• f.scott fitzgerald 'ın bitiremeden öldüğü son romanı. son hükümdar adıyla can yayınları'nca yayınlanmıştır.
    (bkz: last call)
  • türkçe'de son düş adıyla da iletişim yayınlarınca yayınlanmıştır.
  • yönetmenliğini elia kazan'ın yaptığı aynı adlı romandan uyarlanmış 1976 yapımı filmdir. kadrosunda monroe stahr rolü ile robert de niro, rodriguez rolü ile tony curtis, robert mitchum, jeanne moreau, jack nicholson, donald pleasence, ray milland, dana andrews, ingrid boulting, peter strauss, theresa russell, john carradine gibi isimler yer almıştır..

    "onun herkesin düşlerini gerçekleştirme gücü vardı... kendisininkiler hariç." şeklinde de bir tanıtım metni vardır.. kitabın bitmemiş olmasına saygı gösterilerek sonu açık bırakılmıştır. sinema endüstrisi ile ilgili hoş detaylar yakalanabilir..
  • yetim kalmış bir roman. henüz kendisi yaşarken yaratıcısı ölen, karakterleri ölmeden ancak nasıl yaşayacaklarını bilmeden ortada kalan bir roman. bitmemiş ama aynı zamanda yitmemiş de bir yapıt.

    fitzgerald’ın, son taslağında dokuz, notlarında on bölüm olarak tasarladığı ancak altıncı bölümün başlarını yazdıktan sonra ani bir kalp kriziyle ölümü ardından yarım kalmış, sahipsiz kalmış son romanı. yazarın sessiz vedası.

    bir evrak çantası, bir çalışma masası gibi aynı zamanda. yazarın taslaklarını, müsveddelerini, karalama kâğıtlarını görmemizi bir anlamda mahremiyetine tanık olmamızı sağlıyor. roman tekniğini anlama açısından da bir reçete gibi daha çok.

    --- spoiler ---
    ilk bölümleri durağan hatta yer yer sıkıcı olabilmekle birlikte kitapta yer alan haliyle metnin yarısından sonra öykü toparlanmaya, kendini bulmaya ve tempo artmaya başlıyor ki yazarın taslağına bakıldığında kitapta yer alan hali de romanın anca yarısına karşılık geliyor. yazarın çalışma notlarından öyle görülüyor ki, romana ilişkin kafasındaki taslak daha pek çok temayı içeriyor. basılan haliyle kitap ilk bölümlerde; bir sinema yapımcısının iş yaşamında nasıl çalıştığını, hiç yokken karşılaştığı bir kadına duyduğu sevdayı ve sonlara doğru uzlaşmaya çalıştığı güç odaklarından birinin temsilcisiyle olan mücadelesini ve son anda gelen evlilik haberini veriyor.

    oysa yazarın kafasındakiler bunlardan çok daha öte. son kısımda yer alan komünist parti temsilcisiyle başlayan mücadele sonrasında işçi hareketleri karşısında hollywood’un aldığı tavır, kapitalist amerika’daki sosyalist hareketler, bunların güç çevrelerince nasıl geri püskürtüldüğü; film sektöründe patronların kendi içindeki mücadeleleri ve birbirlerini öldürtmeye kadar varan planları, yazarın romanda işlemeyi tasarladığı konular arasında yer alıyor. bunları elbette romanın baş kahramanı stahr ile sevdalandığı kathleen’in aşkı, kathleen’in evliliği, kocasının stahr ile olan gerek işçi-işveren eksenindeki gerekse karısını elde etmeye yönelik toplumsal ve hukuki mücadelesi, stahr’ın hastalığı, ortağı ile birbirlerini öldürtme planları ve geçirdiği uçak kazası sonucu ölümü, hatta uçağın enkazındaki değerli eşyaları bulan gençlerin onları yağmalaması ve yaptıklarını itiraf edip iade etmelerini işleyecek kadar dönemin ahlaki değerlerine değinmesi ve elbette anlatıcı cecilia’nın gerek stahr ve gerekse diğer erkeklerle yaşadığı aşkları ve evlilik hayatı izliyor.
    --- spoiler ---

    yazarın notlarından anlaşıldığı üzere basılan hali, kitap taslağının belki yarısını, tümü yazıldıktan sonraki editoryal aşama da düşünüldüğünde belki de çeyreğini oluşturuyor. bu anlamda hiç bitmemiş, sadece başlamış bir roman alıyor okur eline. yazarın yazdığı kısmın ikinci yarısından itibaren olayların ritmi yükseliyor ve daha vurucu bir etki bırakmaya başlıyor. tıpkı yazarın taslak ve notlarında sık sık yer verdiği üzere “sıcaklık” unsuru gittikçe etkisini arttırıyor.

