• hasan ali yücel ile birlikte köy enstitüleri projesine imza atmış 1888 erzincan doğumlu bakan. milli eğitim ve savunma bakanlığı dışında, kırklı yıllarda berlin büyükelçiliğinde bulundu.

    "hayatta tanıdığım,
    meziyetlerine meftun olduğum insanlardan iki tanesi
    bazı bakımlardan birbirine çok benzerdi.

    rahmetli saffet arikan ve nafi atuf kansu

    bizim neslimize ağabeylik eden,
    sır kutusu gibi kapalı duran bu iki büyük insanın ikisi de
    gördüklerini, bildiklerini, hele memleket işleri ile ilgili düşüncelerini
    kolay kolay söylemezlerdi.

    böyle olduğu halde onların çevreleri
    insana merhametli bir ananın sıcak kucağı gibi tesir ederdi.

    insan bu çevreye girince kendisini
    tatlı bir dostluk havasının huzuru içinde bulur,
    önceden tasarlayamadığı derecede faydalanır,
    rahat rahat herşeyi konuşabilirdi.

    i. hakkı tonguç
    kitaplaşmamış yazılar
    cilt ii - s. 448"

    http://www.koyenstituleri.de/ke_t/sa/sa_0_g.html
  • turkiye cumhuriyeti hukumetleri’nin dordunde kabine uyesi olarak bulunmus sahsiyet. hukumet uyesi olarak gorev alislarina iliskin bilgiler asagidadir:

    s.n./kabine/gorevi/gorev baslangici/gorev bitisi/secim cevresi/partisi/gorev suresi/toplam gorev yapma suresi
    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    1. 8.hukumet/maarif vekili/16 haziran 1935/01 kasim 1937/erzincan/chp/2 yil 4 ay 15 gun/2 yil 4 ay 15 gun
    2. 9.hukumet/maarif vekili/01 kasim 1937/11 kasim 1938/erzincan/chp/1 yil 10 gun/3 yil 4 ay 15 gun
    3. 10.hukumet/maarif vekili/11 kasim 1938/28 aralik 1938/erzincan/chp/1 ay 17 gun/3 yil 6 ay 2 gun
    4. 12.hukumet/milli mudafaa vekili/05 nisan 1940/12 kasim 1941/erzincan/chp/1 yil 7 ay 7 gun/5 yil 1 ay 9 gun

    not: resmi degil bu verilen sureler, ben saydim ve yazdim. nasil saydim? bir yilda 12 ay var kuskusuz ve her ay (istisnasiz) 30 cekiyor.
  • ismet inönü'nün türk eğitim sisteminin amerikan uzmanlarınca denetlenmesini öngören anlaşmayı imzalamasından sonra her köye konuşlanmaya başlayan amerikalılar'ı görüp bundan büyük üzüntü duyan, bunu da çankaya köşkü'nde tartıştıklarında ismet inönü'ye " siz bu ülkeyi atatürk'ten böyle mi aldınız? " diyerek bildiren, bunun sonucunda son derece kaba bir biçimde ismet inönü'nün hışmına uğrayan, sonunda buna dayanamayarak intihar eden köy enstitüleri kuramcılarından biridir.

    ismet inönü, bir numaralı din tüccarı ve köy enstitüsü düşmanı reşat şemsettin sirer'in ölümünde gözyaşlarına boğulurken saffet arıkan'ın ölümü üzerine anı defterine yalnızca iki sözcük yazmıştır :arıkan'ın ölümü.

    insanımızın bu değerli adamı bilmemesi, geldiğimiz bu günlerin rastlantı olmadığını kanıtlar niteliktedir.
  • mustafa kemal'e atatürk soyadının verilmesi için 1934 yılında kanun teklifini meclise sunan eski milletvekili.
  • atatürk’e atatürk soyadını veren kişi.

    atatürk soyadı konusunda uydurmalar ve gerçekler

    1932 yılında atatürk'ün bir türk dil kurultayı toplayacağı duyurulunca, yalnız yurtiçindeki dil bilginleri değil yurtdışındaki türkologlar ve türkçe uzmanları da başvuruda bulunmuşlardı. agop martayan dilaçar da başvuranlar arasındaydı. 26 eylül 1932'de dolmabahçe sarayı'nda açılan birinci türk dil kurultayı'nda bildiri sunan agop martayan dilaçar, 12 eylül 1979'da ölümüne dek türk dil kurumu üyeliğini sürdürecekti.

