• ingmar bergman'ın 1955'te, kadın-erkek ilişkileri üzerine çektiği, 1956'da cannes'da en iyi komedi ödülü kazanmış hoş film.
  • "eğlenceli olan hemen hiçbir şey erdemli değildir."
    "tek bir kişiyi bile acıya karşı koruyamazsın. bu insanı bitap düşürür."
  • en eğlenceli, ayrıca muhtemelen woody allen'ı en çok etkileyen bergman filmlerinden biri. aldatan erkeklerle dolu bir filmde söz dönüp dolaşıp yine işin kadınlarda bittiğine varıyor nedense; zira erkekleri parmaklarında oynatabilen, planlar yapan, istediğini elde eden kadınlar var bu filmde. gerçi bu tema bergman'ın çok yabancı olduğu bir mefhum değil, tabi filmi bu şekilde suçlamak da öküzlük olacağından ne kadar incelikli ve nüktedan bir film olduğunu belirterek bitireyim ki öküz olduğum anlaşılmasın. ayrıca (bkz: a midsummer night's sex comedy)
  • aynı zamanda desperate housewives dördüncü sezon ikinci bölümünün adı.
  • muhteşem bergman bir yaz gecesi gülümsemesi'ni üç bölüme ayırır:

    "yaz gecesinin üç tane gülüşü vardır. ilki, gece yarısından şafağa kadar sürer; âşıklar kalplerini ve bedenlerini birleştirdiğinde. bak, ufukta çok yumuşak bir gülümseme var; hepsini görebilmek için çok sessiz ve dikkatli olmalısın."

    (...)

    şimdi de yaz gecesinin ikinci gülücüğü geliyor. soytarılar... aptallar...
    - ...ve adam olmayacaklar için!
    - o zaman bize gülüyor olmalı.

    (...)

    ve üçüncü gülüş:

    "yaz gecesi üçüncü kez güldü. üzgün ve mahzunlar için, uykusuz ve kayıp ruhlar için, korkanlar ve yalnızlar için güldü. ama aptallar kahvelerini mutfakta içecekler."

    edit: güncelleme
  • diyalogların güzelliği için izlenmeli.

    - ha ne dedin?
    +dinlemiyorsun.
    -hiç bir zaman dinlemedim ki.
    +bu yüzden mi yaşına rağmen hala çok dinçsin?
    -insanlar dinlemenin sağlığa ne kadar zararlı olduğunu bilseler dinlemekten vazgeçerler ve bu sayede çok daha sağlıklı olurlardı.