    ancak yayıncı notunda belirtildiğinin aksine okurun romanın sonunu kendisinin getirmesi, eldeki bilgiler ve romanın geldiği aşama bakımından anca bir senaryoyu kendi kafasında yazması kadar olası.

    gerek okurun romanın sonunu kendisinin tasarlaması yönünden ve gerekse şeklen, özellikle de anlatıcının zaman zaman yazarın kendisi değil de bir kadın olan cecilia karakteri olması bakımından; anlatıcısı zaman zaman, yazarın dışında, karşı cinsten bir karakter olan "kumral ada mavi tuna"da buket uzuner’in bu romandan öykünmüş olabileceğini de düşündürtüyor.
    buket uzuner'in romanının sonunda karakter tahlillerinin verilmesi ve okurun kendi tercih ettiği sona karar vermesinin istenmesi ile fitzgeral'ın bu romanının sonunda -editoryal bir çalışmayla olsa da- karakterlere ilişkin notlarının verilmesi ve okurun istemese de romanın sonunu kendisinin getirmek zorunda kalışı da bu şekli benzerliği destekler gibi görünüyor.

    ve romandan hatırda kalan bir söz kadın-erkek ilişkilerine yönelik çok şey anlatageliyor:

    "bir kız, gözündeki konumu ikinci keman olan bir adama ötekini anlatıyorsa; o kız sevdalanmış demektir."
  • penguin modern classics baskısını düzenleyen ve önsözünü yazan edmund wilson, fitzgerald'ın notlarından ve konuşmalarından derlediği stahr profilini şöyle aktarmaktadır;

    --- spoiler ---

    "the split between the controllers of the movie industry, on the one hand, and the various groups of employees, on the other, is widening and leaving no place for real individualists of business like stahr, whose successes are personal achievements and whose career has always been invested with a certain personal glamour. he has held himself directly responsible to everyone with whom he has worked; he has even wanted to beat up his enemies himself. in hollywood he is the last tycoon." - sf 158

    --- spoiler ---

    jay gatsby veya dick diver gibi pırıltıların içinde kaybedendir monroe stahr. kendi dünyasının tanrısı olup da tahtını kaybedenlerden biri. sıradan insanların vizyonu ne yükselişlerini ne de düşüşlerini anlayabilir stahr gibilerinin. kitaptaki genç cecelia brady bu durumu çok güzel anlatmaktadır;

    --- spoiler ---

    "suddenly i wished it had been about ten years ago - i would have been nine. brimmer about eighteen and working his way through some mid-western college and stahr twenty-five, just having inherited the world and full of confidence and joy. we would both have looked up to stahr so, without question. and here we were in an adult conflict, to which there was no peaceable solution, complicated now with the exhaustion and drink." - sf 151

    --- spoiler ---

    hep kathleen'in mektubunun daha vurucu olabileceğini düşünmüşümdür. tabii, fitzgerald romanı bitirecek zaman bulabilseydi senaryonun o kısmını daha da geliştirebilirdi. yine de, kitabın pat diye durması çok etkileyici bence. yani fitzgerald gibi bir devin son romanını okuyorsunuz ve en olmayacak yerde kesiliyor tüm hikaye. karakter kazandıran hüzünlü bir durum. edmund wilson'un yaptığı yorumlardan ve eklediği belgelerden sonunda ne olacağını anlayabiliyoruz. tüm entry bu son varsayımına ve fitzgerald'ın geçmiş karakterlerinin sonlarına dayanıyor aslında. olması gereken gibi duruyor hem.

    ilgilileri için;

    (bkz: isim /@deliogul)
    (bkz: tender is the night /@deliogul)
    (bkz: f. scott fitzgerald /@deliogul)
  • elia kazan'ın büyük ihtimalle günah çıkartmak için çektiği, gayet sıkıcı ve hatta gereksiz bir salon filmidir. bunun dışında, robert de niro ve jack nicholson arasındaki gerilim oldukça gerçekçi bir biçimde aktarılmıştır. öyle ki söz konusu sahneleri izlerken taraf tutmamak imkânsızdır.* çünkü film o kadar sıkıcıdır ve de niro heykeli sikilecek adam karakterine o kadar iyi bürünmüştür ki içeri dalıp herkesi tokatlamak en büyük arzunuz hâline gelir.

    edit: the last tycoon öncelikle bir romandır ve öyle kalacaktır!
  • dizisi çekilmiş ve ilk sezonu 9 bölüm olarak yayına gitmiştir.

