• insanların ölümlü olduklarının bilincinde olmalarının onlarda bir terör yarattığını ifade eden teori. teoriye göre insanlar bu ölümlülük duygusunu aşmak ve içlerindeki terörü engellemek için daha büyük bir şeyle özdeşleşme ihtiyacı duyarlar. bu da genellikle dünya görüşleri olur ve böylece yaşamlarına anlam katarlar. kendilerinden farklı bir dünya görüşüne sahip olan bir insana tepkilidirler, çünkü bu kendi görüşlerini tehdit eder ve bu görüşlerin kesin doğru olmayabileceği bilgisini de içerir. yapılan deneylerde bilinçli veya bilinçsiz ölümlülüğü hatırlatılan insanların öz saygılarının (self-esteem) yüksek çıktığı, karşıt görüşlere karşı daha tepkili oldukları ve çeşitli grupları daha fazla tektipleştirildikleri gözlenmiştir.
  • çok uyduruk bir teoriye benziyor.

    edit: kendimden yola çıkarak böyle demiştim de insanlığın önemli bir kısmı için geçerli olması da gayet mümkün tabii. evrim ağacı bazı destekleriyle şurada sunmuş: https://www.youtube.com/watch?v=dgxjbg8pyia
  • insanlara ölümlü olduklarını hatırlatmanın grup aidiyetini artırmak gibi bir çok tepkiye neden olduğunu iddia eden teoridir. fakat bizim gibi her gün, her an ölümle yüz yüze yaşayan toplumlar için bu hatırlatmanın ne kadar işe yarayacağı tartışmaya açık bir konu. ölüm kelimesinin bile kolayca dile getirilemediği batılı toplumlara kıyasla ortadoğu gibi bölgelerde yaşayanlar veya kültürün de etkisiyle günlük hayatında sürekli fani olmaktan bahseden toplumlar için pek de geçerli olmayabilir.
  • bir cuma gecesi yapılabilecek güzel bir şey varsa o da sözlük'e katkıda bulunmaktır diyerek yüksek lisans tezimin bir bölümünü paylaşmaya karar verdim. tezimi danışmanım, jürideki iki hoca ve konuyla ilgili tez yazan bir başka yüksek lisans öğrencisi arkadaş dışında birilerinin okuduğunu sanmıyorum ki bu bence çok acı. her şeyi önce kendim için yaptım ama, bilgiler birilerine ulaşmayacaksa bir değer taşımıyor. alanyazını (literatür) o kadar tarayıp onca makaleyi okudum. birleştirip yazdım. tezimi makaleye çevirseydim çok daha güzel olabilirdi gerçi. o zaman bütün makaleyi paylaşabilirdim ve bundan da mutluluk duyardım doğrusu. ileride john jost gibi ben de makalelerimin indirilebileceği bağlantıları tweet atmak istiyorum.* işte tam da bu yüzden burada paylaşmaya karar verdim. okuyun. umarım ki danışmanım bu yaptığıma kızmaz.*

    ön bilgi vereyim. tezimde kullandığım iki kuramsal çerçeveden biri terror management theory ya da terör (dehşet) yönetimi kuramı. tam iki yıl boyunca ölüme ilişkin okuyup düşündüm. her gün. araştırma yapıp tez yazmaktan bağımsız olarak söyleyebilirim ki düşündüğümden daha ağır ve karamsar bir süreçti. ölüm konusunda pek çok insandan daha kabullenici olduğuma inansam da ölüm üzerine her gün düşünmek sancılıydı. beni alıştırdı ve dönüştürdü. bunları söylemek istedim öncelikle.

    tezin giriş bölümünün (alanyazın taraması) tamamını paylaşırsam okunmayacak kadar uzun olacağı için kısaltarak paylaşmanın daha iyi olacağına karar verdim. dili daha anlaşılır hale getirmeye çalışacağım; ama o kadar şeyi okuyup düzenleyecek gücüm şu an yok açıkçası. daha sonra dönüp düzenleyeceğim. okuma kolaylığı açısından da kaynakçaları çıkarıyorum.

