• bu b-surrealist başyapıtın bir sahnesinde akıl hastanesi sakinleri azgın bir hemşire öncülüğünde sinemaya götürülür. hemşire çiftleşmek üzere bir arabaya dalınca sinemanın kapısında kalan otistik bir grup, pezevenk ruhlu bir serserinin ikram ettiği kokaini çektikten sonra fahişelerin mahallesine dalar. serserinin şu sözü ilginçtir: boşverin robinson cruseo'yu izlemeyi, daha eğlenceli şeyler var. gösterilen film bunuel'in versiyonu mudur, taş mıdır yoksa taş*mıdır öğrenemeyiz.
  • another victim'in elemanları tarafından kurulan, vokalde; kevin passerell, gitarda; jonathan dennison, bas gitarda; jonathan buske, davulda; corey koniz'den oluşan, '99 çıkışlı, '02 batışlı amerikalı hardcore grubu.
  • hayatım boyunca izlediğim en ucuz ve gülünç imgeleme sahip film. 15-17 yaş arası entelektüel olma hevesli gençlere tavsiye ediyorum.
  • fellini dışındaki yönetmenlerin filmlerinde sirk öğesi kullanmasının yasaklanması gerektiğine bir kez daha inandırtan bir filmdir ayrıyetten. sirk ortamının beraberinde getirdiği öğelerin (göçmenlik öğesi, birbirine aşık olan çocuk kızla erkek, ip cambazının risk dolu yaşamı, ağlayan palyaçolar) wenders'ten sonra bu filmde de iğrenç solcu-romantik kullanımına şahit oluyoruz, bir de üstüne saykoanalayzing imgelemleri giriyor, filin burnunun kanaması, anne sevişirken arkada kaplan kükrer filan gibi böyle çiğliğiyle, basitliğiyle öğürten, hesapta "tabu yıkıcı, rahatsız edici" olma iddialı bir takım ödipal kitsch imgelem klişelerine kapı açıyor sirk atmosferi. bundan böyle bu öğelerden herhangi birini kullanmak istiyorsanız gidip muhtarlıktan izin belgesi filan alıcaksınız. ancak öyle.
  • aykırı yönetmen alejandro jodorowsky'nin 1989 yapımı filmi. filmin başrolüne oğlu axel jodorowsky'i koyan yönetmen yine ilginç ve başarılı bir konuya el atmış. filmin ilk bir saati oldukça sıkıcı ve sıradan ilerliyor. salak gibi imgeler aramaya kalkarsanız çuvallarsınız, adam konunun başını anlatmış. filmin diğer yarısında ise taşlar yerine oturmaya başlıyor. film zevkli hale geliyor. fenix'in çocukken yaşadığı travmalarının sonuçlarına değinen yönetmen, annesinin etkisi altına girip, annenin elleri ve kolları haline gelen oğlunun yaşadıklarını ustalıkla anlatmış. axel filmde en çok ellerini konuşturmuş. filmin ilk yarısını izlerken overrated olduğunu düşündüğüm film sonradan açılarak 7,7lik imdb puanını hakettiğini, ve yönetmenin hakikaten de harika bir iş çıkardığını ispatlıyor. izlenesi, takdir edilesi bir film.
  • 10. afm uluslararası bağımsız filmler festivali seçkisinde yer alıyor. fragmanı inanılmaz bir dünya gösteriyor, bu sene festival favorilerimden biri olacak sanırım.
  • if istanbul kapsamında alejandro jodorowsky ile beraber izlediğimiz güzel film. film sonrasındaki söyleşide alejandro jodorowsky, oğlu; filmin başrol oyuncusu oğlunun vefatinden bu yana filmi hiç izlemediğini ve uzun yıllar sonra bizimle izlediğini paylaştı. yönetmeni için anlamlı bir gün olmasını bir kenara bırakırsak, film çok güzeldi; filmi sindirmek için yuvama çekiliyorum şimdilik; biraz zaman gerektiren filmlerden.

    editbüdüt: yanlış oğlunun ismini koymuşum.
  • bugünkü gösteriminde yönetmeni filmin çekiliş öyküsü için şöyle bir anısını anlattı -berbat çeviriden anladığımız kadarıyla-:
    bir gün çalıştığı gazeteye yakın bir cafede biriyle tanışır ve aynı yerde çalıştıklarını öğrendiği adama adını sorar. adını öğrenince onun 17 kişiyi öldüren bir katil olduğunu hatırlar. katil 17 kadını öldürmüş annesiyle yaşayan bir adamdır. sonradan yakalanmış 10 yıl rehabilite olmuş, her şeyi unutmuş ("oblivion ne güzel bir kelimesin", bu benim notumdu) sonra evlenmiş iki kızı olmuştur, o anda da yönetmenle aynı yerde çalışmaktadır. sonra yönetmen kendine "acaba her şeyi unutmak mümkün müdür?" der.. -hatta çok daha güzel bir şekilde günümüzdeki dünyaya savaşlara falan bağladı ama, tahmin ediyorum şunu demek istedi, şu andaki dünya 17 kadını öldürdüğümüz kısım acaba rehabilite olup unutabilecek miyiz..-

    bu intro ile izlenince yönetmenin 17 kadını öldüren bir adamla empati kurmaya çalışmış olduğu anlaşılıyor.. "annesiyle yaşayan katil" klişesinden çıkıp belirgin odipal imgelerle dolu, haddinden fazla kan fışkırtan bir film oluşmuş.
    travma mravma ama yani çok klişe imgeler falan -yılandır, annenin elleridir, fil hortumudur, kan gölüdür, transeksüeldir, aşık olunan kız yoluyla anne öldürmedir falan çok açık göndermeler güya sürreal bir film için- .. şahsen bu coulrophobia konseptini bir türlü anlayamıyorum zaten.. sirkli film görürsen kaçacaksın.. -festivalde bir kaç tane daha böyle kült sirk filmine denk gelmiştim seneler önce de öeeh yani-

    yine de işte bir şekilde sonunda ne olacak diye izleniyor. ve en azından sonunda bir şey oluyor. bu yönüyle pk çok sanatsal filmin arasından sıyrılıyor ve takdir edilesi.
  • filmden aklıma kazınanlar (görünüş sırasına göre değildir): dövmeli kadının orgoyu baştan çıkardığı sahne, hastaneden çocukların ve fenix'in sinemaya götürülmesi, gençlerin kokain çekip p. in peşine takılmaları, dövmeli kadının onlarca bıçak darbesiyle öldüğü sahne, sabah dilsiz kızın onu bulması ve dövmeli kadının bariz bir şekilde nefes alıp verdiğinin belli olması, filin cenaze töreni başlı başına harikaydı, üstü başı tozlu çocukların yamaçtan aşağıya akması, fenix'in bakışları.
    aslında fenix'in annesinin yanından kalkıp topuklu terlikleri giydiği sahnede biraz taşlar yerine oturmuştu benin için,
    bir de zaten bütün film ya bu kadın neden hiç yaşlanmamış bu işte var bir iş deyip durdum
    daha absürd bir son bekliyordum ne yalan söyleyeyim.
  • if istanbul kapsamında gösteriminin öncesinde ve sonrasında, yönetmeninin alejandro jodorowsky söyleşisinin olduğu film.
    http://vimeo.com/20288382
hesabın var mı? giriş yap