• özellikle saçlarda etkin olan ve önlenmediği taktirde kaşlar,kirpikler,sakallar ve ileri aşamalarda tüm vücuda yayılarak kıl köklerini öldürüp cildi bir daha çıkmamak üzere kıl ve tüylerden yoksun bırakacak mantar hastalığı.insandan insana bulaşma imkanı çok yüksektir.özellikle berberlerin bu konuda çok dikkatli olması gerekir.farkedildiği taktirde önce tüm saçlar kazınarak enfeksiyon kapmış bölge tamamen açığa çıkarılır.daha sonra o bölge ısıtılıp sterilize edilmiş bir toplu iğne batırılıp çıkarılarak kanatılır.daha sonra ezilip krem haline getirilmiş sarımsak mümkün olduğunca bastırılarak adeta toplu iğne deliklerinden içeri itilerek o bölgeye yedirilir.bu işlem iki üç gün arayla tekrarlanır.
  • 60 yıl anadolu lisesinin 11 g sınıfına panik yaşatan, sınıftan herkesin paranoya yapıp kaşınmasına neden olan, sınıf kızlarının hepsine "ay acaba bacakta da çıkar mı? ay ne güzel olur!!" dedirten rahatsızlık
  • kuzenimin kafasinda peydah olmustu bu hastalik , bozuk para buyuklugunde bi kellik olustu, kuafor sarmisak sur demisti buna, hergun sarmisak surmeye basladi hastalikli bolgeye , ama tuzsuz olacakmis burasi onemli. sonra hastalik hemen gecti, o kel bolgeden sac cikti, ama cikan saclar diger problemsiz bolgedeki saclarin yaninda firca gibi kalin kalin oldu. komple tras etti kafasini bizim kuzen her tarafina sarmisak surdu aradan yillar gecti saclari hala zeki murenin saclari gibi .
  • sakallarımı yok eden illet. boynumu çilek tarlasına çevirdi mübarek. doktorun verdiği krem ve yorumu da süperdir bu arada. ''3-5 ay kullan, bakarız sonra''. berberin yorumu ise daha güzeldi: ''sarmısak sür, geçer''. sonra herkes sarmısak sayıklar oldu etrafımda, gaza geldim, sürdüm. allahım bu ne pis bir kokudur, bu ne rezilliktir. sakallarımla beraber üç beş kişiyi de aldı benden dolaylı olarak. gerçi fazlalığı temizledi ama olsun. velhasıl, tek umudum bütün çene altımın, yanaklarımın cillop gibi olması. çenem ve bıyıklarım kalsın da, gerisi tatava. *
  • geçmiş günlerde ufak bir biçimde başımda peydah olan hastalık.
    aslında tam olarak öyle miydi değil miydi onu da anlamadık ama derhal teyzemin şefkatli ellerine teslim ettik kendimizi. yatmadan önce sarımsakla boşluk kalan yüzeyi iyice ovaladık. kafadaki boşluk pembeleşip kızarıncaya kadar tatbik ettik sarımsağı. sonrasında gördük ki yavaş yavaş açık kalan bölgede gür, sağlıklı, ipeksi simsiyah saçlar çıktı. biz de bu tedavi sürecinde çocukluğumuza tanıklık eden, dedemlerin karşı komşusu mevlüt amcayı anmadan edemedik. bu hastalığın doktoruydu mevlüt amca. eski bir bekçi emeklisiydi, sürekli kahverengi görev kıyafetleri, boyalı saçları, sağa sola sataşan alaycı tavırlarıyla baskın bir karakterdi. 3 kızı ve eşiyle birlikte çok temiz evlerinde dışardan bakıldığında çok mutlu mesut yaşarlardı. sürekli kapı önlerine çıktıklarında eşi ve kızlarıyla birlikte görürdük kendisini. yoldan geçenlere sorardı, "sen günde kaç bardak çay içebilirsin" diye. asıl gayesi, cevap verenin bir seferde kaç gittiğini öğrenmekti. cevabın rakamsal büyüklüğüne göre kahkaha şiddeti artardı, dedemin de "tövbe tövbe" serzenişi... ama yine de iyiydi bu adam. o sıkıcı aydın tatillerini biraz olsun renklendirecek, sıcak günlerin akşamüzeri kapı önünde oturmalarımızda biraz moraldi.