    giriş:

    terör yönetimi kuramı (terror management theory), insanın zeki ve kendisinin farkında olan bilinçli bir hayvan olduğu bilgisinden yola çıkmaktadır. kurama göre, kendisini diğer canlılardan ayıran bu özelliğinin bir sonucu olarak insan, ölümlü olduğunun ve bir gün toprağa geri döneceğinin farkındadır. bu dehşet verici bilginin yarattığı korkudan korunmak için, tampon görevi gören uzak ve yakın savunma mekanizmaları kullanmaktadır. yakın savunma (proximal defense) mekanizmasında, ölümle ilgili düşüncelerini bastırıp, mantık çerçevesinde uzak bir geleceğe yollayarak onunla bilinç düzeyinde başa çıkmaya çalışmaktadır. uzak savunma (distal defense) mekanizmasında ise, kolayca yüzeye çıkabilen bilinçaltındaki ölümle ilgili düşüncelerini, bu dünyaya anlamlı katkılarda bulunan değerli bir birey olduğu düşüncesiyle ve sahip olduğu kültürel değerlere bağlanarak bastırmaya çalışmaktadır. tyk’ye göre, benlik saygısını artırma ya da koruma gereksinimi ile kültürel dünya görüşüne duyulan bağlılığın ardında, ölümlülük bilgisinin yarattığı kaygı ve dehşet duygusundan korunma isteği yatmaktadır.

    uzak savunma mekanizmalarından olan kültürel dünya görüşü, yaşamın düzen, kalıcılık ve değişmezlik içerdiğini söyleyen, insanlar tarafından oluşturulmuş sembolik bir kavramdır. ayrıca, içinde insanlara kişisel değer kazandıran bir dizi ilkeyi barındırmakta ve bu ilkelere göre yaşayan bireylere “gerçek” ya da “sembolik” ölümsüzlük kazanma umudu aşılamaktadır. kültürel dünya görüşü, bireyin anlam duygusu geliştirip yaşamının önemini kavramasını sağlayarak, onun ölümlülük bilincinin yarattığı dehşet duygusundan uzaklaşmasına yardımcı olmaktadır. tyk’ye göre, benimsedikleri kültürel dünya görüşü temelinde yaşayan insanlar, gerçek ya da sembolik ölümsüzlüğe ulaşmaktadır. insanların gerçek ölümsüzlük kazanması, dinsel öğretiler veya insan ruhunun fiziksel ölümden sonra da yaşamayı sürdüreceğini söyleyen diğer kültürel inanışlarla olmaktadır. sembolik ölümsüzlük ise insanın kendisinden daha yüce ve ölümsüz bir yapının parçası olmasıyla kazanılmaktadır. bu yapılar; aile, kilise, ulus, şirket ya da devamlılığı olan kuruluşlardan herhangi biri olabilmektedir.

    uzak savunma mekanizmalarının ikincisi ise, bireyin, inandığı kültürel dünya görüşüne uygun yaşayarak elde ettiği benlik saygısıdır. tyk’nın bakış açısına göre benlik saygısı, bireyin yaşamının anlamlılığına yaptığı vurguyla, onun ölümlü olduğu bilgisi nedeniyle hissettiği değersizlik duygusunun azalmasına yardımcı olmaktadır. başka bir deyişle, birey ait olduğu kültürün teşvik ettiği davranışları yaparak diğer üyelerden onay almakta ve onların beğenisini kazanmaktadır. bu durum onun kendisini değerli hissetmesine ve benlik saygısının artmasına neden olmaktadır. artan benlik saygısı ise, bireyin kendisini iyi hissetmesini sağlayarak ölümlülük bilgisinin yarattığı kaygıdan uzaklaşmasına ya da bu kaygının azalmasına yardımcı olmaktadır.

    yapılan bir araştırmada, benlik saygısı yüksek olan katılımcıların, kendilerine ölümlü oldukları hatırlatıldığında bile, sahip oldukları dünya görüşüne bağlılıklarında bir artış saptanmamıştır. başka bir deyişle, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirilmeden önce, katılımcıların kültürel dünya görüşüne bağlı olan benlik saygıları artırıldığında, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirildikten sonra dahi bu katılımcıların kültürel dünya görüşlerine olan bağlılıklarında bir artış gözlemlenmemiştir. bunun yanı sıra, araştırmacılar, benlik saygısı yüksek ve orta düzeyde olan bireylerle yaptıkları bir başka çalışmada, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirildiğinde benlik saygısı orta düzeyde olan katılımcıların kültürel dünya görüşlerine bağlılıklarında bir artış gözlerken, aynı artışı benlik saygısı yüksek olan katılımcılar için gözlememişlerdir. araştırmacılara göre, benlik saygısı yüksek olan katılımcıların kültürel dünya görüşlerine bağlılıklarında bir artış gözlenmemesinin ardında, onların manipülasyondan önce de kültürel dünya görüşlerine bağlılık düzeylerinin yüksek olması yatmaktadır. bu bireyler sahip oldukları kültürel dünya görüşü aracılığıyla kendilerini daha değerli gördükleri için, kültürel dünya görüşlerine bağlılıkları diğer insanlara göre daha fazladır. ayrıca, benlik saygısı yüksek olan bireylerin kendi kültürlerine uygun yaşadıklarına dair algıları da daha yüksektir. bununla tutarlı olarak söz konusu bireyler, normal koşullar altında da kendi kültürel dünya görüşlerine daha fazla bağlılık göstermektedirler.

