*

  • (bkz: struma)
  • zülfü livaneli’nin serenad adlı nefis romanını etrafında şekillendirdiği facia.

    bugün 24 şubat. soykırımdan kaçan ve romanya’dan struma adlı bir gemiyle filistin istikametine yolculuk yapan 769 yahudi istanbul açıklarında 72 gün boyunca mahsur kalmış ve içinde bulundukları gemi daha sonra karadeniz’de bir sovyet denizaltısı tarafından batırılmıştır. romanya’dan yola çıkan bu geminin eski olması sebebiyle yolda bir kaç kez motor problemi yaşadığı bilinmektedir. motoru ikinci kez türkiye sınırlarında arızalanan struma, sarayburnu açıklarına demir attı ve motorun tamiri için beklemeye başlandı. asıl istikameti filistin olan bu gemi, filistin’de egemenlik kuran ingiltere çok sayıda yahudi’nin topraklarına girmesine sıcak bakmadığından geminin yola devam etmesine izin vermeyeceklerini açıkladı. türkiye hem almanya’nın hem de ingiltere’nin baskıları nedeniyle mültecileri kabul etmedi. romanya geminin geri dönmesi halinde gemiyi kabul etmeyeceğini açıkladı. zaten insan taşımaya uygun olmayan bu gemide uzun ve umutsuz bir bekleyiş başladı. 72 gün süren bu bekleyiş 24 şubat 1942’de sovyet denizaltısından atılan bir torpille son buldu. 103’ü çocuk olmak üzere 768 kişi ölmüş ve sadece david stoliar isimli genç sağ kalmıştır.
  • (bkz: #141185443) gerçekten korkunç bir olay. ilgili hadiseyi daha önceki bir entryde paylaştım.
  • ıı. dünya savaşı sırasında nazilerden kaçan yahudileri filistin'e götürmek üzere romanya'dan yola çıkan struma gemisinin istanbul açıklarında ş-213 sovyet denizaltısı tarafından batırılmasıdır. yaklaşık 800 insan ölmüştür.
    böyle bir facia dan ,zülfü livaneli nın seranad isimli romanından haberdar olduğum , böyle önemli bir faciadan hiçbir ders kitabında hiçbir eğitim öğretim müfredat ında yer almaması, ülkemizin ayiplarindandir.
  • verilen sözlerin ve umutların struma gemisiyle batıp yok olduğu faciadır.
    zülfü livaneli (bkz: serenad) adlı kitabında struma olayını max ve nadianın aşkını konu alarak anlatır. alman soykırımından kaçan bir grup insanın acı öyküsüdür aslında.
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    gemi öylece beklerken kimsenin karaya inme izni yoktur. yolcuların yarısı hastalıktan kalanlar da patlamadan ölürler. nadia da o gemidedir. yıllar sonra maxin külleri ve nadianın ruhu denizde kavuşacaktır.
  • ece ayhan'ın “zambaklı padişah” kitabındaki şu dizeleri bir bakışta çözmek zor: “devlet ve şairleri, iki kaşık gibi içice uyurlarken / geldiği kapkara denize karpiç'ten gönderilmiş bir gemi...” karpiç, ankara'da bol rağbet gören eski bir lokanta. gemi ise, struma. cumhuriyet tarihinin en “gizli" kahramanlarından struma...

    1940'lı yıllarda, alman işgali altındaki ülkelerden kovulan ve filistin'e gitmek için ülkemizden transit geçiş yapan yahudi mülteciler sorun olmuştu. almanya, yahudilere türkiye'nin geçiş izni vermesinden, ingiltere ise (henüz ellerinde bulundurdukları) filistin'in kontrolsüz göç almasından rahatsızdı. iki devletin baskısı üzerine 1941'de çıkarılan bir “khk” ile “geldikleri ülkelerde yaşama ve dolaşım hürriyetleri kısıtlamaya tabi olan yahudilerin türkiye'ye girişleri ve türkiye'de ikamet etmeleri yasaklandı.

    o sıralar avrupa'da kıstırılan yahudiler için iki can kapısı vardı: fransa ve türkiye. doğu avrupalı yahudiler ancak türkiye üzerinden çıkış yapabiliyordu. 1941 sonbaharında 780 romanya yahudisi, aralarında para toplayarak struma adında bir gemi kiralamışlar, istanbul boğazı'na gelmişlerdi. yolculuğu ayarlayan geminin yunan armatörü pandelis, filistin vizelerinin istanbul'da dağıtılacağını söylemişti. ancak ingiltere vize vermeyince yahudiler struma'da mahsur kaldılar.

    panama bandıralı struma, aslında tuna nehrinde hayvan taşımacılığı yapan küçük ve arızalı bir gemiydi. bir günlük yolu üç günde alarak geldiği istanbul'da motoru iflas etmişti. 15 aralık 1941 günü sarayburnu açıklarında demirleyen gemide tek tuvalet vardı, mutfağı bu kadar insana hizmet etmeye uygun değildi, su tankları yeterli olmadığı için temizlik yapılamıyordu. dezenfektan, ilaç yoktu. ekmek hiç yoktu. çocuklara her gün yarım bardak süt, yetişkinlere üç günde bir çay verilebiliyordu. kızılay karantinaya alınan geminin iaşesini üstlenmişti. istanbul'da o yıl kış çok sert geçiyordu. kar bazı semtlerde üç metreyi aşmıştı.

    struma, boğaz'da bu şartlar altında iki aydan fazla böyle bekletildi. mültecilerin karaya çıkması yasaktı. trenle yolculuk etmelerine de izin verilmedi. rüşvet de işe yaramıyordu. sonu meçhul bekleyişten pek az insan kurtulabildi. struma'daki yolcular arasında mobil oh şirketinin romanya müdürü olan martin segal ile eşi ve çocuğu şirketin türkiye mümessili olan vehbi koç'un bizzat uğraşmasıyla kurtarıldı. bu sayede almanlarla ticaret yapıyor diye koç'a amerika ve ingiltere'nin uyguladığı ambargo kaldırıldı. böylece koç, savaş yılları boyunca hem almanya, hem de ingiltere ve amerika ile ticaret yapabildi. vehbi koç gerçekten her şartta ticaret erbabı ve zeki bir adammış. torunu ali de bundan nasibini alsaymış keşke.

    68 gün boyunca boğaz'da bekletilen gemi, 23 şubat 1942 tarihinde, türk hükümeti, motoru halen çalışmayan gemiyi karadeniz'de şile açıklarına çektirdi. gece boyunca sürüklenen gemi, 24 şubat sabahı rus denizaltısından atılan bir torpille batırıldı.

    100'ü çocuk, 700'den fazla insana tabut olan struma'dan 68 günün sonunda bir kişi kurtuldu: 18 yaşındaki david stoliar, şubat ayazında 48 saat karadeniz'le boğuşarak şile açıklarına gelebildi. burada onu fark eden balıkçıların yardımıyla hayata döndü. 14 gün hastanede tedavi edilen felaketzede, iyileştikten sonra üç ay boyunca istanbul emniyet amirliğinde sorgulandı. nihayet 23 nisan 1942'de suriye üzerinden filistin'e gitmesine izin verildi.
  • chp döneminde gerceklesmis, insanlığa yakismayan merhametsizlik timsali bir olay.
hesabın var mı? giriş yap