*

  • vladimir nabokov'un ingilizce yazdığı ve çok enteresan bir romanı.

    kitap, john francis shade adlı, amerikalı bir şairin 'solgun ateş' adındaki uzun şiirine, charles kinbote adındaki, garip bir adamın yaptığı sayfalar dolusu açıklamadan oluşur.

    yaba yayınlarından çıkmış olan çeviriyi yaşar günenç yapmıştır. kitabın kapak tasarımı sefilleri oynasa da çevirisi fena değildir. gider yani.

    ayrıca, bu romanın oğuz atay'ın tutunamayanlar romanı üzerinde belli bir etkisi mevcuttur.
  • (bkz: palefire)
  • inside out adlı fates warning albümünde 2. sırada yer alan kral bi şarkı.
  • bu nefis fates warning parcasinin sözlerini de yazayim tam olsun:

    walking through a wasteland of words and memories
    looking for the person i used to be
    thoughts i don't recognize make me realize
    times have changed and so have i
    and a familiar fear comes back to me

    pale fire
    dry land getting drier
    nothing can grow
    in the ashes of desire
    pale fire
    burned on the desire
    no one can grow
    with nothing to inspire

    the bitter harvest of a barren land
    i'm painting pictures you don't understand
    dust blinds my eyes, makes me realize
    i'm choking life with living lies

    pale fire
    dry land getting drier
    nothing can grow
    in the ashes of desire
    pale fire
    burned on the desire
    no one can grow
    with nothing to inspire

    and a familiar fear claims another day
    wondering have i said all i have to say

    edit: (bkz: kendini ele vermek)
  • oğuz atayın tutunamayanların "şarkılar" bölümü için biçimi aynen aldığı roman.
  • seniha akar'ın yepyeni çevirisiyle yakında okuyabileceğimiz kitap.* şöyle şekilli bir şeyler yapsalar keşke.

    edit: entry yazıldığı vakitler iletişim yayınları twitter üzerinden böyle bir paylaşımda bulunmuştu (ya da ben sormuştum, onlar söylemişti, hatırlamıyorum). gel vakit git vakit kitabı seniha akar değil yiğit yavuz çevirdi. bir de nabokov blogu açtı üstüne. ben bu giriyi yazdığımı unuttuğumdan düzeltmesi de bu günlere kaldı.
  • karşımızda tanrısal bir bakışla her şeyi gören, bilen, kendimizi güvenle kollarına bırakabileceğimiz bir anlatıcı yok maalesef.
    bununla yaşayabiliriz belki, (ben kişisel olarak geleneksel roman anlayışının dışına çıkan eserlere ilgiyle bakarım.) belki şu tuhaf charles kinbote’nin saçmalıklarıyla da yaşayabiliriz, ama kinbote’ye söyleyeceklerini fısıldayan kişi vladimir nabokov gibi bir büyücü olunca işler biraz karışıyor.

    nabokov, insana özgü zaafların, heyecanların, bizim gerçek dediğimiz bütün o "şey"lerin öylesine dışında, öylesine yüksekte bir yerde duruyor ki bize sunduğu metin dışında bir dünya olmadığını (bu tam da onun istediği şey galiba) düşünüyoruz ister istemez.

    roman, amerikalı bir şair olan john shade’nin esrarengiz bir şekilde öldürülmeden önce yazdığı son şiiri üzerine charles kinbote adında bir tuhaf adam tarafından kaleme alınan açıklamalardan kurulmuş. kinbote öyle ilginç bir adam ki kendisi hakkında kesin yargıya varamıyorsunuz: delinin biri de olabilir, takıntılı bir hayran da! soğukkanlı bir katil olduğunu da düşünebiliriz, kendisinin iddia ettiği gibi sürgündeki bir kral olduğunu da...
    şiiri kafasına göre yorumluyor ve şaire bu fikri kendisinin ilham ettiğini iddia ediyor. bana kalırsa gerçeğin bu olmadığı çok açık ama zaten bizim "gerçek" dediğimiz şeyin ne olduğu kimin umurunda!
  • iletişim yayınları'ndan daha önce çıkan "rus edebiyatı dersleri" ve "konuş hafıza" kitaplarının da çevirmeni olan yiğit yavuz tarafından yeni bir çevirisi tamamlanmış nabokov başyapıtı. muhtemel yayınlanma tarihi olan kitap fuarından sonra buraların entry dolmasını bekliyoruz.
  • vladimir nabokov tarafından yazılan 999 satır/mısralık şiir-roman. 999 satır üzerine yazılan yorumlarla birlikte, metin tümlenir. dili doğadan öznelerle zenginleştirilmiştir (örn., bobolink – pirinç kuşu (dolichonyx oryzivorus), waxwing – ipekkuyruk kuşu (bombycilla garrulus)].
    bana kalırsa, 810-820. satırlar arası metnin en etkileyici kısmını oluşturur. 819-820. satırlarda tarif edilen oyunda piyonların fildişi tekboynuzlara ve abanoz kır tanrılarına terfi etmeleri büyüleyicidir.
  • yaşar günenç'in çevirisi ilk entry'de tuna kiremitçi'nin de bahsettiği gibi öldürmez süründürür seviyesindeydi. bir arkadaşımla sanıyorum ki baskısı olmayan bir dönem, solgun ateş'i verip karşılığına swann'ların tarafı, çiçek açmış genç kızların gölgesinde ve kara kitap'ı almışlığım vardır. öyle nabokov hastası birisiydi. hem de cildi öyle kalitesizdi ki okuduğunuz her sayfada ayrışıyordu kitap.

    türkçe'ye nabokov'un 20'nci yüzyılın en önemli edebi eserleri diye nitelediği kitaplar yani bely'nin petersburg'u hakkıyla çevrildi, dönüşüm'le zaten yıllardır uğraşılıyor çeşitli çevirmenler tarafından, iyisi kötüsü hakkını vermiş olanlar var. roza hakmen'in kayıp zamanın izinde'sini ise proust bile görse hamiyetten gözlerinin yaşını tutamazdı bence bu konuda çok ama çok şanslıyız.

    gelelim ulysses'e yeni çevirisini okumadım fakat nevzat erkmen'in pek bir pohpohladığı çevirisinin ben açıkçası rezalet olduğunu düşünüyorum. nice yiğitlerin de aslında bu yüzden kitabın daha başlarında bıraktığını düşünüyorum. umarım bu yeni çevirisi türk okurlarını tatmin edebilecek noktadadır ki erkmen'in allahlık çevirisinden kurtuluruz.

    şimdi nabokov'u fatih özgüven genelde çeviriyor sanırım, istemiyorum türkçe nabokov okumak fakat en azından lolita'nın türkçe'sini de okumuşluğum var ve bence pek de matah bir beceri gösterememişti fatih bey. ada, bir felaketti zaten. sonra aynı zamanda benim de en sevdiğim the real life of sebastian knightın türkçe'sine ise bakmaya dahi çekiniverdim.

    yiğit yavuz'un ise işi şimdiye kadar aralarında en zor olanlarından biri sanırım. o şiirleri nasıl çevirdiği merağıyla bu kitabı satın alacağım. umuyorum ki bize en azından nabokov'un dehasının birazını aktarabilecek seviyede aktarabilmiştir. kitabın çevirisini de okuduktan sonra editleyeceğim bu entry'yi.
hesabın var mı? giriş yap