• sumerler doneminden kalan mitleri aktaran mitoloji. ilkel insanin yasayisini, korkularini anlamak, kendimizle kiyaslamak acisindan yararli olabilecek oykuler icerir.
    (bkz: gilgami$ destani)
    (bkz: yunan mitolojisi)
  • (bkz: yazinin bulunu$u)
    (bkz: tufan)
  • sümerlilerin tarihini incelediğimiz zaman günümüzden gerçektende çok farkli olmadığını görebiliriz.zamanlarına göre birçok konuda gelişmişlerdir kendi bilimlerinde ve tıpda çok gelişmişlerdir.yazıyı bulmuşlardır ve bütün halkına yaymaya çalışmışlardır.onlarında kendilerine göre birçok tanrıları bulunmaktaydı yanlız sümerde geçen iki tanrı aynen mısırın ilk firavununu ve kraliçesini oluşturur.bunlardan biri osirisdir sümer tarhinde o sadece daha genç bir tanrıdır onun gemçlik döneminde bildiğimiz buzul çağı başlamaktadır her tanrı bir yer için görevlendirilir o ve inanna(aşk tanrıçası)mısıra gitmek için görevlendirilir mısırda inanna isis olarak eçmektedir ancak osiris yine aynı isimde kalır.

    sümer tarihi incelendiğinde türklerin geçmişleriyle ve birçok olayla hatta günümüzle ilgili bir çok olay ve benzerlikler bulunmaktadır.
  • hamide koyukan tarafından türkçeye çevrilmiş samuel noah kramer eseri. kesinlikle tavsiye edilmez. şu okuduğunuz sayfa bile sümer mitolojisi açısından daha doyurucudur. bu kardeşimiz kitap boyunca kırık tabletler arası yolculuğunu ve nasıl başardığını anlatır. ama nedense tabletlerdeki sıfatlar,yüklemler bir şekilde kayıptır. ayrıca tekrarlardan ibaret. zaten 280 sayfada sümer mitolojisi anlatabileceğini iddia eden bir kitaba para vermektir işte benim bittiğim an.
  • zecharia sitchin in the earth chronicles da enine boyuna anlattigi mitolojidir. (bkz: 12th planet)
  • cengiz çakmak hoca 'nın lucerna 98 'deki çalışmasının özlerinden.

    "
    sümer ile babil mitolojilerinin temel kabulleri üzerine bir araştirma

    ..

    sümer mitolojisi
    mezopotamya (ırmaklar arasındaki yer) adı verilen, bugünkü fırat ve dicle arasındaki düzlük alanlarda kurulmuş kentlerde, m.ö. 4000'li yıllara ve daha öncesine inen tarihlerde, kendilerine sümerli denilen bir halkın yüksek bir medeniyet meydana getirmiş olduğunu görüyoruz. medeniyetin en temel göstergeleri olan yazı, şehir, devlet gibi kurumlar ile tekerlek gibi teknik aletleri icat edenler sümer halkı olmuştur. sümer halkının mezopotamya deltasına kuzeydoğudaki dağlık bölgeden geldikleri sanılıyor. yazıyı icat eden bu halkın, türkçe'ye benzeyen 'bitişken' bir dil kullanmalarının dışında, ne kökenleri ne de bağlı bulundukları dil öbeğine ilişkin açık bir bilgiye sahibiz. mimarlık, tarım, edebiyat, hukuk, sanat/bilim ve mitolojide yüksek düşünce örnekleri ortaya koymuş bu halk, yaklaşık m.ö. 2000 yıllarına doğru sami kökenli halkların akınları sonucunda yıkılmıştır. sümer dünyası, eski yunan kültürü ölçüsünde bir philosophia ortaya koymamış olmakla birlikte, özellikle astronomi, geometri, aritmetik, tıp, botanik, hukuk ve mimarlık gibi alanlarda büyük bir başarı göstermiştir. mezopotamya dünyası, evrenin meydana gelişi ve düzeni, insanın yaratılışı ve anlamı gibi temel konulardaki düşüncelerini mitolojik, şiirsel bir üslupla dile getirmiştir. nedense astronomi, tıp, botanik ve benzeri sahalarda elde ettikleri bilgiler ile kozmogoni, antropogoni hakkındaki düşüncelerini harmanlayıp bütünsel bir dünya tasavvuru oluşturmamışlardır. sanki, evrenin bilimsel ve teorik yorumu ile dinsel ve praksise yönelik yorumunu, yani bilim ile dini birbirinden bağımsız şekilde değerlendirmemişlerdir.

