*

  • david rosenhan, kendisi de dahil , daha önce hiçbir ruhsal sorun yaşamamış 8 kişi belirledi; her biri daha önceden anlaştıkları bir tarihte, amerika’nın değişik yerlerindeki akıl hastanelerine başvuracak, o gün görevli psikiyatriste, kafalarının içinde devamlı ‘pat’ diye bir ses duyduklarını söyleyeceklerdi; ve söyleyecekleri tek yalan bu olacaktı. bunun dışında tamamen normal davranacaklardı.

    peki, sonra ne oldu?
    “hepimize ‘deli’ teşhisi kondu ve hastaneye yatırıldık.”
    hepiniz mi?
    “aynen öyle !”
    ve bir kişi bile deli değildi?
    “hayır, bu insanların delirdikleri teşhisini koyacak kimse yoktu. arkadaşlarıma, aileme, ‘birkaç gün kalıp çıkacağım’ demiştim; kimse iki ay tutulacağımızı düşünmemişti elbette.”
    yedisine ‘şizofren’, birine de ‘bipolar’ bozukluk teşhisi konan bu kişilere ağır ilaçlar verildi. kısa süre içinde anladılar ki; doğruyu da söyleseler hastaneden çıkmalarının tek yolu, deli olduklarını kabul edip, iyileşmeye çalışıyormuş gibi yapmalarından geçiyordu. rosenhan, sonunda akıl hastanesinden çıkıp, yaptığı deneyi açıkladığında ortalık karıştı; dolandırıcılıkla suçlandı. hastanelerden biri rosenhan’dan, ‘başka sahte hastalar yollamasını; bu kez hangisinin akıllı, hangisinin deli olduğunu tespit edeceğini’ söyledi. rosenhan’ın, “tamam!” demesi üzerinden bir ay geçtikten sonra; aynı hastane gururla, “41 hastanın sahte olduğunu belirlediğini” duyurdu. bunun üzerine rosenhan, hastaneye hiç bir sahte hasta yollamadığını ilan etti.
    “pat deneyi” amerika’da psikoloji camiasında bazı çevreleri sarstı; onlara göre artık modern toplumda insanların en gizli duygularını anlamak ve kontrol altına almanın yeni bir yolu bulunmalıydı.
    http://www.ozguruniversite.org/…ozgurluk_kapani.php
    ve
    http://en.wikipedia.org/wiki/rosenhan_experiment (ufak farklarla, esas ayni)
  • deneye ismini veren "pat", aslında "thud"dır. kafalarında duyduklarını söyleyecekleri diğer kelimeler de empty ve hollow'dur.
  • bu deneyin bence en komik yönü gerçek hastaların "bunlar sağlıklı olm, deli meli değil sadece aramıza sızmışlar?" diye doktorları uyarmaları ama tabi doktorların sallamamaları.
  • 6 sene ilaç mümessili olarak çalıştığım sağlık sektöründe hep antidepresan ve antipsikotik ilaçlar çalıştım. bu dönemde ben de bir hastanın tamamen iyileşebildiğini bir doktor nasıl tam manasıyla anlar diye merak ederdim. ilginç bir çalışma olmuş. bu çalışmayı ilaç tanıtımı yaptığım zamanlar doktorlara anlatsam bir kutu ilacımı yazmazlardı.
  • burada anlamanız gereken detay şudur. psikiyatride kan tahlili görüntüleme yöntemi vs kullanılamaz. semptomların anlaşılması ve bulguların toplanması, tanının konması ancak iletişim ile olur. yani sen tamamen aklı başında bir insanken kafanda sürekli pat diye bir ses duyma şikayeti belirtiyorsan bu tamamen aklı başında olmadığını ve tedavi olman gerektiğini gösterir. hiç kimse "ya bu çok sağlıklı bir adam kafasında da pat sesi duyuyor olsun ne olacak ki canım" demez. bir süre sonra da geçti düzeldim dersen hastaneden gönderilirsin normal olarak.

    herşeyin tamamen sağlıklı iken laboratuvar tahlillerinde hile yapabildiğini ve kırmızı kan hücresi sayısını fazla gösterebildiğini farzedelim. tekrarlanır tahliller, vücudun en ince ayrıntısına kadar muayene edilir, tetkiklere tabi tutulursun neticede bunun sadece kırmızı kan hücresi yüksek gönderelim gitsin denmez mevcut durum için tedavi verilir. sen bu ilaçları kullanmayıp tuvalete atar bir süre sonra iyileştim dersin sorun biter tedavi olur dönersin. aynı şey.

