• jane campion’ın benedict cumberbatch ve elisabeth moss’lu yeni filmi. tüm hakları netflix tarafından alındı ve 2021'de yayınlanacak.

    "film, montana’da büyük bir çiftliğin sahibi olan phil ve george burbank kardeşleri anlatıyor. benedict cumberbatch, kardeşlerden huysuz ve zalim olan phil’i canlandıracak. elisabeth moss ise phil’in titiz kardeşi george’un eşi rose’a hayat verecek. hikâye; george’un rose ile gizlice evlendiğini duyan phil’in, rose’un oğlu peter’ı bir piyon olarak kullanarak onu yok etmek için amansız bir savaş başlatmasını konu alıyor."
  • elizabeth moss'un 2020 projelerinden. bakalım benedict cumberbatch'le nasıl bir kimya yakalayacaklar.

    imdb
  • teaser'ı geçtiğimiz hafta yayınlanan zengin kadrolu netflix filmi. link
  • amerikanin en guzel hikayeleri guneyi anlatir; bu da guneyi anlatiyor. guzel olma ihtimali fazla.
  • yönetmenliğini jane campion'ın yaptığı film.

    film, dünya prömiyerini yaptığı 78. venedik film festivali'nde "en iyi yönetmen" ödülünün sahibi olmuştur.

    thomas savage'ın romanından uyarlanan film, montana'da büyük bir çiftliğin sahibi olan phil ve george burbank kardeşleri odak noktasına alıyor.

    film 1 aralık'ta netflix'te.
  • muhtemelen bir film festivalinde gosterilmis ve buradaki korsan kaydi malum ortamlara dusmus. (webscreener)
  • jane campion en son 2009'da bright star'ı çekmişti. o gün bugündür film çekmiyordu. bunun yerine ilgisini tv'ye yöneltip iki sezonlu top of the lake dizisini kotarmıştı. campion'ın sinemasına pek alışkın değilim. sadece dizisini ve 2010'da mı ne bright star filmini izlemişim. the piano'yu, in the cut'ı, the portrait of a lady'i izlemedim. o yüzden sineması adına bir şey diyemem.

    campion, sofia coppola gibi hep kadın hikâyelerini anlatan bir yönetmen. the piano'sunda, the portrait'inde, bright star'ında, dizisinde hep kadınlar merkezde. dolayısıyla the power of the dog onun erkek merkezli ilk filmi olmuş. bu durum röportajlarda sorulmuş. 80'ler ve 90'larda kadınların öykülerini işleyen çok az film çekildiğinden kariyerini kadın öykülerine adadığını söylemiş. the power of the dog erkek öykülerinin de altından kalkabileceğini kanıtlayan bir film olmuş. ama belirtmek gerek: neredeyse temposuz, sürprizsiz, çoğunluğu sıkabilecek bir drama bu. o yüzden -pek sanmıyorum gerçi- ödül sezonunda ilerleyebilirse burada "overrated"tan geçilmeyecek. epey sabır isteyen bir film neticede. peki sabrın karşılığı selamet mi? tartışılır. 1925'te geçen film merkezine epey maço olan phil'i yerleştiriyor. herkesin hayatına karışan, acımasız olan, kardeşine "şişko" diye seslenip onu baskılayan, nadiren yıkanan, sürekli hayvanlarla iç içe olduğundan hep kirli duran ve bu kiri seven birisi. film phil'in kardeşi george ve george'un yeni eşi rose'la çatışmalarını, aileye girmesinden hoşlanmadığı rose'u varlığıyla, ıslığıyla, müziğiyle baskılamasını işliyor 2 saat boyunca.

    bence iyi bir film. çatışmalar, özellikle de phil-rose çatışması, rose'un bu ataerkil dönem ve ailede akıl sağlığını koruma çabaları iyi işlenmiş. ha karakterler daha iyi işlenebilir miydi? işlenebilirdi. yani campion, george-rose-phil üçlüsünü fazla tanıtmıyor. haklarında bildiklerimiz fazla olmuyor. bu arada öyle akademi'nin de çok seveceği bir film gibi durmuyor. campion ve filme adaylık gelir ama ödül ihtimali sadece aktör dalında mevcut (görüntü yönetmenliğinde de iddialı gerçi). ben jesse'den çok benedict'in ödülü zorlayacağını tahmin ediyorum ama ne yazık ki bu yıl karşısında daha deli bir rolde, macbeth rolünde bir denzel var. tabii 8 kez aday olan bradley cooper da, bir türlü ödüle uzanamayan will smith de diğer dişli rakipleri. bu kişileri geçebileceğini sanmıyorum. bekleyelim görelim...
  • daha bir ciyerden dalan sisters brothers sanısıyla buyur eden, amer feykiyle dallandıran, güzel insan jennifer lynch'in chained'i misali kapanan(ki en başından uyanıyor seyirci o ayrı) büyük usta jane campion'un netflix ağıryanarı.

    andrew dominik'in "the assassination of jesse james by the coward robert ford" sonrası dönemde (ki alanında devir kapatıp devir açan bir seviyeydi) yıllardır aradığım aroma büyük ustadan çıkar mı diye heveslensem de gerek netflix'in çerçevesi, gerek cast'in öykünün tabiatının ardına sarkan aşinalığı ilezaten eti budu belli bir malzeme ile beklenen taşları yerinden pek de kıpırdatamayan yapım/uyarlama.

    hususi meraklısı için böyle değerli bir entelektüelin ve usta bir sanatçının elinden çıkan malzemeden nasiplenmek hayırlı elbet.

    aklıma ne geldi, zamanında gey samurayları, gey yakuzaları, gey kovboyları falan seyrettik. yalnız şuna kani oldum. campion olsun, fincher olsun, del toro olsun sanatları günümüzdeki cinsel kimlik hadisesinin çok ötesindeki insanlar, niyetleri ya da bağlamı ne olursa olsun salt zanaatleri ve keyfekeder kanaatleri üzerinden yapımlarla iştigal etseler çok daha hayırlı oluyor. wachowskiler'in bound'unu ve miike'nin gey yakuzalı filmini seyrettiğimde yıllar önce düşünmüştüm bunu. öbür türlü ediz hun captain planet kostümü giymiş temel fıkrası anlatıyor gibi bir vaziyet oluyor sanki.
  • birisinin anasına saldırısan şarbondan öldürüverir seni.

    güzel film
hesabın var mı? giriş yap