    1.1 - evrenin ortaya çıkışı
    evrenin kökeni ve ortaya çıkışını anlatan sümer metinleri bölük pörçük, dağınık ve eksiklerle dolu tabletlerden oluşur. en önemli kaynak, n. s. kramer'in "gılgamış, enkidu ve yer altı dünyası" adını verdiği şiirin giriş kısmında yer alır"'. hemen hemen bütün mitolojik düşünüş tarzlarında olduğu gibi, sümer mitolojisinde yoktan varolma * düşüncesi yoktur. evrenin kendisinden meydana geldiği temel varlık (ana malzeme), ezeli ve ebedi bir varlıktın yaratılmamıştır ve belirli bir zamanda varlığa gelmemiştir. bu açıdan sümer şâiri, eski yunan dünyasının şâir ve filozofları gibi. evrenin kendisinden meydana geldiği ana malzemenin nasıl ortaya çıktığını soru konusu yapmamıştır. sümer kozmogonisinde, başlangıçta, her şeyi doğuran, her şeyi kendisinden meydana getiren, uçsuz bucaksız, en eski su olan ve "deniz" işaretiyle belirtilen "ana tanrıça" nammu bulunurdu.'. doğurgan ana nammu'nun nasıl meydana geldiği araştırma konusu yapılmaz. anlaşılabildiği kadarıyla her şeyin öncesinde bulunan doğurgan ana nammu. birden fazla unsuru bünyesinde barındıran bir varlık olarak düşünülmüştür. tabanı yeri; tepesi gökyüzünü temsil eden bir dağ olarak hayal edilen nammu, nasıl ayrılmış ve kendisinden diğer tanrıları veya varlıkları nasıl meydana getirmiştir? "kazmanın yaratılışı"'3' adlı şiirde altı yer; üstü gökyüzü olarak düşünülen bu dağı, hava tanrısı enlil'in ayırdığını görüyoruz. enlil, gök ile yer arasında bulunan; rüzgar, hava, nefes, ruh gibi bir madde olarak hayal edilmiştir. hava tanrısı enlil, evren dağını meydana getiren iki temel kütle olan gökyüzü (an) ile yeryüzünün (ki) sevişmeleri ve birleşmeleri sonucunda doğar. enlil'in doğmasıyla birbirleriyle kaynaşık nammu dağını meydana getiren an (gökyüzü) ile ki (yeryüzü) ayrılır. enlil yer ile gök arasını hava. soluk, rüzgarla doldurarak evren dağının, gökyüzü, hava ve yeryüzü olarak üç temel kışıma ayrılmasına neden olur. gökyüzü tanrısı an. göksel bir maden olarak düşünülen kalaydan yapılmış gökyüzünü ve enlil'de anası yeryüzünü alıp götürdükten sonra, sıra evrenin bir plan çerçevesince düzenlenmesine gelir.
    evrenin nasıl düzenlendiğine geçmeden önce. sümer dünyasının bazı önemli temel özelliklerini belirtmek gereklidir. bu halkın yaşadığı bölgenin en temel özelliği, tarımın insan gücüyle açılan sulama kanallarına bağlı olmasıdır. sulama kanallarının gerekli işlevi yerine getirebilmesi, dicle ve fırat nehirlerinin su seviyelerindeki değişmelerine bağlıdır. suların denetimi ise, su ve bilgelik tanrısı ve ki'nin (yeryüzü tanrıçası) dölleyicisi olarak düşünülmüş olan enki'nin (babil'deki adıyla ea) elindedir. sümer şiirlerinde enki'nin nasıl ortaya çıktığı anlatılmaz; ancak anlaşılan o ki. mezopotamya'ya hayat veren dicle ve fırat nehirlerinin taşıdığı taze su, ezeli ve ebedi bir varlık olarak düşünülmüş olmalıdır. sümer kozmolojisinde evrendeki temel güçlerin denetimi yukarıda belirtilen dört tanrının elindedir. evrendeki düzen ve yasa dört temel tanrının uyumlu bir şekilde çalışmasına bağlıdır. dört temel tanrının uyumlu bir şekilde çalışabilmeleri, evren ve toplumsal ilişkilerdeki her şeyi bir plana göre düzenleyen ve işleten, temel kural ve düzenlemeleri kapsayan me'lere uygun davranmalarına bağlıdır. me'lerin ne olduğu tam olarak anlaşılmış değildir. anlaşıldığı kadarıyla me'ler, mezopotamya devlet düzeninin temeli olan ve kral dahil herkesin yetki ve sorumluluk alanlarını belirleyen yasa düzeninden esinlenerek kurgulanmış olmalıdır. dört temel tanrı arasında me'ler çerçevesinde bir sıradüzeni. emir ve komuta zinciri vardır. sıradüzeninin tepesinde, sarsılmaz düzeni, adaleti ve yasayı temsil eden gökyüzü tanrısı anu (veya an) bulunur. anu. devleti belirli yasa ve kurallara göre yöneten ve adaletten şaşmaması gereken sümerli kralın kozmolojik karşılığıdır. enlil ise, elinde, yürütme ve yargı gücüyle, meteorolojik ve astronomik olayların denetimini tutan bir tanrıdır. ceza ve ödülün uygulanmasından sorumludur. sümer dünyasının en güçlü tanrısı olmasına karşın, yasaya uygun davranmadığında kendisi de cezalandırılmıştır^). su ve bilgelik tanrısı olan enki, enlil'in denetiminde sulama kanallarının açılması, ahırların yapımı, hayvancılığın düzene sokulması ve tarımdan sorumludur. insanlara karşı merhametli ve koruyucu bir rol üstlenmiştir. doğurgan ana, toprak tanrıçası ki ise, kendisini dölleyen enki sayesinde insanlara besin sağlamakla yükümlüdür. nasıl sümer devlet modelinde yönetimin başı olan bir kral, kralın devlet işlerini yürütürken baş vurduğu danışmanlar ve danışmanların da kendisine karşı sorumlu olduğu rahipler kurulu varsa, evreni yöneten tanrılar dünyasında da danışma kurulları, tartışma meclisleri bulunur. en üsteki tanrı ya da tanrılardan, en alttaki küçük işlerden sorumlu tanrılara kadar, herkesin yetki ve sorumluluğu me'ler tarafından belirlenmiştir. ister güçlü ister zayıf olsun herhangi bir tanrı, kurallara ve yasalara uymazsa evrende kargaşa ve khaos dolayısıyla bozulma ortaya çıkar. bu bakımdan düzeni bozmaya kalkışan, keyfi davranan kim olursa olsun cezalandırılır.
    şimdi evrenin tanrı enlil tarafından nasıl düzenlenmiş olduğunu araştırmaya geçebiliriz. enlil, yer ile gök'ü birbirinden ayırdıktan sonra, ilk olarak gökyüzünün düzene sokulmasıyla uğraşır. gök cisimlerinin ortaya çıkışı ve göklerin düzene sokulması "enlil ile ninlil" ve "nanna'nın nippur'a yolculuğu" adlı şiirlerde anlatılır'. oldukça karanlık, karışık ve eksikliklerle dolu tabletlerde ay, güneş, venüs ile diğer gök cisimlerinin nasıl meydana geldiği açıklanmaya çalışılır. hava tanrısı enlil, ninlil adlı bir tanrıçanın ırzına geçer ve cezalandırılarak yeraltına, kur'a sürülür. enlil'in peşinden gelen ninlil, ay tanrısı nanna'yı (diğer adı sin) doğurur. daha sonra nanna ile ningal'ın birleşmesinden güneş tanrısı utu ile venüs tanrısı inanna dünyaya gelir. enlil, yeraltında doğan ışıklı gök tanrılarını kurduğu bir düzenle buradan çıkararak gökyüzüne yerleştirir ve yollarını (yörüngelerini) belirler. onların ve diğer gök cisimlerinin görevi aydınlatmak ve zamanı belirlemek olarak saptanır. anlaşıldığı kadarıyla sümerli mitos şairleri, gökcisimlerinin aydınlık ve parlak bir hava maddesinden meydana geldiğine ve gökyüzünde kayıklar içerisinde hareket ettiklerine inanıyorlardı.

    gökyüzünün düzene sokulmasından sonra sıra yeryüzünün düzenlenmesine gelir. yeryüzünün, yani dünyanın düzene sokulmasında enlil ve enki birlikte rol alırlar. yeryüzünün nasıl düzene sokulduğu "emes ile enten", "kazmanın yaratılışı", "enki ve dünya düzeni" adlı şiirlerde anlatılır!8). enlil'in planı doğrultusunda insanın yaratılmasından önce dağlar, denizler, nehirler, bitkiler dünyası, hayvancılık, tarım araçları ve her türlü zanaat icat edilir ve düzene sokulur. daha küçük düzeydeki tanrılar enlil tarafından bu işleri yönetmekle memur edilir. ilk iki şiirde ve kramer. tarafından çevirisi yapılmış bir başka şiirde' enlit şehirlerin dolayısıyla medeniyetin kurucusu ve koruyucusu olarak anlatılır. "enki ve dünya düzeni" adlı şiirde ise, yeryüzünü düzenleyenin ve medeniyeti yaratanın enlil'in görevlendirmiş bulunduğu enki olduğu söylenir. dünyanın şekillenmesi ve bitkilerin ortaya çıkışı su (enki) ile toprak (ninhursaq, nintu, ninmah, ve genel ad olarak ki) arasındaki aşındırma, taşıma, sulama ilişkisi sonucunda ortaya çıkmıştır'10). enki, dünyayı düzenlemeye, mezopotamya dünyasının temel su kaynaklan olan fırat ile dicle'yi düzene sokarak başlar. nehirleri su ve balıkla doldurduktan sonra, nehirdeki suları ve balıkları gözetecek, denetleyecek tanrıların atanmasını gerçekleştirir. enki, basra körfezine inerek denizi düzene sokar ve tanrıça siraya'yı denizi yönetmekle görevlendirir. sonra yağmurları getiren rüzgarları düzene sokarak idarelerini tanrı işkur'a bırakır. daha sonra kanallar açtırarak ve sabanlar kullanarak bahçeler hazırlatır ve her türlü tahıl, sebze ve meyvenin yetiştirilmesini olanaklı kılar. bu işlerin başına kanal tanrısı en-kimdu'yu ve tahıl tanrıçası aşnan'ı atar. kazma ile tuğla kalıpları hazırlar ve tuğla tanrısı kabta'yı tuğlalar üzerinde görevlendirir. tuğlalarla evler, tapınaklar ve şehirler inşa edilir ve mimar tanrı muşdamma yapıcılığın sorumlu tanrısı olarak atanır. son olarak yaban hayat düzenlenir ve ahırlar inşa edilerek hayvancılık geliştirilir. hayvancılıktan sorumlu tanrı ise dumuzi (temmuz) olur. sümerdeki evrenin ortaya çıkışı ve düzenlenişiyle ilgili şiirlere yakından bakıldığında iki temei özellik göze çarpar: birincisi evrenin oluşumu ve düzeni kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. evrenin ortaya çıkışına ve biçimlenişine bir tanrının iradesi ve eylemi sebep olmuştur. evrenin düzeni ve işleyişi bu tanrı tarafından planlanmış ve tanrılar aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. ikinci olarak ideal bir plana göre düzenlenmiş evren, insanların yaşaması için değil, tanrıların yaşaması için yaratılmıştır. evren veya dünya çiftliği ölümsüz tanrılara uygun bir yapıda planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. şimdi, bu ideal dünya düzeninde insanın yeri nedir? tanrılar gibi ölümsüz ve güçlü olmayan insan niçin yaratılmıştır? sorularına cevap aramamız gerekir. '*
    1.2 - insanın yaratılışı
    insanın dünyadaki yeri ve anlamı nedir? tanrıların, toprakların, her türlü yararlı hayvan ile sebze ve tahılın bulunduğu ve her şeyin düzenli olduğu bir dünyada, insanın eksikliği niçin hissedilmiştir? sümer mitolojisine göre, hem insansız bir dünya eksik dünyadır hem de insanlı dünya ideal olmayan, hastalıklarla, ölümle ve çatışmalarla dolu bir dünyadır: ya eksik hissedilen insansız bir ideal dünya ya da eksiksiz ve insanlı bozulabilir bir dünya. bu ikilem sümerli düşünürlerin üzerinde en fazla durdukları, çözümlemeye çalıştıkları bir sorun olmuştur.
    insanın yaradılışını anlatan iki temel metin "davar ile tahılve "enki ile ninmah" adlı şiirlerdir!. enki'nin bilgece öğüdüyle enlil, tanrı anu'nun çocuklarını, yani tanrıları beslemek amacıyla tahıldan sorumlu tanrıça aşnan ile davar tanrısı lahar 'ı yaratır. ancak aşnan ile lahar'ın ürettikleri, tanrıların beslenebilecekleri ölçüde yeterli olmaz. ayrıca lahar ile aşnan bir gün çok şarap içip tartışmaya başlayınca görevlerini unuturlar ve tanrıların ihtiyaçlarını karşılayamazlar. bunun üzerine tanrılar kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılamak zorunda kalırlar. fakat tanrılar kendi işlerini yapmaktan yorgun düşerler ve bu duruma çözüm bulunmasını isterler. "bütün tanrıları doğuran anne" nammu, bilge enki'den bu duruma bir çözüm bulmasını rica eder. böylece tanrılar doyabilsinler diye insana soluk verilecektir. "enki ile ninmah" adlı, kırık ve eksiklerle dolu tabletlerde sümer mitolojisinin en ilginç ve karanlık öyküsü, yani insanın yaratılışı anlatılır. enki'ni önerileri doğrultusunda derin ve eski suyun (ap-su) üzerinden, bütün tanrıların annesi olan nam-mu'nun bedeninden bir miktar balçık, doğum ve yine bir toprak tanrıçası olan ninmah tarafından çocuk doğurtulur gibi sökülüp getirilir. ninmah'ın bu başarısını kutlamak amacıyla tanrılar tarafından bir şölen düzenlenir. bu şölende enki ile ninmah sarhoş olurlar. sarhoş olan ninmah balçıkla oynayarak altı tuhaf yaratık meydana getirir. bunlardan ikisinin ne olduklarını tabletten çıkarabiliyoruz. birisi doğurma yeteneği bulunmayan kısır bir kadın, diğeri ise hadım bir erkektir. enki bu iki yaratığın kaderini, toplum içindeki konumlarını belirler. kısır kadının yerini tapınak görevlisi, hadımın yerini ise kralın hizmetlisi olarak saptar. daha sonra enki elde kalan balçıktan insanı yaratır ve ninmah'dan bu yaratıkların dünyadaki yerlerini ve kaderlerini belirlemesini talep eder. ninmah başlangıçta bu tuhaf ve çelimsiz yaratığa yardım etmek amacıyla konuşmak ister, fakat yaratık onun dilini anlayamaz. yemesi için ekmek uzatır, fakat yaratık çelimsiz ve güçsüz olduğundan uzanıp ekmeği alamaz. ninmah, böyle güçsüz ve anlayışsız bir yaratık meydana getirdiği için enki'ye kızar ve insanı lanetler. bu zayıf ve "günleri uzak yaratığın ismi u-mu-ul olur. u-mu-ul, yani "günleri uzak" yaşlanabilir, ölümlü varlık olan insandır. ninmah, u-mu-ul'un ideal dünyada bozgunculuk yapacağını düşünür. gerçekten de insan dünyaya ölümü getirir ve şehirleri yıkar. insanın yaratılış öyküsü, etiolojik açıdan üç temel noktada sorularımıza cevap getiriyor: insan nisi niçin aynı son bekliyor? soruları insanları rahatsız etmeye başlar.