    ocak-şubat-mart 1981 tarihli süreç dergisi'nin 5. sayısında aytunç altındal; “agop martayan dilaçar, m. kemal’e, “türklerin babası anlamında kullanılması kaydıyla atatürk adının verilmesini” öneren üç kişiden biri, hatta birincisi olarak tanınır.” diyordu. agop martayan dilaçar'ın ölümünden iki yıl sonra, kaynak göstermeksizin ortaya atılan bu iddia, 1994'te dzadur ağayan'ın "türkiye'de ermeniler" ve 1998’de türkiye ermenileri cemaati'nce yayımlanan "75. yılda türkiye ermenileri" kitaplarında da kaynak gösterilmeksizin yer alacak ve 26.09.2005 günlü aksiyon dergisi ile esquire dergisinin ekim 2006 sayısında yinelenecekti.

    27.01.2012 günlü hürriyet’te “agop martayan’ı biliyor musunuz?” başlıklı yazısında yalçın bayer, abdullah bıçakçıgil'den aktararak: “hani biz mustafa kemal paşa'ya ‘atatürk' diyoruz ya... işte bu agop martayan, mustafa kemal paşa'ya ‘atatürk' soyadını teklif eden adamdır. agop martayan, mustafa kemal paşa'ya ‘atatürk' dediği için biz o'na atatürk diyoruz. (...) soyadı kanunu'nda mustafa kemal'e atatürk soyadını teklif eden de oydu.”diyordu.

    agos gazetesinin 21.09.2012 günlü sayısında levent özata, “cumhuriyet’in iyi çocuğu hagop martayan ya da dilaçar” başlıklı yazısında aynı iddiayı yinelemişti.

    yeni söz gazetesi 25.01.2016 günü “atatürk soyadının mucidi bir ermeni mi?” başlığını atıyordu.

    17.06.2016 günlü aydınlık'ta atatürk ve dilaçar” başlıklı yazıda soner polat, prof. dr. öner hortaçsu’nun "hani biz mustafa kemal paşa'ya "atatürk" diyoruz ya... işte bu agop martayan, mustafa kemal paşa'ya "atatürk" soyadını teklif eden kişidir." sözlerini aktarıyor; yeni akit gazetesi 10.01.2017 günlü sayısında “agop martayan dilaçar, mustafa kemal'e atatürk soyadının verilmesi tbmm'ye teklif eden kişidir" diyordu.

    1981'den bu yana 36 yıl boyunca sürdürülen bu propaganda, günümüzde internet sitelerinde, facebook'ta, twitter'da "atatürk'ün isim babası agop martayan dilaçar'dır", "gazi mustafa kemal paşa’nın “atatürk” adını almasını türk milleti agop martayan’a borçludur." sloganlarıyla milyonlarca insana yayılmaktadır.

    atatürk sözcüğü, mustafa kemal'in bu soyadını almasından yaklaşık iki ay önce ilk kez saffet bey'in bu radyo konuşmasında kullanılmıştı.

    oysa, agop martayan dilaçar, sağlığında, kendisi böyle bir iddiada bulunmadığı gibi, mustafa kemal'in soyadı olarak benimsediği atatürk sözcüğünün ilk hangi tarihte kim tarafından kullanıldığı çok iyi bilinen bir konuydu. şöyle ki:

    1- atatürk'ün istemiyle 12.07.1932'de kurulan türk dili tetkik cemiyeti'nin başkanı saffet arıkan'ın, birinci türk dil kurultayı'nın açıldığı 26.09.1932 günü, istanbul radyosunda bir konuşma yapmış; bu konuşmanın metni, ertesi gün hakimiyeti milliye gazetesinde yayımlanmıştı: "hanımlar, beyler. bugün, büyük önderimiz ata türkün, budunumuza armağan ettiği bayramlardan birini yaşıyoruz: dil bayramını... kutlu olsun yurttaşlar..."

    işte atatürk sözcüğü, mustafa kemal'in bu soyadını almasından yaklaşık iki ay önce ilk kez saffet bey'in bu radyo konuşmasında kullanılmıştı.

