• lübnan hizbullahı ile türkiye'deki hizbullah'ı ayırmak için kullanılması mümkün ifade. (bkz: lübnan hizbullahı)
  • ağırlıklı olarak kürttür. türkiye hizbullahı şeklinde adlandırılması daha doğru olurdu ayrıca.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/hizbullah_(türkiye)
  • (bkz: allahlı pkk)
  • hizbullah’ın ilk nüvelerinin pkk'ya karşı mücadele amaçlı kurulduğu biliniyor. bugün kabuk değiştirdiği gözlenen örgütün o tarihlerdeki tek hedefi pkk idi. örgüt adını 1991 yılı ortalarındaki faili meçhul cinayetler ile duyurmuş, özellikle batman yöresinde etkin bir faaliyet yürütmüştü. bunlar bilinen hususlar. şimdi tartışılan konu 9-10 yıllık bir geçmişi olan bu canavarı kimin yarattığı?

    bu sualin cevabını hep birlikte çözmeye çalışalım.

    hanefi avcı, 04 şubat 1997 tarihinde tbmm susurluk araştırma komisyonuna verdiği ifadede şöyle diyordu:

    “şimdi efendim, ben, diyarbakır bölümüne gelecek olursam, diyarbakır'da, bu olayları, benim bulunduğum dönemde, ağırlıklı olarak, jitem tarafından meydana getiriliyordu ve öyle biliniyordu. bu, kamuoyunda, bana göre herkesin de bildiği; ama, kimsenin pek söylemek istemediği bir şey. birçok insan, birçok emareler de biliniyor. ben de orada bulunduğum dönemde birtakım yerlere atılan patlayıcı madde olaylarında, hep olay civarında jitem'cilerin olduğunu görüyordunuz. yine, birtakım öldürme olaylarında, bütün vatandaşın şikâyeti, ıstırabı, aynı noktada yoğunlaşıyordu; hatta, ben, bu olaylarla ilgili o dönemde orada görev yapan jitem komutanı cem ersever'e de gittim, konuştum. dedim ki "bunlar yanlış şeyler; yani, bu noktada, gittiğiniz nokta doğru değil, bir gün öyle bir noktaya gelirsiniz ki, bu silahları kendinize çevirmek mecburiyetinde kalırsınız; bu yol yanlış", iki saate yakın münakaşa ettim kendisiyle ve bu yöntemlerin hep adreslerinin kendilerine çıktığını, bu olayların yanlış olduğunu uzun boylu kendileriyle görüştüm ve bana dedi ki "benim geriye dönüş noktam yok. ben, artık bu noktaya kadar gelmişim, bu belaya da bulaşmışım; geri dönemem artık ben" dedi. o zaman, sen bilirsin; ama, bunun sonucunun çok yanlış olacağını, kendilerine çok açık olarak ifade ettim. tabiî, o zamanlar, jitem'in kendi ve buna bağlı gruplar, orada çalışan subaylar ve üstlerinin hepsi bu olayı a'dan z'ye biliyordu; yani, bu olaylar, gizli saklı değildi ve herkesin gözü önünde olan olaylardı. bence, araştırıldığı zaman veya sorulduğunda herkesin bildiği bir şey, yeniden, yani doğru mudur yanlış mıdır diye bir tartışması bile gereksiz olacak kadar açık bir şeylerdi benim gözlemlerim.”

