• dogan cuceloglu nun son kitabi.
  • muharip, savasa katılan, savasan.
  • muazzez ersoy'dan ayrıldıktan sonra ismet özhan'ın okuduğu kitap *
  • (bkz: warrior)
  • doğan cüceloğlu'nun carlos castanada'dan etklinerek vede araklayarak yazdığı kitap.yine de güzel bir kitaptır kendisi az şey katmamıştır doğan cüceloğlu.
  • "kişi ancak uyandıktan sonra daha önceden uykuda olduğunu anlar,
    uyuyan uyuduğunu bilmezse gördüklerinin rüya olduğunu da bilemez."
  • kitabin kapagında savasci basliginin uzerinde soyle yazar: anlamli ve çoşkulu bir yaşam için...ulan insan biraz dikkat eder; şunun şurasında bir kitap çıkarıyorsun, her bi yerini didik didik etmez mi insan imla hatalari için ? ilkokulkompozisyonu degil ya bu! (bkz: türk insaninin imla hatasi yapmadan duramamasi)
  • kimilerine gore hayatta kalmak icin olduren insan kimligini tasisa da "en iyi savasci"nin taniminin yapildigi bir diyalogu aktarmak gerekirse;
    - aramizda en iyi kilic kullanan kim?
    - git yerden bir tas al ve ona hakaret et..
    - bunu neden yapayim? tas bana cevap vermez ki..!
    - oyleyse kilicinla ona saldir.
    - kilicim kirilir. bunu sormamistim.. en iyi kilic kullananin kim oldugunu bilmek istiyorum ben..
    - en iyi olan tasa benzeyendir der komutan.. kilicini kinindan cikarmaksizin kimsenin onu yenemeyecegini kanitlar..
    ve ancak gururun pariltisi en buyuk bilgeligi bile kor edebilir.. *
  • doğan cüceloğlu bir kitabı. arka kapağında tüm kitabı açıklayan muhteşem bir söz bulunmaktadır. öyle bir sözdür ki, insan hayatına çok güzel yön verebilir.

    seni diğerlerinden farksız yapmaya
    bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada,
    kendin olarak kalabilmek,
    dünyanın en zor savaşını vermek demektir.
    bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!...

    e e cummings
  • onu savaş meydanın da görebilmek için gene onun gibi usta bir savaşçı ve keskin gözlere sahip olmak gerekir. hayatta kalma içgüdüsü, düşmanını yoketmedeki kararlılığı, keskinliği, çabuklugu etrafındaki ceset birikintileri ve kan gölünün ortasındaki dimdik ayakta duruşu ile hemen farkedilir. öyle ki yaşam ile ölümün bir cm’den daha kısa olabildiği bu meydanlarda yapısı gereği ölmek için can atan ancak bunu başarması icin zamana ihtiyacı olan kişidir. onu savaş meydanın da diğerlerinden ayıran özelliklerden biri de herhangi mecburiyete tabii olmayışıdır, savaş meydanında da savaşmak, ölmek ve öldürmek onun için zorunluluktan öte bir ihtiyaçtan ibarettir.

    ister dürüst, göğüs göğüse veya bir sütü bozuk tarafından icat edilen barut denilen maddenin henüz yer almadığı savaş meydanlarında olsun ister robot savaşlarında olsun her çağda onun bir örneğine rastlamamız mümkündür. yaradılışı gereği herhangi bir kişiye, bir aileye yada bir yere ait olmamalıdır bağı bulunmamalıdır. çünkü ona göre bu tür bağımlılıklar onun için birer zayıflık, çabuk yenilmesi ve acı çekmesi için düşmanları tarafından kullanılacak olan zayıf ve açık noktalar olacaktır. yazgısı, doğumundan itibaren savaş meydanında ölünceye kadar hep bir mücadele ve zaman zaman kendisininde açıklayamadığı olaylar silsilesi içinde olacaktır. bu devinim öyle ya da böyle bir girdap gibi kendisini içeri çekecek, vücudunda ve ruhunda yara izleri bırakarak bir kenara savuracaktır. içindeki hayatta kalma dürtüsü, vahşiliği ve barbarlığı nerede olursa olsun kendisini gösterecek öyle yada böyle diğerleri ile arasındaki farkı ayan beyan ortaya çıkaracaktır. ancak bütün bunların dışındaki savaşçıya ait olan yalnızlığı, hep savaş içerisinde bulunan kayıp ruhu, en sevdiği şeyi olan silahı ve can almadaki üstün yetenekleri bizlere anlatılan yada öğretilenler yada çok büyük bir olaymış gibi şaşalanıp allanıp pullanan hikayelerin içerisinde asla bahsedilmez... çünkü bütün insanlar hep iyi ve güzel şeyleri hatırlar ve hatırlatırlar. insanların genetiğindeki bir bozukluktan olsa gerek insan kötü şeyleri hep çabuk unutur...

