• eski roma da dindarlığın tanrıçası.
  • kanımca eski romalı' nın zihnin tam ortasındaki top dağıtıcıdır,on numaradır pietas.

    wikipedia 'da da "pietas was also one of the roman virtues, along with gravitas and dignitas. pietas is usually translated as 'duty' or 'devotion'.." ifadesi kullanılmıştır ve doğrudur ( http://en.wikipedia.org/wiki/pietas )

    augustus, roma 'nın göğünde tek başına kaldığında, bir bacağı batıda bir bacağı doğuda, haşmetli antonius'u orospu kleopatra 'nın kollarında ölüme terk etmenin de verdiği kahramanlıkla (bkz: marcus antonius/@jimi the kewl) reformlara girişti. (bkz: augustus/@jimi the kewl)

    ve biliyordu ki; kültür, düşünce yaşamı maddi yaşam kadar mühimdi. yalnızca, siyasal ve ekonomik gelişmenin yeterli olmadığını biliyordu. roma'ya eski büyüklüğünü manevi yoldan, düşünce ve kültür alanında yeniden vermek istiyordu. manevi yani düşünsel yönde istediği ilerlemeyi gerçekleştirmek için yaptığı devrimler üçe ayrılır diyebilirim;

    1- dinsel
    2- edebi
    3- güzel sanatlar

    işte pietas, bu inkılaplar içinde hem dinsel hem edebi özellikteki bir karakterdir, roma'nın üstünde yeniden egemenliği oluşmasını arzuladığıdır.

    şimdi eylemlere bakalım;

    - palatinum tepesi'ne bir apollon tapınağı yaptırdı.(kendi imparatorluğunun apollon sayesinde olduğunu düşünüyordu.)
    - i.ö. 17 'de ludi saeculares / yüzyıl oyunları'nı düzenledi.
    - romalıları rahatsız eden yabancı kültürlerden geçmiş ayinleri, oturmuş ritüelleri yasakladı. bu mühim bir hadise, zira eski roma'ya yani eski roma 'nın adetlerine, atalarına, toprağına sadakati yani pietas'ı doğrudan ilgilendiren bir hamle olarak değerlendirebiliriz bunu.
    - doğudan batıya geçmiş tanrı/kral kültünün augustus 'un kendisi üzerinde vücutlaşması, liderin tanrılaşması. bu işte yeniliktir, pietas'ın dışında veya sınırları dahilinde olduğu tartışılır. zira ata romulus da tanrılaşmıştır. j. caesar da öldükten sonra tanrılaştırılmıştır. ama yaşarken, augustus'un tanrılaştırılması tamamiyle doğu kaynaklı olup, pietas'taki sadakat anlayışına, tanrı imparator 'a sadakat kavramını da eklemiştir.

    şimdi buraya kadar ki kısım işin dini reform kısmı. peki ya edebi kısmı nedir? ona bakalım;

    bir kere bu dönem inanılmaz derecede edebi açıdan altın bir dönemdir. bunun da iki çok açık sebebi söz konusu; 1) sadece edebi yeteneği olanların edebiyata atılması 2) augustus ve çevresinin, başta da dediğim gibi edeibyata hem kendi egemenlikleri hem de kültürel reformları açısından önem vermeleri. bu dönemde roma edebiyatına çeşitli kavramlar daha baskın şekilde girmekte; 'milli ülküler'

    pietas işte bu milli ülkülerin başında gelir. augustus bu ülküleri daha da tetiklemek için; latinlerin sanat güneşi vergilius 'a aeneis destanını yazdırmıştır, onu yönlendirmiştir. (bkz: aeneis/@jimi the kewl) bu destanda troya savaşı 'ndan sonra kentten kaçan aeneas ata'nın roma'yı kurmak için tanrılardan emir alması ve geçirdiği yolculuklar anlatılmaktadır. edebi deha vergilius efendi; augustus'un şahsını geçmişteki bir efsaneye doğrudan koyamayacağından, dolaylı yoldan onun soyunu aeneas 'a bağlayarak ve antonius 'la olan çekişmesini aeneas'ın roma'yı kurarken ki çekişmeleri babında anlatarak, hatta destanın bir yerinde baba anchises 'in agzından gelecek roma soylarının başarılarını, dünyaya egemenliğini anlattırarak muhteşem bir eser ortaya koymuştur. tarihte bu denli suniliği ve tarihsel gerçekliği bir potada eritmiş, hem yararcı (augustus'un egemenliği açısından - roma'nın bekaası açısından) hem de edebi yönden kuvvetli başka bir eser yoktur. işte pietas, bu destanda aeneas 'ın sıfatı olan pius yani dindar manasındaki pius'tan türemiş bir kelimedir.

