakkında söyleyebileceğim hiçbir şey yok. varlığının bir yararı, yokluğunun bir zararı yok. öyle vasat.

    albümün standart sürümünü kapatan believers, tam açılımı "believers (arab spring)" olan isminden de anlaşılabileceği ve yukarıda da değindiğim gibi arap baharı'na adanmış bir şarkı ama müziğinde herhangi bir ortadoğu tınısı olmadığı gibi sözlerinde de en ufak bir politik gönderme tabii ki yok, zirâ nelly furtado alışılageldiği üzere ağır konulardan doğrudan bahsetmek yerine olayların kendisinde yarattığı hisler ve edindiği ilhamlar üzerine yazan bir sanatçı. explode'un verdiği enerji, nelly furtado müziğinde olması gereken doğru melodiler ve hiç karşı koyamadığım pop-rock içeriğiyle bu da albümün iyileri arasında.

    parasına biraz daha kıyabilenlerin edinme şansına erişebildiği deluxe sürümde bulunan bonus cd ise şaşırtıcı bir biçimde standart sürümdeki pek çok şarkıdan çok daha iyi şarkılar içeriyor. birinci parça hold up, grunge tınılı açılışıyla "bu ne be?" dedirtse de devâmında loose'a alınmamış bir şarkıymış hissi vermesine neden olan '80'ler havası sağolsun, kanımıza giriveriyor. elbette bir do it değil ama kötü de değil. yalnız sonları gereksiz yere uzatılmış gibi geldi bana.

    end of the world "aralık 2012'de ne olur ne olmaz, ben göndermemi yapayım da." diye yazılmadıysa ben de bu işi bilmiyorum. yine de güzel bir balad olmuş. zâten 2012 kıyâmet korkusu albümün diğer şarkılarının sözlerinde de (bkz: bucket list) (bkz: waiting for the night) kendisini hissettirmekte.

    bu diskte en çok hoşuma giden şey tür çeşitliliği oldu. zirâ don't leave me çok şirin bir reggae şarkısı.

    be ok bu diskteki favorim oldu. ingiliz pop-rock gruplarının kapalı havayı akla getiren müziklerini andırıyor. eh, bilen bilir kışa bayıldığımı. kayıtsız kalamazdım bu şarkıya da.

    thoughts arka arkaya iki farklı düzenlemesiyle karşımıza çıkıyor. birincisi orijinâl hâli, diğeri ise tiësto remiksi. who wants to be alone'da tiësto'ya eşlik eden nelly teşekkürünü böyle almış da diyebiliriz pek tabii. her iki uyarlamada da kendisine the kenyan boys choir eşlik etmekte, çok da iyi yapmakta. ilkinde şarkının içine bir yerlere sting'in kaçtığına yemin edebilirim. ikincisi ise daha bir pop-rock havasında. piyano falan da çalmışlar, üşenmemişler sağolsunlar.

    son şarkı ise end game diye bir şey. 2012 model r&b ama hiçbir özelliği yok.

    albümde bunların dışında genel olarak dikkati çeken iki şey var. birincisi, kaçınılmaz olarak loose'un etkisinde kalınmış. o başarının üzerine bambaşka sularda yüzmesini zâten beklemiyordum, ama hiç değilse dozunda bir yineleme olmuş, tebrikler. bir de her ne kadar aradan 6.5 sene geçmiş olsa da o albümü izleyen ilk ingilizce stüdyo albümü, bırakın da olsun değil mi ama? burada timbaland'in yerini başka bir acar r&b'ci olan darkchild almış olsa da '90'lar, 2000'ler r&b'si elbette yok, ama bu alternatif bile amacın 2012 model bir loose yaratmak olduğu gerçeğini değiştirmiyor gibi geldi bana, zirâ '90'ların ikinci, 2000'lerin ilk yarısında (hattâ timbaland açısından 2008'e dek falan.) timbaland ve darkchild'dan başka yapımcı yok gibiydi siyah pop müziğinde ve timbo'nun yerini alabilecek en iyi alternatif idi darkchild. ha artık darkchild mı kalmış, o ayrı tabii. müzikâl benzerlikler dışında ilk şarkıların arasında sık sık duyulan stüdyo muhabbetleri ve gülüşmeler de bâriz loose'a selâm çakma. keşke şarkıların kâlitesi de aynı yaklaşımı barındırabilseydi.

    ilgiyi hemen çeken başka şey ise neredeyse her şarkının üzerinde bayağı çalışılmış uzun outro'larının olması. justin timberlake'in futuresex/love sounds albümündeki gibi bokunu çıkarmamışlar tamam ama ipod'dan şarkıyı dinlerken değişiveren melodi üzerine "şarkı aralarına da hiç boşluk koymamışlar be, bakayım şimdiki şarkı neymiş." diye göz gezdirdiğimde bir de bakıyorum aynı şarkının son 49 sâniyesinde falanım. ilginç olmuş ama iyi mi kötü mü daha karar veremedim.

    uzun lâfın kısası geçmişinde şâhâne işler yapmış, deneyselliği belli bir kâlite yaklaşımının altına hiç düşürmemiş biri olarak nelly furtado'dan beklemediğim kadar sıradan bir albüm bu. arada güzel melodiler ve ilginç fikirler yakalanmamış değil, ama yine de loose, mi plan ve folklore'un güzelliği, orijinâlliği ve duygusunu şimdilik yalnızca o albümlerde aramaya devam. yâni 6.5 sene bekletip anca bunu mu çıkartabiliyorsun be kadın? bu içeriğe bir de sıfır promosyon ile gider ilk hafta 6000 satar, amerika'da listelere 70'li sıralardan şöyle bir merhaba der sonra da kaybolur gidersin tabii, loose'dan utanır insan yahu. umarım bu bir geçiş sürecidir ve gerekli dersleri alıp eskisinden daha da güzel bir albümle dönersin sahneye.
hesabın var mı? giriş yap