• hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını gözardı etmek. insanoğlunun doğru düzgün istatistik bilmemesinden kaynaklanan bir akıl yürütme/mantık hatası.

    mesela, şöyle bir örneği var: ikinci dünya savaşı sırasında bomba uçaklarımız düşmesin diye uğraşan amerikan hava kuvvetleri, operasyonlardan başarılı dönen uçaklara bakıyorlar ve mermi deliklerinin en çok kanatlarda, gövdede ve kuyruk kısmında olduğunu görüyorlar ve hemen sazan gibi atlayıp, heh uçaklarımız en çok buralardan vuruluyormuş öyleyse buraları zırhlandıralım diyorlar. fakat o sıralarda amerikan savaş matematiği departmanında* çalışmakta olan ünlü matematikçi abraham wald, "efendiler durun, bunlar zaten sağ salim dönen uçaklar bunlar vurulmuş dönmüşler, sorunun nerede olduğunu görmek için esas düşen uçaklara bakmak gerekir" demiş ve günü kurtarmıştır.

    ben örneği buradan aldım, burda konu daha detaylıca işlenmiş.
  • iş dünyası hakkında konuşurken de çokca uğranılan bias'tır. hatta iş dünyasında başarılı olmuş şirket ve insanlar hakkında yazılan çoğu kitap bu yüzden eleştirilir. çünkü bir alanda başarılı olmuş bir şirketin yanında yüzlercesi başarısız olmuştur. ama sadece ayakta kalanlar gözönünde olur, kimse batanları yazmaz ve bunların hikayeleri satmaz. denir ki; her başarılı şirketin arkasında görünmeyen bir batmış şirketler mezarlığı vardır. bir araştırmaya göre de kurulan şirketlerin sadece %29'u 10 yıl sonunda hayatta kalıyor. buna dayanıp başarının sadece şansa bağlı olduğunu dillendirenler de var. yanlış hatırlamıyorsam nassim taleb bunlardan biri. fon yöneticiliği için de bu sıkça söylenir.
    bunun yanında akıllı işadamları sadece başarı hikayeleri değil başarısızlıkları ve nedenlerini de çalışırlar.
  • neden ben? sorusunu insana sorduran bir bias bu.

    şöyle söyleyeyim dünyada zika virüsü bir anda patladı ve allah cc *insanların %99.9'unu yanına aldı diyelim geriye kalan herkes büyük bir alçakgönüllülük ile neden ben abi? neden yani? özel biri miyim ben? yooo şeklinde düşünecekti.

    halbuki geriye kalan insanlar öldükleri için bu cümleyi kurmaya pek fırsatı olmadığı için bu tepkiyi yaşayanlar verecekler.

    işte tam bu noktada biz klasik düz insanlar bu survivor ekibinin başarı hikayesine o kadar kenetleniyoruz ki beynimiz bunların dışındaki ölen milyarları hiç sallamıyor bile. sonra da 30 bin lira param var kafe açayım abi ordan yürürüm diyorsun. etme.

    hayaller

    gerçekler

    nasihatler
  • çağımızın hastalığı, on yüz bin milyon denemeden yalnızca biri başarılı olur ve o başarılı olan örnek gösterilerek insanlar gazlanır ve iyimser olmaları söylenir.
  • eskiden insanlar bu kadar nanemolla değilmiş gibi geliyor mu size de bazen? ya da sanki bir zamanlar farklı cinsel yönelimler bu kadar göz önünde değildi. insanlar daha mı “straight”ti eskiden? ya da çok dayanıklıydık, şimdiki kadar kırılgan değil miydik acaba? peki son yıllarda tecavüz haberleri arttı mı ne? sanki psikolojik rahatsızlıklarda da artış var... “bipolar” sözcüğü günlük dilimize yerleşeli şurada kaç yıl oldu? gerçekten eski insanlar daha mı “ahlaklı”, daha mı dayanıklı, ya da daha mı sağlıklıydılar?

