• grace jones'un warm leatherette albumunde bulunan the pretenders coveri.
  • tamara jenkins'in the savages'dan sonraki 10 senelik arayı sonlandırdığı ve sundance'de görücüye çıkan netflix yapımı yeni filmi.
    kathryn hahn, paul giamatti ve molly shannon'ı kadrosunda barındırması bir yana aldığı yorumlarla da iştahımı kabarttı.
    film kısırlık tedavisi gören bir kadın çevresinde geçiyormuş. netflix izleme listesine aldım yayınlanmasını bekliyorum.
  • 5 ekim'de netflix'te yayınlanacak tamara jenkins filmi.

    fragman
  • yönetmenliğini tamara jenkins'in yaptığı, başrollerinde paul giamatti, kathryn hahn ve kayli carter'ın yer aldığı 2018 yapımı netflix filmi.

    film, dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 14. sundance film festivali'nde yapmıştır.

    filmde, ilerleyen yaşlarına rağmen çocuk sahibi olmak isteyen bir çiftin komik ve dokunaklı hikayesi anlatılmaktadır. richard ve rachel'ın evliliği oldukça stresli bir evreden geçmektedir. ikili, çocuk sahibi olmak istemektedir ancak yaşları ilerledikçe bu isteği gerçekleştirmek zorlaşmaktadır. doğal yöntemlerden tüp bebeğe kadar türlü yöntemlere başvuran çift kısırlık sancıları çekmektedir. yardımlı üreme ve evlat edinmenin iç dünyasına sürüklenmeye başlayan çiftin hamilelikteki başarısız girişimleri hep duygusal olarak zihinlerini hem de banka hesaplarını çökertmiştir. rachel’ın biyolojik saatinin ilerlemesi sebebiyle doktorlar, bir yumurta bağışçısı bulmasını tavsiye ederler. tam o sırada üvey yeğenleri sadie, bard koleji'ni yarıda bırakıp çiftin yanına yerleşir. ikili, sadie'nin gelişi ile birlikte hem çocuk sahibi olma umutlarına hem de birbirlerine yeniden tutunabilmeye başlar ve olaylar gelişir.

    film, iki saat boyunca bizleri çocuk sahibi olmak isteyen bir çiftin yanına götürüyor adeta. adım adım her aşamanın ilk dakikadan itibaren işlendiği film, işlenilen konuya duygusal ve fiziksel yönden başarılı bir şekilde yaklaşmayı başarıyor. üç ana karakter üzerinden ilerleyen ve zaman zaman kırılma noktalarının olduğu filmde, olaylar son derece akıcı ve merak uyandırıcı bir şekilde ilerliyor. ele alınan konu dolayısıyla, insan bedeni, cinsellik, ebeveynlik gibi kavramların üzerine basarak veren yönetmen aynı durumda olan kişilerin duygularına tam anlamıyla tercüme olmaya çalışıyor. yer yer komedi unsuru barındıran sahneler olsa da dram yönünün ağır bastığı filmde sadie karakterinin de kendi ailesi ile yaşadığı sorunlar filmin akışına oldukça etki ediyor. kolay izlenen ve iç ısıtan sahneleri ile öne çıkan film izleme listesine alınması gereken yapımlardan.

    filme puanım: 7,5
  • kariyerleriyle meşgul olan 40'lı yaşlarında bir çiftin, çocuk sahibi olma çabalarını anlatıyor. iki kişinin özeli olan cinsellik ve çocuk yapma çabası, kısırlık tedavisi ile başka bir boyut alıyor. filmin adı* da bu gerçeğe atıfta bulunuyor olsa gerek. tamara jenkins, bu filmin senaryosunu kısırlık tedavisi gördükten sonra yazmış. belki de o yüzden masum, gerçekçi ve hayata dair bir film. ayrıca, kısırlık tedavisi ve çocuk sahibi olma çabasının sadece finansal yükü değil duygusal ve sosyal açıdan etkileri de anlatılıyor. bu kadar hayatın parçası olan ancak üzerine pek konuşulmayan kısırlık tedavisi ve çocuk sahibi olma çabası, biraz dram çok az da komedi tadıyla bu filmde.
  • bana bir ted konuşmasında duyduğum "artık çağımızın orta yaş krizi istediğin spor arabayı alamamakla değil, bir çocuk sahibi olamayacağını anlamakla ilgili" cümlesini hatırlatan ve ele aldığı konuyu büyük bir gerçeklik ve hassasiyetle işleyen dram türündeki netflix filmi.