    “mesela bu yazın, bizim batman grubumuz bir operasyon yaptı. bu operasyon da hizbullah örgütüne yönelik bir operasyondu. bu yapılan operasyonda evlerin altında sığınaklarda altı aydan beri mahkûm edilen insanlar bulduk; altı ay hapsedilmiş, örgüt kendi sığınaklarını kurmuş, 10-15 kişi çıktılar, geldiler, sakallı sakallı insanlar. neredesin?..ben altı aydan beri burada tutukluyum, bu nezarette yatıyorum. sonra, hizbullah'ın burada birtakım faaliyetleri deşifre edildi. rakamı şu anda hatırlayamıyorum; ama, yüz iki yüz tane faili meçhul diye bilinen insanların bu örgüt tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. yine, ben, istanbul'da da hatırlıyorum, diyarbakır'da da hatırlıyorum. faili meçhul diye aranan birçok insanların, koşturduğu bazı insanların hiç de öyle olmadığı, başka bir örgüt tarafından öldürüldüğü, kendileri tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. bu, pkk içinde örnekleri var, diğer sol örgütler için de örnekleri var. ha, bunlar arasında hangisi iddia edildi de bulunamadı, hangisi bulundu, ayıklamak lazım. bugün birçok... hâlâ diyorlar ki, şu adam faili meçhul, bu adamın faali bulundu, yatıyor. hâlâ diyorlar ki, onat kutlar'ın faili... onat kutlar'ın faili mahkemede çıkıp diyor ki "ben bombayı koydum." hâlâ da söylüyor; ama, millet diyor ki, faili meçhul. başlangıçta böyle bir iz bıraktığı için insanda bu imaj. yoksa iki-üç yüze yakın olayların faillerinde hizbullah örgütü olduğu çıkarıldı ve aydınlatıldı; ama, buna rağmen hâlâ faili meçhul olay da vardır. bilmiyorum neyin nesi; çünkü, benim 1992'ye kadar gördüm.”

    hizbullah’ın yeşerdiği güneydoğuda, diyarbakır’da emniyet istihbarat biriminin başında görev yapmış olan hanefi avcı, bu konuyu en iyi bilmesi gereken kişilerden biriydi. anlatımları somut verilere dayanmasa da dalga dalga bütün ülkeyi kapladı.

    yoksa, hanefi avcı’nın üstü kapalı bir şekilde eylemlerden ve örgütlenmelerden sorumlu tuttuğu ve bu konuda münakaşa ettiği cem ersever bunu kendi başına yapmış, ve ondan dolayı mı ordudan ayrılmak, zorunda kalmıştı? ordudaki disiplin ve hiyerarşi düzenini bilen herkes için bunun cevabı “tabii ki hayır” olacaktır. nitekim avci “jitem'in kendi ve buna bağlı gruplar, orada çalışan subaylar ve üstlerinin hepsi bu olayı a'dan z'ye biliyordu; yani, bu olaylar, gizli saklı değildi” diye bu hususa da açıklık getirmiş. o tarihlerde hizbullah’ın güvenlik güçleriyle olan ilişkisinden dolayı “hizbul-kontra” olarak da anıldığını da hatırlatmakta fayda var.

    pekiyi bu beyanın sahibi hanefi avcı, hep muhalefette ve bu olayların dışında mı kalmıştı. bugün ki gelişmelerde onun hiç mi rolü olmadı. onun bu konuda samimi olduğuna inanmak zor. bu konuyu bazı müşahhas olaylarla inceleyeceğiz.

    görsel

    radikal gazetesinde yayınlanan bu resim 1989 yılında diyarbakır e-tipi cezaevinde “itirafcılar” koğuşunda çekilmiştir. soldan-sağa ayaktakiler: cem ersever’in yanında öldürülen ve hanefi avcı’nın silah verdiği mustafa deniz, kenan esatoğlu, ibrahim yalçın, murat demir (murat ipek ile birlikte meclis uğur mumcu komisyonu'na ankara otelinde açıklamalar yapan, televizyonlara çıkan beyanatlar veren ve bilahare şanar yurdatapan’ın temin ettiği sahte pasaportla yurtdışına kaçacakken yakalanan itirafçı), süleyman.

    resimdekilerin hepsi bir süre sonra tahliye edilmiş ve hanefi avcı’nın ekibinde yer almıştır.

    olay-1

    bu ekipten bir kişi anlatıyor:

    “beş kişiydik. ibrahim yalçın ekibin şefi durumundaydı. hanefi avcı hepimizle ayrı ayrı konuştu. diyarbakır polis okuluna götürüldük, oradan bir sivil başkomiserle birlikte land rover araba ile diyarbakır-siverek yoluna giderken sağda bulunan, tepe içindeki, vadi gibi bir yerde eve baskın vs. eğitimi çalışmasına başladık. hanefi’nin bir şoförüyle, patlayıcı konusunda uzman olan bir polis bizimle birlikteydiler. eğitim bittikten sonra yeniden hanefi avcı’ya gittik. görevle ilgili talimatı verdikten sonra hepimize ayrı ayrı dolar olarak para verdi. para bölge valiliğinin ödeneğinden alınmıştı. daha sonra bir minibüs ve bir bmw ile yola çıktık. arabalarda telsiz vardı. minibüsteki telsiz hoparlöre bağlanmıştı. bmw markalı arabada ise radyo şeklinde bir telsiz mevcuttu. yanımızda eylem için gerekli malzemeler, patlayıcı (uzaktan kumandalı), susturucular, kaleşnikof, akrep ve tabancalar vardı. bunları minibüsün arkada kısmına benzin deposunun yanına gizledik. ekiptekilerden süryani asıllı arkadaş, ibrahim’den pek hoşlanmıyor, zaman zaman atışıyorlardı. bu şekilde diyarbakır’dan ayrıldık. bir aksilik çıkarsa doğrudan hanefi avcı’yı aramayacak, erdemli silifke yolu üzerinde bulunan bir tatil köyünün müdürü er soyadlı kişi veya istanbul’da fotoğrafçılık yapan ..... ile kadıköy’de büfecilik yapan ............ adlı kişilerle irtibat kuracaktık. bunlar hanefi avcı’ya bağlı itirafcılar, er soyadlı kişi ise avcı’nın yakın arkadaşıydı.”

    evet, cem ersever’i kınadığını, bu tip faaliyetlere karşı çıktığını belirten hanefi avcı, bu pişmanlıkçı pkk’lılara acaba ne gibi görevler vermişti. “eylem için gerekli” patlayıcı ve silahlarla techiz edilmiş bu itirafçılar, binlerce özel yetiştirilmiş kadrosu bulunan polisin yapamayacağı ne gibi bir güvenlik faaliyetini yerine getirecekti. eylem nerelerde gerçekleştirildi, neticesinde ne oldu? bu suallerin cevabını hanefi avcı’dan öğrenmek gerekir.

    olay-2

    27 kasım 1996 tarihinde gebze emniyet müdürlüğü terörle mücadele şubesi şüphelendiği 34 fbm 44 plakalı otomobili durdurur. otomobil’de iki kişi vardır. kimliklerini gösterirler. birinin adı abdurrahman kayıkçı, diğerinin adı mustafa bayrak’tır (daha sonra mustafa bayrak kimliğinin sahte olduğu ve bu kimliği taşıyanın asıl adının faysal esen olduğu meydana çıkar.) polis şahısların üstlerini ve arabayı arar. 1 adet motorola marka telsiz, 1 adet 7.65 çapında unique marka tabanca, tabancaya ait 9 adet mermi, 1 adet kelepçe bulunur. şahıslar müdürüyete götürülürler. kayıkçı burada başkomisere, kendilerinin emniyet istihbarat daire başkanlığı’nda görevli hanifi avcı ve istanbul emniyet müdür muavini reşat’a bağlı görev yaptıklarını bildirir. kimlik ve malzemeler hanefi avcı tarafından verilmiştir.

    durum ankara’ya istihbarat daire başkanlığına bildirilir. buradan şahısların herhangi bir resmi işlem yapılmadan hemen bırakılması talimatı alınır ve talimat uygulanır.

    faili meçhul cinayetlerin odak noktasında telsiz, tabanca ve kelepçe ile yakalanan ve bir işlem yapılmadan bırakılan esrarengiz kişiler kimlerdir? ülke içinde ne gibi görevler yapmış, yapmaya devam etmektedirler?

