• jan svankmajer'in yönettiği, gerçek oyuncular ile stop motion sahnelerin bir arada kullanıldığı, 2005 yılında tamamlandığı halde her hangi bir festivalde henüz göremediğimiz film. edgar allan poe ile marquis de sade'ın öykülerinden adapte edilmiş bir senaryosu vardır.*
  • diğer filmlerine nazaran, içinde daha fazla dialog bulunduran ve sinematografiye en yakın svankmajer filmi. adı lunacy olarak çevrilmiştir.marquis de sade'ın yaşamından bir kesit niteliği taşır. 1700'lerin sonunda geçiyor olmasına rağmen arada görünen modern arabalar, tarot destesindeki şeytan kartına benzer görsellikteki ayin sahnesi - çivili isa, histerik bakire, tavuk tüyleri ve tabi ki et ve diller...

    --- spoiler ---
    filmin sonu fazlasıyla gen'i hatırlatıyor. gen'in yönetmeni bu filmi izlemişse ayıp etmiş ki hiç sanmıyorum...
    --- spoiler ---
  • dönüş yoktan sonra hayatımda gördüğüm en hastalıklı film budur. film anlamsızlıklarla dolu, zaman konusunda büyük uyumsuzlar var öncelikle, 1700lerde geçtini idda eden filmde günümüz teknolojisi bulunuyor, sahne geçişlerinde bulunan stop motionlar tamamiyle et, hatta dil göz beyin gibi sakat attan çekilmiş bunun anlamını da çözemedim, kesin bi bok anlatıyor adam kasmış film çekmiş diye kendimi zorlayarak bitirdim ama gene bi halt yok..

    --- spoiler ---
    filmin sonunda etten tamamiyle iğreniyor insan. vejeteryan yapma garantili bir film olduğu kesin

    marquis altan erkekli ye benzemiyor yauv?!

    --- spoiler ---
  • svankmajer'in enfes yapıtı. bu film bir anlamda foucault'nun deliliğin tarihi kitabının l'image-mouvement'ı olarak da değerlendirebilir, yani o derece dopdolu ve ağır, üzerinde çok detay bulunan, ipince işlenmiş, harika bir eser.

    batı felsefe tarihine damgasını vurmuş tartışmalardan olan beden-ruh dikotomisine bakışlar yönelten film, aslında başlı başına bu anlamda;
    1. batı metafiziğinin materyalist bir eleştirisi olarak okunabilir.
    2. genel olarak, batı medeniyetinin bir kritiği olarak okunabilir.

    bu noktada, deleuze'ün kavramsallaştırmasıyla, batı felsefe geleneğini "ağaç biçimli" olarak adlandırırsak, svankmajer'in durduğu nokta, aynı ağaçtan türeyen karşıt görüşlere daha eleştirel bir konumdan bakmak şeklinde açıklayabilir, tavrını postmodern teoriye paralel düşen bir üçüncü-yol arayışı olarak görebiliriz. birinci sırada zikrettiğimiz batı metafiziği eleştirisi, filmin en somut, elle tutulur öğesi zaten. batı medeniyetinin kritiği mevzusu ise, işi biraz çetrefilleştiriyor.

    svankmajer, bu türden bir dikotominin sakatlığına dikkat çekiyor aslında filmde. tarafı olduğu bir "ideolojik" konum olabilir (materyalizm gibi), ancak göstermek istediği şey bu tür ikiliklerin ne büyük felaketlere, ne büyük işkencelere, ne büyük faşizmlere (engizisyon'dan naziler'e) gebe olduğudur. zira, bedenden veya ruhtan yana tercih kullanan bir kurucu ve hükmedici akıl, büyüklük yanılgısının hacmi ölçüsünde asıp keser, tarihsel gidişatı belirlemek ister ve kendini tarihin yasası olarak görür.

    svankmajer'in filmi biraz da bu tür bir açılımla okunursa, geniş bir tartışma alanına yayılabilir.
  • 2005 yapımı jan swankmajer filmi.

