*

  • birinci dünya savaşı sırasında ingiltere ve fransa'nın ortadoğu topraklarındaki çıkarlarını korumak ve genişletmek adına yaptıkları gizli antlaşma (1916 şubatı). imzalayanların adlarıyla (kahire'deki ingiliz ortadoğu bürosunun yüksek komiseri mark sykes ve fransız diplomat -yanılmıyorsam- auguste picot) anılır. ekim devrimiyle iktidara gelen sovyetlerin ilk işi bu antlaşmayı açığa vurmak olmuştur, antlaşma italya ve diğer müttefik ülkelerin şiddetli tepkisini çekmiştir.
  • bu antlasmayla osmanlı'nın kesin paylasimi yapilmistir.
  • bogazlarin rusyaya vaadedilmesi konusunda aslen bu anlasmadan once daha savasin basinda sozlu bir fikir birligine varilmisti. hatta istanbulun savasin baslarinda ele gecirilip osmanlinin bitirilmesini bu fikir birligi onlemistir bir bakima. zira ingiltere disisleri bakani edward grey ve yandaslari, istanbulun yunanistanin eline gecmesinin rusyanin savasta taraf degistirmesine neden olacagindan korktuklari icin, ingiliz donanmasinin destekledigi balkan devletlerinden kurulu bir ordunun istanbula girmesine siddetle karsi cikmis ve nihayetinde canakkale muharebelerine yol acmistir.

    aslen sykes picot nun ozunde de rusyaya verilen bu istanbul guvencesi yatar. rusya balkanlarin belirsizliginin tehlikesini gorup cikarlarini saglama almak icin, daha savas ortadayken sanki kazanmalari kesinmis gibi, istanbulu ister. karsiliginda ingilizlerin hindistan yolunu tehdit etmemeyi, 1907 anglo-russian anlasmasiyla dengeye varilan afganistan hususunda status quonun korunmasini, ortadoguda ingiliz-fransiz paylasimini buyuk olcude rahat birakmayi onerirler.

    savas bakani kitchenerin bu kritik anlarda dogru duzgun bir askeri strateji saglayamamasi, balkanlara bati cephesinden muttefik kuvvetleri kaydirmaya yanasmamasi yuzunden edward grey, balkan milletlerinden bir ordu kurmakla rusyanin sadakatini garanti etmek arasinda kalmistir. telasli birkac gun sonunda ikinci secenekte karar kilinmis, bu da otomatik olarak fransizlarin da savas sonrasi isteklerinin garanti edilmesine, yani ortadogudaki paylasima, yani sykes picot anlasmasina yol acmistir.

    bu aslinda cok cok onemli bir husustur zira muttefikler daha kesinlesmemis bir zaferin ganimet paylasimi ugruna, zaferi kazanmayi goz ardi etmislerdir. nitekim balkan ordusu kurulup istanbul uzerine, donanma destegiyle yurunseydi (hatta epey gecikme sonunda kitchenerin kullanmaya izin verdigi yedekte bekleyen ve canakkalede kullanilan son ingiliz birligi de bu operasyona katilsaydi) almanlar bir de avusturya cephesiyle ugrasmak zorunda kalacak ve buyuk ihtimalle savasin 2. senesi dolmadan yenileceklerdi.

    oysa 4 sene suren savas galiplere cok pahaliya patlamis ve kazanilan ve asagi yukari sykes picot 'ya gore paylasilan (ama ingilizlerin fransaya birazcik kazik atmalari suretiyle) topraklarda istenilen planlarin gerceklestirilmesi icin yeterli askeri gucun bulundurulmasina ekonomik ve politik acidan imkan kalmamis. bu da zorunlu olarak bircok yeni devletin ongorulenden daha cok bagimsizliga sahip olmasina, daha karisik guc dengelerine ve bizim icin en onemlisi, muhtemelen obur turlu ulasamayacagimiz tam bagimsizligimiza ulasmamiza yardimci olmustur.

