• başrolünde marlon brando'nun oynadığı 1959 yapımı sidney lumet filmi.
  • aynı zamanda bir tennessee williams oyunu
  • joanne woodward da filmin oyuncuları arasındadır. ama marlon brando'dan sonra filmin bombası anna magnani'dir.
  • yaşı ilerlemiş mevki ve para sahibi kadınlarla çıkarları için birlikte olan yakışıklı genç rolündeki marlon brando'nun en iyi performanslarından birini sergilediği film

    filmi izlemeye değer kılanda zaten marlon brando'nun bu sağlam oyunu..açıkcası marlon reyiz olmasa filmi izleyecek sabrı gösterir miydim bilmem çünkü film bu haliyle bile fazlasıyla depresif,ağır,karanlık bir yapım

    anna magnani de orta yaşlı kadın rolünde çok iyi bir iş çıkartıyor..yine jeanne woodward da filmde çok sağlam oynuyor

    mekan kullanımı,senaryo,karanlık-depresif havası ve karakterlerinin benzerlikleri ile bu film için lars von trier in meşhur dogville filminin atasıdır diyebilirim.. dogville filmi bu filmden derin izler taşıyor

    yeni bir başlangıç için yollara düşmüş deri giysileriyle artist kılıklı başarısız müzisyen marlon brando,denk geldiği küçük kasabada yağmurdan kaçmak için birinin evine sığınır..daha sonra kasabada kocası yatalak hasta olan orta yaşlı bir kadının dükkanında çalışmaya başlar.. zamanla kadınla arasında bir ilişki de filizlenir.

    kadının yatalak kocası eskiden kasabada diğer ırkdan kişiler ve tanımadıklar yabancılara nefretlerini şiddet eylemlerine döken ırkçı ku klux klan örgütünün üyesidir.. örgütün diğer üyeleri olan polis şefi ile diğer kasabalılarla konuşarak; kasaba halkını karısı ile ilişkisi olduğundan şüphelendiği marlon brando'ya düşman eder....gerilim böylece başlar.

    joanne woodward ın karakteri, dogville filmindeki nicole kidman karakterinin benzeri bir karakterdir.. filmin başından beri gecelik tip giysisiyle fahişeyi andıran,kasabada cinsel teşhirci olarak görünen, zamanında onu bu yola düşürmüş kasaba insanlarının yüz çevirdiği kasabanın yosması muhamelesi yaptıkları kadındır.

    bu filmde dogville gibi sadece bir iki mekanda geçen tiyatroyu andıran bir şeydir..brando nun geldiği kasabada zamanla ırkçılığı,cinsel suçları,şiddeti falan kısacası kasabanın karanlık yüzünü görmesini anlatan bu film türünün en işlerinden biri,oldukça sağlam bir dramadır..sadece biraz fazla karanlık ve depresif.

    son olarak: eğer marlon brando hayranı biriyseninz kesinlikle izlemeniz gereken bir film..brando hem hayvani yakışıklılığın zirvesinde hem de en iyi performanslarından birini sergiliyor
  • ilk saatinde marlon brando'nun karakterinin şahane bir monologu var bu filmde.

    --- spoiler ---

    ...düsünsenize ne kadar farklı karakterde insan var şu dünyada. ama sadece ikiye ayrılıyorlar. alanlar ve satanlar. ha bir tane daha var. ikisine de dahil olmayanlar. ayaksız kuşlar gibidirler. sürekli uçmaları gerekir...

    --- spoiler ---
  • bir the trigger code şarkısı.
  • anna magnani'ye bir kez daha hayran olunan film.
  • "dünyada pek çok tür insan olduğunu sanabilirsin. oysa sadece iki tür vardır: alıcılar ve satın alınanlar.
    bana göre başka bir tür daha var: hiçbir yere ait olmayan bir tür.
    ayakları olmadığı için hiçbir şeyin üzerine konamayan bir bir kuş türü vardır. bu yüzden tüm hayatını havada uçarak geçirir. bir tanesini görmüştüm, ölüp yere düştü. gövdesi açık mavi renkliydi. küçük parmağım kadar inceydi, avucumun içinde bir tüyden daha ağır değildi. kanatları genişçe açılıyordu. içlerinden bakınca karşıyı görebilirdin. şahinler onları göremedikleri için yakalayamaz. güneşli günde yüksek mavi gökyüzünde göremezler onları. çok yükseğe çıkabildikleri için şahinler bulutlu havalarda da onlara erişemez. zira şahinler yükseklerde sersemler.
    işte bu küçük kuşlar ayakları olmadığı için bütün yaşamlarını uçarak geçirmek zorundadır. rüzgarda uyurlar. bunun için yapmaları gereken sadece kanatlarını rüzgara açmak ve uykuya dalmaktır. yere ömürlerinde sadece bir defa konarlar, o da öldüklerinde."

    tennessee williams'ın oyunundan uyarlanarak sidney lumet tarafından yönetilen 1960 yapımı filmde marlon brando'nun canlandırdığı karakter bu metaforla biraz da kendisini anlatmaktadır.
    melankolik, asi ve köksüz-yurtsuz bir müzisyen olan valentine xavier, yozlaşmış dünyanın çürümüş bir toplumunda ezilmeden, paramparça edilmeden yaşamanın bir yolunu bulmak ve kendine yeni bir yaşam kurmak istemektedir. bu amaçla çıktığı seyahatte yolu ırkçı ve nefret yüklü bir güney kasabasına düşer. bu kasabanın erkekleri ne kadar vahşi ve huzursuz ise kadınları da o kadar yalnız ve mutsuzdur.

