• kılıçdaroğlunun ailesinin de mensub olduğu kureyşan ocağının en önemli isimlerinden biridir.

    mevlananın tarikatına bağlılığıyla da bilinen, ondan feyz alan, mevlananın da bizzat sevdiği ekip üyelerinden biridir. hayraninin nasreddin hocanın eğitimine de katkıları bulunduğu söylenir. 1268 yılında ölen hayrani, sultan dağlarında(afyon-konya sınırı civarı) bulunan türbesinin sanatsal açıdan önemli özellikleri bulunduğu söylenir. türk tahta işlemeciliği ve oymacılığının sunulduğu türbenin 4 sandukası (mezarlarda bulunan muhteşem işlemeli tahtalardır) çalındı. alman konsolosu ve bir ermeni tarafından yurt dışına kaçırılırken yakalandılar ve 3 sanduka kurtarıldı. 1 sanduka ise danimarka islam müzesinde bulunmaktadır şu anda.
  • seyyid mahmud hayrani, zayıf, kuzgunî esmer bir zât imiş. bir süre hz. mevlana’nın yanında kalmış, onun hizmetinde bulunmuş ve ondan feyz almıştır. mahmud hayrani, daha sonra akşehir’e giderek inzivaya çekilmek istemişse de kapıldığı ilahi aşkın tesiriyle cezbeye tutularak dağlara düşüp, bir süre dolaştıktan sonra akşehir’e dönmüştür.

    hayrani’yi çok seven hz. mevlana, vefatına kadar onu hiç unutmamış, gelip gidenlere hep onu sormuştur.

    pek çok kerametinden bahsedilen hayrani, 1268 tarihinde vefat etmiş; sultan dağı’nın eteklerinde, adını taşıyan, sultan mahallesi’ndeki türbesine defnedilmiştir. hayatı, aynı asırda yaşayan diğer sûfiler gibi, bektaşiler tarafından menakıblara alınmış.

    bu zat kureyşan aşiretinden imiş. selçuklular zamanında orta asya"nın iran coğrafyasına yakın yerindeki horasan diyarından “baba seyyid kureyş” öncülüğünde anadolu"ya gelen ve bir süre konya"nın akşehir yöresinde yaşayan kureyşan aşireti daha sonra dersim bölgesine yerleşerek osmanlı- safevi savaşlarının olumsuz etkilerinden kurtulmak istemişler.

    işin ilginci kemal kılıçdaroğlu'nun, nasrettin hoca ve seyyid mahmut hayrani ile aynı soya mensup olmaları.

    şeyh sinaneddin, uzun bir seferden sonra mevlâna'ya erişir ve şu soruya muhatap olur:

    — seyahatlerinde hiçbir merde eriştin mi?

    seyyit mahmut hayran'ı nasıl gördün? ne ile meşguldür?"

    şu cevabı veriyor:

    — "onu tilki gibi, saçı sakalına karışmış bir hâlde oturur gördüm; sizin temiz âleminize gözkapamış!"

    bu cevâp üzerine mevlâna hazretleri gülüyor ve hiçbir şey söylemiyor... şeyh sinaneddin akşehir'e döndüğü zaman, mahmut hayranî hazretlerini çarşı başında uyurken görüyor... geçip giderken hayranî hazretleri sesleniyor:

    — "şeyh sinaneddin! ahrar reislerinin zamanında tilki gibi olmayı cana minnet biliriz!"

    bunun üzerine şeyh sinaneddin, seyyit mahmut hayran'ı öpüyor ve gönlünü açacak sözler söylüyor... şeyh sinaneddin başka bir zaman tekrar mevlâna'nın yanına vardı ve şunları dinledi:

    — "alemde kalpleri uyanıklar çoktur!"
    — "eğer o deli hayatta ise ona de ki, nadir bulunur deliliği benden öğren! eğer sen divane olmak istersen, benim benzerimin nakşını elbisenin üstüne dik!"
    — "her delilik için bir müddet sonra iyilik vardır. fakat ey deli! ne oluyorsun ki sen ifakat(iyileşme) bulmuyorsun?"

    ahrar: hürler. esir veya köle olmayan kimseler. silsilesinde esir veya köle bulunmayanlar. hürriyetçiler...ifakat: iyileşme, hastalıktan kalkma. hastalıktan kurtulup tamamen iyileşinceye kadar aradan geçen zaman. ayılma. sarhoşluk veya baygınlıktan kurtulma.
  • kılıçdaroğlu'nun dedesi olduğu gibi sarı saltuk'un da şeyhidir seyyid mahmut hayranî. muhtemelen rifailik mensuplarından olan seyyid mahmud'un hayli garip bir taşıma aracı ve aksesuarının olduğu anlaşılıyor hacı bektaş veli'nin vilâyetnamesindeki şu yazılanlardan (can yay, 2006, s. 96):

    "hacı bektaş'ın ünü her yana yayılmıştı; her taraftan erenleri görmeye geliyorlardı. akşehir'de, seyyid mahmut hayranî derler bir er vardı. bu er birgün, bir arslana bindi; bir yılanı da kamçı yaptı; ve üç yüz mevlevi dervişiyle hünkâr'ı görmek için yola çıktı."

    ortamın acayip derecede fantastik olduğunu düşünenler hacı bektaş'ın neye bindiğini henüz duymadılar:

    "sulucakarahöyük'e yaklaşınca, durumu hünkâr'a haber verdiler;
    - aliler sırtı'na yaklaştı, dediler.
    hünkâr,
    - o gelen kişi canlıya binmiş, biz cansıza, binelim, dedi.

    kızılcahalvet yakınında bir kızıl kaya vardı; bir dam duvarı kadar büyüklü. hemen o kayanın üstüne çıktı ve
    - ey kayacık, tanrı'nın izniyle o gelen erenlerden yana yürü, buyurdu.
    kaya, o an kuş uçar gibi gürleyerek aliler sırtı'na doğru yol almaya başladı. bu nedenle o kayanın başı, tıpkı bir kuşa benzer.

    öte yandan seyyid mahmut hayrani, arslan üstünde, elinde yılan gelirken, hünkâr'ın bir kayaya binmiş, yürütüp gelmekte olduğunu gördü.
    - er nazarında küstahlık, edepsizlik etmişiz", deyip arslandan indi, yılanı da elinden attı.
    hünkâr, kayaya "dur!", dedi, kaya durdu. seyyid mahmut ile dervişler, hünkâr'ın eline ayağına düştüler."

    nevşehir kırsalında adeta bir marvel evreni kafası yaşayan bu insanlar ne içtiyse aynısından içmek isteyenler illaki olacağından dumanlı formülü bırakıyorum buraya:
    (bkz: ardıç ağacı/#137494457)
hesabın var mı? giriş yap