    elbette hayır. ya bir yerlere kapatılıyor, ya kendilerini saklıyor, ya ölüyorlardı. 1800’lerde yazılan mektuplarda “yine durduk yere gözlerim/burnum akmaya başladı” gibi ifadelere rastlamak mümkün. şimdi olsa “çak bi’ zyrtec” deriz. geçmişte muhtemelen ciddi alerjik tepkiler insanları öldürüyordu ve tabii ki nedeninin alerji olduğu bilinmiyordu bile… ya da kimse depresyonu için tedavi görmüyordu da alkolik oluyorlardı mesela…

    20. yüzyılın başlarında avrupa’da savaşlarda miğfer kullanılmaya başlandığında kafa travması/yaralanması vakalarında da gözle görülür bir artış kaydedilmiş. “n’oluyo amk! miğferle kafalarına mı vuruyo bu davarlar?” diye araştıranlar görmüş ki eskiden miğfer olmadığı için o yaralanmalar direkt ölümle sonuçlanıyormuş. haliyle, “yaralanma” olarak kayıtlara girmiyormuş hiçbir zaman.

    diğer bir deyişle, “modern” dünyanın “trendy” sorunları falan yok aslında. sadece eskiden insanlar ya bu sorunlar yüzünden - sorunun ne olduğu dahi bilinmeden - ölüyor ya da yaşadıklarını gizlemek zorunda kalıyorlardı ve biz de hep hayatta kalanların, göz önünde olanların öykülerini dinliyorduk.

    “hayatta kalanlar” söz konusu olduğunda, survivorship bias’ın en güzel örneklerinden biri, uğradığı deniz kazasından tanrıya yakararak kurtulduğunu söyleyen kazazedeye sorulan sorudur: “peki diğer dua edenlere ne oldu?”

    dead men tell no tales”in fiyakalı adıdır survivorship bias.
  • dermatoloji asistanıyla tus konuşmak ve hayallere dalmak bunun güzel bir örneğidir.

    4 gün sonra editleriz bakalım.
  • survivorship bias, bir eleme sürecini başarı ile geçen kişilere odaklanarak, onlara oranla çok daha fazla olan başarısızlıkları göz ardı etmemize neden olan bilişsel önyargıdır. bu bilişsel hatayı hemen her alanda görebilirsiniz hayatta ve bu, bizi başarısızlığa iten en büyük yanılgılardan biridir. deneysel bilim felsefesinde öğretilen temel prensiplerden biridir survivor bias.

    survivorship bias'a örnek vermek gerekirse, elon musk‘a odaklanıp başarısını kovalayanların aynı sektörde başarısız olmuş milyonlarca ismi bilinmeyen kişiyi göz ardı ettiklerini söyleyebiliriz. girişim sektöründe bunu çok sık görüyoruz ve rakamlar yalan söylemez. birçok araştırmaya göre kişilerin ilk startup’larının % 90’ından çoğu başarısız oluyor ve ortalıktan kayboluyor. biz de bu % 90’dan habersiz bir şekilde, bütün konferanslarda baş gösteren ve başarılı olarak tanımlandırılan kitlenin peşinden koşturuyoruz. başarısızlık hikayeleri bile bu bahsettiğim “başarılı” insanların yaptığı hatalar üzerinden aktarılır bize.

    aynı şekilde bolt‘un her yarıştaki başarısı göze sokulurken olimpiyatlara katılmaya hak bile kazanamayan milyonlarca sporcunun başarısızlığı göz ardı edilir. yıllarca antreman yapan, düzenli beslenen ve kendini spora adayan insanların sadece bir avucunu izlersiniz olimpiyatlarda.

    sonuç olarak da başarı kavramı ve başarı şansı konusunda çok yanlış bir bakış açısı kazanıyoruz. bill gates’in bu yıl okuduğu 10 kitap, lebron’un antreman sonrası yaptığı 5 hareket, zengin insanların 5 alışkanlığı gibi içerikler ile kendimizi yanlış yönlerde fişekleyerek başarılı olan çok ufak bir kitlenin davranışlarını tekrarlayarak başarıya ulaşabileceğimiz yanılgısına düşüyoruz. bu taktikleri zaten uygulayarak başarısız olan büyük kitleleri göz ardı ederek, bu yöntemlere gereğinden fazla değer veriyoruz.