    30'lu yaşlardaki valentine xavier hızlı yaşadığı gece yaşamından yorulmuş, huzur ve dinginlik peşindedir. ayaksız kuş misali ölmeden önce inebileceği ve ruhunu dinlendirebileceği bir yer arayışındadır.
    herkesin yeryüzünde yaşadığı sürece kendi yalnız bedeninde hücre hapsine mahkum olduğunu düşünen valentine, "tende mahpus kalmış bir canın sıkıntılarını yaşamaktadır. kendi gölgesinin dışına sıçrayamamanın ızdırabını." *
    valentine efsane şarkıcı leadbelly'nin kendisine verdiği ve önemli caz müzisyenlerinin imzaladığı "candostum" olarak nitelediği gitarı, yılan derisi ceketi ve rolex saati ile seyahat eden bir ozan olarak konduğu bir mississippi kasabasında aradığını bulabilecek midir?..

    film şu kavramlarla tanımlanabilir: kasvet. keder. elem. hüzün.

    durağan, ağır işleyen zor bir film ama sinema tarihinin çok değerli figürlerinin elinden çıkmasından kaynaklı olsa gerek farklı bir çekiciliği var.

    filmin en çarpıcı sekansı ise marlon brando'nun çok çarpıcı bir oyunculuk sergileyerek unutulmaz kıldığı ilk altı dakikalık bölümdü kanaatimce. gece kulübünde taşkınlık yaptığı için kodese atılan ve ertesi sabah hakim karşısına çıkan valentine xavier, karşısındaki hiç gözükmeyen hakime nedamet duygularını aktarır, kendisine nasıl bir yol çizdiğini, hedeflerinin ne olduğunu ilgi çekici bir ses tonu ve dingin bir ruh hali ile anlatır.
  • bir sidney lumet filmi ve tennessee williams oyunu.

    şimdi filmi izlerken çok sıkıldıım ama kötü olduğu için değil, doğal olarak çok fazla amerikan olduğu için. yani düşün; siyah beyaz bir filmde sırtında kurt postu bir mont elinde aşık veysel ve muharrem ertaş imzalı bir bağlama ile kırşehir'de gezen ayhan ışık gördün, sen bundan neler anlarsın, amerikalı bundan ne anlar. yani bir türk olarak bu filmden zevk almak istiyorsan biraz çabalaman gerekiyor :)

    --- spoiler ---
    ayhan ışık adana pavyonlarında aşık veysel'in hediyesi imzalı bağlamasıyla arabesk şarkılar çalıp, oyun havalarıyla milleti coşturup durmaktadır. ona kurdoğlu derler çünkü hep kurt postundan bir ceket giyer. bir pavyonda benim burada ne işim var, napıyorum ben diye cinnet geçirip olay çıkarır. polise adana'yı terkedeceğine söz verip serbest kalır. bağlaması, ceketi ve külüstür arabası ile iç anadolu'ya doğru yola çıkar. arabası kırşehir'de bozulur. çok kar yapmıştır bir eve sığınır ve iş aradığını ve kalacak yere ihtiyacı olduğunu söyler. ev sahibi muadelet tibet, o sırada belgin doruk'un kocasının hastaneden yeni çıktığını ama manifaturacı dükkanını işletebilecek kadar da sağlıklı olmadığını söyler. işte belgin doruk da sivas'ta bir ermeni ailesinin kızıdır ve yobazlar alevilere hizmet verdiği için babasının pastanesini yakmışlardır. yangında babasını kaybeden belgin doruk yobaz kenan pars ile evlenip kırşehir'e taşınmıştır.

    işte alevi müziğinin hayranı ayhan ışık ile yobaz kocasının hastalığında ipleri eline alıp, babasının yanan pastanesini manifaturacının yanında açmak isteyen belgin doruk mercimeği fırına verirlerken yatalağımsı kenan pars da kırşehir'deki yobazları ayaklandırıp, bu dükkanın açılmasına mani olmaya çalışmaktadır filan diye gitse hikaye hiç sıkılmazsın.

    velhasılı, film yerleşik yobaz toplumun kendinden farklı bireylere nefes aldırmamasını, özgür birey olmak isteyen birinin ancak yalnız kurt gibi takılıp oradan oraya sürükleneceğini anlatıyor. filmin bana göre amerikan kültürü için önemi marlon brando'nun oynadığı snake skin karakterinin ideolojisinin amerika'yı amerika yapan ideoloji olması. yani yalnız kovboy uçsuz bucaksız vahşi batıyı bu tipolojiyle ele geçirmiştir. beceriklidir, çalışkandır, dürüsttür, özgürdür, açık fikirlidir, bağımsızdır, adanmıştır ve tabii ki kızılderilileri katletmiştir ama burada mevzu bu değil :). bütün teknolojik, ekonomik ilerleme bu tipolojinin marifetidir. işte bu tutucu, ırkçı toplumla açık fikirli özgür bireyin çatışmasında bireyden yana bir saf tutmuştur tennessee williams inşa ettiği derinlikli karakterleriyle bu oyunda.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap