• 09.11.1992 tarihinde mit müsteşarlığı görevine atanmış ve ayrıldığı 11.02.1998 tarihi itibariyle paris büyükelçisi olarak görevlendirilen ankara üniversitesi mezunu insan.
  • istanbul ticaret üniversitesi mütevelli heyeti başkanı.
  • isik universitesinde de ders vermektedir kendileri ...
  • ilk esi bu diplomatzatla evliligini 20 yasinda kizin 40 yasinda adamla evlenmesi seklinde yapmistir. daha sonra filiz akinla yasitlarin evlenmesi turunde bir evlilik yapmıştır.
  • bir gaflet anında könmez söksal şeklinde telaffuz edilen kişi adıdır
  • sönmez köksal,1940 doğumlu. batı'da rumeli göçünü, doğu'da 1915 dramını yaşayıp izmir'de buluşan bir ailenin çocuğu. saint joseph mezunu. mülkiyeli. dışişleri'ne girdiğinde özellikle bm ve ekonomi ağırlıklı dairelerde görev aldı. 34 yaşında en genç başkonsoloslardan, 46 yaşında en genç büyükelçilerden biri oldu. 1986-1990 yılları arasında bağdat büyükelçisi'ydi. özal ve demirel'in mutabakatıyla 1992'de mit müsteşarlığı'na atandı. 1998'de paris büyükelçisi olarak görevlendirildi. 2002'de kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. sanatçı filiz akın'la evli olan köksal, iki çocuk babası.

    eski mit'çiden çarpıcı açıklamalar
    irak konusunda türkiye'nin önünde sizce kaç seçenek var?
    binlerce mülahaza gelebilir akla, ama hemen basitçe birkaçını sıralayalım. ne denebilir? bir kere denir ki, "irak'ta ne olursa olsun, isterse parçalansın biz sadece bu sürecin türkiye'nin üzerine yansımasını en aza indireceğiz, onun dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyeceğiz."
    diğer bir yaklaşım, "neticede burada 50 milyar varillik bir petrol rezervi, 100 trilyon kübik/ayak doğalgaz rezervi var. türkiye'nin amacı enerji transit ve terminali olmaksa buraya farklı yaklaşalım. başkalarının binlerce kilometreden geldikleri bu bölgeyi dışlamayıp, farklı bir şekilde ele almaya çalışalım."

    bir başka stratejide de denebilir ki, "parçalanma tehlikesi söz konusu değil. türkiye yeterli güçtedir, bunu bertaraf edebiliriz. biz neticede 12 milyon kürt nüfusa sahibiz. orası 4-4 buçuk milyon. gelecekte farklı bir bütünleşme projesine doğru gidebiliriz."
    bunlar birtakım akıldan geçirilecek stratejiler.

    tezkere sadece bir araç

    acaba türkiye'nin hatası bunlardan hiçbirine tam olarak karar verememesi olabilir mi?
    tabii tabii... türkiye devamlı dalgalanıyor. oysaki bir an önce bu konuda belirli bir strateji tespit edip devletin bütün kurum ve kuruluşlarının o yönde adım atması lazım. böyle olmaması türkiye'ye büyük zarar veriyor.

    tezkerenin geçmesi şimdi tek ses olunduğu anlamına gelir mi?
    hayır, çünkü aslında bunda da gecikildi. nisandan bu yana sürüncemede kaldı. daha önce çıkarılıp bu mesele kapatılmalıydı. çünkü nedir tezkere? atılacak siyasi-askeri adımları kolaylaştırıcı bir araçtır.

    peki sizce altı aydır sınır ötesine geçmek gerekir miydi?
    amaç geçmek değil, amaç caydırmak. çünkü zaten sınırı geçince artık caydırıcı değilsiniz. artık eyleme geçmişsiniz ve sonuç ne olur belli olmaz demektir.

    ürkek olmayacaksınız

    ama hükümetin de neredeyse "biz aslında girmeyeceğiz" demediği kaldı; böyle caydırıcılık olur mu?
    olmaz tabii, çünkü bu zaten kriz yönetimidir. karşı tarafta "doğru adım atmazsam galiba başıma bir şey gelecek" duygusunu yaratmanız gerekiyor. gireceğim, yok girmeyeceğim, şu kadar zaman sonra gireceğim demekle olmaz. hiç ürkek olmayacaksınız.

    ankara'da "29 ekim'e kadar girilecek", "5 kasım'dan sonra girilecek" diye tarihler konuşuluyor. bu kadar göstere göstere operasyon yapılır mı?
    (gülümseyerek dinledikten sonra devam ediyor) ben geçmiş dönemde bazı olaylar hatırlıyorum. hava müdahalesi yapılan operasyonlarda teröristler yerin altındaki sığınaklarında saz çalıp türkü söylerler. biz bunu da biliyoruz. siz dışarıda bomba yağdırıyorsunuz, onlar 20 metre yerin altındaki mağarada saz çalıp türkü söylüyor.

    harekât terörü kazımaz

    sınır ötesinde mi oluyor bu?
    sınır ötesinde.

    o kadar mı korunaklı yerlerde saklanıyorlar?
    ee kandil dağı denilen yer öyle... o mağaraların teker teker temizlenmesi pek o kadar kolay değil.

    peki yalnız bu nasıl öğrenildi; yani teröristlerin aşağıda saz çaldığı?..
    haberleşmelerinden...

    şimdi o kadar önemli bir örnek verdiniz ki, sınır ötesi harekâtın aslında samanlıkta iğne aramak gibi bir şey olduğunu çok iyi anlatmış oldunuz...
    işte bir hata da burada yapılıyor zaten. türk kamuoyu, sanki sınır ötesi harekât yapılsa terör bitecekmiş gibi bir havaya sokuldu. bu psikolojik bir hata. yarın girilir ve inşallah başarılı da olunur ama sadece bir harekâtla terörün kökünün kazınamayacağı ortaya çıkınca halkımız hayal kırıklığına uğrar.

    operasyon araçlardan biri

    siz de ümitsizlerden misiniz; "girsek de bir şey olmaz" mı diyorsunuz?
    hayır, girmenin her zaman bir faydası olur. bir kere terör örgütünü demoralize eder. emir komuta sistemini bozar. dağılırlar. birbirlerinden koparlar. ayrıca içeride de moral sağlar. ama zamanını iyi seçmek lazım.
    mesela ağaçlar yapraklı iken iz sürmek zordur. tam kışa girmeden girmek ideal bir zamanlamadır. yeraltı sığınaklarına dönme mevsiminde... veya ilkbahar çıkışı... üslerini terk etmeden, sınır ötesi geçişlere başlamadan önce de ideal... ama bu arada da şunu çok net bir şekilde kamuoyuna anlatmak gerekiyor: operasyon araçlardan sadece biri.

    operasyon dışında sizin reçetenizde neler var? bölgeye sağlık ve eğitim hizmeti, iş imkânı, üst kimlik, genel af, kürtçe müfredat?..
    her şey olabilir içinde. türkiye'nin bütünlüğünü zedelemeden, bizi sonuca ulaştıracak ne gibi önlemler varsa hepsi dosyanın içinde yer alır. çünkü tersi bir anlayışla türkiye daha radikalize oluyor, ayrışımlar daha derinleşiyor. oradaki tek ölçü, ulusal bütünlüğü zedelemeyecek açılımları yapmak.

    önce yörede güven verilmeli

    iyi ama hangisi zedeler, hangisi zedelemez; ona nasıl karar verilecek?..
    ee siyasetin zorluğu da işte burada. türkiye çok zor bir işle uğraşıyor. ve bu siyaseten çok ustalık isteyen, çok beceri isteyen bir konu...
    önemli olan bir bütünlük içinde, belirli bir stratejiyle, belirli bir hedefe gitmek. o hedefe giderken bazen iki adım ileri, bazen bir adım geri atacaksınız. ama ne yaparsanız yapın mutlaka bölge insanına bu ülkenin vatandaşı olduğu duygusunu aşılamak zorundasınız.
    çünkü oranın insanı bugüne kadar kime güvendiyse hep ona kaymış. bu böyle. eğer terör örgütüne katılımları durdurmak istiyorsanız, o insanlara önce güven vereceksiniz.

    dikkat! 1984-99 dönemine sürükleniyoruz

    terör örgütünün iki planı olduğu iddiası var: 1- türkiye'yi mümkün olduğu kadar kuzey irak'ın içine çekmek. 2- dtp'yi meclis'ten attırmak. bu iddia doğruysa sizce türkiye bir oyuna mı geliyor?
    bir defa pkk'nın strateji oluşturma yeteneğini hafife almamak lazım. attıkları adımlarda bin defa düşünülerek, bir sürü tuzak içeren, kurnazca oyun planları var. öyle bir ihtimali görürüm ama bizim olaya çok daha geniş perspektiften bakmamız lazım.
    şimdi bu çok ezber bir laf gibi oluyor: dış güçlerin lider kadrosu üzerinden oyunu... ama öcalan bunu mahkemesinde de itiraf etti. bu bir gerçek... biliyoruz ki türkiye 2002 seçimlerinden sonra belirli bir istikrara kavuştu. bunu söyleyince illa akp'li olunmuyor ama dış görüntü böyle.
    bu durum bir sürü ülkeyi rahatsız ediyor. aynen geçmişte olduğu gibi...
    biz geçmişte de türkiye'nin 1984-99 yıllarını teröre feda ettik. sosyal dokumuz bozuldu, cinayetler, yolsuzluklar yaşandı. halbuki etrafınıza bakıyorsunuz, o yıllarda pek çok ülke çok önemli atılımlar yapmış.
    bu bilinen bir taktiktir. dış servisler önünüze bir konu atar ve siz yıllarca onunla boğuşur, kendinize gelemezsiniz. şimdi de türkiye'nin bu kadar süratli açılımlar yapması bazı çevreleri rahatsız etti. "bu kadar hızlı gitmesin. biraz geciktirelim. ne ölsün, ne yaşasın" dendi. biz de gerçekten işi gücü bırakıp kendi içimize, iç kavgalarımıza dönmeye başladık.
    tabii bu arada da petrolün varili aldı başını gidiyor. bu kimlerin işine yarıyor, işte asıl ona bakmak lazım. ulus ve devlet olarak bu oyunu çözüp kendi oyununuzu oynamaya başlamazsanız sürüklenip gidersiniz.

    atatürk'ün hedefleri değişti

    hemen sınırda bir kürt devleti kurulmasının şu kısaca "irredantist" denilen büyüme, yayılma politikalarını da beraberinde getireceğinden siz korkmuyor musunuz?
    ben korkmuyorum. 70 milyonluk türkiye'nin, hele de istikrar kazanmış, global dünyanın modern ve önemli bir aktörü noktasına yaklaşmış bir ülke olarak bu tür şeylerden korkmaması lazım. parçalanma endişesi bence fazla gerçekçi değil.

    büyük suriye, büyük ermenistan, büyük helen, büyük rusya, büyük kürdistan... bunlar olmayan hayaller mi?
    ama onların geçmişinde zaten federatif yapılar hep var olmuş. türkiye'nin yapısında böyle bir federal yapı hiç olmamış ki şimdi olsun. kaldı ki biz de pekâlâ "büyük türkiye" hayal edebiliriz.

    o nasıl olacak?
    bakın misak-ı milli niçin musul'u da almış? atatürk ve arkadaşları "öyle bir türkiye yaratalım ki bir kürt antitesi bizim sınırlarımız dışında oluşmasın" demişler. musul 1926'da kaybedilse bile buraya hep aynı mantıkla yaklaşılmış: "aman kürt devleti kurulmasına izin vermeyelim" diye...
    oysa şimdi durum farklı. çünkü sistemin bu ana verisi 2003'te değişti. 2003'ten bu yana artık bir kürt antitesi var. düşünce sistemimizin temelini değiştiren bir ana değişiklik var ortada. belki şunu diyebilirsiniz: "ben misak-ı milli hudutlarına dönüyorum."
    hedefinizi öyle koyarsınız. adı belli olmaz, ama hedef bu olur. özal'ın hedefi ekonomik işbirliğiyle bölgeyi entegre etmekti. bunu 30-40 yılda yaparsınız ama önemli olan soru şu: türkiye kendisini nasıl bir türkiye olarak görüyor? işte bunu bilmek lazım.
    * irredantizm: yabancı ülke topraklarındaki soydaşları gerekçe ederek yayılma siyaseti.

    doğu'da ağabey istenmiyor

    barzani'ye hamilik, ağabeylik yapılsa daha mı iyi olur sizce?
    aman o kelimeyi kullanmayalım. biliyorsunuz, orta asya ve ortadoğu'da bu lafı kimse sevmez. "bana ağabeylik yapma, kardeş ol, dostum ol" derler. o yüzden bazı şeyleri söylemeden yaparsınız.

    bu yöntemin sizce türkiye'ye bir faydası olur mu?
    bence türkiye geleceğin bölgesel gücü olabilir. tabii bunu çok saf, iyimser bulan da çıkabilir, fakat diğer senaryo da çok katastrofik*... iç savaş dahil her türlü seçeneği barındırıyor.
    bir kürt devletine izin vermemeniz onu tamamen engelleyecekse mesele yok, ama türkiye'nin iradesi dışında birtakım gelişmeler de olabilir. biz izin vermedik. so what? bütün kuzey irak'ı tikrit'e kadar işgal mi edeceğiz? belki seçimlerinizden biri de bu olur ama faturasını da iyi düşünmek lazım.

    yani sizce hangisi daha çok cesaret istiyor; kuzey irak'a karşı olmak mı, kuzey irak'a komşu olmak mı?
    aslında her ikisi de... çünkü ikisi de birbirini tamamlıyor. siyah-beyaz yok. aklınızda bir senaryo, bir hayal olacak ve ona giderken her türlü olasılığı göz önünde bulunduracaksınız. bizim ise şu anda kafamızda bir hayal yok. asıl sorun bu. oysaki türkiye çok yaşamsal bir dönemece girdi; bir an önce ortak akılla ve çağın gerçekleriyle örtüşen bir senaryo üretilmesi gerekiyor.
    * katastrofik: yıkım, felaket gibi olan, travmatik...

    abd vermese de pkk öğrenir

    şöyle bir endişe var: türkiye harekât bilgisini abd'ye verecek, abd de pkk'ya?..
    bunun olması için abd'ye söylemeye gerek yok. abd'ye söylemeden de biliriz ki örgüt bazı şeyleri duyar. haberleşme zafiyetinden ya da ağızdan kaçırılan bir sözle... bir iki operasyonda örgütün daha önceden haber aldığı vaki olmuştur.
    maalesef terör örgütünün yurtiçinde bir istihbarat yapılanması var. havaalanlarını falan gözetliyorlar. uçaklar kalktığı anda daha hedefine varmadan haberleşiyorlar.
    ne yazık ki öcalan paketinin tesliminden sonra lider kadrosuna, para kaynaklarına, üslerine karşı hiçbir adım atılmaması türkiye'nin en büyük hatası oldu.

    haber: devrim sevimay/milliyet
    http://www.milliyet.com/…7/10/22/siyaset/siy14.html
    http://www9.gazetevatan.com/…id=143146&categoryid=1
  • 09.11.1992 - 11.02.1998 tarihleri arasinda mit mustesari olarak gorev yapmistir.

    sönmez köksal (1940 - )

    ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi mezunudur. dışişleri bakanlığı birleşmiş milletler dairesi'nde aday memur olarak diplomatlık mesleğine başlamış, daha sonra sırasıyla ikili ekonomik ilişkiler dairesi'nde ikinci katip, b.m. cenevre ofisi nezdindeki türkiye daimi temsilciliği'nde başkatip, uluslararası ekonomik ilişkiler dairesi'nde şube müdürlüğü, burgaz'da başkonsolosluk, paris büyükelçiliği müsteşarlığı, araştırma ve orta doğu dairelerinde başkanlık, uluslararası ekonomik ilişkiler genel müdür yardımcılığı, bağdat büyükelçiliği ve türkiye'nin avrupa konseyi nezdindeki daimi temsilciliği görevlerini yürütmüştür. 09.11.1992 tarihinde mit müsteşarlığı görevine atanmış ve ayrıldığı 11.02.1998 tarihi itibariyle paris büyükelçisi olarak görevlendirilmiştir.

    kaynak: http://www.mit.gov.tr/mustesarlar.html
  • şu anda ntv'de artı programında banu güven'in mit'te yeni yapılanma ile ilgili sorularını yanıtlamaktadır.