    2- 26.11.1947'de ölen saffet arıkan'ın kardeşi, baha arıkan, ulus gazetesinin 26.11.1949 günlü sayısında yayımlanan “atatürk soyadı ve arıkan” başlıklı yazısında, şöyle diyordu:

    "rahmetli ağabeyim saffet arıkan'ın ölümü üzerinden bugün, iki yıl geçmiş bulunuyor: (...) zannediyorsam 1335 senelerinde, galatasaray lisesinde iken edebiyat tarihi hocam bulunan, merhum ibrahim necmi dilmen (...) bana; “atatürk, soyadını, ağabeyinin bir nutkunda ilk defa kullandığı atatürk kelimesini beğenerek almıştır." dedi. bunun üzerine rahmetli ağabeyimden bu meseleyi sordum. (...) kütüphanesinden, klişesini sunduğum müsveddeyi çıkardı. müsvedde itina ile bir zarfa konulmuş, sarılmıştı. (...) anlattı:

    "maarif vekili olmadan evvel, 1934 senesi dil kongresinde, dil tetkik cemiyeti başkanlığına getirildim. kongreden bir müddet sonra, 26 eylül tarihi, dil bayramı idi. bunun için bir nutuk hazırlamam lâzım geliyordu. bu nutuk, müsveddede de görüldüğü gibi, "ulu önderimiz atatürk mustafa kemal.." diye başlıyordu. (...) atatürk o tarihe kadar, soyadı kanunu çıktığı halde (...) henüz soyadı almamıştı. nutku kendisine gösterdim. atatürk kelimesini görür görmez üzerinde durdu. bir çok kereler bu kelimeyi tekrar etti. (çok güzel bir buluş, yalnız fazla iddialı) dedi. ancak müsveddede tashihler yaptığı halde, atatürk'e dokunmadı. müsveddenin sonlarında, bir de türk atası diye bir terkip kullanmıştım. bunu daha fazla iddialı bularak, atatürk tarzında tashih etmemi emretti. başka bir şey söylemedi. ben nutkumu verdikten (27.9.1934 hakimiyeti milliye no:4735) epey sonra, gazi mustafa kemal, atatürk'ü soyadı olarak aldı.”

    görülüyor ki, rahmetli saffet arıkan bu nutku hazırlarken, atatürk (sözcüğünü-) ilk defa olarak kullanmış bulunuyor. bittabi atatürk (sözcüğünü) kullanırken atatürk'e soyadı bulmak gibi bir gayeye hizmet etmiyordu. böyle olduğu yazının sonundaki "türk atası"nı kullanmasından da anlaşılıyor. ancak "atatürk" (sözcüğünün) ilk defa bulunmuş ve kullanılmış olması ile bunun gazi tarafından beğenilerek soyadı alınması şerefidir ki, saffet arıkan'a ait bulunmaktadır. atatürk tarihini yazacaklara tevdi ettiğim bu vakıa ve vesikayı tesbit ederken: bir kere de, o tarihi iyi bilen sayın afet inan'a müracaatı ihmal edemezdim. (...) sayın âfet inan, hâdiseyi aynen nakletmek suretiyle şu izahatı vermek lütuf ve nezaketinde bulundular:

    "rahmetli arıkan'dan naklen anlattığınız hâdise aynen vakidir. gazi bu nutuk yazıldığı zaman dolmabahçede bulunuyorlardı. saffet bey (arıkan) geldi. yanında ben ve saffet bey vardık. nutku gösterdi. gazi, atatürk kelimesi üzerinde çok durdu. yalnız fazla iddialı buluyordu. ancak çok beğendiği için umumi efkâra aksettirilmesini muvafık buldu. ankara'ya döndükten epey sonra, saffet beyin buluşu olan atatürk'ü soyadı olarak aldı.”

    3- baha arıkan'ın yazısından bir hafta sonra, naim hazım onat, 03.12.1949 günlü ulus gazetesinde “atatürk soyadı üzerine bir kaç hatıra” başlıklı yazısında, "atatürk" sözcüğünün saffet arıkan'ın buluşu olduğunu açıklarken şöyle diyordu:

    "(...) arıkan'ı çok severdim, onun da bana içten sevgisi vardı. bir akşam, gene atatürk'ün sofrasında yan yana oturuyorduk. atatürk'ün soyadı üzerinde konuşuluyordu. bunun çok güzel bir buluş olduğundan bahsedilirken büyük önder, arıkan'ı göstererek:

    "beyefendinin armağanlarıdır" demişlerdi.

    o sırada kendisinden öğrenmek istemiştim:

    “arıkan, bunu siz mi buldunuz?”

    gülümseyerek cevap verdi:

    "iltifat buyuruyorlar."

    atatürk bundan epeyce zaman önce de bana sormuşlardı:

    "atatürk mü, türkata mı, hangisini daha iyi bulursunuz?"

