• muhammad ali'nin 25 mayıs 1965'de sonny liston ile yaptığı maçı kazanmasını sağlayan yumruk.

    henüz maçın ilk rauntunda liston ali'ye vurmaya çalışırken ali hızla geri çekilip bir yumruk atar. hem yumruğun hızı hem de liston'ın bir anda yere devrilmesi (öyle ki ali'nin bir sonraki yumruğu da boşa gitmiştir) nedeniyle çoğu insan (hakem ve ali de dahil) ne olup bittiğini anlamamış, yumruğu göremeyenler yüzünden de bu yumruk "phantom punch" olarak adlandırılmıştır. ağır çekimde şöyle bir şeydir bu olay:

    http://www.youtube.com/watch?v=prxngjkjxoo

    bu da ali'nin yerde yatan liston'a "kalk ve dövüş" dediği efsane haline gelmiş resim:

    https://i.guim.co.uk/…d6c10e69b485e9bd2eec6c3a932d5

    bu yumruk sonrası liston bir süre yerde kalmış, sonra ayağa kalkıp maça devam etmek istemiştir. hala kararsız olan hakem ring kenarındaki bir gazetecinin "liston 10 saniyeden fazla yerde kaldı" demesi üzerine maçı ali'nin kazandığını ilan etmiştir. üzerine bir sürü komplo teorisi üretilen bu sonuçla birlikte ali dünya ağır siklet boks şampiyonu olmuş; liston'ın kariyeri ise tepetaklak gitmiştir.
  • sonny liston'ın hayatını anlatan 2009 tarihli film.

    http://www.imdb.com/title/tt1131747/
  • boks tarihinin en bariz şikesidir heralde.

    http://www.youtube.com/watch?v=ziy9t8zfjai
  • ögp:
    fantom mantom olmayıp rakibin çenesine langırt diye inen ve s. liston'ın ışıklarını kapattığı yavaş çekimde açıkça görülmesine rağmen dünyanın en bütüncül meşhurlarından ve sporcularından birinin, hayatı boyunca adaleti, eşitliği ve insan haklarını savunmuş, insanlığın ibret alması gereken bir efsanenin ardından böyle laga luga yapılması hoş değil. muhammad ali bir ikondur, bir ekoldür, adeta bir yarı-tanrıdır, puttur... ileri geri konuşmayın gebertirim ulan... adfdjfg. şaka şaka, bir şey yapmicam, konuşucaz, gel gel...

    *

    entariyi yazdım yazdım bitmiyor. derleyip toplayıp düzeltmeye giriştim, o da bitmiyor. durmadan yeni şeyler ekliyorum... sikerler düzeni de editi de okunabilirliği de... artık kendim için yazıyorum yazıları buraya. bugünden tezi yok böyle karar verdim. yazarken çeşitli kaygılarla yazmak yazıyı etkiliyor. artık etkilemeyecek. istemeden bir yazma alışkanlığı oluşturuyor burası. benim için çok olumlu bir durum. daha çok yazı yazmaya teşvik etmesi önemli, her türlü rezilliğine rağmen sözlüğü değerli kılan bazı yanları cesedinin dahi çiğnenmiş ve tanınmaz hale gelmiş olmasına rağmen halen o değerleri yaşatıyor yazarlar. kendi içlerinde... galplerindeğühühühühüüü... sgfdg.

    bir de kenarda böyle bölük pörçük başı ortası yazılı bir sürü girdi var. onları da vidanjörle boşaltır gibi boşaltmam lazım, kenar taşacak artık 8 sayfa kenar mı olur amk. pizza hut'ın susamlı ekstra peynirli ekstra über mega kıtır kenarları bile benim kenarın yanında fakir kalıyor.

    bu böyle karışık bir yazı olacak. böreğin içine eskimiş bütün peynirleri eritip tek peynir haline getirip böreğin içine koyup pişirip sonra böreği yiyen kişi ne peyniri diye sorunca sessizliği tercih etmek gibi. dfgdfg.

    ne var bu entaride? ne yok ki? hüsran, trajedi, kayıp, zafer, hırs, intikam, göz yaşı, gurur, yıkım, utanç, ego, ve sonsuz bir mücadele. herkes kendiyle. kendi başkasıyla. evrenle. toplumla. savaş. harp. direnç. öfke. kan. ter. göz demiştik... öyle işte.

    arada bir bu entariye dönüp çeşitli eklemeler yapmayı düşünüyorum. ekşi'deki en uzun entry hangisi acaba? amk çocukları takipçileri açtınız madem bir de suser indeksli fihrist de yapın bare de bir sike yarasın database'çilik. aman banane amk. ben kendi köşemde sıçmama bakayım, kendi helamla ilgileneyim.

    yazı bir ay içinde enginlere sığmayıp hayalet yumruk içeriğinden taşarak kaptanın seyir defteri haline evrildi, iyi mi? neyse ne işte yia, amaaaan. bu entry'de böyle işte. tarih sınavında hocanın kağıtları okumadığını kanıtlamak için hendek savaşını anlatan essay'in ortasında maç anlatımına geçen öğrenci gibi... sarayda 100 yıldır 7/24 kuran okunan bir oda varmış hani. onun gibi. ekimin 24'ünde başladım, ay dönümünü bir hafta geçti. entarim bir yaşında*. sdgsdfg.

    o yüzden okuyacak olanlardan* şimdiden özür diliyorum çünkü hiç derli toplu olmadı. yazdıkça tüm adaletsizliklere karşı toplu bir isyana, kendi kendine döndürülen bir monoloğa evrildi, sağından solundan çekiştire çekiştire bu hallere geldi. arada eklemeler, uzatmalar, tutturmalar yapabilirim. neyse. ben bitti demeden bitmez olennn.

    detay:
    yok be, ben sadece yanlış bilinen bir gerçeği düzeltmeye gelmiştim. hayatta pek fazla şeyle ilgili fanatik seviyesinde olmadım. denedim ama olmadı. en azından sporla ilgili. yoksa ben de istemez miydim mesela kadıköy'de 40 bin kişi toplaşıp yek beden ve ruh halinde 11 kişinin ardında durmayı? ama hiç öyle bir aidiyet hissiyatı oluşmadı, niye böyle acaba hep merak etmişimdir.

    peki, uzanın şöyle. çocukluğunuza inelim... ya bilmediğinden değil aslında, muhtemelen egodandır. o kadar muhteşem bir insanım ki hiçbir şeye hayranlık duymam çünkü kendimi karşılaşabileceğim potansiyelin uçlarına kadar tahayyül etmiş bir konumda zannederim*, haliyle hiçbir şey bende hayranlık veya şaşkınlık veya beklenmedik bir duygu uyandıramaz. ileri seviye defans mekanizmalarından bir demet. öyle ileri ki*beklenti yelpazemin bir ucu yerdee bir ucu göktedir ya ey oğul. demiş... ondan sonra tanrı da muhammad'a dönüp demiş ki "çok gezen değil çok gören...."

