• doğal destanlar ve mitoloji anlatıları için yapılan tanımlarda, üniversite yıllarından aklıma kazınmış şöyle bir madde var:
    “pozitif bilim çağından önce oluşmuş olması gerekir.”
    yani kabaca diyor ki; mitolojik anlatılar binlerce yıl önce, insanların hala bunlara inandığı dönemlerde oluşmuştur, o yüzden de bir toplumun mitolojisinin oluşabilmesi için kadim dönemlere dayanan bir geçmişi olması gerekir. en klişe ifadeyle abd, uzak geçmişi olan bir topluluk olmadığı için mitoloisi de yoktur ama kızılderililerin mitolojisi vardır, gibi…

    türk mitolojisine baktığımız zaman da bu büyülü anlatıların henüz doğayla iç içe yaşadıkları ve bilimin olmadığı dönemlerde, şamanizm, tengricilik ve animizm çerçevesinde, yaşadıkları her şeyi anlamlandırma çabalarının sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz ki fuzuli bayat, mit ilkel insanın şuurundaki izahatlardır, der.

    mesela türklerde yıldırım (ve şimşek ki o zamanlar şimdiki gibi bu ayrımın bilinmediğini unutmayın)* tanrının kendini gösterme şekillerinden biri olarak görülüyordu ve eski devirlerde doğayla iç içe yaşayan türk halklarını derinden etkilemişti.

    ateşin gökten geldiği, türk ve moğol halklarında çok yaygın bir düşüncedir. hatta bazı boylarda yıldırım tanrısı tarafından yaratıldığı söylenir.
    (ateşle ilk kez yıldırım düşmesi sonucu çıkan bir yangınla tanışmış olabilirler ki zaten mitoloji doğa-insan ilişkisi üzerine inşa edilmiştir bana göre;
    minos patlamasından sonra oluşan mitlere bi bakın mesela...)” *

    (burada bahsedilen ateş, yıldırım düşmesiyle elde edilen ve tanrı'nın gönderdiği kabul edilen ateş yani ayıhı od. iyi ruhlara ait ve insanların hizmetinde kullanılan bir ateş bu…)

    yıldırımdan korkan moğolların tersine türkler, ilk yıldırımın düşmesini, yeni yılın gelişinin bir göstergesi olarak kabul ederler ve kutlarlardı. şimşek çakıp yıldırım düştüğü zaman atlarını koşturup, bağrışarak gökyüzüne ok atarlardı çünkü baharda ilk düşen yıldırım, yeni yılın/cılgayak'ın habercisi demekti.

    ve gökyüzüne ok atmak da türk mitolojisinde tanrı'yı selamlamayı sembolize edip, o'nun silahını kabul etmek anlamına gelirdi.

    (bazı araştırmacılar ise, gökyüzüne ok atmayı şamanların ruhundan yardım istemek olarak yorumlarlar.)

    sagaylar ise, tanrı’nın, kötü ruhlarla savaştığı zaman, onlara ateş saçan yıldırım okları yağdırdığına inanırdı.

    divanü lugati’t-türk’te de şimşek ve yıldırım kelimelerine karşılık gelen yaşın/yaşınlıg, baharın gelişiyle ilişkilendirilir.

    “yaşın atıp yaşnadı
    tuman turup tuşnadı
    adgır kısır kişnedi
    ögür alıp okraşur

    baharı anlatarak diyor ki; bulut şimşek çaktırdı, bulutlar coştu, kısrakla aygır baharın geldiğini görerek kişnediler. her aygır kısrağını aldı”
    (divanü lugati’t-türk, 1. cilt, s. 236)

    aynı zamanda yaşın yaşnatmak yani şimşek çaktırmak, kılıcı parlatmak olarak da kullanılır ki bunun birini başının üzerinde yapılması boynunu vurmak anlamına gelir.
    (divanü lugati’t-türk, 2. cilt, s. 356)

    yine divanü lugati’t-türk’te şöyle de enteresan bir madde var ki bahsedilen taş büyük bir ihtimalle yada taşı* veya onun gibi sihirli taş:

    “yaşın: şimşek. türk hikmetinde ‘kimin bile kaş bolsa yaşın yakmas’ denir. kimin yanında kaş bulunursa ona şimşek dokunmaz’ demektir. ‘kaş’ lekesiz, saf bir beyaz taştır, yüzüklere konur, yüzüğün sahibine şimşek dokunmaz; çünkü yaradılışı böyledir. bu bir beze sarılıp ta ateşe atılacak olursa, ne bez yanar, ne de taş. bu sınanmıştır. bir adam susadığı zaman bunu ağzına alsa susuzluğu giderir.” (divanü lugati’t-türk, 3. cilt, s. 22)

    abakan tatarlarının bir mitine göre;

    beyaz bir kaya üzerindeki beyaz bir sarayda yaşayan koca yıldırım tanrısı’nın üç oğlu vardır. büyük oğlu güneş, ortanca oğlu ay, küçük oğlu ise ateştir. yıldırım tanrısı evlatlarının ona olan sevgisini öğrenmek için, ‘babanız ölüyor, çabuk onun yanına gidin’ diye duyurur. ateş önde gider, yolda güneş onu görür ve geçmeye çalışır, ay ise daha sonra gider.