    vergilius 'a göre; aeneas ata bir augustus prototipidir. aeneas nasıl yeni roma'yı kurmak için tanrılardan emir almışsa, augustus da kardeş kavgasından yakılıp yıkılmış roma'yı yeniden inşaa edecektir. işte destanın yararcılığı budur. pius aeneas kavramına bu açıdan bakmak lazım. yani pietas'ın romalılar için ehemmiyetini göz ardı etmeden, augustus'un reformlarını da göz önünde tutarak, sadakat manasını incelememiz lazım. daha çok şey söyleyeceğim ama sonraki entirilerde. yeter bu kadar yoruldum.
  • pietas, hiristiyanlık düşüncesinde de din ve inanç olarak algılanmıştır. roma pagan "sadakat" anlayışının mirasıdır iseviliğe.
  • eski roma'da; ana baba ya saygı, atalara saygı, tanrılara saygı, roma'nın erdemlerine saygı. kısacası bir roma'lı yurttaşın görev bilinci. roma'nın hırıstıyan idealizmine adım adım yaklaştığını sağlayan en buyuk olgu.
  • pietas, görev severlik, dindarlık, (tanrılara, aileye,
    atalara) görev duygusu, sadakat, bağlılık, muhabbet,
    yurtseverlik.

    (bkz: catullus) hiç olmaması gereken birine aşık olan ve yaşadığı şeyi bir hastalık olarak tarif eden bir aşk şairi.
    catullusun aşağıdaki şiiri, pietasa bir örnek sayılabilir, catullus tanrılara bağlılığını anlatarak onlara yakarıyor.

    "önceden yaptığın iyilikleri anımsamak nasıl zevk verirse insana
    görevine nasıl düşkün olduğunu kutsal adını bozmadığını ve hiç anlaşılmasında insanları aldatmak için tanrıların iradesini kötüye kullanmadığını …
    ey tanrılar, sizin işinizse acımak, ölümün tam kıyısındaki birilerine el uzatırsanız son kez,
    şöyle bir bakın zavallı bana, yaşamımı lekesiz olarak
    sürdürdüysem, bu belayı ve yıkımı alın benden! …
    artık istemiyorum sevgime karşılık vermesini namuslu olmasını da beklemiyorum ondan,
    zaten olacak şey değil:
    sağlığıma kavuşmak istiyorum sadece ve bu iğrenç hastalıktan kurtulmak:
    ey tanrılar, eğer size sadık kaldımsa,
    bağışlayın n’olur bunu bana!» (catullus, 76)

    pietas denince aklıma islam dininin sahih hadis kitaplarında geçen benzer bir hadis geliyor, hadis şu şekilde:

    hazreti ömer (ra)ın oğlu ebû abdurrahman abdullah ibni ömer (ra) rivayet eder.

    rasûlullah (sav)’i şöyle buyururken dinlediğini anlatır:

    “sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. bunun üzerine birbirlerine:

    - "yaptığınız iyilikleri anlatarak allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz", dediler.

    içlerinden biri söze başlayarak:

    - "allah'ım! benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim.

    birgün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım. onlar uyumadan önce de dönemedim. eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim.

    süt kabı elimde bütün gece şafak atana kadar başlarında uyanmalarını bekledim. çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. nihayet uyanıp sütlerini içtiler. rabbim! şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al!" diye yalvardı.

    kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.

    bir diğeri söze başladı:

    - "allah'ım! amcamın bir kızı vardı. onu herkesten çok seviyordum. ona sahip olmak istedim. fakat o arzu etmedi.

    bir yıl kıtlık olmuştu. amcamın kızı çıkıp geldi. kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüzyirmi altın verdim. kabul etti. ona sahip olacağım zaman bana dedi ki:

    "allah’tan kork! dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!"

    en çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım. verdiğim altınları da geri almadım. allah'ım! eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır", diye yalvardı.

    kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.

    üçüncü adam da:

    - allah'ım! vaktiyle ben birçok işçi tuttum. parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. bu paradan büyük bir servet türedi. bir gün bu adam çıkageldi.

    bana:

    - "ey allah kulu! ücretimi ver", dedi.

    ben de ona:

    - "şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi", dedim.

    adamcağız:

    - "ey allah kulu! benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum", diye cevap verdim.

    bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.

    "rabbim! eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar" diye yalvardı.

    mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler. (buhârî, büyû` 98, icâre 12, hars ve’l-müzârea 13, enbiyâ’ 53, edeb 5; müslim, zikir 100)
hesabın var mı? giriş yap