    + cuuuutt. kestik. (ekibe:) tekrar alıcaz, burayı bozma.
    (konuşana:) sen gel bakim şöyle....
    oğlum hayırdır, ne anlatıyorsun sen? muhammad ali'nin hayalet yumruğu'nu çekiyoruz, sen egolar logolas falan, dinî öyküler, potansiyeller, gökler, vapurlar, tevrat'tan alıntılar tiradlar bi şeyler, iyi misin sen, güneş mi çarptı, aç mı kaldın, ilaçlı mısın naptın kuzum sen? bi su verin kızım şuna. git bir dolaş kafana oksijen doldur da gel. hava al biraz şöyle, konuya odaklan. allah allah ya... tövbeler tövbesi...

    - ...... pardon hodjam. siz de haklısınız.

    gezer gelir.

    -----

    - hodjam ben yine de bir bağlama yapayım siz kurguda beğenmezseniz...

    + tamam abi tamam ya. boşalt içini de biz de rahatlayalım sen de rahatla. sonra da işimize dönelim ya rab... amin.

    - sağolun hocam, var olun.

    + hadi hadi boş yapma, oku...

    - hodjam, ehihihi, şey hocam, ehihi, ekieki, oku dediniz ya hocam ehihihi... ehihihi. eki eki... oku ya... ehihihi. ilk emir hodjam. eki eki...

    + alın bunu çabuk buradan. al al al al...

    ---+++---

    bağlıyorum hocam, çok pardon... (karakterimiz rick dolton gibi kendini tokatlayıp gaza getirerek odağına döner)

    evet. bu fanatiği olamama duygusu yani i'm not in love in anything cool'luğu, zannedersin ki 70'ler new york'unda resimleri kapış kapış giden bohem bir ressama aittir. değildir halbuki. kendini beğenmişliğin, kendini kimseyle denk görmemenin, fani şeylere hayranlık duyamayacak kadar ulvi zannetmenin bir sonucu olamaz mı? olabilir. hayaller new york 70'ler, gerçekler ümraniye gebeşler... böyle bir ilçe yok ama olması gerekirmiş...

    belki hiçbir şeye hayran değilim ama bedeni toprakla çoktan bir olmuş, ölmüş bir boksörün adını aklamak için sayfalarca yazı yazıyorum ama hiçbir şeye hayran değilim, bozma, bozma... insan ne kadar da çelişkilerle dolu ve ikilem, üçlem, beşlem sahibi bir mahluk öle de mi_?...

    neyse ya ne diyordum lan ben... bir konudan ancak bu kadar sapılabilirdi herhalde. birazdan eşeklerin çiftleşme dönemlerini ardından da petrol yan ürünlerinin küresel ticaret ağındaki dağılımıyla ilgili bir rapor çıkaracağız birlikte. eved.

    öncelikle maçın satılık olduğu fikrinden vazgeçmek istemeyenler için ve dünyanın en meşhur spor fotoğraflarından biri. mali'nin burada maçın satılık olduğundan* bihaber bir şekilde phantom yumruk sonrasında yere yığılan sonny liston'a bütün öfkesini kustuğunu net bir şekilde görebildiğimiz bir kare. yani mali'nin buradaki hissiyatı "yeterince dövemedim, içim soğumadı, kalk da bir posta daha yıkayım..." değil mi?

    madalyonun sonny tarafındaki hikaye, şurada.

    yumruk fantom değildi ama ali'nin liston gibi bir boksörün yerden kalkamayacağı kadar sert bir yumruk olmadığından da kuşkulandığını aynı fotoğraftaki şaşkınlığından da hissedebiliyoruz.

    ne kadar öfkeli ve iddialı olursa olsun kurallara karşı son derece saygılı bir sporcuydu mali. bunu en güzel örneklerinden birini boks tarihinin en efsane mücadelerinden biri olan ayıboğan foreman'a karşı beyin-emek-yetenek-strateji-konsantrasyon beşlisiyle söke söke aldığı zafer maçında görülebilir. biliyorsunuz george foreman da efsane ötesi bir sporcudur ve yıllar sonra gidip tarihin en yaşlı ağır siklet dünya boks şampiyonluğu* ünvanını almıştır. bugün bu ünvan halen foreman'a aittir. üstelik mali maçına kadar önüne geleni domino taşı gibi seri şekilde yıkmaktadır ve mali ile birlikte çok ağır bir şekilde duvara toslamış ve o maçtan sonra uzun bir süre eski formuna ve kendine güvenine kavuşamamıştır. mali böyledir işte. adama kariyer tercihlerini, yolunu, gelmişini geçmişini sorgulatır.

    bir tur daha dönelim... madalyonun öteki yüzünde mali'yle hiçbir ilgisi olmayan çeşitli olaylar mevcut. dediğim gibi dönem o kadar karışık ki, bugün ülkemizde fetö metö yüzünden bütün izler nasıl birbirine karışıyor, benzer işler. az evvel* sözlük celebrity'si anglachelm ile ilgili bir savunma yapmıştım. sadece bu yazarı savundum. arkada dönen olaylarla hiçbir ilgisi olmadığını, bütüncül biri olduğunu düşündüğüm için...o olayda da görüldüğü gibi insanların düşünce ve varsayım skalası geniş. dönüyoruz bir tur daha...

    fantom... yani hayalet. yani aslında yok. ne kadar hadsizce yakıştırılmış bir etiket. yok. bunun başka bir versiyonu şu: my sarcasm is so advanced people think i'm stoopid. yani sen hayatın boyunca sabah akşam gece gündüz demeden çalış ve tekniğini öyle kusursuz, dışardan o kadar kolay görülen bir hâle getir ki saniyenin bilmem kaçta kaçında çıkartıp rakibi knockout ettiğin yumruk için yok diyebilsinler.

    kedinin ulaşamadığı ciğerin mundar olması gibi bir şey bu. sen göremedin diye o yumruk sonny'nin çenesine inmemiş mi oluyor? hızından dolayı hayalet diye etiketlenip şike zannedilen fakat aslında muhammad ali'nin signature yumruklarından, belki de sayısız rakibini ringin o nemli yarı yumuşak zeminiyle öpüştürmüş en etkili silahlarından biridir. "kesin şike var, ip var amk, dokunmadı bile lan, daha değmeden herif kendini yere attı resmen, puu şikee... rezillik! felaket! aldatmaca! kataströf!" lan oğlum siz belki fazla galatasaray maçı izlemiş olabilir misiniz? dgdgffg. dur lan eksileme hemen amk fanatiği, yalan mı? değil. kendini yere atmakta üç büyükler arasında... neyse ya sokucam futboluna. konumuz boks ulan boks. aaaaaa... kırmızı kartı çıkarıcam şimdi.

    dönelim konuya dönebilirsek... ya bu entry'ye başladım ama sanki hiçbir zaman bitiremeyecekmişim gibi bir his geldi şimdi. böyle dallanıp budaklana budaklana ortaya karışık bir şeyler çıkacak ve bittiğinde o kadar uzun olacak ki "ulan şuraya şunları yazana kadar kitap yazıp bastırırdım amk" dedirtecek, hissediyorum, there's disturbance in da fors, there's a glitch in da matriks, ip var ip...

    allaşkına şuraya yazılmış son entry'ye bak ya, allah'tan o entry var da odağıma dönebiliyorum. bu dönmüş halim yani. arkadaş sonny liston'ın torunu mudur nedir. o entry benim yakıtım resmen ya:
    "böks töröhönön ön bölörgön şökösödör höröldö..." yok yieaa? senin burnunun üstündeki plazma televizyon kalınlığındaki gözlüklerin ardından öyle görünüş olmasın? vardır ya "hakeme göööz-lük eline söööz-lük! *... fyhghdh.

    hayalet denilen yumruk bir açıkça hızlı ve etkili bir counter punch'tır. counter nedir? rakip yumruk atarken, attığı sırada, hatta ve hatta mali için bünyesindeki intuition fazlası sayesinde rakip daha vurmadan evvel komut beyinden kola iletilerek, yani öngörüyle bile atabilen yumruklara denir. kontra. kontrast. zıt. karşıt. anlamlarında. zaten muhammad ali de bir counter puncher'dır. tarzı budur. farkları belirtmek açısından, misal george foreman... single punch / haymaker'cıdır. biraz daha güncel gelelim, deonte wilder misal, aynen foreman gibi, single punch adamıdır. bunlara kimi zaman sniper da denir. aynen bir keskin nişancı gibi tek yumruğunu pusuya yatırıp bekletir, uygun anı, uygun açıklığı kollar, eğer rakip açık vermiyorsa maç boyunca rakibin reflekslerine çalışır, onları saat gibi kurar, ve o uygun saniyedeki açıklığı kendisi yaratır. maksat o maç bitiren haymaker'ın geçeceği yolu önceden açıp asfaltını döşemektir. o yol bir açıldı mı, henüz yumruk rakibin ağzının ortasına inmemiş olsa bile o maç artık bitmiştir. artık o yumruğun aynı bir saatli bomba gibi patlamasını beklemekten başka bir çare yoktur. artık kaçış imkansızdır. şayet bir haymakercı'nın rakibi zeki, çevik ve yeterince uyumlu ise, stratejisinin tamamını o açığı vermemek üstüne kurar ve bu maçlar böyle kazanılır. örnekle pekiştirmek adına boks tarihinin en renkli ve keyifli mücadelelerinden biri olan meşhur rumble in the jungle maçını da şöyle bırakıyorum. foreman vs. mali. bu karşılaşmada haymakercı rolü foreman'da. mali önce analiz ediyor. sonra çözüyor. sonra yoruyor, enerjisini tüketiyor, ıskalatıyor, ve en önemlisi de yiyor abi yiyor. rocky bile bu kadar dayağı bile isteye yememiştir.

    ben bu entry'ye ne zaman başladığımı unuttum sonunda. nihayet artık hayalet yumrukla ilgili bir girdiden ameliyi izledin mi günlüğüne doğru evriliyor gibi hissediyorum. varsın evrilsin ya, bunun da kaderi böyleymiş. kimi hakka sığınır kimi iç dünyasına çekilir kimi kendini işe güce çalışmaya verir kimi sosyalleşmeye abanır etrafını insanla doldurur... ben de muhammad ali'nin hayalet yumruğunun ardına çekildim, oradan sallıyorum. kendimi harflerin cümlelerin içinde kaybediyorum. resmen kaçınganlıktır bu. sinirini entry'den çıkarmaktır. cin çıkarmak gibi sadece araç olarak incil kuran haç tesbih ve kutsal su yerine sesli harf sessiz harf cümle paragraf parmak gibi araçlar kullanılıyor. hedef aynı. habis oluşumları kontrol, dizgin ve def. evet. birinde kötü ruh var ötekinde hayalet yumruk. yani bir ruhlar alemi bağlantısı mutlaka var. kötü ruhlar mütemadiyen peşimizde.

    yumruğun şike zannedilmesinin ardında pek çok şey vardı. bunlardan bazıları amerikan toplumunun o dönemdeki genel durumu, şikenin o günkü amerikan boksunun ayrılmaz bir parçası oluşu ve muhammad ali'nin inanılması güç refleksleri. ayrıca muhammad ali özgürlük, insan hakları ve eşitlik gibi pek çok az bulunan kavramın yılmaz bir savunucusuydu. hem müslüman hem siyahi hem de fukaralıktan gelişi muhammad ali'yi halkın gözünde verdikleri bütün mücadelelerin yek vücutta buluştuğu bir sembol yapıyordu. zorla vietnam savaşı'na gönderilmiş milyonlarca amerikan genci oralarda sinek gibi ölmeye devam ederken bu gidişata alenen ve şiddetle karşı çıkmış, kariyeri ve hafta hayatı pahasına barışı savunmuş dolayısıyla da pek çok savaş tacirinin, savaş yanlısı / yancısı politikacının tam hedefine oturmuştu. o dönemin koşulları itibariyle, henüz halkın gözündeki perde kalkıp iktidarın savaş politikalarıyla ilgili yalan dolanlar ortaya dökülmeden önceki o bulanık dönemde şayet savaş yancısı değilseniz vatan haini sayılıyordunuz. zaten halihazırda kimliğiyle ve her fırsatta savaş karşıtı söylemleriyle iktidara çıkıntılık yapan sayılı ünlülerden biriydi. önemli bir detay.

    öncelikle zamane amerikası, her türlü pisliğin gırla döndüğü, büyük bir kısmı vietnam rezaletinden mütevellit siyasi dengesizlikler, ahlaken her açıdan sallantıda toplum; insan hakları, eşitlik, kadın hakları, cinsel özgürleşme süreci, iç ve dış güvenlik gibi çözülmesi gereken saysız problemle aynı anda cebelleşen bir toplum... üstelik hayatının ve varoluşunun en büyük hatasını* henüz yapmış ve bütün kabızlığıyla bu hatasından dönmekte sonuna kadar zorlanan, ne kadar acıklı olsa da siyasi gururlar yüzünden yüz binlerce masum ve dünyadan bihaber yaştaki amerikan gencinin harcanması, yanlış siyasi kararların ve gereksiz bir savaşın olumsuz etkilerini iliklerine kadar hisseden köküne kadar yozlaşmış, alışverişten dönerken yolda sağından solundan yırtılıp patlayıp yola saçılan süpermarket poşeti gibi darmadağın bir amerikan toplumu ve ortamı mevcut... bu ortamda da "anything goes" anlayışı yaygın, "zaten her şey ve herkes corrupt umutsuzluğu hâkim... dolayısıyla bu olayın şike olma olasılığı olmama olasılığından çok daha fazla"... benzeri düşünceler baskın olabiliyor. haklı olarak. boksörlerin kim, maçın ne maçı falan olduğundan bağımsız olarak, genel ortamla ilgili hat safhada güvensizlik hâkim.

    bugün entarinin ay dönümü falan olabilir. ayın 28'indeyiz. ne zaman başladığımı unuttum ve yazıyı sırf aşağı kaydırması 1 dakika filan sürüyor. böylece her geçen gün potansiyel okuyucu sayısını azaltıyoruz evellallah.

    bu entry'yi yazarken kendimi kontrolden çıkmış bir yelkenliyi fırtınalar arasından çıkarmaya çalışan acemiliğine bakmadan fazla açılmış bir kapitan gibi hissediyorum. dümeni bırakır bırakmaz geminin burnu ha bermuda'ya ha antartika'ya dönüyor, yelkenli direği adeta bir bugatti veyron'un ivme göstergesindeki ibre misali bir o yana bir bu yana savruluyor... neyse, yine ve yeniden dönelim esas oğlana ve konuya, dönebilirsek ama yine dönemeyebiliriz, söz veremiyorum. *...

    muhammad ali öylesine hızlı öylesine atik öylesine seri bir boksördü ki tarihte eşi benzeri olmaması sebebiyle kendisine sonuna kadar hak ederek goat* lakabı verilmiş ve ne ömrü boyunca ne de ölümünün ardından hiç kimse, evet milyarlarca insan arasında tek bir kişi bile, hatta dünya üzerinde yaşamış en vahşi en tehlikeli en korkunç boksörlerin rahatlıkla başını çeken "iron" mike tyson bile bu lakabı claim edecek götü kendinde bulamamıştır.

    peki muhammad ali gerçekten tüm zamanların en iyisi miydi yoksa abartılmış bir balon muydu? tâbii ki ekşicilere göre kimse tüm zamanların en iyisi olamazdı çünkü olsa olsa abartılmış bir balon olabilirdi ikinci çünküsü de tüm zamanların en iyisinin ekşici olmaması mümkün olanbilir miydi? sorusu. muhammad ali saniyede 8 yumruk atıyorsa ortalama bir ekşici en kötü gününde en az 10 atardı.

    neyse daşağı kenara bırakıp konuya dönelim: mali'nin goat'luğunun sayısız sebebi vardı ve bu sebeplerin tamamı hakkını vererek kazanılan bu eşsiz ünvanın birer taşıyıcı kolonu gibiydi. bunlardan mevzuyla ilgili en önemlisi muhammad ali'nin absürt irtifalarda seyreden refleksleriyle ve insanüstü hızıydı.

    gerçekten de formunda çıktığı maçlarda rakibinin yumruklarından kaçarken gösterdiği performans komedi şovlarını aratmıyordu çünkü rakibinin salladığı yüzlerce yumruktan neredeyse hiçbiri muhammad ali'ye dokunamıyordu bile.

    şimdi muhammad ali'nin tekniğini planlamasını ve bu adeta imza hareketlerinden biri olarak kabul edilen geri geri kaçarken indirdiği counter punch yeteneğini analiz edeceğiz. analiz etmeden de alenen açık seçik ortada olan bir şeyi neden bu kadar analiz etme ihtiyacı duyalım ki... valla ben de bilmiyorum, muhtemelen keyifli olduğu içindir. mali'yi izlemesi keyifli, rakibinin üzerindeki o muazzam kontrolünü, daha maç başlamadan maçı kazandığına inanması ve aslında biraz da bu yüzden maçları kazanması... sdfgfdg. bu ne biçim denklemdir ya. gerçekten de dünya üzerindeki en etkili iki duygudan birinin eseridir bu zaferler: iman. diğeri korku ama ona başka bir zaman başka bir yerden gireceğiz.

    iman gücü gerçekten de eşi benzeri olmayan çok mistik, çok acayip, çok karmaşık aynı zamanda çok basit bir dinamik, o dinamiğin kurulu olduğu duygu düzeneğinin başını çeken bir duygu. mesela şimdi bulunacağım iddia bunun üstüne kuruludur: fatih terim pek futbol stratejisi, teknik, işte taktik maktik bir sikim anlayan biri değildi. yani yıllar yılı takımdan takıma zaferlere koşmuş çok iyi bir futbolcu ve kaptan ne kadar anlarsa, o kadar. kendiliğinden bünyesinde barındırdığı futbol bilgisinin üzerine hayatı boyunca hiçbir şey koymamış biridir. ama imancının allah'ıdır, hakkını vermek lazım. öyle bir imancıdır ve bu imanı aşılamakta yani etrafına bulaştırmakta rakipsizdir. imkansızlara inanır, o yüzden de imkansızları başarır, başartır. takımının toplam dolar üzerinden değeri karşı takımın sadece tek forvetine bedel olan orantısız derecede underdog çıktığı maçları kazanmış, kazandırmıştır. insan zihninin mucizeler gerçekleştirebilmesi için sadece koyu, yoğun ve harlı, alevli bir imana sahip olmasının yeterli olduğunu gösteren kanıtlarla doludur kariyeri. netflix belgeseli keşke bu gerçekleri anlatsaydı. keşke bu parlak yönünü öne çıkarsaydı... onun yerine saçma sapan fatih'in kendini sevip okşadığı bir zırva olmuş.

    "insan bir şeye bir inandı mıydı hedefiyle arasındaki bütün engeller puf diye yok olur."
    ameliyi izledin mi, 2022

    bu analizin sonunda meşhur fantom yumruğun aslında hiç de hayalet olmadığı gerçeğini siz de görmüş olacaksınız diye ümit ediyorum.

    muhammad ali tüm zamanların en iyisi olmasını sadece ringdeki olağanüstü performansına değil ring dışında sürdürdüğü aşırı dürüst dobra, lafını sakınmayan ve hayatı kendi bildiği gibi yaşamayı kaide edinmiş, doğrularından ödün vermeyen, prensipleri uğrunda her şeyden vazgeçebilecek kadar imanlı, tutkulu, dürüst ve açık bir insan olduğunu ve böyle sikimsonik iki mafya tehdidiyle parayla şikeyle asla ve asla işi olmayacak bir karakter olduğunu herkesin biliyor olması gerektiğini düşünüyorum. ali'nin hayatına birazcık yakından bakan birinin bu şike iddialarına götüyle güleceği garantilenir.

    bu işin bana en komik gelen gelen tarafı o phantom punch denilen yumruğun ali'nin en meşhur silahlarından biri olup kariyerinde sayısız boksörü birebir aynı yumrukla indirmiş olmasına rağmen bu iddiaların halen ortalıkta dolaşabilmesidir. yani bunu gerçekten yapmam gerekiyor çünkü başka türlü insan kendi gözüyle görmeden aynı etkiyi alamıyor.