    "beyefendinin armağanlarıdır" demişlerdi.

    mustafa kemal, kendi elyazısıyla düzeltiler yaptığı bu metinde saffet arıkan'ın kullandığı "atatürk" sözcüğünü beğenmiş; saffet arıkan bu metni radyoda okumuş, metin ertesi gün hakimiyeti milliye'de yayımlanmıştır.

    ben birincisinin daha güzel olduğunu sebepleriyle arza çalışmıştım. o zaman arıkan'ca bulunmuş olduğunu henüz bilmediğim bu şekillerden birincisinin kendilerince de uygun görüldüğünü bir müddet sonra bunu kullanmış olmalarından anladım.

    atatürk sözünü arıkan'ın bulduğunda şüphem kalmamıştı.(...)”

    yukarıda belgelerini ortaya koyduğumuz üzere, "atatürk" sözcüğü, ilk kez saffet arıkan'ın 26.09.1934 günü istanbul radyosu'nda yapacağı konuşma metninde yer almış; mustafa kemal, üzerinde kendi elyazısıyla düzeltiler yaptığı bu metinde saffet arıkan'ın kullandığı "atatürk" sözcüğünü beğenmiş; saffet arıkan bu metni radyoda okumuş; metin ertesi gün hakimiyeti milliye'de yayımlanmış ve mustafa kemal bundan iki ay kadar sonra "atatürk" sözcüğünü soyadı olarak almıştır.

    gerçek bu iken ve agop martayan dilaçar sağlığında yayımladığı yazılarda “atatürk soyadını ben buldum” gibi bir iddiada bulunmamışken; onun 1979'da ölümünden iki yıl sonra, hiç bir somut veriye dayanmaksızın "atatürk'ün isim babası agop martayan dilaçar'dır"diyenler, bu yalanı 36 yıl boyunca yineleye yineleye, sonunda işi "gazi mustafa kemal paşa’nın “atatürk” adını almasını türk milleti agop martayan’a borçludur." noktasına getirmişlerdir.

    oysa ulusumuzun atatürk'e, kurtuluş savaşı kahramanlarımıza, bize bu yurdu kanları canları pahasına armağan eden şehit ve gazilerimize, hiç değilse anılarını her türlü yalan ve uydurmadan korumak gibi bir borcu vardır.

    işte biz, bu borcumuzu ödemeye çabalıyoruz.

    cengiz özakıncı, “bütün dünya”, mart 2017

    https://odatv.com/…mages/resimler/ataturkmakale.pdf
  • (bkz: yüzbaşı selahattin'in romanı)nda anlatıldığı kadarıyla insanları çekemeyen, dedikodu çıkaran bir karaktere sahip kişi.
  • asker, milletvekili, diplomat, eğitmen kurslarını açan ve köy enstitüleri'nin deney evresini oluşturan köy öğretmen okullarının kurulmasını sağlayan, türkiye cumhuriyeti'nin 16. milli eğitim bakanı.
    harp akademisini kurmay yüzbaşı olarak bitiren arıkan, yemen'de, çanakkale'de, ırak'ta ve doğu cephesi'nde görev yapmış; istanbul'un işgali'nden birkaç gün önce de anadolu'ya geçerek batı cephesi kurmay başkanı olmuştur.

    yaşamı boyunca atatürk’ün sevdiği ve çok güvendiği isimlerden biridir. iyi ki de öyle olmuştur... çünkü milli eğitim bakanlığı -o dönemde ismi kültür bakanlığı- görevini icra ederken ismail hakkı tonguç'un ilköğretim genel müdürlüğüne atanmasını sağlayan kişi saffet arıkan'dır. dolayısıyla eğitmen kursları, köy öğretmen okulları ve ardından gelen köy enstitüleri'nin kurucu mimarlarındandır. ilkokul öğretmeninin küçük köylere kadar yayılmasını sağlayarak, öğretmeni köyde eğreti bir kişi olmaktan kurtarmış ve köyün ekonomik hayatı için faal bir insan haline getirmiştir.
    bulunduğu siyasi arenada kendini imtiyazlı gören kişilerin etkisi altında kalmayan arıkan, yine de onların fikirlerini sorar, görüşlerini dinlerdi. ancak bakanlık içinde hiziplerin girdisini çıktısını bildiği için, karar noktasında hızlıca uygulamaya geçer, ve işi yürütecek yetkinlikteki kişileri de sonuna kadar desteklemeye çalışırdı.