    nuri oğlu, diyarbakır-bismil 1961 doğumlu faik kod abdurrahma kayıkçı, pkk örgütünün kurucularındandır. 1979 yılında yakalanmış ve cezaevine girmiştir. cezaevinde iken hanefi avcı ile irtibat kurar.1990 yılında tahliye olur. abdullah öcalan ile görüş ayrılığına düştüğünden ahmet kod mehmet cahit şener ve sarı baran kod cihangir hazır ile birlikte surye’de pkk-vejin’i kurarlar. mehmet cahit şener 1991’de suriye-kamışlı’da pkk tarafından öldürülür. sarı baran kod cihangir hazır ise örgüt mensupları ile birlikte kuzey ırak’a geçerek barzani’ye sığınır. kayıkcı ise türkiye’ye dönerek hanefi avcı ile çalışmayı devam ettirir.

    diyarbakır-çınar 1963 doğumlu faysal esen ise pkk’nın eski çukurova bölge sorumlusudur. istanbul’da, adı birçok olaya karışmış ve sahibinin alman’larla ilişkisi basına yansımış bir fabrikada “güvenlik görevlisi” olarak çalışmaktadır.

    olay-3

    bu olay da gebze’de geçer. gebze emniyet müdürlüğü asayiş şubesi ekipleri 01.12.1994 günü sabah 04.00 sularında gebze istasyon bölgesi yakınlarında şarampole düşmüş 06 mkz 83 plakalı siyah renkli bmw maka bir otomobil bulurlar. asayiş şb. ekipleri aracın yanında elinde bond çanta, polis telsizi ve cep telefonu bulunan şahsa kimliğini sormuş, şüpheli şahıs aracın kendisine ait olduğunu belirterek, polis kimliğini ibraz etmiştir. görevli polislerin, şahsın tedirgin davranışlarından şüphelenerek tekrar kimliğini istemeleri üzerine "ahmet tecer adına düzenlenmiş sahte polis hüviyetini görevlilere verdikten sonra yaya olarak kaçmaya başlayan şahıs, kendisini takip eden polislere silahla karşılık vermiş, açılan karşı ateş sonucu ayağından vurularak yere düşmüş, elindeki bond çanta, telsiz ve cep telefonunu bırakarak yaralı halde izini kaybettirmiştir. (resmiyete ve basına intikal eden bilgi bu şekilde olup, esasında kaçamadığı, korkut eken'in devreye girerek adıgeçeni kurtardığı, 06 mkz 83 plakalı bmw otomobil 17 ağustos 1984 tarihinden beri çalıntı olarak arandığı halde, 21 aralık 1994’ten 18 temmuz 1996’ya kadar emniyet genel müdürlüğü tarafından kullanıldığı, bir süre otomobilin mehmet ağar’ın eşi tarafından da kullanıldığı gibi bilgiler de intikal etmiştir.)

    ahmet tecer'in kaçarken bıraktığı çanta içerisinde çok sayıda 357 magnum mermi, bir adet smith wesson marka şarjörlü tabanca ile telefon defteri bulunmuştur. defterde mehmet ağar, hanefi avcı ve diğer çok sayıda üst düzey emniyet yetkilisi ile asker kişilere ait iş-ev telefonları, adresleri, bazı ülkü ocaklarına ait telefonlar bulunmaktadır. ayrıca gebze’ye ait 4 adet adres de mevcuttur.

    gebze’ye ait adreslerden "köşklü çeşme mah. 0529 sok. no 28 gebze" adresindeki tek katlı evin ahmet tecer'e ait olduğu belirlenmiş, kimsenin bulunmadığı evde yapılan aramada silah ve şarjör kılıfları, özel harekat polislerine ait resmi elbise ve bere, çöpler arasında okunamıyacak şekilde küçük parçalar halinde yırtılmış notlar ile "aksaray doğaner hastanesi tıp merkezi" tarafında nurettin elibol adına kesilmiş tedavi faturası, adıgeçenin çatışmada yaralandığı sırada üzerinde bulunan kanlı elbiseler ele geçirilmiştir.

