*

  • başrollerinde mel gibson ve goldie hawn ın oynadığı,eh işte bir film..
  • mel gibson ve goldie hawn'ın yiyiştikleri dönemde beraber oynadıkları bir romantik komedik aksiyon filmi. mel gibson yine "hastayım, arızayım" pozlarıyla kızancıkları "ya süper ya bu herif" sayıklamalarına sevk ederken, goldie hawn'da şimdilik kariyerinin son aksiyon filminde, habire şekilden şekile girip, don göstererek, bizatihi alışılmış gülümcükler, çılgınlıklar yaparak kimi kitlenin gönlünü almayı bilmiştir.

    1990 yapımı, dönemin filmleri arasında, binlerce benzerinden sıyrılarak akılda kalabilmiş, sıradan bir filmdir.
  • türkçesi (bkz: teldeki kuş)
    şarkısı (bkz: bird on the wire)
  • mel gibson'un bir turlu sevemedigim filmi. nedenini bilemiyorum yoksa kimseye zarari olmayan ole bi film yani
  • mel gibson'ın karakterinin kıçından veteriner tarafından kurşun çıkarılmasından 5 saniye sonra -kıça yapılan uyuşturucu iğneden söz etmiyorum bile- dört nala koşu yapması aksiyon sahnesinde mantık dışı komediye neden olmuştur. tvde kaç defa yayınşlandı sayamadım ama yine yayınlanıyor demek ki birilerini mel'i gelmiş.
  • şu anda tnt'de oynayan film.
  • uzaklarda kalmış güzel ve asla geri gelmeyecek güneşli günler için yakılan bir ağıt gibi bu şarkı.
  • joe bonamassa yorumu ayrı bir harikadır.
  • ilk olarak joe bonamassa'dan dinledim bu parçayı, hayatımın çok acaip bir karar anında dinledim öyle rastgele bir şekilde, rastgele bir zamanda. tamam, bazen bazı parçalar beni çok derinden etkileyebiliyor ve bazı melodilere kaptırabiliyorum kendimi ama bu sefer bu şarkı beni tam olarak vurdu diyebilirim. sevdiğim kadından toplum(um)dan aldığım saçma ahlaki değerler yüzünden ayrıldığım, içimin kan ağladığı, kalbimin "gitsene ona seni bekliyor" derken aklımın "durman gerek dostum, doğru olanı bu" diye karşı çıktığı bir durumdu bu. şu anda bu entry'i yazarken hala arkada çalıyor parça ve gözlerim doluyor yaptığım şeyi düşündükçe. göğüs kafesiniz titrer hani ağlamaya başlamadan önce ya, tutuyorum kendimi ve ellerim de müzdarip bu titremeden.

    sevdiğim kadına ne kadar büyük bir hata yaptığımı söyledim, belki de aldığım cevap için şanslıyım şu anda çünkü ilerde asla mutlu olamayabilirdim de. kendimi bunun için nasıl affederdim bilmiyorum. şarkıyı sonra ona da dinlettim fakat bendeki bu etkisini henüz söylemedim; bilmiyorum belki söylemem de.

    neyse ya, nereden nereye getirdim konuyu. bir şekilde bir yerlere akıtmam lazımdı bu içimdekileri. mutlak mutluluk peşinde değilim ki zaten, paylaşılan sevinç ve sevgiyle gittiği yere kadar gitmesini istiyorum sadece. bu güzel birlikteliği bitiren zorbanın ben olmamam gerektiğinin de farkındayım halen.

    şarkının sözlerini de şu şekilde (joe bonamassa yorumu)

    like a bird on the wire,
    like a drunk in a midnight choir
    i have tried in my way to be free

    like a worm on a hook
    like a knight from an old fashioned book
    i have saved all my ribbons for thee

    if i, i been so unkind,
    i hope that you just let it all go by
    if i, i been so untrue
    i hope you know it was never to you.

    like a baby, stillborn,
    like a beast with his horn
    i've torn everyone who reached out for me.

    but i swear by this song
    and all that i have done wrong
    i'll make it all up to you.

    don't cry, don't cry, anymore
    it's over now baby, don't cry no more
    don't cry, don't cry anymore
    it's over now baby, don't cry no more

    like a bird on a wire
    like a drunk in a midnight choir
    i have tried in my way to be free.
  • leonard cohen'in çok güzel bir şarkısı ve aynı zamanda 1972 tarihli avrupa turnesini anlatan belgeselinin adı...özellikle turnenin son konseri olan jarusalem konserinin finalinde "so long marianne" şarkısını söyledikten sonra cohen'le beraber tüm grubun sahnede ve kuliste gözyaşlarına boğulduğu kısım müthiştir...
hesabın var mı? giriş yap