• evet efendim, hiç üşenmeden, uzunca bi yazı yazmayı planıyorum en sevdiğim kitap hakkında.

    john green adlı tatlı mı tatlı minnak mı minnak çatlak yazarın kitaplarından birisidir. kendisine çok yakışan mavili, üzerinde bulutların olduğu bir coverı vardır, şuan için türkiye'de satılmamakla beraber, çeviriside bulunmamaktadır. ince kağıdı kaldırdığınızda, tıpkı kitabın içi gibi, gördüğünüz anda çarpıldığınız simsiyah bir ana kitap ile karşılaşırsınız, canlı mavi ve bulutlar yoktur artık.

    kitabın ana konusuna gelirsek, tireoid ile başlayıp akciğerlerine kadar inen kanserle mücadele eden hazel gracein, augustus waters isimli çocukla tanışınca, kısacık ömrünün değişmesi üzerindedir esasında. kulağa basit ama acıklı gelen konunun yanı sıra, sonsuzluk, aşk, ölüm ve korkularımızda gayet iyi bir şekilde işlenmiştir.

    --- spoiler ---

    ne zaman elime alsam mendabur kitabı, gözlerim doluyor. konusundan mı, karakterlerin gerçekliğinden mi, kanserin hayatımdaki yerinden mi kestiremiyorum. john'un yazış tarzı... o ise ayrı bir tebrik konusudur benim gözümde. daha yeni hazırlık sınıfını bitirdiğim sırada aldığım kitabı hiç zorlanmadan iki günde bitirmiştim. seçilen kelimelerin yalınlığı, hikayenin özgünlüğü, karakterlerin canayakınlığı filan derken kitabın sonunda ellerinizi göğe açıp, "allahım benide yanına al onların yanında olmak istiyorum!" demeniz gayette normal olur.
    hazel grace, kitabın başında gayet cooldur esasında, yalnızlıktan zevk alır, ölümden korkmaz, ailesi için yapabilecekleri ile kendi mutluluğu arasındaki ince çizgide sallanıp durur, taa ki augustus waters ile tanışana kadar. şu kitabı okuyupta kendime bir augustus istemiyorum valla ben diyebilecek bir insan evladının daha doğduğunu zannetmiyorum, şayet doğabileceğinede imkan vermiyorum. metafor manasında dudaklarının arasında ölümü taşıması (bkz: sigara) , derin mavi gözleri, hayalleri, korkuları, sevdiği kıza olan bağlılığı, umursamaz tavrının altında sakladığı kırılgan kalp derken, augustus ölünce, sizde bi bakıma ölmüş oluyorsunuz.

    augustus ve hazel, şuana kadar okuduğum kitapların arasındaki en gerçekci karakterlerdir benim gözümde. aşkları gerçekcidir, her şeyi geçtim, onların gözündeki esas korku ölüm değildir, yaşamdır. zaman geçtikçe hazel'in sevdiklerini arkada bırakacağını kabullenmesi, augustus'un hayatının son anlarına dört elle tutunması, ısaac'ın kaybettiklerine rağmen kazandığı yeni yaşama alışması derken, kitabı okuyan kişi hem kahkaha atıyor, hemde gözleri yaşlı bir şekilde john abimize küfürleri savuruyor bi güzel.

    işte, şuana kadar okuduğum en güzel kitaptan en güzel quoteslar:
    "ı fell in love the way you fall asleep; slowly and then all at once."
    "ıt would be a privilege to have my heart broken by you."
    "you don't get to choose if you get hurt in this world, old man, but you do have some say in who hurts you. ı like my choices. ı hope she likes hers."
    "and in the end, we can blame the stars or tell ourselves that it wasn't meant to be, that it wasn't destined to happened but deep down we know that the stars were not at fault and it wasn't "meant to be". the fault was in ourselves."