    son dönemde mit'e alınan alışılmışın dışında farklı dilleri bilen insanların arkasındaki çekirdek gücü ve amaçlarını açıklıyor. arapça, farsça gibi dillerden bahsediliyor ki bu bölgelere yapılan çalışmaların arttığını anlıyoruz.
  • suriye-irak-iran üçgeni hiç olmadığı kadar tehlikeli
    barçın yinanç / hürriyet daily news
    7 ocak 2012

    suriye-irak-iran üçgeni çok tehlikeli
    mit eski müsteşarı sönmez köksal, suriye-irak-iran üçgeninde önümüzdeki günlerde yaşanabilecek gelişmelerin daha önce hiç olmadığı kadar tehlike boyutlara varabileceğini belirtti.

    milli istihbarat teşkiları eski müsteşarı, deneyimli diplomat köksal, hürriyet daily news'a verdiği röportajda, türkiye'nin eskiye göre çok daha kaygan bir zeminde olduğunu vurguladı.

    suriye-irak-iran üçgeninin, "1990’lardan bile daha hareketli, kaygan ve nereye gittiğini bilemediğimiz" bir bölgeye dönüşeceğini ifade eden köksal, kürt sorununun, çok bilinmeyenli bir denklemde küçük bir unsur olduğunu söyledi. köksal'a göre, türkiye'nin ve bölgenin geri kalanını geleceğini etkileyecek gelişmeler suriye, irak ve iran'da yaşananlar olacak.

    kürt sorununda hem içeri hem de dışarıya baktığımızda, "1990’lara geri mi dönüyoruz" gibi bir görüş ifade edilir oldu. bu görüşü paylaşıyor musunuz?

    dış koşullar itibarıyla belki böyle bir iddiada bulunulabilir, ama 1990’larda türkiye bugün içinde bulunduğumuz demokratizasyon noktasında değildi ve öncelikle askeri yöntemler üzerinde duruluyordu, bir güvenlik sorunu olarak görünüyordu. halbuki günümüzde ikili bir yaklaşım var, bir taraftan hukuki altyapı güçlendirilirken, bir taraftan da ülkenin bütünlüğünü hedef alan terörle askeri yöntemlerle de mücadele ediliyor. 90’lı yıllarda bu tek yönlü idi. şimdi konunun güvenlik boyutunun yanısıra kürt sorunu dediğimiz bir sorunun halledilmesine yönelik bazı önlemler sorgulanıyor. bir yandan çözüm arayışlarında barışçıl yollar zorlanırken, diğer yandan silahlı bir örgüte karşı yürütülmesi gereken silahlı mücadele devam ediyor.

    askeri boyutun diğerinin önüne geçtiği izlenimi var...

    ama resmi ağızdan yapılan açıklamalar, siyasi iradenin nasıl bir yol izleyeceğinin ipuçlarını veriyor. terör örgütünün maliyeti boyutlanarak devam edince devletin kendisini koruma refleksi harekete geçiyor. terör eylemlerine sadece hukuki önlemlerle karşı çıkmak mümkün değil. hem pkk hem de pkk’nın siyasi alanda kısmen ifadesini bulan siyasi yapılanma, kürt halkının tamamını temsil etme iddiası içinde. hükümet bunun böyle olmadığını, hukuki alanda alınacak tedirlerle ortaya koyabilir. sanırım yeni bir açılım sözkonusu olacak. yeni bir anayasaya sözkonusu. lisan konusunda, yerel yönetimlerin daha güçlenmesi konusunda engellerin kaldırılması ve bu önlemler daha geliştikçe, terörün hareket alanının daraltılması amaçlanıyor. bunun zaten böyle olması gerekiyor. diğer ülkeler de böyle yapmışlar; demokrasiyi ileri götürerek, hakların vatandaş olarak sonuna kadar kullanılması imkanı yaratmışlar, ama buna rağmen terör devam ediyorsa onunla da mücadeleye devam etmişler.

    güvenlik ayağında nasıl bir tablo görüyorsunuz?

    burada, dış koşullar konusu devreye giriyor. bu olay sadece türk topraklarında yaşanmıyor. yakın coğrafyamızda yaşanan sıcak olaylar zinciri var. suriye-irak-iran bağlamında çıkacak olası krizler ve gerginliklerin ışığında değerlendirmelerin yapılması gerekir.

    bu sözlerinizden ilişkilerimiz bozulduğu için suriye ve iran’ın pkk kartını daha fazla kullanacakları sonucunu mu çıkartmak gerekir?

