• (bkz: erich fromm) kitabı.

    herkesin okumasını tavsiye ederim. sebebi ise sahip olmaya çalışarak ne kadar olamadığımızı gösteren bir kitap olması.
  • bir erich fromm kitabı. iki farklı varoluş biçimi olarak nitelendirmiş olduğu "sahip olmak" ve "olmak" kavramları üzerinden modern insanın durumunu (modern insan ne demekse :) ) ve bu durumdaki insanın problemlerin nasıl çözüleceğini anlatmaya çalıştığı bir başyapıt da diyebiliriz. ancak tabi henüz kitabın kapağına bakar bakmaz stoa felsefesinin önemli isimlerinden seneca'nın "bazı insanlar hiç yaşamadan ölürler dolayısıyla hiç var olmamışlardır" minvalindeki sözü geldi aklıma. zira "sahip olmak" temelli bir anlayışa sahip insanların hiçbir zaman aslında var olamayacağını düşündüğümüzde erich fromm'un neden "sahip olmak" temelli bir anlayışı bir varoluş biçimi olarak nitelendirdiğini anlamak güç. bu noktada aklıma gelen nedenlerden bir tanesi bu anlayışa sahip insanların sayıca oldukça fazla olması ve bu nedenle meselenin anlaşılabilmesi için yazarın ister istemez böyle bir karşılaştırma yoluna gitmek zorunda kalması. yoksa kitapta bahsedilen iki anlayış biçiminin birbiriyle bırakın karşılaştırılması, beraber düşünülmesi bile mümkün değildir heralde.

    birkaç alıntı:

    -devletin (gerçekten de en iyisi olsa bile) iyi ve doğru olarak kabul ettiği şeyleri vatandaşlarına zorla kabul ettirmek istemesi yanlıştır. tüketimi şiddet kullanarak kısmaya çalışan bürokratik denetim, insanları daha çok tüketim hırsına kaptırmaktan başka bir işe yaramaz. akıllıca bir tüketime ulaşmanın tek yolu, insanların davranışlarını ve yaşam biçimlerini değiştirmek istemelerine bağlıdır. bunu sağlayabilmek için de, onlara alıştıklarından daha cazip gelecek başka bir tüketim biçimini önermek gerekir. böyle bir bilinci canlandırmak bir anda olmaz. böyle bir bilinç, uzun bir süreç içinde, devletin etkin yardımlarıyla ağır ağır oluşur.

    -ben, aşağıdaki noktalar gerçekleştirildiği takdirde, insan karakterinin istenilen olumlu yönde değişebileceğine inanıyorum. sözünü ettiğim bu dört ön koşulu, şöyle sıralamak mümkün:

    *acı çekmek ve bunun bilincinde olmak.
    *huzursuzluğun nedenlerini tanımak ve bilmek.
    *bu bunalımı atlatabilecek bir yol, bir imkan bulmak.
    *belirli davranış biçimlerini kendimize özgü kılmak ve acıları aşabilmek için, çağdaş yaşam pratiğimizi değiştirmemiz gerektiğine inanmak.

    -"sahip olmak" güdüsü ile onun bir uzantısı olan açgözlülüğün, insanlar arasında düşmanlık duygularının gelişmesine ve savaşlara yol açtığı düşüncesi, hem uluslar hem de bireyler açısından doğrudur. uluslar, temel tavırları "sahip olmak" biçimindeki insanlardan oluştukları sürece, savaşma eğilimli olmaları doğaldır. kendi sahip olamadıkları şeylere sahip olan diğer ulusları kıskanan böylesi uluslar, o arzuladıkları şeyi savaşlar, baskınlar ve tehditlerle ele geçirmeye çalışırlar. genellikle bu yöntemler zayıf uluslara karşı yürütüldüğünden, böyle uluslar diğer ülkelerle anlaşmalar yaparak, kendilerine saldırabilecek uluslardan daha güçlü olmaya çalışırlar. en ufak bir kazanma şansı olduğunda bir ulusun savaş çıkartması, ülkenin ekonomik açıdan kötü durumda olmasından değil, "sahip olmak" ihtirasından kaynaklanan, dah çok şeye sahip olmak ve yeni ülkeleri ele geçirmek tutkusundandır.

    -bir yaşantıyı veya bir anıyı düşüncelere ve sözcüklere dökmeye başladığımız anda onun bizden kaçtığını, değiştiğini, ışığının sönüp kuru bir düşünce haline dönüştüğünü sezeriz. bu nedenle "olmak", sözcüklerle anlatılamaz, ancak birlikte yaşanarak aktarılabilir. "sahip olmak" ilkesinde ölü sözcükler hüküm sürer, "olmak"da ise, tanımlanamayan canlı deneyimler, yaşantılar ve izlenimler vardır.

    bunlar kitap içerisinden, her insanın kendisine şiar edinmesi gerekenlerden birkaçı sadece.

    velhasıl, "sahip olmak" temelli anlayışa sahip insanların sayıca bu kadar fazla olduğu, insanların inandıkları dine bile "sahip olmak" temelli yaklaştığı, bireysel anlamda deneyimlerin, yaşantıların ve izlenimlerin her geçen gün tarihe karıştığı, meseleye basit bakıldığında sadece ideolojik olarak farklı yaşadıkları için birbirlerini hunharca eleştiren insanların temelde nasıl da aynı anlayışa sahip olduklarının farkında olunmaması bir yana bu yolda umut verici bir adımın dahi atılmadığı bir ülkede okuyun okutturun arkadaşlar.
  • eric fromm'un en temiz eserlerinden biridir.

