• insanın önüne sunulan seçimlerin, özgürleştirmekten çok bir felç durumu yarattığını öne süren ve zannımca haklı da olan bir barry schwartz kitabıdır. bir seçim yapıp, yaptığımız seçimi beğenmediğimizde "keşke diğerini seçseydim." demenin kolay olduğunu ve bu tutumun yaptığımız seçimden alacağımız hazzı azalttığını ileri sürmektedir. mutlu olmanın sırrının beklentileri düşük tutmakta olduğunu söyler.

    şu karikatür barry schwartz'ın anlatmak istediklerinin bir nevi özetidir: http://imgc.allpostersimages.com/…orker-cartoon.jpg
  • ismi türkçeye seçme paradoksu olarak tercüme edilebilecek barry schwartz kitabında anlatılan kısaca şu: "birkaç seçenekle tatmin olursunuz. birçok seçenekte boğulursunuz." schwartz da kitabında bir seçim yaparken istediğine hemen hemen uyan sonuçla tatmin olup önüne bakanları "satisficer"; en iyi seçimi ararken paralize olanları, seçimi yaptıysa bile sürekli dönüp arkasına bakanları, maksimum faydayı ararken mutsuzlaşanları "maximizer" olarak tanımlıyor.

    eğer sağlık sektöründe bir ilaç üzerinde çalışıyorsanız ya da savaşta ölçümleme yapıyorsanız kusursuzluk arayışınızın devam edecek olması normal, işin doğası hatayı kaldırmaz çünkü. onlar konumuzun dışında. ama günlük yaşamında bir kot almak için mağazaya girdiğinizi düşünün. güzel ve trendy kesim bir kot istiyorsunuz. 2-3, bilemediniz 4-5 model arasından seçim yapacaksınız. mağaza -atıyorum mavi jeans- size ufak nüanslar dolu 15 seçenek sunuyor. hangisi size daha iyi oturuyor, hangisi daha çok tutuyor, millet ne almış, karşı cins hangisini beğenir, paçası şöyle mi olmalı böyle mi, beli çok mu düşük, renk bir tutam daha mı koyu olmalı, taşlanmış olmasa daha mı iyi, dizden aşağı şöyle mi insin böyle mi, aradaki 50 tl farka değer mi, ya diesel'in outlet'ine mi baksam, 50 tl yerine 70 tl farkla şunu mu denesem, kumaşlar arası neden hafif bir fark var gibi,... derken altı üstü bir kot almak için ayırdığınız zaman ve harcadığınız mental enerji giderek artıyor. sonunda seçiyorsunuz, alıyorsunuz, çıkıyorsunuz. çok güzel, hayırlı uğurlu olsun.

    bitti mi mücadele? hayır. "acaba diğerini mi alsaydım, viaport'ta daha çok seçenek bulur muydum, acaba levi's'a mı baksaydım, kazıklandım mı, daha iyi bir model vardı da görmedim mi acaba, keşke sevgilime de sorsaydım, arkadaşım benzerini 30 tl düşüğe almış, acaba moda değil mi bu model, tezgahtar elindekini vermek için mi buna yönlendirdi acaba..." derken mevzu "tüh keşke bunu almasaydım"a dayanıyor. belki de iade etmeye karar veriyorsunuz. etmediyseniz içinizi kurt kemirmeye devam ediyor. ettiyseniz bu döngüye tekrar giriyorsunuz. ya da baştan vazgeçiyorsunuz çünkü seçim "zenginliğinde" boğuldunuz.

    schwartz da "altı üstü bir kot için bu kadar zamana, çabaya, enerjiye, moral bozmaya, üstelik para da harcayıp bir de sonunda mutsuz olmaya değiyor mu, üzerinde faydayı maksimize etmek için detaylar üzerinde çok fazla kafa patlattıkça muhtemelen mutsuz olacaksınız, mümkünse seçeneklerinizi daraltın, işinizi görüyorsa uygun olanı seçin, biraz tatminkar olun, önünüze bakın" argümanını bin bir çeşit örnekle ve bilişsel yanılmaların (cognitive biases) olumsuz etkileri eşliğinde anlatıyor. biraz güdük anlattım ama teşbihte hata olmaz, mevzu bu.
  • öss, sevgili,kariyer konularında her zaman hissetitğim yanılsamadır. çok eskide kaldı sartre'ın yaşadığı dönem, insan tarihe karşı sorumludur v.s. rıza, motivasyon, kimlik( cinsel, dinsel, milliyet) her an üretilebilir kavramlar. sıfır aidiyetimiz var modern zamanlarda
  • (bkz: adam haklı) ted konuşması linki

    seçeneklerin artması kararları doğrulaştırmıyor. aksine daha iyisini yapabilecek ya da alabilecek olmanın baskısı yükleniyor insanın omuzuna.

    kariyer konusunda mesela. o kadar fazla seçenek var ki insanın karar vermesi yıllarını alabiliyor. bir ofiste çalışabilirsin, kendi işini kurabilirsin, yurtdışına gidebilirsin, akademik kariyer yapabilirsin, ailenin işine devam edebilirsin...