    ölümlülük bilgisinin insanlar üzerindeki etkisine vurgu yapan tyk’nin, üzerinde durduğu önemli noktalardan bir diğeri, “ölümlülük bilgisinin belirgin hale getirilmesi”dir. ölümlülüğün belirginliği hipotezi’ne göre (mortality salience hypothesis), kendilerine ölümlü olduğu hatırlatılan bireyler sahip oldukları, savundukları psikolojik yapılara (kültürel dünya görüşü ya da benlik saygısı) daha fazla bağlanırlar. bu yapıları destekleyen uyaranlara karşı olumlu tutumlar sergilerlerken, bu yapıları tehdit eden durum, kişi ya da uyaranlara olumsuz yaklaşırlar. diğer bir deyişle, ölümlülüğü hatırlatan uyaranlar bireyin kendi kültürel dünya görüşüne daha fazla sarılma gereksinimi duymasına yol açar. tyk temelinde yapılan çalışmalarda, ölümlülük bilgisi, kişilerden kendi ölümleri üzerine düşünmeleri istenerek belirgin hale getirilmektedir. ardından bu kişilerden, kendi kültürel dünya görüşlerini tehdit eden ya da destekleyen başka kişiler hakkında yargıda bulunmaları istenmektedir. kültürel dünya görüşünün ölümün yarattığı kaygıyı yatıştırdığı düşünülürse, söz konusu bireylerin sahip oldukları kültürel dünya görüşlerine daha fazla bağlanmaları ve bu kültürel dünya görüşüne karşı çıkan ya da ona karşı tehdit olarak algıladıkları insanlara karşı daha olumsuz tutumlar göstermeleri beklenmektedir. bu beklentiyle tutarlı olarak, ölümlülük bilgisi hatırlatılan bireylerin, bağlı oldukları ahlaki ilkeleri çiğneyenleri ölümlülük bilgisi hatırlatılmayan bireylerden daha eleştirel değerlendirdikleri gözlenmiştir.

    yargıçlarla yapılan bir çalışmada, araştırmanın başında bir grup yargıca ölümlü oldukları hatırlatılırken, diğer yargıç grubuna bu bilgiyi hatırlatacak her hangi bir uygulama yapılmamıştır. daha sonra her iki gruptaki yargıçların aynı suçluya ne kadar ceza kestikleri karşılaştırılmıştır. ölümlü oldukları hatırlatılan yargıçların suçlu için kestikleri cezanın, ölümlü oldukları hatırlatılmayan yargıçların kestiği ceza miktarından anlamlı ölçüde yüksek olduğu gözlenmiştir. diğer bir deyişle, ölümlü olduğu bilgisinin hatırlatılması, yargıçların kültürel değerlerine daha fazla bağlanmaları ve bu değerleri tehdit eden suçlulara karşı daha cezalandırıcı yaklaşmalarıyla sonuçlanmıştır.

    araştırmacılar tarafından, bireylerin yakın oldukları bir kişiyi yitirmelerinin siyasi görüşlerinde herhangi bir değişiklik yaratıp yaratmadığını inceleyen boylamsal bir çalışma ise, yaşadıkları kaybın bireylerin siyasi görüşlerinde uzun süreli bir kutuplaşma etkisi yarattığına dikkat çekmektedir. araştırmanın bulguları, özellikle muhafazakâr bireylerin, liberal bireylere oranla siyasal görüşlerinde uzun vadede anlamlı olarak daha katı bir tutum sergilediklerine işaret etmektedir.

    dünya ticaret merkezine ait ikiz kulelere 11 eylül 2001 günü gerçekleştirilen ve terör saldırısı olduğu ileri sürülen saldırının, vatandaşların dönemin abd başkanı george w. bush’a ve onun terörizme karşı izlediği politikalara verdiği destek üzerindeki etkilerini inceleyen bir diğer çalışmanın bulguları da, tyk ve ölümlülüğün belirginliği hipotezinin savlarıyla tutarlılık göstermiştir. bu çalışma kapsamında yürütülen dört ayrı araştırmanın sonuçlarına göre, kendilerine ölümlü oldukları hatırlatılan bireyler, hatırlatılmayan bireylere oranla bush’u ve onun terörizme karşı izlediği politikaları daha fazla destekleme eğilimi ortaya koymuşlardır. ayrıca, araştırmanın bulguları, katılımcılara 9/11 saldırısını anımsatıcı üstü kapalı uyaranların verilmesinin, katılımcıların akıllarına ölüm ile ilgili daha fazla düşünce gelmesine yol açtığını da göstermiştir. bu bulgulara ek olarak, katılımcılara 9/11 saldırısının doğrudan hatırlatılması ile kişinin ölümlü olduğu bilgisinin etkinleştirilmesinin, katılımcıların bush’u ve bush’un terörizme karşı izlediği politikalara verdikleri desteği artırdığı görülmüştür. bu çalışmaların sonuncusunda ise, katılımcılara ölümlü oldukları bilgisinin hatırlatılmasının yaklaşan seçimlerde başkan adaylarından hangisine destek verileceği üzerindeki etkisi araştırılmış ve aday john kerry’ye karşı george w. bush’un katılımcılardan daha fazla destek aldığı anlaşılmıştır. kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatılmayan katılımcıların kerry’ye verdikleri destek bush’a verdikleri destekten fazla olsa da, ölümlülük bireyler için belirgin hale geldiğinde sonuçlar tersine dönebilmiştir. başka bir deyişle ölümlülük bilgisinin belirgin hale getirilmesi, seçmenlerin oy verme davranışlarına dair niyetlerini etkilemiştir.