    sümerli gılgamış'ın öyküleri ve daha sonra akadça yazılmış olan gılgamış destanı bu paradoksal sorunların üstesinden gelmek, tutarlı bir hayat görüşü sunmak amacıyla kaleme alınmıştır. sümer insanının başına gelen her şey âdil tanrıların takdiridir. adil tanrıların izni olmaksızın hiçbir kötü cin veya bela insana musallat olamaz. eski yunan mitolojisinde olduğu gibi, sümer insanının başına gelen olaylar tanrıların kaprislerinden ve keyfi tutumlarından kaynaklanmaz. dünyada ölüm varsa, bunun mutlaka tanrı katında bir sebebi bukunur. bu noktada, yiğit ve ölümün yanı başından korkmadan geçmiş gılgamış, kazandığı bütün ün ve güce karşın, ölümün adaletsizliği ve anlamsızlığı üzerine düşünmeye başlar. ilkin ölümden, acıklı sondan taşınmaya, kaçınmaya ve "diriler ülkesi" denilen ülkeye ulaşmaya çalışır. ancak ölümün kaçınılmazlığını kavradıktan sonra, kendisine düşen payın mümkün olduğunca kendi adını ve tanrıların isimlerini yüceltmek olduğunu kabul eder. hiçbir insanın "göğe ulaşamayacağını", tanrısal hakikatiarın'aslını kavrayamayacağını düşünür. ,*:-::-v....
    ölümün kaçınılmaz ve insanın payı olduğunu kavramakla sorun, gerçekte çözülmüş olmaz. çünkü hem dürüst ve tanrılara saygılı insanların başına yaşarken büyük belalar gelmesi hem de öldükten sonra dürüst, eğri herkesi aynı akıbetin beklemesi gerilim yaratmaya devam eder. birinci sorun iki şekilde tutarlı bir biçimde çözümlenmeye çalışılır: ilkin insanın maruz kaldığı her türlü felaketin sebebi mutlaka onun gizli ya da açık, farkında olarak ya da olmayarak işlediği bir kusurdur. yok eğer, "sümerli eyüp"de anlatıldığı gibi, insan iyi, dürüst ve yasalara saygılı bir hayat sürdüğünden eminse ve buna rağmen başına kötülükler geldiyse, yakınmamalı ve şikayet etmemelidir. mademki tanrılar kesin olarak âdildirler, o halde başınıza gelen belanın özel bir anlamı vardır. bu noktada sümer insanı ilahi adaletin ne olduğunu kavrayabilecek bir güçte bulunmadığını kabul ederek başına gelenlere tahammül etmeli, tanrılara güvenmeli, ümidini yitirmeden beklemelidir. bunun bir sınav ve geçici bir durum olduğunu kabul etmeli; mutlaka tanrıların merhametini göstereceğini ve iyilik ışığını göndereceğini bilmelidir. tanrılara isyana kalkışmadan dua ve tövbe etmelidir. bu yaklaşım ve açıklamalar dürüst insanları belirli ölçüde tatmin ve teselli etse bile, öldükten sonra dürüst insanların da başına aynı acı sonun gelecek olması yine de çözümlenmeden kalmıştır. ölümden sonra dürüst ve âdil insanları bekleyen adaletsiz sondan kurtulabilmenin yöntemi hakkında "sümer tufan öyküsü'ndeo6) örtük de olsa bir takım ipuçlarına rastlıyoruz. sümer mitolojisinde cennet sadece ölümsüz tanrıların yurdudur. hiçbir ölümlü insan tanrıların cennetine girebilme şansına sahip değildir. ancak sümer tufan öyküsünün kahramanı ziusudra (akadça destanda ut-napiştim) dindarca ve sofuca bir yaşayış sonucunda ailesiyle birlikte insanlardan uzakta bir adada ölümsüz hayatla ödüllendirilmiştir. kramer'e göre dindar, tanrı korkusu bilen, rüyada veya falla devamlı olarak tanrısal vahiy alan ziusudrat1), bu özellikleri sayesinde kur'a gitmekten kurtulmuştur.