    kadın-erkek ilişkilerinde de aynı şekilde. kimle birlikte olursan ol, kimle konuşursan konuş ikinizin de birçok seçeneği var. o yüzden belki çok mutlu olacağımız insanlarla yeterince ilgilenmiyoruz ya da ya da çok mutlu edecek insanlara yüz vermiyoruz. seçeneklerin arasında kaynıyorlar.

    ya da bir restoran önünüze kitap gibi menü koyduğunda kaliteli olmuyor. hatta az seçenek olduğunda bana yemeklerine güvendikleri hissini veriyorlar. hem de seçerken içi rahat oluyor insanın.

    seçenekleri doğru daraltabilmek insanı bir çok konuda başarılı yapabilecek bir yetenek. diğer yandan karar vermek iyidir hoştur ama çok seçenek beklentileri yükseltir.

    edit: beklenti de mutlulukla ters orantılı bir şey. ama güzel de bişey. beklemediğini bulmak daha bile güzel.

    edit 2: bir fırsatı ya da fırsatları gözünde büyütmek ya da küçültmek de bu paradoksun bir parçası olabilir.
  • barry schwartz isimli klinik psikoloğun şeyda odabaş tarafından türkçeye "bolluk paradoksu" ismiyle çevrilmiş kitabı. aynı zamanda izlediğim en iyi ted konuşmalarından biri. kitabın kendi dilindeki kapağında anlamlı bir görsel var ve şöyle yazıyor: "why more is less".

    konuşmada schwartz seçimlerin çokluğunun aslında pek de öyle sanıldığı kadar iyi olmadığının nedenlerini açıklıyor. batı toplumunun özgürlük ile ilgili genel kabullerinin olumsuz yönlerinin yeterince araştırılmadığından bahsediyor. çok haklı! özgürlük bellediğimiz seçenek çokluğunun yaşamımıza üzerinde pek durulmasa da oldukça önemli birden fazla kötü etkisi var. bunlardan en önemlisi beklentilerin artması. seçenek fazlalığının en iyiyi bulmanın yolunu açtığı yanılgısına düşüyoruz. bu yanılgılar sonucunda beklentimiz öyle büyüyor ki mümkün olmayanın o seçeneklerden biri olduğunu ve onu seçemediğimiz için tatmin olamadığımızı düşünerek yeni bir seçenek deniyor ve beklentiyi arşa çıkarttığımızdan o yeni seçenekte de hüsrana uğruyoruz. yani bolluk her daim bereket değil, aksine kişide çoğunlukla kararsızlığa, başarısızlık hissine ve tatminsizliğe sebep oluyor çünkü kişi seçiminin doğruluğundan ya da en iyiyi seçip seçmediğinden emin olamıyor ve yanlış seçim yapma kaygısı taşıyor. ayrıca seçim yaparak seçiminin sorumluluğunu da almış oluyor ve seçiminin sonucunda eğer beklediğini alamazsa suçlayacak kimse olmadığından tek suçluyu kendisi olarak görüyor. seçimin sonucu kişiyi çoğunlukla da hüsrana uğratıyor çünkü en iyiyi seçmiş olsa bile bulduğu bir kusuru daha iyisinin olabileceğine yorarak anın içinde bulunmak yerine kafasında soru işaretleriyle ve kıyaslamalarla geziniyor.

    bu bolluğun bir diğer kötü etkisi ise enerji bölünmesi. konuşmada bundan bahsetmemiş fakat ben bunun da seçenek bolluğunun sonuçlarından biri olduğunu düşünüyorum. gereğinden fazla seçeneğe sahip olmak enerjimizi tek bir kanala yöneltmemiz yerine seçenekler arasında bölüştürmemize neden oluyor ve bunun sonucunda da ilgi kaybı yaşıyor, odaksız kalıyoruz.

    ve seçimsizlik... buridan'ın eşeği burada yine devreye giriyor. çok fazla seçenek, o seçenekler arasında karar veremememize sebep oluyor çünkü en iyiyi seçmeye çalışıyoruz. bunu yalnızca çok önemli kararlarımızda değil yemek siparişi gibi hayatımızda belirleyici olmayacak kararlar verirken de yaşıyoruz.
    https://pics.me.me/…a-what-do-you-want-29360022.png
    hı bir de bir ihtimal daha var belki sen gelirsin... alternatifi: (bkz: bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin)

