*

  • donald sutherland ve will smith'in oynadigi, john guare'nin tiyatro oyunundan uyarlama bir film...

    "six degrees of separation" meselesi ise dunyadaki herhangi iki insanin arasinda sadece 6 kisi olduguna dair bir teori... yani dogru baglantilari (ortak tanidiklar) takip ettiginizde 6 adim sonra dunyadaki herhangi bir kisi ile aranizdaki bagi gorebilirsiniz...
    (bkz: dunya kucuk)
  • stanley milgram, bilmem nerede oturan belli bir kişiye teslim edilmesi gereken mektupları rastgele insanlara verip, elden ele dolaştırıp yerine ulaştırmaya çalışmalarını isteyerek bu kuramı kanıtlamaya çalışmış zamanında (60'lı yıllarda). kanıtlayamamış tabii. bazı mektuplar çok kısa bir zincir sonunda yerine varsa da bu mektuplar, kaybolup gidenler arasında devede kulakmış.
  • hemen sözlükte yaşanan bir gerçeklikten hareketle açıklanabilir:
    ben dingdongdaddy i tanıdım önce, sonra o beni aziz kedi ile tanıştırdı, aziz kedi de atlantisten gelen zekiyeyi tanıyor atlantisten gelen zekiye ise mafizzamir teklifin arkadaşı, mafizzamir ise beata beatrixi tanıyor, beata beatrix ise aynadakilekeyi tanıyor...aynadakileke sleepwalkerı tanıyor ben de sleepwalkerı...
    dolayısıyla maryjane ve sleepwalker arasında altı kişi var...evet....ampirik entry böyle olur işte...
  • istanbul sehir tiyatrolarinda alti derece uzak adi ile sergilenmistir bu.
  • yağmur ormanlarının dibinde veya kenya'nın bilmem neresindeki izole bir kabilenin üyesinden başladığımızda muhtemelen ilk hamlede kilitlenmemize sebep olabilecek teori.

    dünyadaki bütün insanları kapsayamayan, ancak benzer kültür dokusu içinde yaşayıp aynı ulaşım ve iletişim yöntemlerini kullanan insanların bir kısmında işe yarayan sistem. yine de eğlenceli, mesela türkiye'de yıllardır süper işliyor...

    (bkz: sen benim kim olduğumu biliyor musun)
  • eski sevgilinin en yakin arkadasi jesse'nin dayisi teddy, bir aksam yemeginde akrabasi ray'in kocasi jordy'nin kanadali kardesi d. ile tanisinca ve bu d de yeni sevgili olunca insan ya six degrees of seperation'a inanmak istiyor ya da amerikada da herkes birbirini taniyor canim diyerek uzaklasmak.
  • yaslandigimizdan midir nedir, buram buram doksanlar kokan bir filmdir.
    will smith cocuklarini harvard'dan tanidigini soyledigi sanat taciri bir ciftin central park manzarali condo'suna karninda bicak yarasiyla gelir. bu sirada sir ian mckellen guney afrikali bir musteri olarak evdedir. will smith o kadar okumus etmis, saygideger bir babanin cocugudur ki, mutfaga girip ev sahiplerine maharetlerinin gosterir, gece evde misafir olarak kalir. ertesi sabahtan itibaren olaylar gelisir.

    gik desek spoiler olabilecek bir film, amma velakin surada isinize yarayabilecek film hakkindaki ipuclarini siraliyoruz: 90lar new york, harvard, central park, yillik, escinselik, sanat tacirligi, soho galerici ortami, bilumum ny muze ortami, wasp kulturu ve etkileri, utah (direk soylemeselerde mormonlar), nesil farki, su mit'liler yok mu korkmak lazim, anektodlar...

    ayrica bu filmde will smith ian mckellen'in yuzune karsi , "yuzuklerin efendisini'nin ustun yaraticilik urunu oldugunu soyluyorlar, neymis minik hobbitler varmis, ay cok ilgincmis." manasinda nutuk attigi bir sahne vardir.

    bu filmi seyredene kadar will smith'in aktor oldugundan haberimiz yoktu.
  • john guare'nin six degrees of separation oyununda paul isimli karakter hayatına girdiği insanların bazı gerçekleri farketmelerine aracı olmasına rağmen, kendi gerçekliğini bulamamış, kimlik karmaşasından ve sahte bakış açısından kurtulamamıştır. nitekim kendisi catcher in the rye adlı kitapta yer alan ve yetişkinlerin samimiyetsiz ve iki yüzlü* tavırlarını eleştiren 16 yaşındaki gençten dem vururken, aslında diğer karakterlere çaktırmadan kendine verilen bir rolü oynamakta, o insanların kendisine inanmalarını sağlamakta yani sahte bir kişilik sergilemektedir. bu durum oyunda "role within a role" dediğimiz sahne tekniğiyle gerçekleşir. yani ana oyunun karakteri kendi içinde bir karakteri daha oynamaktadır. karakterimiz sahte hayatlara eleştiri getirmeye çalışırken kendi gerçekliğinden, hayal gücünden ve yaratıcılığından ne kadar çok taviz verdiğinin farkında değildir.

    ayrıca oyun başında bir tablanın iki yüzüne yapılmış kandinsky resimleri vardır. bir taraftaki resim geometrik şekillerden, diğer taraftaki ise canlı renklerin karışımından oluşan bir resimdir. oyun başında tabla döner döner ve geometrik şekilli resmin olduğu taraf görünürde olacak şekilde durur. oyun oldukça mantıksal anlatımlarla başlar. paul'un gelmesiyle olaylar gelişir. oyun sonunda ise aynı tabla yine döner ve renkli resmi görünür kılacak şekilde durur. oyunun ilerleyişiyle birlikte karakterlerin sınırlandırılmış, şekillendirilmiş iç dünyalarından daha renkli, duygusal, göz alıcı bir hayat görüşüne doğru yol aldıkları gözlenebilir.

    oyun içindeki bir diğer önemli nokta ise, yabancılaştırma efektinin çok belirgin olmasıdır. sahnenin etkileyiciliği belirli aralıklarla bozulur. karakterler sürekli izleyiciye döner, onlara hitabederek konuşur, bir şeyler sorar. anlatım da kronolojik değildir, olaydan olaya atlarlar. flashback misali sinematik öğeler de vardır. sürekli o olaydan bu olaya, o zamandan bu zamana atladıkları ve linear bir anlatım içinde olmadıklarından oyun sahnelere bölünmemiştir. perde açılır oyun oynanır. oyun biter. perde kapanır.
  • (bkz: linked)
    matematiksel olmaktan ziyade sosyal bilimcilerin bulgularina dayanan bir iddia. sosyal bilimciler cesitli deneylerle ortalama degerler bulmuslar, bunu ilk yapan da harvard dan stanley milgram. 1960larda amerika da mektup kullanarak denemis bu olayi ve uzak yerlerdeki insanlarin kendisine ulasmasini istemis. buldugu ortalama degerse tam olarak hatirlamamakla birlikte 10 un uzerinde diyebilirim. daha sonra yapilan deneylerde- ki en guncelleri internet uzerinden- 6 sayisina ulasilmis. zaten bu 6 degrees of seperation ordan geliyor. matematik bunun sebebini henuz aciklayamiyor tam olarak, ama bu ileride aciklayamayacagi anlamina gelmez.
hesabın var mı? giriş yap