    film müthiş bir akıcılıkla ilerliyor, büyük ihtimal devamlı yeni bir deneme yeni bir çare arayışı olduğu için. özel hayatın özel olma özelliğini yitirişi, tedavi sürecininin dahil olan herkese getirdiği maddi ve manevi ağırlık çok başarılı ele alınmış. yumurta donörü genç kadına doktorun davranışı da dahil olmak üzere içerik aynı zamanda fertilite endüstrisi denebilecek kurumun tıbbi etik değerlerini de sorgulamayı gerekli kılıyor.
  • 40'lı yaşlarında bir çiftin çocuk sahibi olma çabası üzerine sade ve doğal oyunculuklarla akan klişelere batmayan o kadar gerçek ve sade bir film ki. çok sevdim. zaten içinde paul giamatti'nin yer aldığı herhangi bir filmi sevmemem neredeyse imkansız. muhteşem bir oyuncu.

    uyarı: kalabalık bir ortamda izleyecekseniz ilk 5 dakika sesini kısarak izleyin. benim başıma gelenin sizin de başına gelmesini istemem. bir anda "ne oluyor lan" diyerek sesi kısma çabası içine girmek hiç hoş değil çünkü.
  • oyunculuklar dişında baska hic bir parlak yeri olmayan bir film.

    --- spoiler ---

    climax noktasina getiren olaylar arasinda, sadie karakterinin flortlestigi cocugun onunde kendisine tuvalette hormon ignesi yapmasi falan var. yani dusunun, oyle kisir bir konu aynı zamanda adiyla musemma, ozel bir konu. film bittikten sonra bilerek yapildigini sandigim focus’u tutturamama, ekranin 1 saniye bulanik kalmasi bana bilerek yapilmamis, hata yapilmis gibi gelmeye basladi filmin vasatligindan.

    baslarda partlara bolunen film bi anda bundan vazgeciyor? sonra o bolunen yerler 2 kez daha tekrar ediliyor. yani izleyici tup bebek dongusunu zaten film bitince hic partlara bolunmeseydi de kavrayacakti mecburiyetten.

    populer kulture ait gondermeler, siyasi laf sokuslar avuc ici kadar olan hikayeyi daha da kotulestiriyor. ornek vermek gerekirse; yarim tabak makarnaya 2 tabaklik pesto sos dokmussunuz gibi makarna yerine sos yiyorsunuz filmin cogu yerinde.

    ayrica filmin evrensel bir dili yok, tam bir yuksek gelirli amerikali filmi. karakterlerin catismasini icsellestirmek; temeli orta sinif eglencesine dayali sinema “sanatinda” cok zor. asgari ucretle calisan bir insan, bu karakterlerin duygu durumuyla istese de bağ kuramaz. konu en primitif durumlardan biri olan cocuk yapmak olsa bile. testis kürenajıni *mountain dew icecegiyle anlatiyor film, rahime embiriyo birakirken prograsif metal dinleyen bir doktorun espirilerine maruz kaliyor karakterler?

    ayrica; bu kadar tutkulu cocuk isteyen yuksek zumreye dahil insanlar gider 4. dunya ulkelerinden birinden evlat edinirdi bile vs.

    son olarak; sundance film festivaline kabul şartlarindan biri herhalde credit akarken filmin devam etmesi, 4 filmden 1’inin finali boyle.
    --- spoiler ---