    hepsinin benzer tanılarla benzer tedavi alması ise bilimin tutarlılığını göstermiştir.
  • rosenhan ile beraber, üç psikolog, bir psikiyatr, bir öğrenci, bir pedagog, bir ev kadını ve bir ressamdan oluşan sekiz kişi, ayrı ayrı, gaipten sesler duyduklarını söyleyerek kliniklere başvururlar. 8 hastanın tümü, “boş”, “boşluk”, “nafile” gibi sözcüklerin kafalarında tekrarlandığını iddia ederler, ki bu sözcükler, varoluşsal bir krizin sinyallerini verdikleri için özellikle seçilmiştir.
    gruptan 7 kişiye şizofreni, 1 kişiye manik depresif psikoz tanısı konduktan sonra 8'i de hastaneye yatırılır. hastaneye yattıkları andan itibaren tamamen “normal” ve uyumlu davranan, artık ses duymadıklarını söyleyen kişilerin hasta olmadıklarına hekimleri ikna etmeleri, ortalama olarak 19 gün sürer.
    hastaneden taburcu ederken bile “gerileme dönemindeki şizofreni” teşhisi koyarak yollanırlar. rosenhan’a göre bu tanı, akıl hastalıklarının iyileştirilebilir olarak görülmediğini gösteriyor; çünkü gerileme durumunda şizofreniye sahip olmak, aklı başında olduğunuz anlamına gelmiyor.

    işin en dramatik kısmı da; o sırada kliniklerde yatan 118 gerçek hastadan 35’i, rosenhan ve ekip üyelerine "sen deli olamazsın, herhalde hastaneyi teftişe gelen bir gazeteci ya da profesörsün” der, kalan hastalar da bu kişilerin önceden hasta olup şimdi düzeldiğine inanırken hastanedeki hekimlerin numara yaptıklarını anlayamaması.

    rosenhan’ın bu çalışması sonucunda amerikan psikiyatri birliği, akıl hastalıklarının tanı ve istatistik el kitabı adlı rehberini değiştirmiştir. deney sayesinde akıl hastalarının da iyileşip taburcu edilebileceği fikri yerleşmeye başlamıştır.
  • linkten 1973 tarihli makale okunabilir.
    [on being sane in ınsane places on being sane in ınsane places- rosenhan, 1973]

    açıkcası bu deneyin bir çok çarpıcı sonucu olmuştur.
    amerikan psikiyatri derneği bu konuyu ciddiye almış ve tanı kriterlerine amiyane tabirle şekil düzen vermiştir.
    bir çok psikiyatrist tarafından bir hayli ciddiye alınarak incelenmiş aynı zamanda da eleştirilmiştir.
    çalışmanın toplum gözündeki temelleri olarak kabul edilen "deli olmayan ama farklı olduğu için deliler koğuşunda kilitli tutulan mağdur insan" kabusu pek bir pekiştirilmiştir.
    daha ilgi çekici olan ise bu çalışmanın eleştirilerinde yatmaktadır.
    sonuçta semptom (hastanın şikayetleri) ve bulgular (muayene, röntgen laboratuvar,..) bir hastalığın tanısında kullanılmaktadır. psikiyatrik hastalıklarda maalesef röntgen, lab. sonuçları gibi şeylerin etkisi sıfıra yakın olmaktadır. bu bağlamda semptomlarını söyleyen (kafamda sesler duyuyorum gibi) hastaya yönelik bi tedavi başlanmıştır.
    bu bakımdan iki önemli eleştiri getirilmiştir (bana göre).
    1- psikiyatrist (veya genel olarak doktor), semptomları konusunda yalan söyleyen sağlıklı insanı ayırt etmek gibi bir fonksiyonu yoktur. sonuçta düzgünce kurgulanmış, söylemesi gereken semptom düzgünce kurgulanmış bir hastadan bahsedilmektedir.
    2- basitçe bir torba kanı alıp için ve acil serviste doktorun önünde kusun. kustuğunuz şey kan olacaktır. dahiliyeci veya acil servis doktoru sizin mide kanamsı geçirdiğinizi düşünerek sizi hastaneye yatırıp uygun tedaviyi ayarlayacaktır. bu aşamada doktor sizin kan içip, hastanede kan kusan, kısacası mide kanamsı taklidi yapan sağlıklı bir insan olduğunuzu düşünmesi gibi bir şey söz konusu olmayacaktır. ancak 2-3 gün sonra yapılan endoskopi gibi tetkikler sonrası sağlıklı olduğunuz anlaşılacaktır. bu son aşama ise psikiyatri kliniğinde zaman almakta (görüntüleme yöntemler, film, lab. değerleri yol göstermeyeceği için) ve ancak uzun süre devam eden hastalarla konuşmalar sonrası anlaşılacaktır.
hesabın var mı? giriş yap