• bu ülkede hiçbir sosyal, demokratik , özgürlükçü açılım yapmaya potansiyeli olmayan bir güruhun -ki buna ılımlı islamcı sınıfı da diyebiliriz- anlayamayacağı için eleştireceği bir kavram.

    bahsettiğim sınıf, salt 'belediyeci' bir anlayış ile altyapı, yol, elektrik, tünel, kanal, park, üstgeçit, altgeçitler düzeyinde çalışmakta, bunu da 'halka hizmet' adında satmaktadır. ki bu sınıfa göre gelişmişlikti, demokratiklikti sadece 'şehirleşmecilik' sınırlarında ele alınabilmektedir. zaten şehirleşmecilik dışında bu sınıfın icraatlerine bakıldığında elde soluk bir boşluk kalmaktadır. yaklaşık 11 yıllık iktidarlık süresince ne kürt sorunu, ne kıbrıs sorunu ne de avrupa birliği entegrasyonu konularında hiçbir somut icraat bulunmamaktadır.

    ekonomiye gelinecek olursa, çarpık yapılaşma, iktidar yanlısı inşaat şirketlerinin toki destekli devasa projelerde yer almasının ekonomiye getirdiği canlılık dışında başka hiçbir ekonomik atılım yoktur. tamamen keynesyen bir anlayış ile kamu harcamalarını arttırmak suretiyle ekonominin daralması önlenmekte, doların yıllardır düşük değerli seyri sayesinde ise enflasyonun kontrol altına alındığı yalanını beraberinde getirmektedir. ekonomi, hala kayıt dışı kısmın artıklarıyla dönmekte, dünyanın en pahalı akaryakıtı ile açık kapatılmaktadır.

    şimdi bu ülkeye belediye anlayışından öte başka hiçbir şey vermeyen ve veremeyecek olan bir güruhun, türkiye cumhuriyeti halkı kavramı çerçevesinde 'halkçı' bir politika ile karşımıza gelmesi ne kadar gerçekçi bir beklentidir?
  • son 20 yıldır karpuz gibi ortadan 2 parçaya bölünmüş ve ciddi bir şekilde toplumsal ayrışmaya uğramış bir halktır. bir taraf 100 yıldan fazla süredir modern ve medeni dünyaya adapte olabilmek için bir gelişim mücadelesi içerisindeyken, diğer taraf bin yıllık geleneklerine bağlı kalmaya çalışarak aslında kendilerini yönetenlerin gerçekleri ile sonsuza dek yaşamak istiyor.

    bir taraf "siz yobaz gericisiniz" derken diğer taraf "siz batı özentisi gavursunuz" kafasından çıkamıyor. bu yeni bir çekişme değildir, ülkemizde bu ikilik osmanlıdan beri var, ancak sanırım tarihimizde iki tarafı da hiç bu kadar kutuplaştıran bir siyasi oluşum ortaya çıkmamıştı. "kontrollü çatışma" ve ikilik üzerinden iktidarını sürdüren bir tek adam esaretinde olduğunu düşünen bir taraf ile, dünyaya kafa tuttuğunu ve gerekirse açlıktan bu lider için ölebileceğine inanan bir diğer taraf. her iki tarafın ekmeğini yiyen belli bir grup var, bunlar da genelde bu çatışmadan her türlü karlı çıkanlar.

    bu her iki tarafta da "beraber yaşayabiliriz" "kavga etmeyelim aynı dili konuşuyoruz" diyenler mevcut olsa da aslında her iki tarafında artık birbirine tahammülü kalmamış noktada olması ülkenin aslında toprak olarak olmasa da halk olarak %50 olarak ortadan bölündüğünü ispat ediyor.

    farklı yöntemler ile "mücadele" edilmedikçe, ben bu halkın bir daha asla fikirsel olarak ne bir milli maç, ne bir felaket, ne de bir toplumsal acıda ortak paydada buluşamayacağını düşünmekteyim.
hesabın var mı? giriş yap