    araştırmacılar tarafından tyk temelinde yapılan ve kayıt dışı göçmenlere ilişkin tutumları inceleyen çalışma da yazınla tutarlı sonuçlar göstermiştir. bu çalışma, insanların kendilerininkinden farklı bir kültürden gelen göçmenlere karşı hâlihazırda olumsuz tutumlar beslemeye eğilimli olduklarına işaret etmiştir. buna ek olarak, ölüm kendileri için daha belirgin hale getirilen insanların ülkeye dışarıdan gelen göçmenlere ilişkin tutumlarının daha da olumsuzlaştığı belirlenmiştir. araştırmacılar, sahip oldukları kültürel dünya görüşüne karşı bir tehdit algıladıklarında insanların daha olumsuz tutumlara yönelebildiklerine dikkat çekmişlerdir.

    terör yönetimi kuramı’nı temel alarak göçmenlere ilişkin tutumları inceleyen bir başka çalışma ise, kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatılan ve sağ kanat yetkecilik düzeyi yüksek olan katılımcıların göçmenlere karşı daha olumsuz tutumlar gösterme eğiliminde olduklarını ortaya koymuştur. bulgular ayrıca, sağ kanat yetkecilik düzeyi düşük olan katılımcıların kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatıldığında göçmenlere ilişkin daha esnek, hoşgörülü ve olumlu tutumlar sergilediklerine işaret etmiştir. diğer bir deyişle, ölümlülük bilgisi belirgin hale getirildiğinde yüksek sağ kanat yetkecilik düzeyine sahip bireyler göçmenleri kendi kültürel dünya görüşlerine karşı bir tehdit olarak algılarken, açık fikirli olmayı benimseyen sağ kanat yetkecilik düzeyi düşük bireylerin göçmenlere daha olumlu yaklaştıkları anlaşılmıştır.

    kendilik bilinci ile ölümlülüğün belirginliği arasındaki ilişkiyi araştıran bir başka çalışma ise, kendilik bilinci düzeyi yüksek olan bireylerin, ölümlü oldukları gerçeğini kendilik bilinci düzeyi düşük olan bireylerden daha fazla düşündüklerini ve bu konuda daha yüksek bir bilinç düzeyine sahip olduklarını ortaya koymuştur. aynı çalışmada ölümlü oldukları bilgisi kendilerine hatırlatılsın ya da hatırlatılmasın yüksek düzeyde kendilik bilincine sahip olan bireylerin, sıradan yaşamlarında da ölümlülük üzerine düşündükleri için kendi kültürel dünya görüşlerine daha fazla sarıldıkları bulmuştur.

    diğer bir çalışmada ise, ölümlülük bilgisinin çarpıcı hale getirilmesinin, ileride çocuk sahibi olma isteği üzerindeki etkisi araştırılmıştır. kendilerine ölümlü oldukları bilgisi hatırlatılan bireylerin ileride çocuk sahibi olma isteklerinin, kendilerine bu bilgi hatırlatılmayan bireylere oranla daha fazla olduğu anlaşılmıştır. araştırmacılara göre bireylerin çocuk sahibi olma isteğindeki artış, ölümlü olmanın getirdiği kaygı ve endişeyi azaltma arzusundan kaynaklanmıştır. araştırmacılar ayrıca, çocuk sahibi olmanın, kişinin yaşamını ve iyilik halini olumlu yönde etkilediğini de belirtmişlerdir.