    gerek sümer gerek babil mitoslarında ölümden sonra ödül (cennet) ve ceza (cehennem) fikirlerinin açık olmamasından sorun tam olarak çözülememiştir. bu noktada şunu belirtmeliyiz: mezopotamya mitoslarında esas sorun ölümsüz bir hayat peşinde koşmak değil, ölümden sonra dürüst insanların başına gelecek acıklı sondan kaçınmaktır. odysseus, kalypso tarafından kendisine bağışlanan ölümsüz hayatı, yurduna dönmek uğruna geri çevirirken, gılgamış, ölümden sonra kendisini bekleyen trajik sondan kaçabilmek amacıyla olumsuz hayatı arzuluyordu. odysseus'un tutumu bu dünyayı merkeze alan bir yaşama biçimini öncelerken, gılgamış'ın ve ziusudra 'nın tavırları öte dünya yaşamını merkeze alan bir hayat anlayışını öncelemiştir."

    lucerna 98, sf: 7-12

    satılan diğer lucerna sayısı için link:

    http://www.ideefixe.com/…p?sid=qzd6mlo6ek3kio8fo8cj
    http://www.pandora.com.tr/urun.asp?id=119478
  • habil ile kabil'in emeş ile enten olarak ortaya çıktığı mitoloji. emeş ile enten'in hikayesi, habil ile kabil mitinin bilenen en eski kökenidir. bir çok yönüyle sami kavimlerin aksine, mistizmin hakim ve sorgulamanın uzak olduğu bir edebiyatı değil, son derece insancıl ve akılcı sümer kültürünü yansıtır. ayrıntılı bilgi için:

    (bkz: habil ile kabil/#25860688)
  • efendim sümer mitolojisi tartışmasız dünya üzerindeki en karmaşık, en sorunlu ve bilinmesi en zor mitler bütünüdür. hala çözülememiş bir çok problem, cevaplanamamış çok sayıda soru mevcuttur. mitlerin gerçekten karmaşık olması, konunun uzmanı olmayan okuyucu için okumaktan vazgeçmesine bile sebep olacak bir sonuç doğurur. bunun en temel sebebi, `olayları kronolojik olarak takip etmenin zorluğudur`. ayrıca bir diğer büyük sorun da, şimdiye kadar evrenin, dünyaların, tanrıların, kavramların, insanların ve daha başka şeylerin yaratılışlarına dair "çok çok az ve kesin olmayan kaynaklara" mahkum olmamızdır.