    schwartz konuşmasında salata soslarının çeşitliliği ve kot pantolon örnekleri üzerinden ilerlemiş. ben kendi örneğimi vereceğim ve çocuklar üzerinden gideceğim çünkü karasızlık, doyumsuzluk ve tatminsizlik çok küçük yaşlarda başlıyor artık. orta halli bir aile ile maddi durumu çocuğunun yaşamsal ihtiyaçları haricindeki ihtiyaçlarını karşılayamaya yetmeyen iki aile üzerinden gidelim. orta halli ailenin çocuğunun oynayabileceği birden fazla oyuncağı varken yoksul ailenin çocuğunun belki bir oyuncağı vardır. böyle bir durumda fazla oyuncağı olan çocuktan daha mutlu olması ve şikayet etmemesi beklenir fakat öyle olmuyor. yoksul ailenin çocuğu elindeki tek olduğu için ona verebileceği en fazla değeri verip oyuncağıyla oynamaktan tatmin olurken, fazla oyuncağı olan çocuk ilgisini oyuncaklar arasında bölüştürüyor. sonuçta elinde bulunan oyuncaklar onu sıkıyor, aldığı haz iyiden iyiye hazalıyor ve yenilerini istiyor fakat yeni gelen oyuncaklar da beklentisini karşılamıyor, ilgi kaybı yaşıyor ve aynı döngü devam ediyor.

    son olarak "hoş bir şekilde şaşırma ihtimali", yani heyecan, seçeneklerin fazlalığı ve ulaşılabilirliğin kolaylaşmasıyla yok denecek kadar azalıyor. şaşırtılamayan ve kolay kolay heyecanlanamayan insanlar olup çıkıyor ve sürekli sıkılıyoruz. önceden keyif aldığımız aktiviteler de keyif vermemeye başladığında denenebilecek yeni aktiviteler arayarak olabildiğince fazla alternatif yaratmaya çalışıyor fakat bunların içinden birini seçip ona yönelemiyor, yerimizde sayıyoruz. yönelsek bile kafamızı kurcalayan başka ihtimaller sebebiyle yaptığımız işten keyif almıyor, dolayısıyla başarılı olamıyor ve yarım işler yapıyoruz.

    peki seçenekleri azaltırsak neler olur? schwartz gelir dağılımında eşitlik sağlanmasının yalnızca seçenekleri az olan yoksul kesime değil, aynı zamanda zengin kesime de mutluluk getireceğini söylüyor. son zamanlarda görülme sıklığı korkunç derecede artan klinik depresyonun sebeplerinden birinin de seçeneklerin fazlalığından kaynaklanan suçluluk duygusu, mükemmeli elde etme isteği ve beklentilerin karşılanmaması olduğunu düşünüyor. ulaşılabilirliğin bu denli kolaylaştığı dünyamızda, maalesef her şeyden çok çabuk sıkılıyor ve sıkıldığımız şeye hemen alternatif arama yoluna gidiyoruz. bu kolaylık aslında yaşamdan zevk alabilmek için aşılması gereken bir engel. kısıtlı imkanlar zannedildiği gibi her daim insanı mutsuz etmiyor, hatta yaşamdan tat almayan kişinin kurtuluşu olabiliyor. burada bir de din mevzusu var ki değinmeden geçmemek gerek. dini kitaplarda inanan kişinin yapacaklarının sınırı çizildiğinden dolayı inançlı kişi, bu kadar büyük bir seçme kaygısı içinde bocalamıyor. schwartz şöyle bir karikatür örneği vermiş ted konuşmasında: https://imgc.artprintimages.com/…a0.jpg?h=550&w=550

    konuşmasının sonunda balık kavanozu örneğini veriyor schwartz ve aslında hepimizin, kavanoz kadar kısıtlı olmasa da, kendimize kavanoz benzeri alanlar oluşturmamızın gerekliliğinden bahsediyor. bana kalırsa bizi esas kısıtlayan ve bir kavanoza hapseden şey seçim şansımızın bu denli çok olması. özgürlüğü belirlenemez çizgililerle tanımlamak istemeden de olsa özgürlüğümüzü kısıtlamamıza sebep oluyor ve arttırılmış seçeneklerin büyük çoğunluğu gereksiz ve biz bu seçenekleri arttırmayı özgürlükten saydıkça seçimlerin getirdiği kararsızlıkların ve artmış beklentilerin de esiri oluyoruz. öyleyse formül: az seçenek=doyum, tek kaynağa yönelen ilgi ve az beklenti. seçeneksizlik belki de o kadar kötü bir şey değildir.
  • esasen her seçiş bir vazgeçiştir, bu yüzden insan daha az vazgeçtikçe daha çok mutlu olabilir. insan beyni, seçimleri sonucunda genel bir değerlendirme yapar ve seçtikleri kadar seçmedikleri de bu genel değerlendirmenin bir parçasıdır. çünkü bu noktada fırsat maliyeti denilen bir bedel vardır.
    bu durumu bildikleri için bazı sektörler çözüm olarak belirli ve sınırlı çeşit sunarlar, bazı sektörler de bu durumu bildikleri için neredeyse sınırsız çeşit sunarlar. değişkenlik arz eder yani.

    bu duruma orijinal şekilde çözüm getiren kişilerden biri, any color you like as long as it's black cümlesi ile henry ford olabilir.
  • barry schwartz tarafından söylenenler aslında seçenek sayısı arttıkça seçim süresinin uzaması, seçim yapmanın gittikçe zorlaşması ve hatta seçim yapmaktan tamamen vazgeçilmesini anlatan hick kanununa dayanmaktadır
hesabın var mı? giriş yap