    ölümlülüğün belirginliği kavramına evrimsel açıdan yaklaşan diğer bir araştırmanın sonuçları, kadınların eş seçiminde bulunurken, menstruasyon döneminde bulunmanın yarattığı etkilerin yanı sıra çevresel ipuçlarından da yararlandıklarına işaret etmiştir. bulgular, menstruasyon dönemindeki kadınların, normal koşullar altında daha maskülen görünüşlü erkekleri çekici bulma eğilimi gösterdiklerini; ancak ölümlü oldukları hatırlatılan menstruasyon dönemindeki kadınların, maskülen görünüşlü erkeklerden ziyade sıradan görünüşlü erkekleri daha çekici bulma eğiliminde olduklarını göstermiştir. araştırmacılar bu durumu, sıradan görünüşlü erkeklerin toplumsal istenirlik düzeyinin maskülen görünüşlü erkeklerinkinden yüksek olmasıyla ilişkilendirmişlerdir. onlara göre, kendilerine ölümlü oldukları hatırlatılan kadınlar, toplumsal normlara uygun davranma eğilimi ile sıradan görünüşlü erkekleri tercih etmişlerdir. ayrıca, maskülen görünüşlü erkeklerin fiziksel açıdan tehlikeli olma riskleri diğer erkeklerinkinden fazla olacağından, kadınların doğurgan dönemlerinde ölüm tehlikesini en aza indirgeyebilecek erkekleri, yani ortalama görünüşlü erkekleri tercih etmiş olabilecekleri düşüncesi de araştırmacıların değerlendirmeleri arasındadır.

    yukarıdaki araştırmalara ek olarak, sanatsal yaratıcılığı güdüleyen etmenler arasında ölümlülük bilgisinin de olabileceği görüşünden yola çıkılarak yapılan pek çok çalışmayı derleyen araştırmacılar, insanın, kendisine ve sahip olduğu kültürel dünya görüşüne sanat ile bir anlam kazandırarak yaşadığı varoluşsal dehşet duygusundan uzaklaşabildiğini söylemişlerdir. başka bir deyişle, kişinin ölümlü olduğunun farkında olması, sanatsal yaratıcılığı güdüleyen etmenlerden yalnızca biri olsa da, bu yaratıcılığın ardındaki temelin daha iyi anlaşılması açısından bu bilgi önemlidir.

    batı kültürlerinde yapılan çalışmaların yanı sıra, toplulukçu doğu kültürlerinde, örneğin, japonya’da ve hong kong/çin’de yapılan çalışmalar, ölümlülüğün belirginliği hipotezinin doğu kültürlerine de genellenebileceğine işaret etmektedir. bu çalışmalar, sahip oldukları kültürel dünya görüşleri ve ait oldukları gruplar ölümlü oldukları hatırlatılarak tehdit edilen insanların, kendi gruplarına daha çok bağlandıklarına ve kendi gruplarını diğer gruplardan daha üstün gördüklerine dikkat çekmektedir.

    ekleme: anlatım bozukluğu giderildi.
  • bu teoriye göre insanlar ölümden kaçtığı için birilerinin hayatında yer kaplamak için yapmayacağı şeyler yapar ve tırmalarlar.
  • "kendine karşı bütünüyle dürüst olmak iyi bir faaliyettir." - freud

    bu teori ile tanışmam solomon, greenberg ve pyszczynski'nin otuz yıllık emeklerini, benim gibi psikolojiye yönelik özel bir ilgisi ya da birikimi olmayanlara bile son derece okunabilir gelen bir şekilde özetledikleri the worm at the core kitabını iki hafta önce okumamla oldu. türkçesi var mıdır, hazırlanıyor mudur hiçbir fikrim yok ancak buna değecek bir eser olduğunu düşünüyorum; en azından bir adet doğru insanın kulağına su kaçırdım, gerisi benden çıkar. kitapta, teorinin tarihte, kültürde ve toplumda yansımalarına ek olarak yazarların temel savını destekleyecek birçok ilginç deney ve sonuçları da yer alıyor; ancak replikasyon krizinin patlak verdiği bir gerçeklikte özellikle psikoloji alanındaki deneylere, tezlere vs. atıfta bulunmayı doğru bulmuyorum, o yüzden şöyle diyelim; teoriyi kendi yaşamınıza yakın bulmanız için deneylerin teşkil ettiği bir anlatıya ihtiyacınız varsa, kitap size bunu (da) verir. benim yoktu, o yüzden galiba biraz daha böyle turşu gibi, solipsistik şeyler yazacağım.

    türkçeye "dehşet yönetimi" olarak çevrilmesini biraz garipsedim, ama daha iyi bir alternatifin olmadığını kabul ediyorum; "terör yönetimi" bu kelimeyi ithal etmiş dilimizde hem garip, hem de gayri ciddi, hafifçe sansasyonel duruyor. "korku yönetimi" demek de doğru olmaz, çünkü tarif edilen his korkudan öte bir seviyede; türkçeye nasıl çevrilmiş diye baktığımda, bbc türkçe'deki ucuzcu hayvan oğlu hayvanların "korku idaresi" diye çevirdiğini, daha doğrusu bahtsız ve anonim bir bedeviye "çevirttiklerini" de gördüm; sanki (derin) devlet dairesi tarif ediyor amına koduklarım.