    ve en sevdiğim: "insanlardan yoruldum ama bu onları sevmemi engellemiyor."
  • bergman'ın ''davul dengi dengine diye çalar'' atasözünü duyduktan sonra, bunu bir koşu gidip çektiğini düşünüyorum. diyalogların şiirsel ve altı dolu olması filmin çıtasını yükseltiyor. iyi bir film.
  • öncelikle film cannes film festivalinde seyirci ve jüri tarafından çok beğenilir bu yüzden filme özgü bir ödül olan şiirsel hiciv ödülü verilir. film anlatılacak tek bir hikayesi yok, hikayeciklerden oluşuyor. filmin alt metninin üstünü kazırsak içinden burjvuazinin, üst sınıfın yozlaşmış, girift, çarpık ilişkileri ortaya çıkar. filmin girişinde ve araya giren ara şarkılar burjuvazi’nin üzerine yazılmış iyi bir hiciv şarkısıdır. ‘’zevk tek uğraşımız’’ diye başlar ayrıca filmdeki her şey kusursuz, oyunculuk, mizansen, çerçeve içi düzenleme, sinematografi, diyaloglar, kostüm her şey.. ama en önemlisi oyunculuklardı. bergmanın tiyatrosuz yaşamam demesi ve kariyerinin ilk yıllarında tiyatroyla geçişmesinden dolayıdır ki oyuncuları çok iyi yönetmiş. filmde kurgu yerine daha çok plan sekans tekniği kullanılmış. tıpkı ünlü yönetmenler tarkovsky ve akira kurusowa gibi. ama bergman’da ayrı gördüğüm kamera açısını değiştirmek yerine oyuncular kameraya göre açı değiştiriyor. plan*sekanslar ile daha gerçekçi bir anlatı ortaya çıkmış ama yine de bergman zaman zaman film ile seyirci arası kurulan suni gerçekçiliği kıran yabancılaştırma tekniklerini kullanarak dördüncü duvarı kırıyor. ayrıca filmi bir tiyatro oyununa benzettim. anton çehov’un martı oyununu çok yakın. filmde bergmanın filmlerinin sinematografisi için sürekli kullandığı gölge – ışık oyunu olan chiaroscuro var. aydınlık ve karanlık arası zıtlık ile derinlik oluşturulur ve odaklanılması gerekenilen nokta yaratılır. analtıyı biraz açarsak; bir tiyatro oyuncusu aktris, bir bürokrat avukat, bir kont asilzade ve bunların ailelerinin bir birleriyle çarpık girift ilişikleri filmde hicvedilerek yani mizah ile eleştirilerek verir. gördüğünüz bütün karakterler bir başkasıyla adatılmıştır. film çok ileriye giderek komedinin gerilimini veriyor bazen. en sevdiğim sahnelerden bir tanesi aktris desiree’nin annesiyle ilk diyaloğudur. nasıl bir insan olduğu kestirilemediği annesi ile desire’nin konuşmasından bir şey anlamıyour. ne dediklerini anlamıyor, kimden söz ettiklerin anlamıyoruz. sürekli farklı konulara atlıyorlar, sürekli ne konuştuklarını unutuyorlar, bergman burada izleyici sarsıp aktif hale getirerek diyalog üzerine düşünmesini, izlediğinin bir film olduğunu fark etmesini sağlıyor. bu sahneden başka bir şey daha çıkıyor; günlük konuşmalarımızın içinin ne kadar boş olduğunu söylüyor; böylece suratımıza sağ eliyle bir tokat indirerek boş konuşmalarda ‘’neyden bahsettiğimizin ne önemi varki’’ diyor? ilginçtir ki bu çiftlik sahibesi desire’nin annesinin yatağı prenses yatağı gibi. içlerinden farklı statüden gelen anna zaten üst sınıfa ayak uydurmamış, hatta bazen ev uşakları tarafından bile dışlanır. herkesten faklı diğer kişi ise henriktir, henrik materyalizmi maddeciliği somutu olanı değil, erdemi spiritüalizmi, ruhani olanı savunur. anne’de henrik gibi düşünü keyif veren şeylerin erdem olmadığını.. velhasıl bu üç çiftimiz üst sınıfa layık akşam yemeğinde buluşur. herkes ip gibi sıraya dizerken onların karşına geçip iktidarı temsileden ve her zaman kamera alt açıyla çektiği kameraya bakıp konuşan desire’nin annesidir çünkü ev sahibesidir. akşam yemeğinde aşktan söz ederken strateji, düşman ve mayın gibi savaşta kullanılacak kelimeler kullanılır bu duruma masadaki tek ayrıksı kişi henrik karşı çıkar. evin yaşlı sahibesi tarafından içtiği şarabın hikayesini anlatılır. bu hikayeyle burjuvanın kendisini tatmin etmesi için yediği içtiğini abartması üzerine bir gönderme var. henrik ise bu masanın gerçek aynasıdır. bu ikiyüzlüler arasında daha fazla dayanmayıp masayı terk eder. akşam yemeği devam ederken desire ve kontesi’in planladığı entrikanın fitili çekilir. kont malkolmün kontes eşi 15 dakika da avukat egerman’ı ayartacağını söyler ve bunun üzerine eşiyle iddiaya girer. yani söz konusu iddianın nesnesi kendi bedenidir. ama sonunda çiftlerin hepsi kendi muradına erer, ya da verdikelrini muratları varsayar. ve filmin sonunda doğru filme isimini veren gülüşlerin manasını peraya aşık olan frid verir: yaz gecesinin üç gülüşü vardır. birinci gülüş: genç aşıklar içindir. ikincisi soytarılar ve akılsızlar içindir 3 gülüş yaşlılar üzgünler uykusuzlar şaşkınlar ve yalnızlar içindir.
  • türkçe'ye bir yaz gecesi tebessümleri olarak çevrilen bergman filmi.
    film diyorum lakin tiyatroya oldukça yakın. sanki film değil de, perdede sahnelenmiş bir komedi oyunu izliyorsunuz.