    bir şekilde bu saçkıran illetine çare bulmayı öğrenmişti mevlüt amca. aydın'ın köylerinden, merkezinden her yerinden çare aramaya gelirler, kafalarına sarımsak sürüldüğünü bilmeden giderlerdi. zira bu mucizevi sırrı kimseyle paylaşmazdı. çok kişinin hayır duasını ya da ne bileyim iyi dileklerini almıştır diye tahmin ediyorum. "kafana sarımsak sür" demek yerine adamları ayağına çağırmak belki biraz kötü dileği hakedebilir ama iyi dilek olsun, 20 yıl olmuş. bekçi maaşı yetmeyip bir altın yumurtlayan tavuğu kesmemek istemiş olabilir. ola ki mevlüt amca'nın bu tedaviden yıllar önce faydalanmış, sonra da bu acı gerçeği buradan öğrenmiş olan varsa, gelsinler, paralarını ben iade edicem.

    meraklısı için not: bu entry mevlüt amca bu diyardan göçmüş gibi okunmuş olabilir. hala bu hayatta olsa da kendisi bu tedaviyi sürdüremeyecek kadar rahatsızdır.acil şifalar dileklerimizle.
  • temel kaynağı olarak, stres ve üzüntü gösteriliyor bu hastalığın. sarımsakla falan uğraşıp pis kokmaya gerek yok. (bkz: kolsuz agop)'un verdiği karışımla kısa süre içinde geçer bu illet telaşa gerek yok.
  • yıllar önce saçlarımın üçte birini kaybetmeme neden olan, ardından bir çok tedavi görmem sonucu ziyadesiyle tüm saçlarımı yeniden kazandığım hastalık.

    tedavi yöntemi olarak ne kullanılırsa kullanılsın, bu hastalıkla alakalı olarak temel olarak edindiğim tecrübe hastalığın psikolojik olarak büyütülmemesi gerektiğidir. saç derisinde 5 kuruş büyüklüğünde açılan bir delik zamanla kavanoz kapağı boyutuna dönüşebiliyor. bunu hızlandıran en önemli neden de kişinin "mnskym noldu lan bu nerden çıktı nasıl kurtulacam" telaşı, stresidir.

    hastalığın temel nedeni, stres veya başka etkenlerle kılcal damarlara yapılan baskı neticesinde o bölgedeki saç hücrelerinin beslenememesidir. saç hücresi yeterli desteği alamayınca ölmemek için saç telini bırakmak zorunda kalmaktadır. zamanla saçın yeniden çıkmasının nedeni de budur. yani, saç hücresi bir nevi ölüm uykusuna yatmaktadır. tedavide uzun zaman kaybedilmesi sonucu yeniden saç çıkmamasının nedeni uyku moduna geçen saç hücresinin kaybedilmesidir.

    kılcal damarların besleyemediği bölgede, dolaşım bozukluğuyla alakalı birikim oluşmakta, pis kan olarak tabir edilen kan toplanmaktadır. kaşıntı ve kızarıklığın bir nedeni de budur.

    sonuçta bir hastalıktır ve tedavisi vardır. bunun için;

    1. saçkıran tespit edildiğinde tedavi için zaman kaybedilmemelidir.
    2. doktor doktor gezip tedavi sürecini uzatmanın da alemi yoktur. özellikle bu hastalık üzerine ihtisaslaşmış bir prof. doktora gidişim bile bana deva olmamıştır. bir yığın nasihat psikolojik destek ve bir takım ilaçlar ise hiç bir işe yaramamıştır.
    3. hastalığın tedavisi ile ilgili temel mantık şudur: saçkıran oluşan bölge ve yakın çevresi bir havlu veya yarım diş sarımsak ile tarhiş edilemelidir. pis kan olarak tabir edilen birikimin oradan tahliye edilmesi için önemlidir.
    4. sarımsak tedavisi kesinlikle yabana atılmamalıdır. tarhiş edilen yere sürülen sarımsak biraz pis kokmanızı ve birazda acı duymanıza neden olabilir. ama tedavi sonrasında saçlarınızı eskisinden daha gür yeniden kazandığınızda sarımsak adını duyduğunuz yerde esas duruşa geçebilirsiniz.

    iyileştikten sonra zaman zaman tekrar edebilir. "naber lan nerde kaldın yoktun bi kaç sene" diyerek karşılanmalıdır. sonrasında zaten küsüp ortalardan kayboluyor bu hastalık. biraz saçma biraz komik gelebilir ama benim tecrübelerim bu şekildedir.