    adıgeçenin komşuları ahmet tecer'in kendilerine tgrt televizyonu ve ihlas holdingte koruma olarak görev yaptığını söylediğini, değişik arabalarla eve gidip geldiğini, ( siyah bmw ve beyaz mazda) eşi ve çocuğunun 01 aralık günü erken saatlerde evden ayrıldığını belirtmişlerdir.

    a.tecer'in terk ettiği kurşun geçirmez camlı bmw marka otomobilin kapılarının açılamaması üzerine kelebek camı balyozla kırılarak içine girilmiş,yapılan aramada seyyar polis sireni ile kanlı bir erkek ceketi bulunmuştur. ilk araştırmalarda, ahmet tecer’in kullandığı telsizin askeri telsiz olduğu, tecer’in elazığ bölge kırsalından geldiği ve askerleri kesimin elemanı olduğunu bilgileri alınmış, adına tedavi faturası bulunan nurettin elibol isimli şahsın ise sivas dev-yol ana gerilla komutanlığı mensubu olduğu anlaşılmıştır. keza, ahmet tecer isimli bir kişinin sivas olaylarının yıldönümü nedeniyle amasya'da gerçekleştirilen eylem düzenleme komitesinde yeraldığı hususu da tespit edilmiştir.

    09 nisan 1997 günü, bir ihbarı değerlendiren polis ekipleri, istanbul, beyoğlu, sıraselviler caddesi’nde, “emekli tuğgeneral habil küçük’e ait güvenlik malzemeleri satan şirkete“ baskın düzenlemişlerdir. 35 yaşındaki osman gürbüz, polisleri görmesi üzerine ikinci kattan atlamış, belini sakatlaması üzerine, yaralı olarak kaçmaya çalışırken, üzerinde h. küçük'e ait olduğu ve bir olayda kullanıldığı tesbit edilen silahla birlikte yakalanmıştır.

    gebze olayındaki ahmet tecer sahte ismini kullanan kişi olduğu anlaşılan osman gürbüz’ün evi ve işyerinde yapılan aramada ruhsatsız 5 tabanca, bir mp-5 tam otomatik tabanca, 1 kaleşnikof tüfek, suikast silahı olarak bilinen kanas tüfek ile biri havalı iki av tüfeği ve çok sayıda mermi bulunmuş, bunlara el konularak balistik incelemeye alınmıştır. osman gürbüz’ün birçok gasp, tecavüz ve yaralama olayının faili olduğu, üzerinde nurettin elibol, birol sezer ve ahmet tecen adına düzenlenmiş sahte kimlikler çıktığı açıklanmıştır.

    o. gürbüz'le birlikte abdullah oğlu, 1943, sakarya-karasu doğumlu em.tuğgeneral habil küçük ve kimliği gizlenen bir şahıs da gözaltına alınmış olup, habil küçük olaydan 3-4 gün sonra serbest bırakılmıştır.

    hanefi avcı’nın ve dolayısıyla pollisin mete kod ibrahim babat ve daha yüzlerce pkk‘lı itirafcının yanısıra yeşil kod mahmut yıldırım, osman gürbüz gibi gönüllüleri kullandığı, itirafcıları bu amaçla cezaevlerinden çıkarttığı ve bunlara silah ve hüviyet verdiği bilinen bir husus. zaten kendisi de bunu ifadesinde doğruluyor. pekii, pkk ile mücadele görümünde, bir ucu askerde bir ucu poliste olduğu görülen bu adamların, bu illegal örgütlenmelerde ve hizbullah’ların doğmasında, gelişmesinde hiç mi rolü yok... bu belinde silah, cebinde hüviyetle ortalarda dolaşan yüzlerce denetimsiz suç aleti, ölüm makinası, yarın için yeni potansiyel çetelerin, hizbullah gibi örgütlerin nüvesi olmayacak mı? suçu birbirine atarak, sert resmi açıklamalar yaparak bu olayları bugün örtmek, yarınlara daha büyük kötülükler getirmeyecek mi?