    26 kasım 1947 yılındaki ölümünün ardından ismail hakkı tonguç onunla ilgili şöyle yazmıştır;
    "hayatta tanıdığım, meziyetlerine meftun olduğum insanlardan iki tanesi bazı bakımlardan birbirine çok benzerdi. rahmetli saffet arıkan ile nafi atuf kansu.

    bizim neslimize ağabeylik eden, sır kutusu gibi kapalı duran bu iki büyük insanın ikisi de gördüklerini, bildiklerini hele memleket işleri ile ilgili düşüncelerini kolay kolay söylemezlerdi. böyle olduğu halde onların çevreleri insana merhametli bir ananın sıcak kucağı gibi tesir ederdi. insan bu çevreye girince kendisini tatlı bir dostluk havasının huzuru içinde bulur, önceden tasarlayamadığı derecede faydalanır, rahat rahat her şeyi konuşabilirdi.

    arıkan'ın öldüğünü haber aldığım sırada nafi atuf kansu bir iş için telefon etmişti. konuşmamızın sonuna doğru 'saffet beyi kaybettik' dedim. o, 'hangi saffet' dedi ve cevabı beklemeden telefonu kapattı. aradan on dakika geçmemişti, odama geldi. bir müddet sessizce oturduktan sonra; 'ben onu geçen pazar günü evinde görmüştüm. ayrılacağım sırada birbirimize sarıldık. bana; 'nafi! biz kötü insanlar değiliz, bu memlekete bizim gibiler de lazım' dedi.
    'allah allah... saffet öldü demek...'

    otuz yıldan beri en büyük dost olarak tanıdığım nafi atuf kansu'yu ilk defa yutkunmadan, içinden geldiği gibi konuşarak sır kutusu olmaktan çıkarken görüyor, dikkatle dinliyordum. başka bir şey söylemeden yanımdan ayrıldı.

    onların ikisini de ölüm döşeğinde gördüğüm halde yokluk alemine ebediyen göçtüklerine bir türlü inanamıyorum. memleketi ilgilendiren hangi önemli mesele, eğitime temel teşkil eden hangi sağlam fikir hatırıma gelse hayatta imişler gibi onlar gözümün önünde canlanıyor, ikisi ile de konuşur gibi oluyorum. her gün onlarla karşı karşıya gelecekmişim gibi duygulanıyorum.

    meşrutiyet ve cumhuriyet devrinin büyük olayları içinde çalkana çalkana yoğrulmuş olan, fakat bunlara dair bir şey söylemeden, yazmadan, göçüp giden bu iki mütefekkir insana neden bu kadar candan bağlandığımı düşündükçe, arkada bıraktığımız yılları manalandıran önemli işler gözlerimin önüne seriliyor. milli mücadele yıllarının sıkıntılı günlerinden son cumhuriyet bayramına kadar süren zamanı dolduran iyi ve güzel hamlelerin hepsinde onların emeklerini ve paylarını hatırlıyorum, ikisi de karşımda heykelleşiyor.

    çevrelerinde iyimserlik, güvenlik havası yaratmanın sırrına ermiş kimselerin yanında bulunmak, onların dostluklarını kazanmak, insana yalnız rahatlık ve huzur telkin etmez. cesareti, hamle kuvvetini arttırır, insanda iş yapma aşkını uyandırır. kansu ile arıkan bu bakımdan bilhassa güvendiklerini harekete geçirmesini, her türlü şartlar içinde iş adamını korumasını ve desteklemesini bilen ülkücü insanlardı. böyle insanlar devlet adamında bulunması lazım gelen sıfatları taşırlar."
  • 1921'de sovyetler'den gelen bir milyon altinlik hibenin 100 binlik kismi kendisine verilerek nuri conker ile silah alimi icin berlin'e gonderilmis, bu parayi da borsada batirarak geri donmustur.

    sorgusunda bu iki sahis, parayi artirip daha fazla silah alma niyetinde olduklarina ata'yi ikna ederek divan-i harb'den kurtulmus, milli mucade'de gorev almaya devam etmislerdir.

    kaynak: ana britannica
hesabın var mı? giriş yap