    ama bu minik arayış beni dehşet ve korku arasındaki farka, daha da spesifik olarak ingilizcede "horror" ve "terror" kelimeleri arasındaki ayrım üzerine düşünmeye sevk etti, iyi de oldu. "onlar aynı şey" demeyin lütfen, bir dinleyin. gelin itiraf edelim: hepimiz liveleak'te (7z içinde uyusun) kafa kesmeli, insan yakmalı videolara bir defa bakmışızdır. çok yakın zamanda başsız kalacak bir mecnun. kaçınılmazlığı soktuğu numerik kalıbın huzursuz ettiği anlaşılan zorba video oynatıcı; bari sona yaklaştığımızı söyleme ulan, bari başa sarma gücünü elimden al. 2:56, 2:57, 2:58 ... en sessiz bir tık, aksonların bedendeki son dansı, başarılı bir ayırma, ayrılma. 2:59, 3:00, 3:01, saat yönünün tersi, play again? bu sırada hafifçe aralanan, muhtemelen biraz kurumuş dudaklarımızdan dökülen "hassiktir ... hhhhhssss-hassiktir!" ünlemi. sessiz, bir fısıldama gibi; belki eğer yanımızda birileri varsa, o zaman hunhar, kolektif konfora sığınan bir bağırtı da olabilir pek tabii.

    korku, korkunun akıl hastası abisi terör, terror, bu tabloda sadece kafası kesilen talihsize bahşedilmiş bir lütuftur. düşünseldir, farazidir, devamlılığı vardır çünkü geleceğe dönüktür; hayatın son saniyelerinin geçip gittiğinin bilincinde olmasına rağmen bu bilincin ölüme, yokoluşa dair bir fikir verememesidir. hayatın ani sonunu kabul edememektir evet, ama aynı zamanda bu hayattaki son saniyelerin de ilk saniye ve orta saniyeler gibi olacağının, bizi büyük bir sırrın beklemediğinin bilincidir. ama biz? biz sadece izledik. bizim hassiktirlerimiz gördüğümüz şeye verdiğiniz tepkiydi, tanık olmanın getirdiği tepkiydi. biz terör duymadık, hatta korkmadık ama bir anlığına dehşete kapıldık. horifayd olduk, terifayd olmadık. dehşet bizim lüksümüzdü, ona düşüverdik; videoyu kapatıp birbirimize, kimse yoksa aynaya baktık -- çok şükür başımız hala yerinde -- çıkıverdik. eğer bu video bizde bir terör hissi oluşturduysa bile, o terör hissi hassiktirlerin arasındaki "..." boşluğunda gizli olarak kaldı.

    but okay! türkçede terör garip kaçıyor, sözlüğe de baktık, dehşet diyelim. ama bu kitabın ve teorinin konusu, noktaların arasında gizlenen o şey; dehşet kelimesinin oluşturduğu duyusalığı, tanık olmayı aklınızdan uzaklaştırırsanız, fikre daha yakın olursunuz. fikir demişken... ernest becker bu kitabı okumadan önce ismen aşina olduğum bir düşünürdü; bu kitabın yazarları psikologlar da, kendilerini becker'in neferleri olarak tanımladıkları ölçüde, ölüm korkusunun (entry yazarı zırt pırt terör de terör kafa sikmemek için bu stilistik seçime gitti - a.) birey bazında özsaygının inşasına, toplum bazında da dünya görüşünün oluşumuna şekil veren karanlık yıldız olduğunu söyleyerek bir devrim gerçekleştirdikleri iddiasında değiller zaten; beklenebileceği üzere, varoluşsal terapiye de çok yerde atıfta bulunuyorlar. yani fikir bir sentez. peki dedi sirkesi yetersiz gelen beyin, bana bunun nesi bu kadar hitap ediyor?