    --- spoiler ---
    film jan swankmajer'in konuşması ile başlar. ona göre, film bir sanat filmi değildir, sanat günümüzde zaten bitmiştir. akıl hastanelerinde iki çeşit idare şekli olduğundan bahseder. bunlardan birincisi hastalarda mutlak özgürlüğün teşvik edilmesidir. ikincisi kontrol ve cezalandırma yöntemidir. swankmajer'in kendi yorumu bir üçüncü yöntem daha olduğudur. diğer iki yöntemin en kötü yanlarını birleştiği bir yöntem. yönetmene göre bugün içinde yaşadığımız tımarhane, budur. konuşma biter, film başlar.

    filmin finalinde gördüğümüz süpermarket rafı flimin en başında swankmajer amcanın izleyiciye hitabını hatırlatır. bahsettiği üçüncü yöntemi süpermarket raflarından alışveriş yapan izleyici yaşamaktadır. ne tamamen uyulabilen kurallar vardır, ne de kuralların olmadığı mutlak özgürlüğün yaşanabileceği bir yer. izleyicinin yaşadığı yerde kurallar ve özgürlük birbirine girmiştir. izleyicinin seçimi ne olursa olsun, cezası ve sorumluluğu vardır. iktidarın kurallarına uyarsa kendi mutlak özgürlüğüyle çatışır, özgürlüğünün peşinden giderse tanrı, din, toplum üçlüsüyle. izleyicinin, süpermarket finalinde ambalajından dışarı çıkmaya çalışan eti izlemesi, içinde yaşadığı tımarhanede kendi özgürlüğünün elinden alınmasını, dolayısıyla kendi deliliğini izlemesidir.

    --- spoiler ---
  • svankmajerden delilik, totalitarizm ve mutlak ozgurluk uzerinden icinde bulundugumuz uygarlık elestirisi. filmde etlere biraz fazla ozgurluk tanınmıs.
  • film, olağanüstü.. özellikle iki plan arasındaki sakatat animasyonları, bilinçaltınıza yeni imgeler hediye/tecavüz ediyor..
    akıl hastanesinden toplum alegorisi çıkarmak yeni bişii diil: bu türün gelmiş geçmiş en önemli filmlerinden shock corridor'un izlerini bulmanın mümkün olduğu filmin, asıl ilham aldığı yapıtsa marat/sade..
    (http://yucitek.blogspot.com/2010/05/sileni.html)
  • kafadan kontak sinema üstadı jan svankmajer'in deli bir şekilde deliliği iyileştirme yöntemlerini gösterdiği, çok deli bir film.
  • düşünbil akademi nin düzenlediği 3. zihin sempozyumunda tavsiye edildiği için uzun zamandır izlemek istiyordum.

    tahmin ettiğim gibi kült bir film. bir yere kadar bir şey anlamadan izliyorsunuz ama taşlar yerine oturduğunda bayağı keyif veriyor, bence çok ağır değil. delilik, özgürlük, inanç, anarşi, toplum düzeni hakkında düşündürten ve vejetaryen olmak isteyenlerin işini kolaylaştıran film.
  • "korkularından kurtulmak için onları deneyimlemelisin."

    edgar allan poe ve marquis de sade'den motiflere dayanan bir "felsefi korku filmi". etkileyici bir metafor ve toplum ve psikiyatrinin insanları nasıl tedavi edebileceğine dair harika bir yansıma. bir zamanlar canlı ve neşeli olan et parçalarının paketlenmiş ve mutsuz bir şekilde paketlenmesi üzdü ama kapanış sahnesi çok güzel. et nefes alır ve verir. švankmajer'e göre zihnimizi vücudumuzdan uzaklaştırmak için ne kadar çok tedavi uygulanırsa uygulansın, bu ayrım asla olmaz.ruh nihayetinde etinden ayrılamaz.
hesabın var mı? giriş yap