    şimdi buraya tek tek dizmekle uğraşmak anlamsız. merak eden mali'nin videolarını izleyerek hayalet yumruk denilerek yokmuş gibi davranılan o signature punch'tan sayısız örnek bulacaktır.

    hatta ve hatta olayı siz değerli ekşi sözlük suser'ları için bir öte noktaya taşıyarak bambaşka bir kanıtıyla geliyorum: ea sports... sinigeym var ya, işte onların piyasaya çıkardığı son boks oyunu fight night champion adlı şaheserde bile her boksörün kendine ait bir özel hareketi / yumruğu vardır.

    yeterli olmadıysa isteyen ali'nin pek çok (hatta bütün maçlarına) maçına internet üzerinden ulaşabilir. yani bunlar gizli saklı arşivlerde de durmuyor ki. hepsi internette bulunuyor.

    sikik kamera yumruğu yakalayacak hıza sahip değil diye hayatı boyunca dürüstlükten, doğrudan, haktan adaletten şaşmamış, bütün dünyanın hayran olup saygı duymasına sebep olacak kadar örmek bir hayat yaşayan ve bildiği doğrulardan hiçbir koşulda hiçbir şart altında itibarı güvenliği hatta özgürlüğü hatta ve hatta dövüşme hakkı bile tehdit altında olduğunda vazgeçmemiş birine böylesine çamur atılması bana göre gerçek bir onursuzluk ve hakiki bir haysiyetsizliktir.

    zaten benim buraya yazma sebebim ali'yi aklamak değil, ali zaten bokstan birazcık anlayan herkes tarafından göz, izan ve anlayış çerçevesinde aklanmıştır. ben sadece sözlükte bunun eksikliğini gördüm ve başlığa bakınca sanki olay böyle kabul edilmiş gibi bir hava bırakmış, halbuki alakası yoktur.

    gerçekler hem muhteşem hem de acıdır. ve evet, muhammad ali saniyenin 24'te birinden daha hızlı counter çakar, göremezsiniz. en kamera göremeyebilir. çok normal. yoksa siz kelebek gibi uçar arı gibi sokarım lafının metafor olduğunu mu düşünüyordunuz? dgfgfhf. siz hiç arının sokma anını gördünüz mü? göremezsiniz çünkü arı kaşla göz arasında sokar. görmek isteyen açsın biraz coyote peterson izlesin. saniyede 50 kare çeken kameralarla bol bol kendini sokturuyor. dgffh. neyse ya konuyu nereye getirdik amk. devam.

    aynı mevzuyu size pek çok dövüşçü için örnekleyebilecek birikimim var. şimdi ona başlayalım. nedir peki örneklemek istediğimiz? şöyle ki bir kamera hızına göre saniyede 24 kare * çeker yani kayıt yapar. zamanla teknoloji geliştikçe bu sayı 50, 60, 120 diye uçuşa geçmiştir. ancak bu boks maçlarının kayıt edildiği zamanlar 24 kare maksimum teknolojidir.

    şimdi bu 24 fps çeken kameranın muhammad ali'nin bir counter yumruğunu yakalayamadığını, yani o yumruğun saniyenin 24'te birinden daha hızlı bir atiklik ya da refleks ile atıldığını lafta söyleyince ya da başka bir deyişle kağıt üstünde iddia edince çok inanılmaz ve abartılı duruyor, öyle değil mi? peki başka güzel bir kanıt olarak şunu bırakayım: muhammad ali 2.8 saniye içinde tam rakibine tam 12 yumruk indiriyor. 12. iki nokta sekiz saniye. yani aşağı yukarı saniyede 4-5 yumruk arası bir şey ve biz bunu kamera çekiminde de çıplak gözle de rahatlıkla görebiliyoruz. bu sadece bir kombinasyon serisi. üst üste birbirine bağlı ve kesintisiz atılan 12 yumruktan bahsediyoruz. üstelik bu örnek sıradan bir örnek olup ali'nin hızını değil bir anda patlayıcı şekillerde kombinasyon çıkarma yetisini demonstre ediyor.

    hayatta zaman ayırıp muhammad ali'yi tanımaya çalıştıysanız onun böyle bir şike oyun yalan dolan ithamı karşısında sadece gülüp geçecek son derece kaideli, disiplinli ve ucunda ne olursa olsun inançlarının peşinden sonuna kadar giden, tutarlı ve saygın bir kişi olduğunu anlamış olurdunuz.

    muhammad ali için goat denemesinin ardında sadece ringdeki olağanüstü performansı yoktur. o sadece ve tam olarak goat'luğunun yarısıdır. diğer yarısını ring dışındaki tavırları ve eylemleriyle hak etmiştir. dolayısıyla ölümünden sonra ardından böyle uyduruk söylentiler dolaşmasını esefle kınıyorum.

    yani kısacası mali ile ilgili ileri geri konuşmayın, ağzınızı yüzünüzü ifrazatınızı s*****m, akıllı olun. dgdfkh. öncelikle sözlerime devasa bir sitemle başlamak istiyorum: ulan size gerçekten yazıklar olsun. şuraya milyonlarca insan giriyor, belki çaylaklarla birlikte yüz bine yakın yazarı var, şu güne kadar bir kişi bile gelip şu işin doğrusunu yazmamış. gören de muhammad ali şike yapmış, maçı satmış ve bu olay böyle biliyor ve kabul ediliyor zanneder. halbuki alakası yok bilen biliyor. bilmeyen de buna rahatlıkla inanabilir. şimdi gelin birlikte bu olayın neden ve nasıl asla şike olamayacağını görüntülerle, anlatılarla, kanıtlarla, hatta ve hatta sırf common sense* kullanarak kanıtlayalım. gazamız şimdiden mübarek olsun.

    hiçbir şekilde ve hiçbir olasılıkta şike değildir. neden şike olarak algılanabildiğini anlıyorum. bağlam. dönem. mafya. boksta şikenin yaygınlığı. 80'ler. muhammad ali öylesine hızlı öylesine atik öylesine seri bir boksördü ki tarihte eşi benzeri bulunmaması ve onu diğerlerinden ayılar özelliklerinin bir araya gelişiyle kendisine verilen goat lakabını hayatının her döneminde her söylemiyle her eylemiyle sonuna kadar hak etmiş, ne ömrü boyunca ne de 2016'daki ölümünün ardından geçen süre içinde, hatta dünya üzerinde yaşamış en vahşi en tehlikeli en korkutucu boksörlerin başını çeken kabus oğlu kabus "iron" mike tyson bile bu lakabı sahiplenmeye kalkacak yani claim edecek götü kendinde bulamamıştır. kendisine sorulduğundaysa birden fazla kez 'muhammad ali varken bana bok yemek düşer' minvalinde laflarla sevgi ve saygısını dile getirmiştir. larry holmes için olduğu kadar mike tyson için de mali bir idoldür, bir ekoldür, bir örnektir. mali hem yolunu izlediği sayılı boksörlerden hem de 'büyüyünce onun gibi olmak istiyorum' dediği tek boksördür. o dönemin bütün boksörleri için bu durum böyledir. işte bu yüzden de mali'nin aldığı larry holmes yenilgisi, ona hepimizden bambaşka şeyler hissettirmiştir. bu hislerin ne kadar güzel olaylara* vesile olduğunu spoiler olarak araya alacağım. aşağıda bir yerlerde...