    öncelikle elimizde ne var bir bakalım. sığ bilgim için kusuruma bakmayın; terapi biçimlerine odaklanmak belki kusurlu bir yaklaşım ama bir dönemin hakim terapi paradigmalarının o dönemin psikolojiye bakış açısını beslediği düşüncesi ile yola çıkıyorum. bir tarafta; psikanaliz, bilinçaltına fazlaca hürmet eden bir disiplin. yani demek istediğim şu: şüphesiz bir bilinçaltı var, ama insan hayvanı olma paydasında birleştiğim bir terapistin ya da analistin bana bu bölgede ışık tutabilecek bir rehber olabileceği fikri bana ikna edici gelmiyor. "bilimsel diil :(" değil burada olay, karşımdaki insanın, başka insanlara görülebilir olmayan özel bir hakikat sınıfına erişimi olduğunu düşünmüyorum sadece. ha bir de, yani kusura bakmayın da dönüp dolaşıp aileye geliyorsunuz huamunuskyim. anladık, önemli. ama daha derine inemez miyiz? diğer yanda, bilişsel-davranışsal bakış açısı: yani elbette b.f. "beyin fake" skinner'dan sonra en azından beyin diye bir şeyin olabileceği düşüncesinin benimsendiğini görmek güzel. ama bu da biraz fazla pragmatik sanki. yani tamam, davranışlarımız ve düşüncelerimiz bir bütün, o zaman bu resimde iradeyi nereye koyuyoruz? fizikselliğimizi, vücut bulmuşluğumuzu nereye koyuyoruz? fizikselliğim konusunda bana ne söyleyebilir bilişsel-davranışsal terapi? bir şey söylemiyor, peki. ama daha derine inemez miyiz?

    ölüm korkusunun bir cazibesine buradan ulaştım: sadeliği. yani burada her şeyi "ölümden korkuyosun ehihi :):):)" cinliğine bağlamıyorum elbette. ama bir tür rehber, kutup yıldızı olarak baz alabileceğim bir şey. iz bırakamama, yokolup gitme korkusu açık ve berrak. sempati duyması o kadar kolay ki... bende varsa, sende de var, onda da var; aradığım ortak payda, hepimizi bekleyen ölüm neden olmasın? hem, sayın psikolog, sizde de var: en son birinizi ziyaret edeli on sene oldu, ama tahmin ediyorum ki yarın sizi ziyaret etsem, aramızdaki ilişki sizin erdemlerinizden ziyade benim hasta, sizin de şifa verici rolünde olmanız ile şekillenecek. gözümü kaldırıp size temas ettiğimde, benimle konuşurkenki ses tonunuzdaki bir nüansın ya da gözlerinizdeki bir titremenin, bana hiçbir şey söylemeyecek olduğundan emin misiniz? terzi olmanızın sebebi kendi söküğünüzü dikmeye yönelik beyhude bir çabadan bir şeyler türetmek, kendi zihninde yaşayamayan bir insanın, bir başka insanın anılarında yaşama isteği olabilir mi mesela? banal, klişe, bayağı, aferin çok zekisin, elbette; siktir git sen gelme terapiye filan, okey; ama gerçek mi? bir hakikate dokundum mu? beni ilgilendiren bu. hem unutmayın, sizinle bu ortak paydayı paylaşmaktan memnunum.

    hem, bu işin estetik bir yönü de var sanki. üretebileceğimiz mazeretlere, vereceğimiz çabalara karşı orada durmaya devam ediyor. mesela diyelim ki yarın bir bilim devrimi oldu ve ortalama insan ömrü 100 sene uzadı. ne güzel değil mi, daha çok yaşayabilmek, bu dünyaya izimizi bırakmak için daha fazla zamanımızın olması? hayır güzel kardeşim, değil. neden değil söyleyeyim, çünkü sen nankör bir hayvansın, geçmişe değer vermediğin gibi geleceği de doğru değerlendiremiyorsun. eğer hayata karşı felsefik bir duruşun olabilseydi zaten bilincin tarafından ikiye ayrılmaz, korkuların, endişelerin, tedirginliklerinin içinde kaynayıp gitmektense bilincini devre dışı bırakıp, aklını tatile çıkarabilirdin (ulan, ne sandınız, psikoloji ile ilgili bir şeyler yazıyoruz mayıs 2021'de bunu kullanmadan entry yazanı zenciler siksin [mecazi anlamda]). beynin bunu yapmana izin vermeyeceğine göre ömrünün uzamasının pratik sonucu daha fazla endişe ve paranoya olacaktır. üstelik hasbelkader kafan kesilecek ya da covid kapıp ölecek olsan 50 senenin mi gitmesini istersin 150 mi? şimdi anlıyor musun dinlerin bu itörnıl layf mevzusunu niye öbür dünyaya itelediğini? tanrıların ölümlüleri neden kıskandığını anladın mı? this perspective brought to you by ölüm korkusu gang. bence hoş yani, bir sonraki homeros okumanızda bunu da düşünün.

    hem, evrendeki yerimizle de tutarlı geliyor bana bu durum; düzensizliğin sürekli arttığı, her şeyin gitgide daha random bir hal aldığı kanunların domine ettiği bir evrende, şu an için azami 100 senelik ömrü olan "düzensizliği azaltma" makineleriyiz, uğur derin donduruyucuyuz. tüm varlığımız bilyonullah yıldır öylesine takılan bir evrende oluşan yerel, devasa bir istisna. hepimiz birer mucizeyiz aslında, ve her mucize gibi, bizim de sonumuz gelecek. sizin bile, sayın psikologlar.