    otomatik olarak bu sonuca varmak istemem. çok daha kaygan bir zemindeyiz. hatta 1990’lardan bile daha hareketli, kaygan ve nereye gittiğini bilemediğimiz bir bölgeyle karşı karşıyayız. suriye’deki olayların nasıl gelişeceği konusunda bir şey söylemek mümkün değil. suriye kürt sorununda hem kendi içindeki kürt nüfusu nedeniyle hem de bu sorunu türkiye’ye karşı diplomatik araç olarak kullanması nedeniyle bu sorunun hep içinde oldu.

    irak’ın abd güçlerinin çekilmesiyle yeniden şekillenmesi sözkonusu. kürt bölgesel yönetiminin sünni güçlerle işbirliği nereye kadar gider, irak parçalanmaya doğru gider mi gibi sorular var. iran’ın da suriye ve irak’ta olan bitene bakış açısı var. çok bilinmeyenli bir denklemde kürt sorunu aslında küçük bir unsur. asıl büyük olay türkiye ve bölgenin geleceğini etkileyecek gelişmeler suriye-irak-iran üçgeninde yaşanacak.

    olası senaryolar neler?

    bir iki senaro ile yola çıkmak mümkün değil. bir sürü dinamik faaliyete geçti geçecek. arap uyanışı öyle bir süreç başlattı ki, beş perdeli bir dramın ilk sahnelerini görüyoruz. olayların nasıl bir yöne kanalize olacağına dair bir fikrimiz yok. suriye, irak ve iran’daki süreçlerin nereye gideceğine dair o kadar çok bilinmeyen var ki. bu kaçınılmaz olarak türkiye’yi etkileyecektir. bu bilinmezlik içinde kürt unsuru türkiye’nin aleyhine kullanılacak bir unsur olarak ortada duruyor. bu olaya sadece bir kürt başkaldırısı, insan hakları sorunu olarak yaklaşmak yanlış. bu türkiye’ye karşı kullanılmış kullanılar bir araç. bugünkü durumu da 90’lardan daha tehlikeli olarak görüyorum.

    bunu açar mısınız? örneğin, suriye içerde bu kadar sıkıntı içindeyken, kürt kartını kullanıp türkiye’yi karşısına almak ister mi?

    burada iki unsur var. birincisi, kendi ülkesindeki kürt nüfusun nasıl hareket edeceği konusunda ipucu yok. gayet suskunlar. diğer ülkelerde olan biteni gördük. yönetim kadrolarının ölüm kalım savaşı verdiği noktada neyi nasıl kullanacağını tahmin etmek mümkün değil. gücü nedir, etkili olur mu olmaz mı, tabii sadece suriye’ye değil, suriye’yi kaybedince stratejik olarak etkilerini kaybedecek olan iran gibi güçlere bakmak lazım. bir de tabii türkiye’nin yükselen profili, yükselen bir güç olarak artan etkinliğinin yarattığı rahatsızlıklar da var.

    esad rejimiyle ilgili öngörüleriniz neler?

    ben bağdat’ta görev yaptığım için baas partisinin iktidar oluşumunu mekaniğini yakından biliyorum. irak kuveyt’e 1990’da girdi ama saddam 2003’te devrildi. bu rejimler çok güçlüdür. tabii 2011’deyiz, sosyal medya etkisi var, kitleler daha çabuk hareket edebiliyor. süre vermek istemem ama bu kadar çabuk yıkılacağını sanmıyorum. suriye rejimi bölgesel global bazı aktörler için jeopolitik önemde, bundan kolay kolay vazgeçeceklerini sanmıyorum.

    terörün güvenlik boyutunda, meseleyi orduya ihale etmeyip, sivil güvenlik birimlerinin rolünün artırılması gibi bir yaklaşım benimsendiği görülüyor. bu doğru bir yaklaşım mıdır?

    doğru yolda atılmış bir adım olduğu muhakkak. bir kere kurumlar arası ilişkiler geçmişe oranla çok daha farklı bir boyuta geldi. işbirliği, ortak eylem planlamak, yürütmek gibi, kimsenin kimseye bir şey dikte etmediği ama ortak aklın şekillendirdiği politikalar; bunlar tabii özlenen şeyler; türkiye’de yeni yeni yaşamaya başladığımız ve türkiye’nin de gücününü de artırıcak tutumlar. özel harekatçıların, jandarmanın ve tsk’nın işbirliği ile istihbarat konusunda ayrımcılığın ortadan kalkarak aynı sepetten istihbaratın dağıtılıyor olması, tüm bunlar, türkiye’nin mücadelede elini güçlendiren yaklaşımlar.

