• politikadan insan emotio'sunu çıkarıp onu tamamen rasyonel işleyen bir sisteme dönüştürmüş kuram. toplumların davranış çerçevelerinin öngörülebileceğini esas alır, ancak bunu yaparken politikacının bireyliğini ve kararlarına etkiyen impulsif ve emosyonal faktörleri gözardı eder. tüm siyasi süreçler ve olguları machtverhältnis odaklı olarak ele alır.
  • bir ulkenin kisilerden farkli olarak tarihsel surecte uyguladigi politikadir..mesela ruslarin reel politikasi "sicak denizlere inmek" ken turkiyenin politikasi son 100 yilda misak i milli sinirlarini korumak olmustur..

    tabii ki amaclar tarih icinde degisebilir..bu amaclara ulasma sekilleri de degisebilir..mesela ruslar yuzyillarca slavlari kullanarak sicak denizlere inmeye calismalarina ragmen soguk savas yillarinda tee hindistan dan inmeyi denemislerdir..

    reel politika cok onemli bisiydir..reel politikasi olmayan uluslar yikilmaya mahkumdur..bugun reel politika cok guzel bi seydir..
  • henry kissinger'ın, diplomasi adlı kitabında ''güç hesapları ve ulusal çıkarlar üzerine kurulu dış politika'' olarak tanımladığı kavram.
  • (bkz: raison d'etat)
  • (bkz: coup d' etat)
  • siyasi ve felsefi akımlar gibi, yavaş yavaş oluşum gösterdiği bir sürecin ardından ortaya çıkmıştır. 1659 pirene anlaşması'nın imzalanmasıyla habsburg hanedanlığı'nın en büyük güç olma özelliği elinden alınmıştır. herkesi tehdit eden bu büyük gücün olmadığı yerde protestan devletlerin oluşturduğu -fransa destekli- mezhep kardeşliği sona ermiş, ittifaklarda inançlardan ziyade güç dengesi ve çıkarlar daha fazla gözetilmeye başlanmıştır. bu anlaşmadan önce de politika sadece dine ve inançlara bağımlı değildi, mesela osmanlı-fransa ittifakları buna bir örnektir. ama bu tarihten sonra ittifaklar çıkarlarını/sınırlarını savunmak, güç dengelerini gözetmek veya kıtaya hakimiyet amaçlı kısa süreli ve değişken bir şekilde yapıldı*. yani pratikte realpolitik devletler için ilk sıraya çıkmış oldu. daha sonraları bismarck alman birliği'ni kurarken en bilinen örneğini vermiştir.
  • genellikle uluslararası ilişkiler ve siyaset biliminin kavramlarından kabul edilir. kavramın anlattığı ilk şey mevcut, hâlihazırdaki siyasetlerin güç temelinde şekillendiği ve güçlü olanın siyaseti belirlediğidir. buna göre siyasal aktörler bu gerçekliği farkında olarak davranmalı ve din, ahlak, namus, şeref, haysiyet gibi metafizik kavramlarla siyaset üretmemelidir. örneğin amerika'nın hegemonyası reelpolitik bir durumdur.
  • 'gerçekçi' politika yapma biçimi.

    hani sürekli 'şartlar buna müsait değil', 'durum sizin sandığınızdan çok daha başka', 'ne yapalım, elimizdeki en iyisi bu' ya da 'başka çare yok, sol çok güçsüz' gibi durumu değiştirmekten aciz, nesnel gerçekliğe teslim olmuş sözler duyarız. işte bunların tümü reel politiktir, yani devrimci politikanın karşıtıdır.

    devrimci sınıf güçlerinin şu anda zayıf da olsa geliştirilmesinde, güçsüz de olsa bağımsızlığını sürdürmesinde ve örgütlenmesinde ısrar etmek yerine, "iktidardakilerin iyi politikalarına destek, kötü politikalarına eleştiri" gibi bir stepne görevi görmeyi savunur bu fikir. çünkü "ne yapalım, elde olan budur."

    teslimiyet. marksizme ve sınıfa güvensizlik. yetinmecilik. iddiasızlık. "bir değişim olacaksa o da burjuvazi sayesinde olacak" imanı. ve tabii yavaş yavaş güçlü olana, onun düşünce biçimine tabi oluş, onun gibi düşüne düşüne giderek düşmana benzemek, düşmanlaşmak ve devrimcilere küfreder hale gelmek.

    sscb'yi ve daha nice sosyalist örgütü çöküşe götürüp, halkını açlığa mahkum eden işte bu düşünce biçimidir. düşmandır.
  • herhangi bir ideale veya kurama bağlanmadan tamamiyle mevcut gerçeklere uyum sağlayarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak anlamında kullanılan almanca terim olup dış politika kavramı olarak dilimizde kullanılır.
    bismarckın alman birliğini sağlamak için izlediği politika realpolitikin en bilinen örneğidir.günümüzde realpolitikayı en yoğun biçimde uygulayan devlet ise abddir.
  • aynı zamanda bir northern exposure bölümü.
hesabın var mı? giriş yap