    insanın maddeyle olan ilişkisini özetlemek için pek çok örneklerle donatılmış. maddeye sahip olmak için gösterilen çaba ile içsel aktivitenin birbirini asla tutmadığını, içki, yemek, seks, uyuşturucu vb. maddelerle ruhsal ya da bedensel tatminin anllık hazlar olduğunu ve bunların sevmek, aşık olmak gibi uzun vadede duyulabilecek hazların yanından dahi geçmediğini tane tane anlatmış. aslında anlık hazlara vurgu yaparak sözde ulaşmak istediğimiz zirvenin tam anlamıyla yalnız ve soğuk olduğunu dile getirmiş. zirveye ulaşana kadar geçen zamandaysa oyalandığımızı söylemiş.

    sahip olduğumuzu sandığımız şeylerin bir gün elimizden kayıp gittiğinde bizimde onlarla beraber gitmememiz için, yıkılmamak için, derin bir kedere bürünmemek için sahip olma güdüsünü bir kenara bırakmamız gerektiğinden sıkça bahsetmiş.

    güzel bir kitap. almanızı öneririm.
  • • kitap incelemesi •

    sahip olmak ya da olmamak
    erich fromm
    say yayınları



    anlamlı bir kitap, ama çok da lüzumlu değil. doğu kültürünün etkisi altında bulunan bir ülkede yaşayanlar, en azından doğu klasiklerine aşina olanlar için kitap, hiç de farklı bir söz etmiyor. dediği, özetle, şu: içinde yaşadığımız ekonomik sistemin de teşvik ettiği üzere, mülkiyeti (sahip olmayı) yücelten, maddeci, araçsal, faydacı, rekabetçi bir insan olmayalım ve bize çok farklı yönlerden zararı dokunan bu tür maddî-manevî ilişkilerden kaçınalım. bunun yerine hayatın her alanı için insanî taraflarımızı geliştiren, bizi anlam'a, amaca, sürece ve aşkınlığa yönelten, sevgi dolu, hırçınlıktan uzak biri olmak için çalışalım.

    kitap baştan sona bu tavsiyesini farklı açılardan gerekçelendirmek ve doğrulamak için yazılmış. bu niyetle “sahip olmak” ile “olmak” fiillerinin etimolojisine bile değinmiş. kabul ediyorum ki, tarihteki neredeyse tüm fikir ve eserler bir ya da birkaç cümleye indirgenebilir. bu durum onların değerini azaltmaz. ancak, sözünü ettiğim diğer hususlarla birlikte düşününce, erich fromm'un bu kitapta yazdıklarını yalnızca bir köşeyazısı olarak yazmamış olması lüzumsuz olmuş.

    biz türk okurlar, e. fromm'un kitapta yer verdiği fikirlere kendi yaşantımızda zaten oldukça yakınız. kapitalist bir ülkede yaşayan kapitalist insanlar olsak da, hem bu ekonomik sistemde işgal ettiğimiz daha az gelişmiş bir seviyenin hem de dinî geleneklerimizin etkisiyle, hepimizin en azından bir yanı “mal da yalan, mülk de yalan; var biraz da sen oyalan” tarzındaki manevî dünya görüşüyle ilişkili bulunuyor. oysa e. fromm, serbest piyasanın daha baskın olduğu abd gibi bir ülkede yaşadığı ve kitabını da 1976 yılında, yani dünyadaki sol rüzgârların henüz dinmediği bir zamanda yazdığı için, okurları onun sözlerini daha ilginç bulmuş olacaklar. zaten bildiğim kadarıyla abd solu her zaman zayıf olmuş ve bir sistem kurmanın ötesinde, genellikle buna benzer arayışlara yönelmiştir.

    oysa mevlana'nın mesnevî'sinin “ölmeden önce ölmek” şeklinde üç kelime ile yazılabilecek bir özeti, e. fromm'un “sahip olmak ya da olmak” kitabının tümünün derdini daha iyi anlatabilir. hatta fromm'un kitabına, tasavvuf ilkelerinin seküler dünyamıza uyarlanmış bir hâli desek yanlış olmaz (zaten yazarın da yahudi, hıristiyan ve budizm geleneklerinden bolca yararlandığını söylemeli).

    umuyorum ki eseri okuyanlar, günümüz modern ve teknik medeniyetinin ulaşmış olduğu, hayatlarımızı kolaylaştıran ve kısmen de olsa iyileştiren noktayı küçümsemek veya onu yok edilmesi gereken bir gerileme olarak görmek yanlışına kapılmazlar. kitabın, sol ve hippi görüşlerinin ufuk açıcı yönlerinden etkilenmiş olduğu muhakkak. ama onda, sözünü ettiğim görüşlerin hâkim olduğu bir dünyanın arzulandığına dair bir işaret de görmedim. zaten böyle olsaydı, kitap, kapağını açmaya bile değmezdi.

    yine de başta söylediğimi tekrarlamayı bir borç biliyorum: kitap, anlamlı bir kitap. kulak verilmesi gereken, tavsiyelerinde kişisel olarak fayda bulunabilecek olan bir kitap. kişisel gelişim saçmalıklarıyla ilgisi yok. ama onun böyle olduğunu zannedenler muhakkak çıkacaktır.

    meraklısı için…
hesabın var mı? giriş yap