    şimdi bu entry'de yapmak istediğim şey, insanın yaratılışı'na kadar ( zaten sümer mitleri temel manada insanın yaratılışı ile sona erer ) olan safhayı kronolojik bir çizgiyle sunmaktır. ancak bir çok sorun var. öncelikle burada anlaşılması için ve kavramların ardlarını daha iyi görebilmek için ayrıntılı konuşmalar yapacağım. buna mitoloji felsefesi yada mitoloji sosyolojisi de diyebilirsiniz. ayrıca hafiften karşılaştırmalı mitoloji'ye de gireceğim. zira sümer mitleri, "sözlü ve yazılı olarak bilinen en eski mitler" bütünü olduğu için, bazı kavramları başka ve daha bilindik şeylerle açıklamazsam, anlaşılmaz olacaktır.. ben burada sümer mitlerini hellen mitleri ile karşılaştıracağım.

    ayrıca şunu da belirtmeliyim ki mitolojiyi tamamen anlatmak gibi bir amacım yok. zaten bu çok zordur. amacım temel olaylar ve kronoloji bilgisini edindirebilmek. sümer mitolojisi onlarca mit ve anlatıyla doludur. tanrılar yaratılır, tanrılar maceralar yaşar, kültür ve uygarlık yaratılır, falan filan. ama önemli olan bunlar değil, temel taslaktır. ben evreni ve dünyayı, ve daha sonraki şeyleri yaratan en öncül tanrıların ortaya çıkışını anlatacağım. bu yüzden arada birçok anlatıyı es geçmemi mazur görün.

    öncelikle kaynak konusundan ve kaynaklar hakkındaki sorunlardan başlamak istiyorum. malumunuz üzere sümer mitleri'ni sümerce ve akadca yazılmış çivi yazılı tabletlerden öğreniyoruz. ve sanılmasın ki bu öğrenme şeklimiz "hah açtık bak burda baştan sona anlatılmış, ne güzel.." şeklinde. bütün bu mitler, tek tek, dağınık şekilde yazılmış, sonradan birbirleriyle ilişkilendirilmiş ayrı metinler şeklindedir. bu yüzden mitolojinin ortaya çıkması, sümerce'nin okunuşundan 100 yıl sonraya denk gelir. ve aslında hala tam bir mitoloji ortaya çıkmamıştır.

    bir başka sorunumuz edebi kaynakların çok az sayıda olmasıdır. çivi yazılı tabletlerin yalnıza yüzde 10 kadarı edebi niteliklidir. geri kalanları ticaret kayıtları, hukuk, memur listeleri gibi işimize pek de yaramayan tabletlerdir. bir de dil, yani sümerce çok büyük bir sorundur. sümerce, okunmaya başlanmasının üzerinden 200 yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen hala tam olarak anlaşılamamış bir dildir. bu yüzden bazı edebi tabletlerde satırların ne söylediği anlaşılamamaktadır.

    bulunan edebi tabletler, özellikle bu tabletleri okuyan ve sümer mitolojisi üzerine ana araştırma eserlerini veren samuel noah kramer, thorkild jacobsen, adam falkenstein, françois thureau-dangin, jules oppert gibi isimler tarafından katagorize edilmiş ve isimlendirilmiştir. bu bahsettiğimiz tabletler, sümer mitlerini öğrendiğimiz yegane metinleri içerir. bu tabletlerin bazılarının isimlerini vermek istiyorum:

    - sümer edebi katalog tabletleri.
    - kadim nippur silindiri.
    - gudea silindiri.
    - chicago hece yazıtı.
    - nippur dilbilgisi metni.
    - tanrılar ve ölüler diyarı.
    - gök ile yerin ayrılması.
    - enlil gök ile yeri ayırır.
    - enlil ile ninlil. nanna'nın döllenmesi.
    - bitki tanrıları.
    - enki ve ninhursag.
    - su tanrısı enki.
    - inanna ve enki.
    - insanın yaratılışı.
    - lahar ve aşnan.

    şimdi, kaynaklardan kısaca bahsettiğimize göre kronolojik olaylar dizisi işine girişebiliriz:

    --- nammu ---

    ilksel deniz. her şeyin başlangıcında ilksel deniz vardı. bu zamana kadar ele geçirilen sümer metinlerinde ilksel denizin kökeni ya da yaratılışı, ortaya çıkışı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur. muhtemelen bu, hellen mitolojisi'ndeki okeanos ve thetis'in oluşturduğu "ilksel sular" ile aynı şeydir. sami mitolojisi'nde de tiamat olarak geçer. nammu büyük olasılıkla "yaratılmamış", "ezelden beri var olan" bir "ilk mekan" olarak tasavvur ediliyordu. ayrıca burada tek, hellen'de çift olarak ortaya çıkmasının sebebini de bilmiyoruz.

    --- hursag ---

    kozmik dağ. ilksel deniz nammu, gök ile yerin birliğinden oluşan hursag'ı, kozmik dağı oluşturdu. burada kaynağımız şu pasajdır: "gök ile yer dağının ardında an, annunnaki'leri dölledi." bu kozmik dağ kavramı, hellen'deki kaos ile bağdaştırılabilir. yani sümerli rahiplere göre bizim 21. yüzyılda evren olarak adlandırdığımız, "herşeyin öncesinde var olan şey", ilksel deniz nammu'ydu. muhtemelen, hellen'de, samilerde ve hint - iran mitlerinde olduğu gibi, burada da bu ilksel deniz'in yaratılıp yaratılmadığı düşünülmemişti bile. sümerliler, "herşeyin içinde olup bittiği mekan", "zamanı ve tüm mekanları içine alan" kavram olarak nammu'yu görmüşler, kozmik dağı ise "ikincil evren", "tanrıların ve tanrıların ardından gelen varlıkların mekanı" olarak düşünmüşlerdir.