    tarihteki en popüler survivorship bias örneklerinden biri ikinci dünya savaşı‘na dayanıyor. zekâ ile akıl arasındaki farkı çok güzel açıklayan bir örnektir. ingiliz ordusu uçaklarının düşürülme oranını azaltmak için bazı bölgelerine zırh kaplaması yapmaya çalışıyor. uçağın ağırlığı ve malzeme yetersizliğinden dolayı da uçakların bütün bölgelerini kaplamaları mümkün olmuyor. öncelikle hayatta kalıp geri dönen uçaklardaki mermi deliklerini inceleyerek en çok mermi alan bölgeleri zırh ile kaplıyorlar. fakat bu yöntemin geri dönen uçak sayısını çoğaltmadığı anlaşılıyor.

    abraham wald adlı macar asıllı yahudi bir istatistikçi uygulamaya başından beri şiddetle karşı çıkıyor ve zırh kaplamaları gereken asıl yerlerin hayatta kalan uçakların mermi yemediği bölgeler olduğunu iddia ediyor. wald'ın farkedip diğerlerinin farkedemediği şey; bu uçaklar o bölgelerden hasar aldıkları için düşmemiş, hasar almadıkları yerlerden vurulmadıkları için eve geri dönebilmeyi başarabilmiş. kurşun izi olmayan yerlerden vurulursa uçağın geri dönme şansının olmadığını söylüyor bazı uçakların bu bölgelere darbe alıp düştüğünü, hayatta kalanların ise diğer bölgelere mermi aldıkları için geri döndüklerini açıklıyor ve günü kurtarıyor. kısacası geri dönen uçakların mermi aldıkları yerler, onları düşürebilecek (başarısızlığa uğratan) noktalar değil.

    hani başarılı insanların sahneye çıkıp başarısızlıklarını anlatmaları?

    hayatta kalan uçakların hayati olmayan bölgelere kurşun yemeleri gibi değil mi sizce de?

    peki hikayelerini dinleyemediğimiz o düşen uçaklar?

    işte hayatta o mermi noktalarını kuvvetlendirmeniz gerekiyor aslında.

    zuckerberg okulu terk ettiği için değil okulu terk etmesine rağmen başarılı olmuş olabilir. okulu bırakıp hezimete uğrayan o geniş kitlelerden kimsenin haberi yok. başarı fenomenlerinin verdiği tavsiyelere uymak yapabileceğiniz en büyük hatalardan biri olabilir. zafer yollarında çok fazla insan, çok fazla değişken ve olasılık var. başka insanların yollarını kovalayıp kaybolmaktansa kendi yolunuzu çizip kendi hikayenizi yaşayın.
  • başarısız olanların hikayeleri için fuckup nights incelenebilir. neden incelenmeli peki? başarılı olmak için kendinizi başkasının daha önce izlediği bir yola şartlamak yerine, başarısız olmamak için neler yapmamalı şeklinde öğrenilmiş dersleri kendi yolunuzu çizerken kullanmak daha değerli olabilir çoğu zaman
  • bu teori hakkinda anlatilan ucak hikayesi insanlara da cok kolay uyarlanabiliyor, hayattaysan seni bugune kadar yaralayan seyler seni oldurmeyecek, sadece yara izi birakacak seyler oldugu icin.

    yarali insanlar buyuzden tehlikledir, nasil hayatta kalacaklarini bilirler.
  • birçok konuda hayatınızdan örnekleri bulabileceğiniz bir durumdan bahsediyoruz. neyin nasıl yapılması gerektiğiyle beraber, neleri yapmamak gerekiyor bunu da düşünüyorsunuz bu sefer. inişli çıkışlı bir hayat yaşayacağız ama bu hayat koşusunda düz çizgide ne kadar kalabiliyoruz, başarımızı gösteren kısım aslında bu. yani dibe inmişken yukarı çıkmak salt başarıyı ifade etmiyor, ha keza yukarıdayken aşağı çakılmak da salt başarısızlığı göstermiyor. imkanların ölçüsünde ortalamayı ne kadar sürdürme becerin varsa, başarmak için o kadar beceriklisin demektir benim kanaatimce.
hesabın var mı? giriş yap