    bir de soyle komik hikayeler var, belki alakalidir (bkz: muhammed sharif al faruqi)
  • hazırlayan diplomatların isimleriyle(ingiliz diplomat sykes ve fransız meslektaşı picot) anılan sykes-picot antlaşması, ingiltere ile fransa arasında 1917 yılında imzalanmış gizli bir paylaşım protokolüdür. bu gizli antlaşmayla beraber, ingiltere ve fransa, savaş sonrası, ortadoğu'daki osmanlı topraklarının paylaşımı konusunda bir görüş birliğine varırken, italya'nın bu antlaşmadan haberi olmamış ve paylaşım dışı bırakılmıştır. bu protokol, savaş sonrası aynen uygulanmıştır. savaş sırasında yapılan gizli anlaşmalar kategorisinde olan ve müttefiklerden italya ve rusya'nın dahi haberi olmadığı bu antlaşmayla lübnan ve suriye, fransız etki alanı ve mandası olurken, irak,filistin ve ürdün de ingiliz etki alanı olmuş ve ingiliz mandasına bırakılmıştır.
  • erdal şafak'ın 1 temmuz 2008 tarihli sabah gazetesinde yayınlanan yazısı:

    dönüş
    dünyanın en büyük 4 petrol şirketi, exxon/mobil, bp, shell ve total, 1972'de kovuldukları irak'a geri dönüyorlar. ve tarih tekerrür ediyor...
    1920 aralık'ının soğuk ve yağmurlu bir gününde fransa başbakanı georges clemenceau, londra'da ingiltere başbakanı lloyd george ile bir araya geldi. fransa'nın londra büyükelçiliği'ndeki bir odada. clemenceau sordu: "ne konuşacağız?" george "mezopotamya'yı" dedi. clemenceau yine sordu: "ne istiyorsunuz?" george tek sözcükle yanıtladı: "musul'u." clemenceau bir an düşündü, sonra "kabul, musul sizin olacak." ekledi: "ama petrolünden payımızı alırsak." george, "hiç merak etmeyin" güvencesi verdi. pazarlık bitmiş, osmanlı'nın ortadoğu'daki topraklarını paylaştıran 1916 tarihli sykes-picot anlaşması yarım saatlik görüşmeyle revize edilmişti.
    musul o anlaşmada fransız etki alanında yer alıyordu. ancak birinci dünya savaşı'nda petrolün hayati önemi ortaya çıkınca ve musul bölgesinde zengin petrol yataklarının bulunduğu anlaşılınca, ingiltere yan çizmeye başlamıştı. fransa'nın pek de direnecek gücü yoktu: savaştan sonra ordularını terhis etmişti, ingiltere ise tam tersine ortadoğu'da bir milyon asker tutuyordu.
    "turkish petroleum company"deki alman hisselerine karşılık musul el değiştirdi.
    adı dışında türkiye'yle ya da osmanlı'yla zerrece ilgisi olmayan "turkish petroleum company", 1911'de kalust gülbenkyan'ın çabalarıyla kurulmuştu. ortaklık yapısı şöyleydi: deutsche bank, royal dutch (shell), anglo-persian oil company (bp'nin ilk adı) ve türkiye milli bankası (ingiliz sermayeli) yüzde 23.75'er, gülbenkyan yüzde 5.
    fransa devraldığı alman hisselerini değerlendirmek için "compagnie française des petroles" şirketini kurdu. o da ilerde adını "total" olarak değiştirecekti.
    birinci dünya savaşı'nın galipleri safında yer alan abd, "ben de turkish petroleum company'den pay istiyorum" dedi. ingiltere, "türkiye milli bankası"nın hisselerini devretti. kime? "near east development corporation"a. o da iki şirketin elindeydi: "mobil" ve "esso" (exxon).
    turkish petroleum company'ye büyük ikramiye 15 ekim 1927'de isabet etti: kerkük'ün baba gurgur bölgesinde açılan kuyudan petrolün fışkırmasıyla.