    --- an ---

    an'ı burada, yukarıdaki pasajla ilgili olarak açıklamaya çalışmak istiyorum. gördüğümüz gibi burada an, henüz kaos varken, "gök ile yer henüz ayrılmamışken" var olan bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor. hem de anthropomorf olarak. yani insan şeklinde. bu elbette diğer mitolojiler ile bağdaştıramadığımız bir durum olduğu için bize ilginç geliyor. kramer bunu şu şekilde kolaylaştırmıştır:

    1. bir zamanlar ilksel deniz vardı. nammu.
    2. ilksel deniz'in meydana getirdiği gök ile yer birleşti. kozmik dağ oluştu. hursag.
    3. gök ile yer henüz ayrılmamışken ilk tanrısal kişilik, an doğdu.
    4. gök ile yer ayrıldı, an çocuklarını doğurdu (annunnakiler) ve evren düzenlendi.

    an'ın kimin tarafından yaratıldığını bilmiyoruz. doğrudan veya dolaylı olarak ondan bahseden bir tablet bulunup okunana dek de bilemeyeceğiz. ancak şunu anlıyoruz ki an, sümer mitolojisi'ndeki ilk ve en büyük tanrıdır.

    ayrıca annunnaki, annunnakiler kavramıyla ilgili birşeyler de söylemek istiyorum. sözlükte ve lanet wikipedia'da annunakiler ile ilgili bazı übersofistike laflar, iddialar gördüm. öyle ki annunnakiler'in uzaylılarla, dünya dışı varlıklarla, bilinmeyen güçlerle, cinler veya perilerle falan ilişkili olabileceğini söylüyorlardı. kimlerin, bunu hangi kaynak ve dayanaklarla ortaya attığını bilemiyorum ve bunu önemsemiyorum. ama bu düpedüz ve baştan sona saçma bir iddiadır. annunnaki sözcüğünün geçtiği her sümerce tablette, istisnasız olarak her tablette ve annunnaki sözcüğünün geçtiği her satırda, bu sözün an'ın çocukları, yani an'dan doğan ilk tanrılar manasında olduğu açık seçik ortadadır ve tartışmaya yer yoktur. nokta.

    devam edelim..

    --- ki ---

    yer. toprak ana. kozmik dağ'da tek başına hakim olan an tarafından yaratıldı ve onun zevcesi oldu. samuel noah kramer'e göre "an ve ki'nin birlikte olduğu dünya", sümer düşününde yaşanılan ve hayatın var olduğu evrenin tam karşılığıdır. ilksel deniz ilktir ve aslında hiçliktir, boşluktur. kozmik dağ ilk yaratıcı gücün ortaya çıktığı ( an ) kaos'tur. ancak bu dünya, yani anki, (tam manasıyla gök-yer) ise tam olarak canlı ve yaşayan evren'dir.

    --- an ve ki ---
    l
    l
    --- enlil ---

    an ve ki'nin birleşmesinden doğan ve "an'dan sonraki en yüce tanrı". hava tanrısı. havanın efendisi. (en= efendi, lil=hava.)
    l
    l
    --- ninlil --- enlil'in eşi. enlil'in kendisine zevce olması için yarattığı tanrıçadır.

    hava tanrısı enlil, gök ile yeri ayırır. babası an göğü alır. enlil ise, annesi ki'ye vermek yerine yer'e kendisi hakim olur. burada şu açıkça belirtilmelidir ki, ilk tunç çağı'nda yani m.ö. yaklaşık 3200'lü yıllarda anaerkil yapıların çökmesi ve erkek egemen toplumun yükselmesi, sümer mitolojisi'nde bazı noktalarda, az da olsa kadının ikinci plana atılmasında etkili olmuştır. bu örnekte anne ki, yeri alması gerekirken, yerin efendisi olması gerekirken, kutsal kraliçe ünvanıyla yetinmiştir. mesela ki'nin ninmah (yüce kraliçe), ninhursag (kozmik dağın kraliçesi), nintul (doğurgan kraliçe) gibi ünvan ve isimleri de bu durumla ilişkilidir.

    --- enki ---

    sümer mitolojisi'de çok özellikli bir yere sahiptir enki. su ve yer tanrısıdır. ayrıca uygarlığın efendisi sayılır. enki aslında enlil'in eridu'daki halidir. birçok mite göre, enlil'in kutsal kenti nippur'du. dolayısıyla nippur sümer toplumunun kutsal merkezi kabul ediliyordu. ancak 3000'lü yıllardan itibaren sümer coğrafyasındaki, yani güney mezopotamya'daki kentler arasında sürekli devam edecek olan bir iktidar mücedelesi başlamıştı. bu mücadele toplumun kültürel değerlerinde de görülmüştür.

    eridu kenti ve bu kentin toplumsal - dinsel belleği, nippur'dan çıkan yerin ve göğün efendisi tanrı enlil'e karşı, aynı kişilikte enki adında bir tanrı yaratmıştır. enki'nin tam manası "yerin efensidi"dir. ( en=efendi, ki=yer.) enki aslında eridu'nun yerel tanrısı ea'nın enlil'e benzetilmiş bir tezahürüdür. ea enki'ye dönüşerek enlil'e rakip olmuştur.