    muhtemelen fazla bilinmeyen birkaç mühim detayı da aktarmadan geçmek istemiyorum çünkü bu detayların her biri iddiamızın kolonları, kirişleri, taşıyıcıları sayılır...

    mali'nin bütün kariyeri boyunca sadece beş yenilgisi vardır, yanında da 58 şanlı zaferi... bu yenilgilerden belki de en acıklısı, en can yakıcısı kariyerinin sonlarına doğru 2 ekim 1980'de onuncu rauntta maçı bırakmak suretiyle larry holmes'a karşı aldığı yenilgidir. bu maçın özelliğiyse hayatı boyunca ringe çıkıp birbirinden tehlikeli karakterlerle mücadele vermiş olan ali'nin hayatının son döneminde parkinson denen illetle mücadele etmeye devam eden ali'nin, en yakınlarından bile sakladığı bir takım belirtiler yaşıyor olması, yani parkinson''un aslında o dönemde belirtiler vermeye başlamış olduğu gerçeğidir...

    mali bir şeylerin ters gittiğinden yüzde yüz emin olmasına rağmen bu durumu kendine saklamayı tercih etmiştir. o dönemde kendisinden ve doktorunda başka hiç kimsenin böyle bir durumdan haberi olmayacaktır.

    daha da saçma bir detay, ali'nin aslında boks maçına çıkacak bir fiziksel durumda olmayışıdır. çoktan emekli olmuş olması gerekirken yıllar sonra ortaya çıkacaktır ki nevada athletic commission adındaki lisans yetkisine sahip kurum, dövüş öncesi fizik ve sağlık muayenelerinden geçer not alamamış olmasına rağmen sebebi bilinmeyen bir şekilde *, dövüşe uygundur raporu vermiş olmaları, üstüne yaşadığı * yüzünden hiçbir alakası olmayan tiroid ilaçlarına boğulmuş toksik bir bünyeyle maça çıkmış olmasıdır. yenilgisinin ardından bu olayların ne kadar payı olduğu bugün dahi tartışmalıdır.

    işte bütün bu tıbbi detaylar ve mali'nin aslında iyi durumda olmadığı gerçeği uzun süre belki de kendi de dahil olmak üzere herkesten saklanmıştır. ta ki 1984 yılında, 42 yaşında resmi olarak parkinson teşhisi alıncaya kadar. larry holmes maçını izleyen herkes mali'nin sıradan halinden çok çok uzak olduğunu, özellikle maçın yarısından sonrasında mali'nin sarhoş gibi sallandığını, kafasının bulanık, reflekslerinin her zamankinden çok daha zayıf olduğunu açıkça görecektir. hatta ve hatta larry maç boyunca ne zaman ali'yi köşeye sıkıştırıp patır kütür dövse ardından hem beden dilinden hem de yüzünden hissettiği acıyı, mutsuzluğu, hüznü ve isteksizliği net bir şekilde okuyabilirsiniz. zaten kendi de sayısız kere bu maçı kazanmaktan ne kadar nefret ettiğini ve zaferin hemen ardından kendini ne kadar bok gibi hissettiğini dillendirmiştir. maçı izleyen ve perde arkasındaki dengeleri bilen herkes oldukça nadir bir karşılaşmaya tanıklık edecektir. holmes'un kafasına silah dayanmışçasına isteksiz dövüşmesi, mali'ye olan saygısı ve sevgisi yüzünden kariyerini çöpe atacak seviyeye gelmesi göz ardı edilecek bir husus değildir.

    en komiği de bu zaferin ardında mali'nin payının çok büyük oluşudur. özetle boynuz kulağı geçmiş, çırak ustasını indirmiş ve ardından yaptığı konuşmayla onu tarifsiz bir gururla doldurmuştur. bu durum maçtan sonra gerçekleşen aşağıdaki karşılaşmada da oldukça belirgindir. larry holmes'un yıllar sonra bu maçla ilgili yaptığı açıklamalar göz doldurur:

    "ali'yi yendiğim maçın ardından sayısız seyirciden 'senden nefret ediyoruz' lafını duydum. maçı kazanmıştım ama yenilmişten beter haldeydim. maça çıktığımızda o 39 yaşındaydı, bense henüz 31'dim. üstelik muhammad ali benim hem çocukluk kahramanım hem de idolümdü. resmen onunla büyümüş, boks ve hayatla ilgili pek çok şeyi ondan öğrenmiştim. haliyle maç başladığında ne yapacağımı gerçekten bilmez bir haldeydim. kafam karmakarışıktı. bir yandan karşımda canımdan çok sevdiğim mali, öte yandan maç sırasında köşemden ve koçumdan duyduğum laflar. kendine gel larry! diye bağırıyordu koç: 'aptal olma larry! bu adam senin bugüne kadar dişinle tırnağınla kazandığın ne varsa hepsini gasp etmeye and içmiş, seni tarihin sayfalarından silip yok edecek. mali'nin indirdiği lavuklardan biri işte diye anılacaksın amk salağı. o yüzden artık bunların farkında değilmiş gibi dövüşmeyi bırak. karşında biraderin yok rakibin var, düşmanın var, kendine gel!'... işte içimdeki bu yoğun çatışmalar dolayısıyla maç benim için tam bir ıstırap silsilesiydi. bir yandan fiziksel bir mücadele verirken öte yandan kendi içimde ancak ve ancak muhammad ali'ye olan sevgimi içime gömüp maçı kazanamaya odaklanarak sonlanacak bir savaş yaşanıyordu. başka çarem yoktu... maçı kazandıktan sonra muhammad ali'nin soyunma odasına gittim. orada son derece üzgün, bitap düşmüş ve harap bir şekilde tek başına öylece oturuyordu. inanılmaz yorgun ve bitkin olduğu her halinden anlaşılıyordu. durumu gerçekten çok kötüydü ve bu çok doğaldı. hesabı siz yapın: ben ona maç boyunca 320 yumruk indirmiştim ama o asla pes etmemiş ve ölümüne mücadele etmişti. maçı izlerseniz göreceksiniz, ben ne zaman ali'yi köşeye sıkıştırıp hiçbir karşılık almadan onlarca yumruk indirsem dönüp 'ne olur artık bu katliamı bitir, hadi durdur artık şu maçı' dercesine yalvaran gözlerle hakeme bakıyordum ama mali'yi mali yapan yönlerinden biri de buydu. asla vazgeçmemesi. o çok inatçı biriydi. hiçbir zaferin onun tüm zamanların en iyisi olduğu gerçeğini değiştiremeyeceğini, halen onun tüm zamanların en iyi boksörü olduğunu, hatta ironik bir şekilde bu zaferin ardında onun ne kadar büyük bir katkısı olduğunu ve onu çok sevdiğimi söyledim. gerçekten de ben muhammad ali'nin çoğu maçını ezberden anlatabilecek seviyedeydim. boksla ilgili pek çok şeyi ondan öğrenmiştim. bunları da ona söyledim. sessizce beni dinledikten sonra mahcup olduğumu fark etmiş olmalı ki beni neşelendirmek için gülümseyerek mizahi bir tonda bana şunları söyledi: 'madem beni bu kadar seviyorsun neden eşek sudan gelinceye kadar dövüyorsun?' "

