• huseyin nihal atsiz romani. milliyetciligi bir tarafa ayiklarsak, okunmaya degebilecek guzel psikolojik tahlillerin bulundugu roman.
  • romanın son on sayfasına kadar "bu muymuş türk milliyetçiliği" dedirten,ama o son on sayfada altın vuruşu yapan şahane roman... tanrının huzurunda tüm peygamberler eğilirken,kürşad,mete han gibi türk büyükleri yere diz vurur ve tanrıya meydan okur sen kimsin ki der gibi...sakıncalıdır...
  • nihal atsız'ın tarih görüşünü, kaybeden bir subayın kişisel tarihiyle yoğurarak anlattığı roman. geri gelen mektup ve mutlak seveceksin beni bundan kaçamazsın gibi iki aşk şiirinin yoğunluğu selim pusat'ın ne denli derin bir aşk acısı çektiğini ve bu acıların düşünce yapısına nasıl yansıdığını çok iyi gösterir.
  • aşk konusunda pek çok insanın hoşuna gitmeyecek de olsa, bazılarının doğru bulacağı şeyler içeren kitap. çevremdeki herkese okutmaya çalışıyorum, okuyan da çok beğeniyo. demek ki önyargıyı bırakıp bi yerden temin edip okumak lazım.
  • ruh adam, kendi nefsi ile mücadele eden selim pusat'ın macerasını anlatır.
    kitabın başında bir masal anlatılır aslında bu masal selim pusat'ın macerasının özeti gibi gelmiştir bana.
    gerçekten önyargısız mutlaka okunmalı.. önyargısız diyorum çünkü atsızı sevmeyen insanlar var..
    yazarın kim olduğuna bakmaksızın okursanız kitabı çok seveceksiniz..

    bir erkek, "ızdırap çekiyorum, sen de beni seviyor musun?" diye ağlıyor, bir kadın da buna "sus sus ben de ızdırap çekiyorum" diye cevap veriyordu. kitap bitince insanın kulaklarında çınlayarak kalan cümle..

    bu arada, selim pusat'ın mahkemeye çıkış sahnesi gerçekten çok etkileyicidir... sahne diyorum çünkü kitabı okurken aynı zamanda seyrediyordum.. kafamda canlanmıştı çok güzeldi..
  • türk ezoterizmi, isyan ahlakı. bir anti-parlamenteristin umutsuz huruç harekatı.
    mitoloji dersi, tarih sohbeti. uykusuz gecelerin şahdamar kan kardeşi.
    yuğ töreni, semboller geçidi. yahudi tanrısı’nın acıklı kaybedişi...
  • “...ayşe pusat, kocasını daima aşın bulmuştu. evlenirken onun bu aşırılığı hoşuna gitmiş olmakla beraber zamanla bunun biraz durulmasını beklemiş, fakat ümidi boşa çıkmıştı. bu adamda gizli kaynaklardan gelen bir ateş vardı ki, onu daima aşırılığa, tehlikeye, kendini harcamaya sürüklüyordu. muayyen kanaatlerinin dışındaki bütün meselelerde bir çocuk kadar saf ve bilgisiz olan, çabuk aldatılan kocası, herkese ve her şeye inanan kocası şimdi müthiş bir münkirdi. artık onu aldatmaya imkan yoktu....”

    “....pusat artık hiçbir şeye inanmıyor, herkesi iğrenç görüyor, her zevki bayağı buluyor, her şeyle ince ince istihza ediyordu. o yaralı bir insandı. kalben ve hissen askerliğe bağlı kalmış, fakat bu çirkef asırda bazı askerlerde bile askerlik ruhunun tavsadığını görerek en derin yerinden incinmişti. en alçak iftiraların çamuruyla boğulurken, görülmemiş haksızlıklara uğrarken tanrı kendisine yardım etmemiş, ummanlar gibi olan rahmetinden bir damlacık bile saçmamıştı. ahlakı, adaleti, insanlığı, dostluğu, her şeyi görmüş, bunların birer serap olduğunu acı tecrübelerle öğrenmişti. altı uçurum olan çürük bir tahta köprü üzerinde kendisini nasıl emniyette sayardı...”
  • “...dün okuduğu satırlara hayâsız bir gazeteci şarlatanlığı diye bakmak ümidi, kendisinin vatan haini olduğu hakkındaki resmi tebliğle tamamen kırılmıştı. pusat bunu okuyunca, en sez yerinden ölümcül yara alanlar gibi göklere bakarak allah'ı aradı. boşluktan başka bir şey yoktu. içinde azgın duyguların şahlandığını hissetti ve milyonlarca insana karşı tek başına kudurmuşçasına dövüşmek için korkunç bir ihtiras duydu. yazık, dövüşebilmek saadetinden de mahrumdu...”
  • “...o zaman arkadaşı şeref'i hatırlardı. ‘ tiyatro bitti beklemeye lüzum görmüyorum ...’ acaba kendisi neyi bekliyordu? içinde anlaşılmaz bir duygu vardı ki, ona bir şey beklediğini söylüyordu..."

    "...büyük bir uğultu duyuyordu... bu gürültü insanlık, erkeklik, askerlik gibi üç büyük yapının yıkılıp çökmesinden geliyor ve bu yığınların altında kalan şeref ve haysiyet heykelleri de tuzla buz olarak ortadan kayboluyordu..."
  • biçim olarak antik yunan tragedyalarına benzer bu roman. metnin hemen başında verilen uygur masalı ve son bölümdeki öğrencilerin diyaloğu, selim pusat'ın başka türlü eyleyemeyeceğini gösterir. diyeceğim, yazgı, yüzbaşı selim pusat 'bu çağda' dünyaya gelmeden önce "ağlarını örmüştür".
    şamanizm, budizm, maniheizm göndermeleri, "atsızcı" tarih felsefesi ve psikolojik tahliller bakımından, türk romanı içinde müstesna bir yeri olan yapıt.
hesabın var mı? giriş yap