• jennifer tillynin gene çok gıcık bir karakteri canlandırdığı, bu kadar sinir bozucu olmasına rağmen jonathan rhys meyers gibi üstün bir varlıkla oynama şansına sahip olduğu, yönetmenliğini de alfonso araunun yaptığı 2002 yapımı bir tv filmi.
  • orson welles'in 1942 yapımı lanetli filmi. bir başyapıt olabilecekken stüdyonun gazabına ugrayıp 50 dakikalık bölümü kesilerek tabiri caizse kuşa çevrilmiştir. üstelik kesilen bölümler daha sonra filme eklenmesin diye yakılmıştır ki, bu stüdyonun* vandallar tarafından yonetildiğinin kanıtıdır kanımca.

    "... muhteşem bir başyapıt olabilecekken, bir başyapıt fragmanı olabilmiş ancak" diye bişey okumuştum, süper anlatıyor durumu
  • orson welles'in uzun kaydırmalı çekimleri ve sahnelerde yarattığı alan derinliği için bile görülebilecek bir film. filmin 50 dakikalık bölümünün kesilip yakılmasından dolayı kurguda bazen eksik kalmışlık hissi uyandırabilir. filmin geneliyle çelişkili duran son sahne ise stüdyo tarafından filme konulmuştur...

    uzun lafın kısası, bütün bu problemlerine ragmen hala tazeliğini koruyan, orson welles' i hissettiren güzide bir eserdir.
  • pulitzer ödüllü booth tarkington’un eseri. kitabın sade sayılabilecek bir dili var. yazarın anlatımı o kadar etkileyici ki çok fazla söz sanatlarına girmeden okuyucuya bir kitap okumaktan öte kitapta geçen duyguları ve dönemi okuyucuya adeta yaşatıyor. kitabı okurken zaman zaman sinirden kasılabilir ya da gözünüzün dolduğunu fark edebilirsiniz. anlatımın etkileyiciliğinin yanında dönemin amerika’sı hakkında da güzel değerlendirmeler yapıyor. arabaların icat edilme sürecini, atların yerini arabaların almasını, hızla gelişen şehir kültürünü, kapitalizmin doğaya ilk küçük darbelerini oldukça güzel ifade ediyor. yazarın ödül almasında büyük paya sahip bu eserin yeterince bilinmemesi ise hem şaşırtıcı hem de üzücü. ben de evde tesadüfen bulduğum bu kitaba çok da büyük bir beklentiyle başlamamıştım. belki de bu yüzden beni oldukça etkilemiştir. yine de tavsiye edilir sevgili suserlar
    edit: son 20 sayfası berbatmış.
  • "bu film belirli bir düzeyde yitik bir geçmişin nostaljisini sunmaktadır. bizzat welles'in belirttiği gibi "temel gaye altın çağını yaşayan bir dünyayı tasvir etmek ve ardından onun neye dönüştüğünü göstermekti. 'eski güzel günlerin' ideal kasabası sahnelenirken, tüm mesele otomobilin bir aileye değil, bu kasabaya çarptığını göstermekti." otomobil ve modernizasyonun yıkcı etkilerine odaklanan film, modernlik öncesi geçmişi kayıp nesne olarak kurar ve geçmişe geri dönme arzusu uyandırır. bununla birlikte film, bu arzuyu (ve modernite eleştirisini) fantezilerinin yıkılmasının sonuçlarına ortak edebileceğimiz george amberson minafer (tim holt) karakterinde somutlaştırır.
    george filmdeki tüm karakterler içinde sevimlilikten en uzak olanıdır. kibirli, kendini beğenmiş ve aksidir, ekonomik olarak kendisinin altındaki insanları horgörür ve hayatını kazanmak için çalışmayı reddeder. kasabayı otomobille tanıştıran eugene morgan (joseph cotten) ise onun tersine filmdeki en sempatik karakterlerden biridir. george'un otomobil konusundaki tenkidini kabul edecek ve otomobilin yıkıcı bir yenilik olduğunu onunla paylaşacak denli yumuşak başlıdır. oysa filmin merkezi arzusu, sempatik eugene ile değil, sevimsiz george ile bağdaşır. film, otomobilin hayata girişiyle meydana gelen tahribatı sergilemesine karşın, bizi george'un iticiliğinin temsil ettiği otomobil-öncesi çağa özlem duyduğumuzu görmeye zorlar. filmin mantığına göre george'un çalışmayı küçümseyen aristokrat kibri yalnızca kaba bir nostaljik ambalaj değil, daha çok nostaljik arzunun yapısındaki temeldir. george, modernlik öncesi değerleri devam ettirir; ve şahane ambersonlar bu yitik zamanlar nostaljisine yenik düşersek, bizden kendisini george gibi bir karakterde gösteren bu nesnenin boşluğunu fark etmemizi talep eder. film kendi nostaljisini george'da somutlaştırarak, nostaljik arzuyu onun geçmişe dair nostaljik fantezilerdeki dayanağından mahrum bırakmaya çalışır. bu anlamda film, modernizasyonun yıkıcı etkileri kadar olmasa da, onun ürettiği özlem duygusuna da karşı durmaktadır."

    (todd mcgowan, "gerçek bakış")

    orson welles'in pek çok filmi gibi şahane ambersonlar da objet petit a dolayımlı okumalara kapı aralar.
hesabın var mı? giriş yap