    ama uludere olayı istihbarat konusunda hala bir sıkıntı olduğunu göstermiyor mu?

    sanmıyorum. açıklamaları dinledim. tabii kaçınılmaz olaylar var. sadece insansız hava aracıyla, tamamen teknolojiyle istihbarat elde edilince, yani insan unsuru katmayınca, bu tür hataların yapılması kaçınılmaz. sadece insansız hava aracı değl, elektronik dinlemeye dayalı istihbaratta da öyle. bilerek hata yaptırmaya dönük metodlar vardır. sadece ona kanarsanız, hata yaparsınız. insan istihbaratı ile birleştirerek, kontrol ederek şekillendirmek lazım ama bu da her zaman kolay bir şey değildir.

    uludere’de farklı istihbaratlar da sözkonusu galiba...

    hem teknolojik hem de insani istihbarat açısından her iki yoldan da çalışma yapılmış. ona rağmen hata var. kurumlar haber kaynakları tarafından yanıltılabilirler. tahkikat bunu ortaya çıkaracaktır. metod olarak en uygun olanı kullanılmış ama sonuç ortada. ama 35 kişi pekala karakol basmak için bölgeden geçiyor olabilirdi. bu terörle mücadelenin istenmeyen sonuçları.

    siz girdiğinizde muhtemelen mit askerlerin yoğunlukta olduğu bir kurumdu. istihbaratın sivilleşmesinden mi bahsediyoruz?

    tam öyle değil. çeşitli kaynaklardan bilgi gelir. o bilgilerin kurumların kendi içinde saklamadan paylaşması meselesi var. bu paylaşma sorunu sadece türkiye için değil dünyadaki tüm istihbarat kurumlarının sorunudur. istihbarat kiminle paylaşılacak. son derece kıskançtırlar. türkiye bu anlamda dünya ortalamasının ile aynı düzeyde. bu biraz da kaçınılmaz bir durum. şimdilerde daha büyük bir ortak gayret var, bilgilerin daha fazla paylaşılması aşamasına gelindi gibi görünüyor.

    bu noktaya nasıl varılmış olabilir?

    karşılıklı anlayışın gelişmesi ve tabii siyasi otoritenin bunu istemesi, empoze etmesi,hükümetin bu böyle olacak şeklindeki bir tavrı ortaya koymasıyla oldu. siyasi iktidarın neyi istediğini kesin bir tavırla ortaya koyması tüm bu kurumların faaliyetlerini şekillendirir. bu böyle olacak deniyor ve böyle bir irade ortaya konuyor bunun dışına çıkmak mümkün değil. çekişmeler olur, siyasi otorite bunu görür, çözüme doğru zorlar kurumları. onun için de bir siyasi otoritenin, başbakanın bu konuya önem vermesi lazım.

    bu anlamda askerin istihbarattaki konumunun farklılaşması mı sözkonusu?

    haber kaynakları, silahlı kuvvetlerin de var jandarmanın da. tüm mesele mit’le beraber onun bir havuzda birleştirilmesi, bilgi kaynaklarından akan bilginin ortak bir sepette toplanması. yasal olarak mit devlet çapında istihbarat yapmakla yükümlü olan kurum ve tüm istihbaratın onda birleşmesi lazım. geçmişte fiiliyatta bazı gelişmeler olmuş zaman içinde. şimdi yasanın özüne dönülmüş oluyor. mesela ges komutanlığı'nın bağlanması gibi. 2937 sayılı yasanın gerektirdiği koşullara dönülüyor.

    eskiden sivil-asker çekişmesi vardı. şimdiyse sivil-sivil çekişmesi, mit’le emniyet çekişmesi var deniyor.

    bilmiyorum ama sonuçta başbakan’ın ve içişleri bakanı’nın alacağı tavır çok önemli. kurumlar bir noktaya kadar bağımsız davranabilirler, neticede hükümete bağlıdırlar.

    * "syrian-iraqi-iranian triangle to leave turkey on slippery slope" başlıklı haberin orijinali için http://www.hurriyetdailynews.com/…906&newscatid=338

    kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/planet/19622203.asp
hesabın var mı? giriş yap