    ben doktor falan değilim kesinlikle, damdan düşen damdan düşenin halini bilir diyenim sadece.
  • yaşanılanların hiç unutulmaması için acının saça kazınması.

    sen gitmeye kalktın ya benden, kafası yamalı bir çocuk oldum ben. sonra hayallerimi uç uca birleştirdim. olmadı; kopardı parçalanmışlıklar. çöküp kalmıştım. mavi otobüs gelmesin istiyordum. sigaranın dumanı ciğerime kaçıyordu. karşıdaki kız yurduna bakıyordum ama göremiyordum hiçbir şey. aklımdan düşünceler çok hızlı akıyordu. birini tutup kendime çekemiyordum. şimdi kim olduğunu hatırlamadığım biri gelip kafanda yama var senin’ dedi. öyle başladı yamalarıma alışmaya başlamam. her acıda, her yalnızlığımda bir tel gitti saçımdan. sonra kocaman deliğim oldu, açılıp açılıp kapanan. her şeyden uzaklaşmıştım kafamda yamalarım olduğunda; kendimden bile. duyan ve gören olmuyordu. kanımın içinde geziyordu yalnızlık, iliklerimde, hücrelerimde…yetişemedim gitmeye. herkese, her şeye, kendime, sana yalanlar söyledim. öyle acındırdım kendimi. hastanelere yolladılar beni. ’ sorun senin kafanda evladım’ dediler. hastane önlerinde güneş tam tepedeyken tir tir titredim yalnızlığımdan, yalnızlıklarımdan. ‘ abi hayırdır?’ dediler. ’bir şeyim yok’ dedim. yoktu bir şeyim haklıydım ve yalan söylemiyordum. hiçbir şeyim hiçkimsem yoktu. çokça tükendiğimi düşünmüştüm o günlere dek. ama günler gerçekten tükenmiştim, tüketilmiştim. yeniden hayal kurmaktan aciz kalmıştım. sen yoktun bilmezsin bunları…

    çıktın karşıma, gelirken değiştirdiğin kararlarınla. yamamı sormadın ama gösterdim sana kaşıyarak belki acırsın diye. acıdın mı yüreğin sızladı mı bilmem ama gelmeye karar verdin bana, tüm sancılarınla…

    eski şeyleri karıştırdın. inanmadım…. hala karıştırıyorsun yine inanmıyorum… hedef şaşırtıyorsun, kafamı ve ruhumun derinliklerini bulandırıyorsun. ben olmayınca rahatladın sen de. kafana eseni yaptın. hiçbir sike bir baş olamayacak bir başla, bir boklar karıştırıyordun; ben bilmiyordum. hala karıştırıyorsun, ben yine bilmiyorum. bilirsem ne olur onu da bilmiyorum. aslında biliyorum ama işime gelmiyor; inanmak istemiyorum. yalan söylemene katlanamıyor, ağlıyorum her seferinde. sonra beynimin içine o derin ağrı saplanıyor. onla yaşıyorum; alışıyor kafam acıya. evin önünde başlayan derin sızılar sonra. duramıyorum şimdi oralarda hala. o zaman sadece saçımdaki telden gitmişti. şimdi ruhumdan, aklımdan, bedenimden gidiyor. her şeyden uzaklaşmıştım kafamda yamalarım olduğunda; kendimden bile. düşlerim başkasının koynunda oluyordu. duyan ve gören olmuyordu. kanımın içinde geziyordu yalnızlık, iliklerimde, hücrelerimde… ben de sahip çıktım hikayeme. saçma da olsa, bulanık da olsa, anlamlandırmak zor da olsa sahip çıktım. kimsenin beni tanımlandırması endişesine sahip olmadan, kimsenin beni anlamdırmasını sallamadan sahip çıktım hikayeme; unutulmasın diye… unutmayayım diye…
  • şu an piyasada bulunmayan ve de kesinlikle okunası bir aziz nesin romanıdır. çoğu romanındaki gibi yerlere yatırmasını bir kenara bırakalım aslında gençlerimizin hâla da pek değişmeyen heveslerini çok güzel örneklerle tiye almıştır. *
  • (bkz: pelat)
hesabın var mı? giriş yap