    --- kana kan, intikam ---
    mike tyson o kadar büyük bir mali hayranıdır ki mali'nin bütün kariyeri boyunca aldığı beş yenilgiden en meşhur olan larry holmes maçından derinden etkilenmiştir. bunun sebeplerinden biri henüz yeni çalışmaya başladığı koçu efsane d'amato ile maç günü seyircilerin arasında olup bu yenilgiye kendi gözleriyle tanıklık etmiş olmasıdır. evet, 2 ekim 1980 akşamı las vegas'taki caesars palace'taki maçı en ön sıralardan izleyen seyirciler arasında ağzından süt damlayan 14 yaşında bir velet, onu dünyanın en korkulan boksörü haline getirecek boksun splinter ustası, master'lar master'ı d'amato ile birlikte oradadır. kahramanının her zamanki formundan çok uzak bir şekilde ringin bir ucundan ötekine savrularak dayak yemesini izleyen ergen tyson, bu yenilgi karşısında derinden sarsılmıştır.

    insanüstü bir potansiyel görebilme yeteneğine sahip ve bu sayede sayısız şampiyon çıkarmış koçu constantine "cus" d'amato'nun mevzu bahis yeteneği öylesine kuvvetli öylesine keskin öylesine benzersizdir ki, o gün yanında maça getirdiği sümüklü bronx piçinin ağır siklet dünya şampiyonu olacağından adı gibi emindir. hatta buna emin bile denemez, daha kuvvetli bir inanç bu. hitler'in 'hedefime doğru bir uyurgezer bilinçsizliğiyle ilerliyorum.' lafını anımsatan bir öngörüdür.

    almanca olduğu için lafın türkçesi garip duruyor, açmak gerekirse burada bahsedilen uyurgezer bilinçsizliği kendinden emin olmanın bir tık üstünü ifade eder. yani hiçbir şey hedefime yürümemi engelleyemez çünkü hedefime yürüme arzum hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar yoğun, tutarlı, keskin ve net değildir ve dışardan gelebilecek herhangi etki ya da kuvvet hedefime ulaşma arzumun yanında vızıltı gibi kalacak ve beni etkilemeyecektir, hedefime ulaşmamı dünya üzerinde hiçbir güç engelleyemeyecektir demek istemiştir. üstelik bu lafı henüz iktidarı ellerinde toplamaya başladığı 1936 yılında dünyanın amına koymadan önce söylemiştir. biraz mansplaining'in bokunu çıkardıysam kusura bakmayın inşallah.

    bu benzetmeyi yapma sebebim tarihte çok büyük işler yapmış bazı son derece sıra dışı ve özel insanların belli başlı ortak özelliklerinin bulunduğuna dikkat çekmekti. vizyoner ve öngörülü insanlar. biri bunu aldı dünyanın amına koydu. öteki bunu aldı sayısız şampiyon yetiştirdi. aynı özellik. aynı derecede sıra dışılık.

    ben de biri dark side öteki ışık yolu der bu çapraşık işin içinden çıkar giderim.

    şimdi yıllar fast forward tuşuyla ileri saralım. mali emekliye ayrılmış. mike tyson ise dünya ağır siklet boks şampiyonluğu yolunda emin adımlarla ilerlemekte. ama biliyorsunuz adam daha kariyerine başlamadan dünya şampiyonu oldu. dsfgd. tyson ile zamane boksörleri arasında o kadar absürt bir fark vardır ki... hatta tyson'ın boksun altın dönemine denk gelseydi böyle bir dominasyon sağlayamayacağını ve o dönem aktif olsaydı karşısına en az 4 tane* çok zorlanacağı* rakip çıkacağı herkes tarafından kabul edilir. körpecik. sdfsd. bunu körpesi nasıl oluyorsa artık... mike tyson ancak 13 yaşında filan körpe sayılabilir. 1989'da henüz 20 yaşına yeni basmış bir canavar idi. maçın sonucunu biliyorsunuz. larry holmes bütün maç boyunca ali'yi domine etmiş, ve nihayet onuncu raundun sonunda mali'nin usta koçu angelo dundee havlu atarak maçı holmes'a teslim etmiş ve larry holmes üç hakemin de ortak kararıyla tko* yani puanla ve gerçekten hakkıyla maçı kazanmıştır. maçın sonunda mali'nin sol gözü nerdeyse kapanmak üzeredir. underdog olmasına rağmen larry holmes'un üst düzey performansı hakikaten takdire şayandır. üstelik aldığı muhteşem zafere rağmen ali'yi yenmiş olmak onda buruk bir hüzün yaratmış ve maçtan sonraki röportajlarda neşeyle karışık gözyaşları döktüğü görülmüştür. o maçı izlemek isteyenler için...

    dönelim intikama. 14 yaşında bronx'un kenar mahallelerinden birinden yükselen alevler yıllar sonra bir intikam ateşine dönüşecektir. o akşam rol modelinin kaybettiği o nadir mücadeleden derinden etkilenmiş olan mikey boy henüz bu olayın dönüp dolaşıp günün birinde önüne mükemmel bir intikam fırsatı olarak geleceğinden habersizdir. kaybettiği maçtan sonraki gün ali'nin hatrını ve maçı sormak için ona telefon eden d'amato'nun o sırada yanında velet tyson da vardır. d'amato ali'ye o sırada yanında 14 yaşında bir velet olduğunu ve yanındaki bu veledin "bir sonraki dünya ağır siklet boks şampiyonu" olduğunu söyler. o sırada telefona doğru uzanan 14 yaşındaki tyson, hattın öteki ucundaki rol modeline, idolüne seslenir "merak etme usta, ben dünya şampiyonu olurken holmes ile de karşılacağım. o zaman senin intikamını alacağım, hiç şüphen olmasın" diye ukalalık yapmayı de ihmal etmez. o sırada gülüp geçilmiş olsa da tyson aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen bu sözünü asla unutmayacak ve zamanı geldiğinde de sözünü tutacaktır.

    ve aradan 7 sene geçtikten sonra kader gecesi gelip çatar. 22 ocak 1988. mike tyson'un yolu dönüp dolaşmış ve nihayet o sırada 38 yaşındaki larry holmes'la kesişmiştir. işin ilginci o maçta en ön koltuklardan birinde tyson'un rol modeli emekli boksör muhammad ali de vardır. maç açılışı için sahneye davet edilen mali, bir anlığına tyson'ın yanına yanaşarak kolundan tutup kulağına eğilir ve "şimdi bana verdiğin sözü tutma zamanıdır" diyerek onu yüreklendirir.

    bilmeyenler için, gong çalar çalmaz deli öpmüş gibi holmes'e saldırmaya başlayan tyson'a 38 yaşındaki emektar şampiyon ancak 4 raund dayanabilmiş ve dördüncü raoundun ortalarına doğru tyson'un bir kombinasyonunun sonuna denk getirdiği sağ hook ile sarsılan holmes, "timbeeeeerrrr!" yakarışları eşliğinde dev bir çınar gibi devrilmiştir. o maçın türkçe anlatımlısına rastladım.