    günümüzde türk hizbullah’ı artık denetimden çıkmış, islami esaslara uygun bir şekilde yapılanmış, başta bir imam, altında şura, şuraya bağlı eylem kararı veren gruplar ve eylem timlerinden oluşmuştur. örgütün nihai hedefi artık pkk değil türkiye cumhuriyeti’dir.

    peki, hizbullah, susurluk, çete olayları zamanla bir bir ortaya çıkacak mı? biraz zor. zor olmasının nedenleri şöyle sıralanabilir:

    son yıllarda iki tip illegal faaliyet yürütülmüştür. bunlar devlet yararına olduğuna inanılan işler ile çıkar sağlamaya yönelik faaliyetlerdir. her iki faaliyet de iç içedir. hukuken bunları, bu suç, diğeri değil diye ayırabilmek mümkün değildir. devlet yararına olduğuna inanılan işlerin ifşası suçtur, ifşa edenin cem ersever gibi cezalandırılmasına neden olabilir.

    ·genellikle devlet yararına yapıldığına inanılan işler, belli bir emir ve komuta zinciri içinde yerine getirilmiştir. emirleri icra eden kişiler, ulvi bir görevi yerine getirdikleri inancıyla bu işleri yapmışlardır. ancak emirler genellikle şifahen verildiği için, bu emri verenlerin sıkıştıklarında bu hususu inkar etmeleri ve suçu astlarına atmaları kuvvetle mümkündür. hatta menfaate yönelik faaliyetlerde dahi icracı kişilerin bilmeden kullanılmış olması ihtimal dahilindedir. mahkemelerin dışındaki özel görevlendirilmiş kişilerin her iki tip faaliyeti araştırmaları ve hukuki geçerliliği olmasa da devlet adına bazı hakikatlere varmaları, en azından ileride alınması gereken tedbirler açısından yararlı olacaktır.

    ·tamamına yansımasa dahi, bir çok olayda, her iki tip faaliyeti yürütenlerin aynı kişiler olduğu görülmektedir. bu da şahısların menfaate yönelik suçlardan dolayı itham edilmesini zorlaştırmaktadır. hukuk karşısında ağır neticeler getirebilecek olan diğer tip faaliyetlerin ortaya çıkma ihtimali emir ve komuta zincirindekileri telaşlandırmakta ve bu nedenle bu zincirdekiler menfaate yönelik suçları hiç bir şekilde tasvib etmeseler dahi, suçlu etrafında bir koruma halkası oluşturmaktadırlar. esasında suç işliyenlerin başlangıçta devlete hizmet felsefesi ile yola çıktıkları, gözlerinde çok büyüttükleri hedeflerini devletin imkanlarını kullanarak kolayca bertaraf ettikten sonra devletin gücünü kendi güçleri gibi gördükleri, kolayca elde edilen büyük rantlardan sonra devlet işlerini tamamen unuttukları, rahatlıkla ifade edilebilinir.

    ·diğer önemli bir zorluk, her iki tip faaliyeti yürütenlerin asker, polis ve jandarma ve mit’e mensup kişilerden oluşmasıdır. bu dörtlü arasında, askeri kimliğin yarattığı özel dokunulmazlık statüsü ile mit’in kapalı oluşu ve kendine has mevzuatı, bütün suçların neticesine polisin katlanması gibi adil olmayan bir sonuca neden olmaktadır.
  • doğrusu (bkz: kürt hizbullahı). allah aşkına, kürt bağımsızlığını savunup, şeriatçı bir kürdistan hayal eden bir oluşum nasıl türk hizbullahı olarak adlandırılabilir?
  • akepeyle yaptığı ittifak neticesinde türkleşmiş ve mehapenin de kucaklayacağı şekilde vatanperver seviyeye ulaşmıştır. ona artık türk hizbullah'ı diyeceksiniz. mehape bari hizbuttanrı olsun şeklinde isim değişikliği önerebilir. şerde ittifak olunca böylesi ayrıntıların hiçbir önemi olmaz.
hesabın var mı? giriş yap