    ne olacağı küçüklüğünden bellidir. kaderi hiçbir zaman kendisi tarafından çizilmez, hayatı hep peşinden koştuğu ancak bir kılıç darbesi ile son kaybedeceğini bildiği şan, şeref ve söhret ve bütün bunların yanında mükemmel bir cinayet aracı olan ruhunu dinlendirmek sonsuz huzura kavuşturma çabası içinde geçer. ancak bütün başarısızlıkların sonucunda farkeder ki bütün bunlar yollar hep aynı yere ölüme cıkacaktır. onun diğerlerinin arasındaki bariz fark çocukluk dönemlerindeki taş savaşları gibi basit ama tehlikeli oyunlardaki yeteneği, hırçınlığı ve köyün en kötü çocuğunu ve onun mızmız arkadaşlarını döverken uyguladığı vahşet ile kendini yavaş yavaş belli eder. şanslı ise gene bu savaş alanındaki gözler gibi bellenip olması gerektiği şey veya kişi için gerekli eğitimi almaya başlar. eğer şansı yaver gitmemişse içinde bulunan doğal unsurlardan biri olan zekası ile bunları geçte olsa eninde sonunda çözer. çözemezse de zaten birçokları gibi toprak olur doğadaki besin zincirine karışıverir.

    ergenlik yıllarının sonlarına doğru kendi yaşıtları okul sıralarında öğrenirken veya cahillik denizinin kara sularında kulaç atarken o ise belinde kılıcı bir cepheden diğer cepheye koşarken insanlardan almış olduğu ruhlar ile kendisinin ve kılıcının aç ruhunu doyuracaktır. elbetteki bu esnada eğitimi için teslim edildiği emin eller onunla bir heykeltraşın bir çömleğe şekil vermesi gibi sürekli oynayacak eğitim esnasındaki gaddarlıkları ve vahşet ile ruhunda onarılmaz yaralar açacaklardır. bu yaraların sarılması ile kimse hatta kendisi bile bir süre bunların farkında olmayacaktır. ta ki yıllar yılları kovalayıp sürekli girip çıktığı kanlı savaşların bir tanesinin sonunda elllerini ve yüzündeki kanları yıkayıp temizlenirken aynadaki veya kırmızı sudan yansıyan silüetine bakıp ellerini istem dışı titrerken buluncaya kadar...

    o herkesin olmak istediği ama olamadığı ve aslında o herkesin olmak istemediği kişidir. savaş zamanında zaferine ortak ettiği sırtlanlar tarafından sırtı sıvazlanan ama barış zamanında gene bu sırtlanlar ve toplum tarafından içindeki vahşetten dolayı dışlanacaktır. ancak hayatındaki barış havası umulduğu kadar uzun sürmeyecek gene kendisini bir kaosun bir girdabın içerisinde öyle yada böyle bulacaktır. ancak kesin olan herşeyin bir sonu olacaksa onun sonu da bir savaş meydanında olacaktır. en azından kendi arzusu böyledir. ancak bu arzunun gerçekleşmesi o kadar basit olmayacak zamanın keskin dişleri düşmanlarının intikam alma duygusu ile her zaman tetikte olacak ve mutlak sonu bekleyecektir. savaş becerileri ve hayatta kalma dürtüsü ile artık kendi doğumu ile bir tuttuğu mutlak sonu çokta fazla endişe etmeyip götürebildiği kadar düşmanı da diğer dünyada kendisine hizmet etmesi için yanında götürecektir.

    doğumunda poposuna yediği şaplaktan, çocukluğundaki taş savaşlarında atmış olduğu çığlıktan kılıcı ile almış olduğu bütün bu canlardan sonra hayatı ihtişam içinde geçmiş ise ölümü de öyle şanlı ama sade, hızlı ama güzel olacaktır. savaş meydanında almış olduğu onca candan sonra ruhundaki ve kılıcındaki kanları temizlerken herkes gibi bir gün kendisinin de öleceğine kendisini inandıracak, kabullenecek ve ölüm korkusunun yerini kendisi ile beraber kaç hizmetkar götüreceği endişesi alacaktır. bu dünyada kişinin bedenine bir kılıç darbesi ile sahip olunuyorsa öbür dünyada da ruhuna sahip olunması gerekir. ne garip bir ironi...
hesabın var mı? giriş yap