• (bkz: bağnazlık)
  • (bkz: wassup)
  • (bkz: taaccüp)
  • bir kimsenin, bir kurumun, bir zümrenin kendi mutlak sandığı dar görüşlü düşünce ve inançlarını başkalarına kabul ettirmek istemesi, hatta zor kullanmasıdır. fikir ve inanç tekelciliğidir. insanoğluna bahşedilmiş olan akıl-fikir-mantık üçlemesini kullanabilme yoksunluğudur. bir tür hastalıktır. yazıktır. günahtır.
  • ne zaman karşımda bir tartışmada karşımda yaftalayan, bağıran çağıran sen böylesin diyen bir adem evladı görsem tanırım onu yöneteni. fikrinin doğruluğuna ölesiye bağlı, aksinin olamayacağını düşünen bir adam gördüğümde gözlerinde, yazdıklarında tanırım taassubu.

    o noktadan sonra genelde tartışmam o adamla.

    zira bir ortak noktaya gelemeyeceğimizi bilirim. en azından birimizin onun taassubunun verdiği sinirle belki de ikimizin de birbirimizin fikirlerini hiç anlamayacağımızı bilirim.

    susarım o adama karşı.

    titri, yaptıkları, geçmişi ne olursa olsun. mutaassıbın hakettiği ancak susmaktır.

    ne zaman görsem taassubu, susarım.

    hakettiğini yüzüne söylediğim kısa anların dışında.
  • yobazda denebilir
  • asap ile aynı kökten geldiğinde anlamı daha belirginleşen kelime: inandığı, bağlandığı şeyle ilişkisini gönül ferahlığı ile değil de gerginlik ve sinirlilikle kurmak. inanarak genişlemek değil de inancı söz konusu olduğunda gerilmek; afiyetle iman değil de iman zafiyeti.
  • taassubun hep kötü vechesi vurgulanır ama zaman zaman gereklidir taassup. tehdite, düşmanlığa, bilinmeyene karşı son kalkanımızdır. taassup bazen manda'ya karşı ya istiklal ya ölüm demektir, halk bilgeliğinin çelik çekirdeğidir. köşeye sıkıştığında, sığınacak bir dal bulamadığında elinden tutan son dosttur. ukala aklın suratına tükürmektir.
  • bir tür kimlik fotokopisi çekmek, dağıtmak; kimlik/nelik klonlamak, benlik/bizlik çoğaltmaya gayret vefakat bu gayretin işe yaramayacağı gerçeği ile karşılaşıldığında inançlara, kanaatlere, örfe körü körüne bağlılık ve sonrası...

    kelimenin asab ile asabiyet (kavmiyetçilik) ile rabıtalı oluşu üzerine, kendine, kavmine, aidiyet hissettiği yapıya duyulan aşırı bağlılık; fanatizm. düşmanı bilinse de aslında ilacı "öteki". ali şeriati'nin iltikat kavramı ile özetlediği istidadı çapında "uzaklar"a gidilip, başka sularda ıslanıp kurulanmak ve tekrar geri dönmek hâttâ zihnin bazen "yanlış" mecralarda dolaşması onun muhakeme gücünü daraltmaz, aksine genişletir.

    kant'ın tabiriyle "...anlaşılabilir her bakış açısına böyle bakarak her birinde elde edilen gözlemleri (ancak) ötekiler aracılığıyla doğrulayabilirsin(iz)."

    ben ve biz sevgisi, ben ve bizlerin inançlarını, düşünme tarzlarını, bakış açılarını, yaklaşımlarını, örfünü, kültürünü sevmek iyidir, güzeldir; tâ ki bencil(l)ik ve bizcilik yapana, bütün bunları başkalarına dayatacak kadar bağnazca tutum gösterene dek.
hesabın var mı? giriş yap