    bana en çok koyan anlardan biride, isa'nın kalbi dedikleri yerde ısaac ve hazel'in katılımıyla hazırlanan augustus'un ölmeden evel yapılan cenazesinde, ısaac'ın konuşmasıdır. hele ki bir yer vardır, "gelecekte bilim adamları takma gözlerle gelseler bile, onlara siktir olup gitmelerini söyleyeceğim, çünkü augustussuz bir hayatı bir daha görmek istemiyorum". ağlamayan kaldığını sanmıyorum. hatta diğer bölümün başında, augustus bir hafta sonra öldü yazısını görünce, kitabı fırlatmış, kendimden geçmiş bir şekilde saatlerce ağlamıştım.

    john green sadece kitabı iyi yazmakla kalmamış, kitabın içinde başka bir kitapta bahsetmiş ve hazel'in yakındığı gibi, kendi kitabını, tfios'u, ortasında bırakmıştır. evet önce adamı afallatır bu durum ama sonra içinize siner. augustus öldükten sonra hazel ne zaman ölür, isaac ve sevgilisi birleşir mi öğrenemezsiz belki ama hayatı anlatır size bir bakıma. hayat denilen şeyin kısacık ve kırılgan oluşunu çok iyi resmetmiştir green, yazarken bile ağlıyor olsamda, okuduğum en iyi kitaptı diyebilirim.

    --- spoiler ---

    şimdide film anlaşması yapılmış, hazel için shailene woodleyseçilmiş. daha augustus ortada yok, ki her ne kadar john katılsada görüşmelere iyi bir seçim yapılacağını zannetmiyorum.

    --- spoiler ---

    augustus'u sadece augustus oynayabilir, ki kendisi ölü olduğu için pekte mümkün değil.
    --- spoiler ---

    umarım iyi bir film çıkar ortaya, içim pek sinmedi ama napalım, umarım çakma hayranlar çıkmaz, yoksa onlara bir de benim çakmam gerekir.
  • shailene woodley'in hazel grace karakterini canlandıracağı roman uyarlaması olan film.
  • fazla mükemmel karakterlere sahip olmasına rağmen akıcı, kanser olan gençleri anlatmasına rağmen oldukça komik ve hoş bir kitap. insanın içini baymıyor. zaten ana karakter kız da kanserli çocuklarla ilgili kitapların ne kadar karamsar olduğundan şikayet ediyor. fazlasıyla şirin bir kitap. ana karakterler arkadaşım oldular resmen.

    --- spoiler ---

    -okay?
    -okay.

    --- spoiler ---
  • yeni çıkanlarda* türkçe çevirisini görünce sevinçten şekilden şekillere girdigim john green kitabı. umarım bu kitap gibi diğer kitaplarını da çevirirler.
  • "komik, dokunaklı, zeki"

    --- spoiler ---

    -peki?
    -peki.
    --- spoiler ---
  • bence kitaptaki en etkileyici kısım;

    --- spoiler ---

    infinite numbers

    --- spoiler ---

    edit: link uçmuş. bulup, koyacağım.

    edit: kodum.
  • bir günde bitirilecek kitap.

    akıcı evet, hikaye alıyor götürüyor. ama basit. bazı yerleri çok tanıdık geldi, üzdü mesela. bazı yerlerinde de yıldızların altındaya atıf aradım bulamadım.

    kitapta tek beğendiğim cümleyi de not etmeyi unuttum.
  • john green'in dünyayı sarsan, sarsmakta olan kitabı. ölümü, hüzünü, aşkı ve sevgiyi ele aldığı; kendisinin bile 'gençler böyle konuşmuyor' diyerek gençlik kitabından fazlası olduğunu belirttiği muhteşem kitap.
  • onceden tahmin edilebilir sonuna ragmen elden dusmeyen, 10 yil genc olsaydim bitirdikten sonra en az 10 saat aglayacagimi bildigim, simdi ise john green'i daha da cok sevmemi saglamis (sanki mumkunmus gibi) roman. filmi geliyormus, gunlerin kopugu'nu beklettigim gibi onu da izlemek icin baya beklerim yuksek ihtimal.
hesabın var mı? giriş yap