    --- kana kan, intikam ---

    şimdi biraz muhammad ali'nin tekniğini, stratejisini ve imza hareketlerinden biri kabul edilen "geri geri kaçarken ileri doğru atılan" counter punch'ları nasıl etkili bir şekilde kullandığını inceleyelim.

    abinin goat'luğu sadece ringdeki olağanüstü performanslarına değil ring dışında sürdürdüğü aşırı dürüst dobra lafını sakınmayan ve hayatını kendi bildiği gibi yaşamayı kaide haline getirmiş, prensipleri uğrunda her şeyden vazgeçebilecek kadar tutkulu, dürüst ve açık bir insan olduğunu sikimsonik iki mafya tehdidiyle, parayla, şikeyle, özellikle de intimidation / tehdit ile asla işi olmayacak bir profesyonel olduğunu herkesin biliyor olması gerektiğini düşünüyorum. yani ali'nin hayatına birazcık yakından bakan birinin bu iddialara götüyle gülmemesi imkansız.

    işin en komik tarafı ali'nin aynı yumrukla sayısız boksör indirmiş olması. ali'nin "kelebek gibi uçarım" söylemi tam olarak bu backtracking, rakibin etrafından düzensiz ve aksak ritimlerle, kesik bölük periyodlarla daireler çizme, önce bir metronom gibi rakibim ritmine senkronlanıp, ardından sistemli bir şekilde o ritmi aritmiye dönüştürerek rakibi peşine takıp, üstüne geldikçe bam güm 2 kat momentumlu counter punch'ları beynine beynine indirmek üstüne kuruludur. bu taktik hem teknik anlamda hem de mental anlamda rakibi yıldırır. öfkelendirir. kışkırtır. üstüne üstüne gitmesine sebep olur. mali'nin* en nefret ettiği rakibi efsaneler efsanesi joe frazier bile ezbere bilmesine rağmen bu numarayı yemiş ve maçlarında mütemadiyen mali'nin üstüne üstüne gitmiştir.

    görünmeyen yumruk da muhammad ali'nin signature yumruğu. ona ait bir tarzın uzantısı olarak ve tabii ki ray robinson, rocky marciano, floyd patterson, willie pep, lamotta, walcott gibi efsanelerden ilham alarak geliştirdiği stilin maç bitiricisi.

    mali, maç boyunca rakibin refleksleriyle oynuyor. bunu yaparken kısaca fake tabirinin altında aynı kümede toplayacağımız el, ayak, bel, kafa ve beden fake'leriyle rakibini adeta eğitiyor, şartlıyor. rakipler kısa sürede çeşitli şartlı refleksler geliştiriyor. yani ali'nin maç boyunca yürüttüğü dışarıdan kaotik görünüp aslında son derece disiplinli ve tutarlı olan stratejisi rakibin reflekslerini şartlamak üstüne kurulu.

    bu sistemde backtracking yani halk tabiriyle rakibin etrafında dans etmek, rakibi mütemadiyen üstüne çekmek hedefli. böylece birkaç işi birden hallediyor: birincisi rakip kendini güçlü hissediyor. devamlı muhammad ali'nin üstüne gidiyorum hissi ve mali'nin ondan kaçtığı hissi. bu rakibe yalandan bir kendine güven aşılıyor. ben korkutucuyum, tehlikeliyim, mali benle kafa kafaya giremiyor çünkü götü yemiyor, çünkü çok sert vuruyorum. gibi... dgffjfd. şimdi bu koşul şart değil. olmasa da olur.

    ikincisi ise çok daha önemli ve olmazsa olmaz bir mevzu: momentum. momentumu lehine çevirip katlamak. fomülü neydi? hatırlayalım. sgffjj. kütle çarpı hız. şimdi üstüne üstüne gelen birine aksi yönde yumruk indirdiğin zaman o yumruğun gücü durağan* şekilde atacağın yumruğun üstüne rakibin aksi yöndeki hızı çarpı kütlesi de eklendiğinde maç bitirici hale geliyor. yani senin sabitken atacağın yumruk sana doğru hızla gelen bir denyoya atıldığında kuvveti exponentially katlanıyor. yani aslında mali çok sert vurmuyor. mali kendi gücünü rakibin gücüyle toplayıp ikisi bir arada vuruyor. yumruğun tazyiki : hızın x kütlen x kas gücün x rakibinin hızı x kütlesi x kafasının yönü x hızı. adı üstünde counter, yani rakip sana yumruk salladığı sırada veya tam ardından, ıskalanmış yumruğun momentumunun bir kısmının devlet katkı payı gibi seninkinin üstüne eklenerek sana dönüşü. dfgdf.

    allah'ım ne kadar uzattım bu momentum konusunu ama hiçbir soru işareti kalmayacak şekilde bu olaya noktayı koyma arzum var sayın bok sever, ay pardon boks sever. ffdht.

    bu çerçevede kelebek gibi uçar arı gibi sokarım lafı yarı metafor sayılır. aslında bildiğin stratejisini cümle aleme duyuruyor ama işte anlayana...

    bir arının sokma anını göremezsin çünkü kaşla göz arasında sokar. görmek isteyen açsın coyote peterson izlesin. sdgfsdgf. saniyede 50 kare çeken kameralarla bol bol kendini sokturuyor. neyse ya konuyu nereye getirdim amk. devam.

    goat'u yedirmeyiz. yazma sebebim aslında ali'yi aklamak değil, ali aslında hiçbir zaman karalanmadı. ama tarih yazıyor, böyle böyle olmuş olabilir diyor. olamaz işte. ben onun için yazdım. şüphesi bile manasız.

    gerçekler hem muhteşem hem de acı. muhammad ali saniyenin 24'te birinden daha hızlı counter atmıyor çünkü bugün yavaş çekimde o yumruğun nasıl holmes'un çenesinde osmanlı tokadı gibi patladığı açıkça gözüküyor. sorun kamera açısı ve çıplak gözle gözlenemeyecek kadar hızlı yumruk atabilmesi. hızını özetlemek gerekirse: muhammad ali 2.8 saniye içinde tam rakibine tam 12 yumruk indiriyor. videosu var, aç bak. 12 yumruk. 2.8 saniyede. saniyede 4-5 yumruk arası bir şeye denk. biz bunu yavaş çekimde de çıplak gözle de rahatlıkla görebiliyoruz. üst üste birbirine bağlı ve kesintisiz atılan 12 yumruktan bahsediyoruz. üstelik bu örnek sıradan bir örnek ve aslında ali'nin hızından çok bir anda patlayıcı bir şekilde kombinasyon çıkarma yetisini gösteriyor.

    gencim.
    yakışıklıyım.
    hızlıyım.
    tatlıyım.
    ve yenilmem, hiçbir şekilde mümkün değil.
hesabın var mı? giriş yap