    yıldırım ata, büyük oğlu güneşe gündüzü, aya geceyi verir ve ateşe de, ‘git, ışıklandır ay ve güneşi; git, elinden geldiğince onlara yardım et’ der…bazı varyasyonlardaysa ateşi yeryüzüne gönderir…

    teleüt şamanlarına göre, ülgen'in* üç oğlu; temir kaan, soltıgan ve yamgratu/yajigaan'dır. yamgratu/yajigaan, yıldırım tanrısı olarak bilinir.

    bazı şaman* dualarındaysa ülgen; şimşekçi, yıldırımcı sıfatlarıyla anılır:

    “yıldırımcı, şimşekci,
    tepindiği zaman
    yer yosun teprenir;
    catır catır ettiği zaman
    yabancı kimselerin
    yufka yürekleri (korkudan) yanar.”

    türk mitolojisinin iyi ruhlar panteonunda adı geçen ve ülgen’in yardımcılarından sayılan yayık* da yıldırım ve şimşekle ilişkilendirilir:

    “kamçısı şimşektir. (ural nehri’nin eski adı da yayık’tır.)

    şaman dualarında yayık şöyle tasvir edilir:
    ülgen beyin emirberi /yarlıkçısıdır,
    kızıl bulut sırmalıdır,
    dizgini ebekuşağıdır,
    kamçısı boz alev,
    gökten haberler alır.

    yıldırım tanrısından ayrılmış,
    şimşek tanrısından sıçramış,” *

    grigory potanin'e göre bozkurt, yıldırım tanrısı olarak düşünülürdü. yıldırım tanrısı'nın şamanlarla bağlılığı veya onun da bir şaman gibi düşünülmesi fikrini de ilk defa potanin ileri sürmüş, bu inanca dayanan şamanların davula vurarak ses çıkarmasını şimşek çakmasına benzetmişti.

    bahattin uslu, çakay, çakılgan gibi şimşek ve yıldırım tanrılarından bahseder.
    çakay han yerdeki kötü ruhları izler ve onların saklandığı ağaçların üzerine yakıcı ateşini gönderirdi. böylece üzerine yıldırım düşen ağaçtan bir parça alınıp saklandığı zaman o parçanın bulunduğu yere kötü ruhların ve cinlerin girmemesi sağlanmış olurdu.

    bazı türk toplulukları yıldırım tanrısına süt ya da ayran saçı* olarak verirlerdi. süt yıldırım ateşini söndürebilen ve uzak tutabilen tek şeydi.

    kırgızlar, baharda ilk yıldırımlar başladığı zaman ellerine bir süt kabı alıp çadırın dışına çıkarlardı ve ‘eski sene geçti yeni sene geldi!’ diye bağırırlardı çünkü baharın ilk yıldırımları yeni yılın da başlangıcıydı.

    altay türkleri ise, ilk yıldırımlarla beraber yüksek bir dağa çıkar, burada dualar edip saçı törenleri yaparlardı.

    eski şaman tedavi yöntemlerinden biri de şamanist yakutların yıldırımın gürlemesi ve yere düşmesi ile hastayı dışarı çıkarmalarıydı. hastalığı getiren ruhun, yıldırım gürlemesinden korkarak hastanın vücudunu terk edeceğine inanırlardı.

    ilk baharda yıldırım çaktığında yakutlar, yurtlarından çıkıp yıldırımın düştüğü yerin etrafında üç defa dolanırlardı.

    şamanlıkla ilgili efsanelerden anlaşıldığına göre yakutlar, yıldırım çarpmış şamanı, en güçlü şaman sayarlardı. yıldırım, şamanların düşmanlarını yok etmek için yardım istedikleri tanrı'nın silahıydı. yine yakut şamanları, davulunun kasnağını yapmak için üstüne yıldırım düşmüş bir ağacı seçerdi.

    bilhassa batı sibirya şamanizmine göre gök gürültüsü, kutsal ve kahraman bir kişi idi. gökte zaman zaman görünen gökkuşağı* bu bahadırın yayı ve yıldırım da onun okları idi.

    (ki islamiyetten sonraki dönemde mesela bektaşi menkıbelerinde hacım sultan ve otman baba istedikleri zaman fırtına çıkarıp yıldırımları arzularına göre kullanan, şiddetli yagmurlar yağdıran kişiler olarak da dikkati çekiyor.)

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin ana hatları
    bahattin uslu - türk mitolojisi
    fuzuli bayat - mitolojiye giriş
    fuzuli bayat - ana hatlarıyla türk şamanlığı
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
hesabın var mı? giriş yap