    saddam'ın ikinci ölümü
    şirket adını ertesi yıl "iraq petroleum company" olarak değiştirdi. aynı ortaklık yapısıyla. ve henüz bağımsızlığını kazanamamış, yani ingiltere himayesinde olan irak'ın yetkililerinden (özellikle nuri sait paşa'nın desteğiyle) 2000 yılına kadar geçerli olacak imtiyaz hakkı kopardı. yani ülkenin tümünde petrol arama, işletme ve pazarlama hakkı veya tekeli adından başka irak'la hiçbir ilgisi bulunmayan "iraq petroleum company"de olacaktı.
    irak'ta rejim değişti (krallıktan cumhuriyete geçildi), darbe üstüne darbe oldu ama gidip gelen iktidarların hiçbiri bu imtiyaza dokunamadı. ta ki 1972'ye kadar.
    o yılın haziran ayı başında irak cumhurbaşkanı yardımcısı saddam hüseyin (cumhurbaşkanı koltuğunda hasan el-bekr oturuyordu), irak petrollerini millileştirdiklerini açıkladı. "iraq petroleum company" tazminat olarak topu topu 15 milyon varil petrol karşılığı ülkeden çıkarıldı.
    irak petrollerini millileştirdiğinde 115 milyar varil kanıtlanmış petrol rezervine sahipti. saddam rejimi petrol ihracatından elde ettiği gelirle irak'ın çehresini değiştirdi: tarımı modernleştirdi, sağlık ve eğitimde olağanüstü reformlar yaptı (2003'te abd orduları bağdat'a girdiğinde, irak sadece ortadoğu'nun değil, dünyanın en nitelikli insan gücüne sahip ülkeleri arasında gösteriliyordu), yolları, kentleri yeniledi...
    işte o yüzden petrolün millileştirilmesi kararından bugün bile tüm iraklılar gururla söz ediyorlar. o kararın alındığı 1 haziran'ı irak'ın onur günü olarak anıyorlar.
    ama 1972 haziran'ında irak'a veda eden "muhteşem 4'lü" 36 yıl sonra yeniden "merhaba" diyorlar.
    saddam hüseyin mezarında, tarık aziz de hücresinde dönüyor olmalılar...
    yoksa siz sykes-picot anlaşması'nın tarihin tozlu arşivine kaldırıldığını mı sanıyordunuz?
  • şükrü hanioğlu hoca bugün köşesinde değinmiş: bizim sevres sendromumuz benzeri, arapların da bu sendomu var.
    şimdiki yükselen arap baharı'na karşı, sonu görünmüş baskıcı yönetim ve yanlılarından, komplo teorilerine düşkün aydınına, herhangi bir toplumsal/sosyal harekette, tükenmez bir iştiyakla, pişirilip arap halklarının önlerine konulmakta bu sendrom; korku tekrarlandıkça büyür misali.
    allahtan durumun farkına varanlar da var, araplar arasında: fawwaz traboulsi, "sykes-picot sendromu"nun en önemli sorununun emperyalizmin, parçalamayı idare etmenin hizmetine veren "böl ve yönet" düstûrunun, onun kurbanları tarafından tersine çevrilmesine neden olduğunu, söylemektedir
  • aslında gizli bir antlaşma olarak doğmuş ancak 1917 devriminden sonra rusya antlaşmadan vazgeçmiş, lenin gizli olan bu anlaşmayı dünya kamuoyuna açıklamıştır.
  • bu antlaşmayı bilip de hala fransa ve ingilizlerin demokratlığından, bizim dostumuz olduklarından, bunlarla ilgili kötü düşüncelerimizin bizim kuruntumuzdan kaynaklandığını iddia eden varsa, onun zekasından ya da niyetinden şüphe edebiliriz. onların demokratlığının, medeniliğinin, insan hakları savunuculuğunun amk.
  • muzdaripleri tarafından şu sıralar rulo haline getirilmekte olan anlaşmadır. zamanı gelince o rulo ilgililerin götüne sokulacaktır.
  • ruhu hala yaşamaktadır. kanımca 20. yüzyılda yapılan en mükemmel antlaşmadır. hala kimse bozamadı.
hesabın var mı? giriş yap