• stephen kingin üçüncü kitabı; bir romancının eşinin ölümünü unutmak için doğduğu yere dönüp yazı yazmaya niyetlenmesiyle başlayan olayları, gittikçe garipleşen küçük bir kasabanın hikayesini anlatır. king, roman boyunca senli benli, ara sıra argoya kaçan samimi bir dil kullanır. kasabanın hafif karikatürize edilmiş karakterleri ve yaşayan bir atmosferin yansıtılış şekli oldukça başarılıdır, dille de birleşince sürükleyici bir öykü çıkarır ortaya. sadece romancının değil, öykü ilerledikçe içinde yer alan her karakterin gözlerinden bakarız olaylara; kasabanın şartlardan memnun olmayıp üne kavuşmak isteyen güzel sarışın dilberi susan norton, tutucu annesi ann, kasabanın motelinin sahibi eva, ingilizce öğretmeni matt burke, alkolik rahip callahan, ve daha niceleri amerikan taşra yapısını gözler önüne serer. diğer öğeler ise, kasabaya tepeden bakan, zamanında içinde cinayet işlenmiş bir konak ve içine taşınan gizemli yabancılar vs. oldukça klasiktir. aynı zamanda king, night shift adlı kitabında yer alan (yedinci kitap yanılmıyorsam) "son bir kadeh" adlı hikayesinde bu romanın sonuna gönderme yapar.
  • filmin 1979 ve 2004 yıllarında televizyon filmi olarak çekilmiş iki farklı versiyonu vardır.
  • romero's day of the dead'de dr. frankenstein'in tame ettiği zombiye okuttuğu kitaptır ayrıca
  • stephen king'in nedense kemik torbasi adli kitabinda da ayni "karisi ölmüs yazar- döndügü herkesin birbirini yakindan tanidigi kasaba- kücük yerde sakli büyük kötülük- tehlikeli koca konak" gibi temalari kullandigi ve benim buna sastigim, cok kötü bir tv filmine konu olmus kitabi.
    hayaletin garip huylari kitabinin en sevdigim hikayesi olan hortlakli köy'de de (ki orjinal ismi ne tesadüf jerusalem's lot'tur) karisi ölmüs olmasa da yalniz bir adamin yaninda hemen hemen ayni temalara rastlanabilir. üstelik her kitapta kullanilan kesif cürük kokusu da yadsinmamalidir.
    (bir hata sonucu) ilkokul yillarimda okumaya baslayip, ortaokul ve lise yillarimda taptigim yazar bu kadar konu sikintisi mi cekmektedir. üstelik bir de hikayelerinin %70'i yasadigi yer olan maine'de gecer.
  • stephen king'in en başarılı kitaplarından biridir bence. belki okuduğum zaman yaşça daha ufak olduğum için korkudan titreyerek okuduğumu hatırlıyorum kitabı, adını şu anda hatırlamadığım abi ve kardeşin yer aldığı bölümde ise gözlerimin dolduğunu.
  • insana otuz yaşından sonra bir vampir hikayesiyle korkmayı öğreten stephen king kitabıdır efendim. ben ki hiçbir vampir filmi veya hikayesinden korkmamışım, lise çağlarımda buffy izleyip spike'a vurulmuşum, twilight neymiş edward gibi vampir mi olur tey tey demişim, bundan sonra hiçbir vampir hikayesi/filmi beni etkileyemez demişim, bütün o söylediklerimi, hislerimi dürüp bir tarafıma monte etmiştir bu kitap sağolsun.

    stephen king olayların geçtiği salem's lot kasabasını ve insanlarını uzun uzun betimlemiştir, ama kasabanın polisi parkins gillespie'ın yazar ben mears'a söyledikleri o betimlemelerin bir özeti gibidir:

    "ben heard himself say remotely 'you gutless creep. you cowardly piece of shit. this town is still alive and you're running out on it.'

    'it ain't alive.' parkins said, lighting his smoke with a wooden kitchen match. 'that's why he came here. it's dead, like him. has been for twenty years or more. whole country's goin' the same way. me and nolly went to a drive-in show up in falmouth a couple of weeks ago, just before they closed her down for the season. i seen more blood and killin's in that first western than i seen both years in korea. kids was eatin' popcorn and cheerin' 'em on.' he gestured vaguely at the town, now unnaturally gilded in the broken rays of the westering sun, like a dream village. 'they prob'ly like bein' vampires. but not me; nolly'd be in after me tonight. i'm goin'."

    abi ile kardeşin son kez yürüdükleri yolda yaşadıkları dehşet, ben mears'ın çocukken marsten house'da yaşadığı olay, vampir olduktan sonra öğretmenin evine gelen mezar kazıcı, kardeşlerden birinin gece camı tıklayarak beni içeri al diye fısıldaması, birçok olay çok etkileyicidir ama polis memurunun bu söyledikleri beni tam onikiden vurmuştur.
  • inanılmaz kaliteli kurgulanmış,özellikle ilk bi 100 sayfayı devirdiğinizde elinizden bi saniye bile bırakamayacığınız bana göre stephen king'in açık ara en başarılı romanı.yalnız hayatımda okuduğum en berbat çevirilerden bir tanesine sahiptir kendileri.çok eski bir basım olmasından mı kaynaklanıyor bilemiyorum ama okurken inanılmaz sekteye uğruyorsunuz. buna rağmen yine de son derece sürükleyici bir kitap. ve vampirleri drama olarak değilde, şöyle hakkettikleri gibi korku ögesi olarak okumak ayrı keyif vericiydi. sonuç olarak stephen king kimdir,nasıl bir edebiyat yapar sorusunun sözlük karşılı olan bir kitaptır.zaten diğer yazdığı bütün kitaplarda salem's lot'ın etkisini görürsünüz. şöyle düzgün bir filmi çekilmiş olsaydı zaten şuan ki underrated durumu kalmazdı ve hakkettiği gibi herkes tarafından king'in başyapıtı olark anılırıdı. bide okuycaksanız ingiliizce okuyun,hatta 600 sayfalık re-edit versiyonu var stephen kiing tarafından, onu okuyun çok daha fazla seversiniz.
  • stephen king'in en güzel kitaplarından biridir.en çok kitaptaki yazarın sıcağı çok sevmesi ve verandaya oturup sürekli soğuk soğuk bira* içmesi aklımda kalmış nedense.

    --- spoiler ---

    sonuna kadar negatif ilerleyen havasına rağmen barlow amcanın bakışlarındaki o denize dalma- soğukluk hissine karşın bakmaktan vazgeçemeyen kurbanları gibi kitabı okumaktan kendinizi alamazsınız.
    --- spoiler ---
  • stephen king'in hem ufaktan korku-gerilim yaşattıran hemde edebiyata doyuran kitaplarından biridir
hesabın var mı? giriş yap