    --- enlil ve ninlil ---
    l
    l
    --- nanna ---
    enlil yerden göğü ayrıdıktan sonra yaşadığı yerin ışıksız ve karanlık bir yer olduğunu farketmiş, ve dünyayı aydınlatması için ay tanrısı nanna'yı yaratmıştır.
    l
    l
    --- ningal --- nanna'nın eşi. nanna ningal'i kendisine eş olması için yaratmıştır.
    l
    l
    --- nanna ve ningal ---
    l
    l
    --- utu ---
    nanna ve ningal'in oğlu, güneş tanrısı. nanna'ya verilen dünyayı aydınlatma görevi'ne yardımcı olması amacıyla doğmuştur.

    --- nanna ---
    l
    l
    --- inanna ---
    nanna'nın yarattığı aşk, sevgi, düzen ve mücadele tanrıçası. bugün venüs gezegeni ile eşleştirilir. nanna, gökyüzündeki varlıkların yaratılmasıyla uğraşırken yıldızları ve gezegenleri de yaratmıştır. nanna'nın (samilerde sin) gökyüzünde bir "kayıkla dolaştığı" düşünülürdü. nanna'dan doğan diğer aydınlık tanrı" utu ise, dört mitolojik atın çektiği "bir araba ile semada dolaşırdı". (hellen mitlerinde bunun tam karşılı helios'tur ve bu tamamen sümer kökenlidir.) inanna ise "yedi köpeğin çektiği bir araba ile" "gezegenler arasında dolaşırdı".

    buraya kadar sümer mitolojisi'nin ana yaratıcı karakterlerini kronolojik bir sırayla vermeye çalıştım. buradan sonra mitler genelde "evrenin ve dünyanın düzenlenmesi" ile ilgili karmaşık anlatılarla doludur. yukarıda saydığımız bu öncü tanrı ve tanrıçalar, başka tanrı ve tanrıçalar yaratır, bazı olaylar yaşarlar, bazı kavramları, kültürü ve uygarlığı yaratırlar. bunlar genelde sümer toplumunu ve sümer düşününü anlamamıza yarayan etkili hikayelerdir.

    bu hikayelerin bazıları şu isimlerle anılırlar:

    - nanna'nın nippur'a yolculuğu.
    - emeş ile enten. enlil çiftçi tanrıyı yeğler.
    - kazmanın yaratılışı.
    - sabanın yaratılışı.
    - sığır ve tahıl.
    - enki ve ninhursag. su tanrısının işleri.
    - enki ve sümer. yeryüzü ve kültürel süreçler.
    - enki ve eridu.
    - inanna ve enki.
    - lahar ile aşnan.
    - insanın yaratılışı.

    son olarak gelelim insanın yaratılışı'na:

    sümer mitolojisi'nde insanın yaratılış amacı, bizzat kendinin etkilediği diğer mitolojilerde (sami, hellen, hint -iran, anadolu..) olduğu gibi tanrılara hizmet etmektir. yukarıda bahsettiğimiz dünya tamamen ve yalnızca tanrıların yaşadığı ve işlerini kendilerinin hallettiği bir dünyadır. ancak tanrılar sıkılmış ve yorulmuştur. birgün bir eğlencede bilgelik tanrısı enki'ye kendilerine hizmetkarlar yaratmasını salık verirler. enki de annesi ki, yani ninmah ile birlikte kilden yapılmış 6 tipte "insan"ı tanrılara sunar. ancak bunlar akılsız, kültürsüz ve konuşmayı bilmeyen varlıklardır.

    bunun üzerine enki, kendi başına bir insan yaratmaya karar verir. ancak başarısız olur. yarattığı şey yine akılsız, zekadan yoksun bir varlıktır. şimdi, gelelim bu mit hakkındaki büyük soruna: insanın yaratılışı adlı mit tabletinin buradan sonrası fena halde tahrip olmuş ve kırıklı haldedir. bu yüzden mitin devamında sadece ninmah'ın enki'ye çok kızdığını, ve beğenilmese de insan'ın tanrıların hizmetindeki akılsız bireyler olarak çalıştırıldığını öğreniyoruz.

    mitin devamında yine lahar ve aşnan adlı iki bereket tanrısının, bu hizmetkar ve çilekeş insana acıdığını ve "yaratılan tüm iyi şeylerin hatrına" ona soluk verdiklerini, aklı ve düşünceyi bahşettiklerini öğreniyoruz. burada belki lahar ve aşnan'ın kişiliğinde hellen'lerde insan'a kültürü tanıtan prometheus'u bulabiliriz.

    ayrıca bu mit haricinde, sığır ve tahıl adlı metinde de, lahar ve aşnan'ın insanı yarattığına dair, daha doğrusu "yaratılmış olan akılsız ve ruhsuz insana soluk verdiklerine" dair ifadeler geçmektedir. şüphesiz bu mitlerin devamı vardır ve belki de bulunacaktır. ancak kitabı-mukaddes'teki yaratılış efsanesi'nin babil aracılığıyla sümer'den alındığını söylemek yerinde olacaktır. nitekim sümer'e oranla geç olan hellen mitlerinde de sümer etkilerini görüyorsak, yaratılış hakkındaki sami kökenli olduğunu düşündüğümüz hikayelerin sümerli asılları da bunulabilir. yapılan araştırmalar sonucunda, örneğin adem ile havva mitinin sami değil de, doğrudan sümer kökeninin de bulanacağını düşünmemek için hiçbir sebebimiz yok..

    bitti. afiyet olsun.
    gaza gelmek istiyorsanız melechesh tavsiyemdir..
    dinleyin!
hesabın var mı? giriş yap