    sonuc olarak vasat bir film, izlemeyen cok sey kacirmaz.
  • başarılı oyuncular haricinde gerek süresi gerek konuyu işleyişi ile beğenemediğim netflix filmi.
  • netflix'in en iyi işlerinden biri. bunda elbette ki tamara jenkins'ın çok büyük etkisi var. kişisel ve ailevi dramlardan leziz filmler çıkarabilen bir yönetmen kendisi. slums of beverly hills ve the savages filmlerinin ardından üçüncü uzun metraj filmi. filmleri arasında on yıla yakın süreler koyan, anladığım kadarıyla canı ne zaman isterse o zaman kamera arkasına geçen cool bir kadın.
    son filmiyle bizi, çocuk sahibi olmanın dayanılmaz ağırlığına mahkum ediyor. basit bir seks sonrası neredeyse çiftlerin çoğunun sahip olabileceği bu yük, kimi çiftler için gerçekten katedilmesi zor bir yolculuğa dönüşebiliyor. kendi kişisel hikayesinden beslendiği bu filminde dramı ve komediyi yerinde kullanarak çok iyi bir iş çıkarmış. uzun zamandır böylesine sade ve duru bir film seyretmemiştim. marvel filmlerinin hızına alışan gözlerimize bu film çok yavaş gelecektir eminim ki. bu yüzden filmin çoğunluğa hitap etmeyeceğini rahatlıkla söyleyebilirim. basit insanların basit hikayelerini seviyorsanız bu filmi beğenebilirsiniz.

    -spoiler-

    çiftimizin, üvey yeğenleri sadie üzerinden aldıkları karar beni düşündürtmedi değil. onların yerinde olsam böyle bir istekte bulunamazdım sanırım. size bu denli yakın bir kimsenin çocuğuna ebeveynlik yapmak çok yıpratıcı ve stresli olurdu diye düşünüyorum. babası olarak, çocuk büyüdüğünde gerçekleri onunla paylaşmak zorunda kalsaydım ona ne derdim bilemiyorum. gerçek annenin aileye bu kadar yakın olması taşıyıcı anne için katlanılmaz bir hal alabilirdi. zaten yatakta yan yana uzandıkları sahnede rachel, verdikleri kararda kısa süreliğine şüpheye düşer gibi oldu. sadie'nin düşüncesizce "acaba çocuğumuz bir yazar olur mu ilerde" dediği sahne filmin en can alıcı yeriydi. bir filmde olması gereken çatışma işte budur dedim o sahneyi izlerken.

    ama diğer taraftan da çiftimize hak vermiyor da değilim. sonuçta böylesine özel bir meselede en güvenebileceğin kişi, yine sana en yakın olan kişidir. daha önce duygusal olarak bağlandıkları ve güvendikleri genç kız tarafından aldatıldıkları düşünülecek olursa üvey yeğenlerine açılmaları hiç de şaşırtıcı değil aslında.

    tabi bütün bu sancılı çocuk sahibi olma sürecinin ardından filmin arka planda söylemeye çalıştıkları da kayda değerdi. filmin sonlarına doğru sadie'i bıraktıkları sahnede richard, sadie'ye "bir ay sonra yine görüşürüz" diyor. sadie ise bir ay sonra erkek arkadaşı sam ile planlarının olduğundan bahsediyor. yani anlayacağınız o büyütüp yetiştireceğiniz çocuk önünde sonunda yanınızdan ayrılıp gidiyor.

    peki o zaman neden çocuk sahibi olmak istiyoruz. genlerimiz mi bizi zorluyor ya da etrafımızdaki çocuklu aileleri görmek bizde baskı hissi mi yaratıyor? belki de sırf evliliği devam ettirmek için çocuk yapmaya karar veriyoruz. herkesin kendince bir cevabı vardır elbet. ama hiçbirimiz bu eylemi tam anlamıyla sorgulamıyoruz. kendi açımızdan bakarsak, hangimiz anne ve babamıza çocukken hissettiğimiz sevgiyi besleyebiliyoruz şu an. çocuklar, bana hep bir süreliğine sahip olduğumuz oyuncaklar gibi gelmiştir. bakıyoruz, eğleniyoruz ve bırakıp gidiyoruz. daha doğrusu onlar bizi bırakıyor. pinokyo gibi canlanıp evi terk ediyorlar.

    belki de richard gibi başımızı yastığa koyup "şu an çok rahatladım bu işten kurtulduğuma" diyebilmeli ya da masanın bir ucunda gözümüz sürekli kapıda oyuncağımızı getirecek o genç kızı bekleyip durmalıyız.

    -spoiler-
hesabın var mı? giriş yap