    1930'lar amerikasına ilgi duyan, hollywood'u seven herkesin izleyebileceği bir dizi. karakter gelişimleri, hikaye zinciri ve senaryo/çekim olarak benim gayet beğendiğim ve izlediğim bir dizi oldu.

    tavsiye ederim.

    altta spoiler var, okumayın.

    --- spoiler ---

    dizinin başından itibaren ana iki karakterin çatışmaya gireceği belliydi. fakat nasıl olacağını merak ediyprdum. güzel çözümlenmiş açıkçası. hikaye akışı gayet iyi. insan bir monroe olmak istiyor. pat karakteri de haklı. ne yaparsan yap, övgüyü toplayan başkası.

    --- spoiler ---
  • diziye uyarlanmış f.scott fitzgerald'ın yarım kalmış romanı.

    --- spoiler ---

    dizi olarak biraz ağır aksak ilerlese de kendini izletiyor. film stüdyosunu birlikte kuran iki erkeğin hem birbirlerine duydukları saygı, hayranlık aynı zamanda kıskanç çatışmalarıyla yarattıkları stüdyoyu koruma ve var etme çabasını yer aldıkları hollywood dünyasındaki entrikalar, dedikodular, güç savaşları ve aşklarıyla birlikte izliyoruz.
    --- spoiler ---

    monroe stahr rolüne matt bomer ölesiye yakışmış. zaman zaman izlerken sahneyi dondurup kendisine uzun uzun bakıp "tek başına bir baş yapıtsın" diyorum.
  • diziyi bilmem, elia kazan'ın filmi yıllar yılı listemde duruyordu. en sonunda bulup izledim. öncelikle kazan en iyi castlardan birisini oluşturmuş bu filmi için. hakikaten harika bir cast. başrolde genç aktör robert de niro. yardımcı rollerdeyse hollywood'un altın çağı'nda başrolde yer alan oyuncular: robert mitchum, tony curtis, dana andrews, jeanne moreau, ek olarak genç jack nicholson (bir sahnesi var), genç ve güzel ingrid boulting. casta baksanıza... de niro'yla nicholson gibi iki büyük oyuncuyu aynı sahnede görebilmek her şeye rağmen şans. mitchum, curtis, moreau, andrews gibi büyük oyuncuları da aynı filmde görmek şans. denildiği gibi film, f. scott fitzgerald'ın tamamlayamadan öldüğü romanından uyarlandı. şansa bakın ki usta yönetmen kazan'ın da son filmi oldu. tabii casta ve konuya bakıp iyi bir film bekleniyor ama sayıları çok olan "görkemli castlı vasat filmler"den birisi olmuş. gene de de niro oldukça iyi performansı, tabii ki yardımcı oyuncuları sayesinde film izleniyor, ama yer yer fazlasıyla sıktığını söylemeden edemeyeceğim. bu arada uşak olarak japon seçilmesi de hollywood'un vazgeçemediği leşliklerden. halbuki kazan'dan bunu beklemezdim.

    hollywood'un hollywood'u anlattığı filmlerinden. yer yer bu açıdan eğlenceli bir film ama bu tür filmlerin zirvesi olan sunset blvd'ye ulaşamıyor. zaten amaç da hollywood'u sunset blvd gibi eleştirmek değil. bir stüdyonun yöneticisi olan stahr'ın aşk hayatına ve işkolikliğine odaklanıyor film. stahr'ın âşık olması, yoğun işine devam etmesi, film sektörü vs anlatılıyor ama izlerken şaşırtacak bir tarafı yok, etkileyici sahneleri çok az, yukarıda dediğim gibi sıkıcı bir drama. buna rağmen oyuncular için bir şans verilebilir.
hesabın var mı? giriş yap