    öykü 1900'lerin başında geçiyor. bergman'ın en eğlenceli (hatta tek eğlenceli) filmi olabilir.
    filmde herkes birbirine kur yapıyor. hani derler ya bahçıvan hizmetçiye hizmetçi evin beyine evin hanımı şoföre öyle bi film. kimin eli kimin cebinde belli değil. yer yer absürdlükler mevcut.
    woody allen filmlerini fazlasıyla andırıyor. daha doğrusu woody allen'ın filmleri bunu andırıyor. woody allen bu filmi izledikten sonra sinema yapmaya karar vermiş bile olabilir.

    "kadınlar ilk buluşmayı erkeklerin ciddiye aldıklarının yarısı kadar alsalardı insanoğlunun soyu tükenirdi" gibi oldukça eğlenceli ve yerinde diyalogların repliklerin olduğu, herkesin kendi ayarındakilerle birlikte olması gerektiğini salık veren, woody allen filmlerini sevenler için tam ideal bir film.
  • 1955 yılı ıngmar bergman filmi.
    1956 yılında cannes film festivalinde büyük ödül için aday gösterilmiş, kazanamamıştır. ama filmi çok beğenen jüri, bergman'ın filmini en iyi şiirsel güldürü( best poetic humor) dalında özel bir ödülle uğurlamışlardır. cannes tarihinde ilk ve son kez bergman'ın filmine verilen bu ödül filmin hem dünya sinema tarihindeki yerini hem de bergman'ın filmografisindeki konumunu bize özetliyor.

    film 19. yüzyılın sonlarında isveç'te geçmektedir. avukat fredrik egerman, onun eşi anne egerman, avukatın oğlu henrik egerman, avukat'ın eski aşkı tiyatro oyuncusu desiree armfeldt, tiyatrı oyuncusu desiree'in yeni sevgilisi kont carl magnus malcolm ve kont'un eşi kontes charlotte malcolm arasındaki çarpık aşk ilişkilerini gözler önüne seriyor. film boyunca farklı sınıfların ve kuşakların aşka, evliliğe, hayata bakışları, ahlak, ve etik sorgulamalarla sürükleyici şekilde bergman tarafından sunuluyor.

    film bergman filmlerinde görülmeyen bir eğlence havasına sahiptir. anne henrik ile kaçıp giderken ikili çok mutludur. avukat egerman olayı görür ve hiç bir şey yapmaz, şoka uğradığını görürüz ama üzülüp üzülmediğini hiç görmeyiz. film bize o an iki gencin kavuşmasının daha hayırlı olduğunu gösterip bizi avutmaya çalışır ama bir taraftan da bu yozlaşmış ilişkileri eleştirir.
    avukat fredrik bu olayın hemen sonrasında kontes ile kimsenin olmadığı bir odada yalnız kalır ve tiyatro oyuncusu desiree onları görür ve sevgilisine, kontes'in kocası olan kont malcolm'a haber verir. malcolm fredrik'i rus ruleti oynamaya zorlar ve kuru sıkı silahla rus ruleti oynadığından habersiz olan fredrik bu çılgınlığa razı olur. "bu yaptığımızın cesaretle hiç ilgisi yok" der. çocukça ve erkekçe olan bu kapışma sonunda silah fredrik'in yüzünde patlar ve küçük düşen fredrik'i desiree teselli ederken. kontes, fredrik'le aralarında geçenleri kıskanıp kıskanmadığını sorar kont'a. kontes'in bütün amacı kocasının ona geri dönmesi ve ona sadık kalmasıdır. nitekim kont yalandan bir yeminle kontesi ikna eder.
    yenilenen ilişkiler, yön değiştiren aşklar, soyluların yozlaşmışlıkları, aşkın bayağılığı ne ararsan burada. ama ne olursa olsun dünya dönüyor ve üzülecek tek bir şey yok bu şaşalı hayatlarda.
hesabın var mı? giriş yap