    bu kaderi inkar etmek kadar kabullenmek de bir seçim; eğer kabullenmek bu kadar zor geliyorsa belki de bunun sebebi, bomboş kelimelerle çevrelediğimi hissettiğim, göya yönettiğimiz bu dehşetin aslında eşsiz bir mucizenin devamı için çalışıyor olmasıdır. ne diyelim ki? lütfen gayretullaha dokunmayınız.
  • ‘’modern tiranlık dediğimiz şey, bir tür terör yönetimidir. terör saldırısı olduğunda, otoritenin kendi gücünü pekiştirmek için bu tür olayları istismar ettiğini unutmayın. kuvvetler ayrılığının sona ermesi, muhalefet partilerinin kapatılması, ifade özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının askıya alınması hitler'in kitabındaki en eski numaradır. onun için bu tür tuzaklara düşmeyiniz. ” (bkz: timothy david snyder)

    karanlık emellerini gerçekleştirmek isteyen politikacıların halk üzerinde egemenlik kurmak adına dolaylı da olsa sık sık başvurduğu psikolojik teoridir.

    bu politikacıların izlediği yol, sizi kabul etmeyeceğiniz seçimlere zorlamaktan geçer. güvenlik endişesi karşılığında kötülüğü kabul etmenizi beklerler, eğer reddederseniz de hedef haline gelirsiniz.

    siyasi tarihi boyunca bu teoriyi kullanan birçok politikacı vardır. bu politikacıların en tanınanı g. w. bush’tur (bkz: 11 eylül 2001). biri daha var tabi, çok da iyi biliyorsunuz kendisini, seçmenini konsolide etmek için başvurmuş olduğu karanlık eylemler bakınız vermekle bitmez.

    davranışlarımızın çoğuna rehberlik eden duygusal tepkilerimizdir, politika ve uluslararası ilişkiler üzerinde de mutlak bir etkiye sahiptir. bu duygusal davranışlar, siyasi liderleri, uzun vadede sonuçları çok da düşünmeden, içinde olduğu kriz ortamını maskelemek için karar vermeye sevk eder.

    siyasi liderler duyguları kendi amaçları için her daim kullanırlar, bu nedenle içinde yaşadığımız toplum duyguların kamu politikası üzerinde göstermiş olduğu yıkıcı tahribatı çok acı bir şekilde deneyimliyor. ülke yönetiminde hukuk işlevselliğini yitirdiği zaman, politikacıların halk üzerindeki manipülasyonları başlar. hukukun burada işlevi, devlet yöneticilerinin müzakereci bir tavırla ve geleceği düşünerek hareket etmesi üzerinedir.

    bu teori de, siyasiler tarafından maruz kaldığımız manipülasyonlar sonucu bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapmış olduğumuz tercihlere açıklık getirir. insanların ölüm tehdidi altında hissettiklerini ve bu sebeple yaşamda kalmalarını sağlayan dünya görüşlerine sarıldıklarını belirtir.

    kültürümüzde çok belirgin olarak görülen bir teoridir. geçmiş yıllarda çok sayıda can kaybına neden olan bombalama olaylarından, yine çok sayıda ölümün gerçekleştiği covid pandemisine kadar… ölüme yönelik olan bu tehditler, birçok kişinin eylemlerini ve yaşam hakkındaki görüşlerini (komplo teorisi vs.) değiştirmesine sebep oldu.

    teorideki en önemli konulardan biri de, ön yargı ve düşmanlık yaratma olasılığının yüksek olması. çünkü insanlar ölüm ile ilgili endişelerini anlamlandırmaya çalıştıklarından, kendi dünya görüşüne zıt bir fikri veya kendi yaşam tarzından farklı bir yaşam tarzını tehdit olarak algılarlar.

    yani ölümün kaçınılmazlığının farkında olmak, kişinin kültürel, dini veya politik inançlarını paylaşanlara karşı olumlu duyguların artmasına; kişiyle aynı inançları paylaşmayanlara karşı ise olumsuz duyguların artmasına neden olur.

    konuyla ilgili ilginizi çekebilecek makaleler:

    1-berlin’deki terör saldırısına twitter’da verilen tepkiler üzerinden terör yönetim teorisini ilişkilendirmek

    2-otuz yıllık terör yönetim teorisi

    3-terör yönetimi teorisi ve kimlik: 11 eylül saldırısının kaygı ve kimlik değişimi üzerindeki etkisi
hesabın var mı? giriş yap