• aerosmithin 1987 yılında çıkardığı, içinde dude looks like a lady gibi hit şarkıları barındıran başarılı bir albümü.
  • jim jarmuschun galiba ilk filmi. diger filmlerinin kalitesine erisemese de bir kac iyi espirisi, guzel sahnesi vardir.
  • aerosmithin amazing şarkısında da kullandığı bir sıfat tamlaması.
  • bir rem şarkısı. perfect square'de şöyle der stipe, şarkıyı anons ederken "bu şarkıyı yazdığımızda 20 yaşındaydım. ve 21 yaşımdan sonra sadece iki defa çaldık". epeyi yüksek tempodadır.
  • jim jarmusch'un ilk filmi olduğu gibi, john lurie'nin de oynadığı ve müziklerini bestelediği ilk film. jarmusch, filmi master tezi olarak çekmeye başlamış fakat elindeki paraları filme harcayıp öğrenim ücretini ödemeyince nyu'dan diplomasını alamamış. wim wenders'ten aldığı filmler ve kendi imkanlarıyla bulduğu paralarla filmi tamamlamış.

    kendini "a tourist on a permanent vacation" olarak tanımlayan, sürekli bir yerden öbürüne savrulan charlie parker hayranı 16 yaşındaki allie'nin hayatından birkaç günü anlatan film, jarmusch'un başyapıtı stranger than paradise kadar durgun. kamera sabit durmakta zorlanıp hafifçe sallanıyor, bozuk çerçeveler ve kötü ses kaydı dikkat çekiyor. filmde olup biten fazla bir şey yok. allie, new york'ta yıkıntılar arasında yürüyor, karşılatığı egzantrik insanlarla konuşuyor, akıl hastenesindeki annesini ziyaret ediyor, yerdeki minder, ayna ve pikap dışında bir şey olmayan kız arkadaşının boş odasında bir earl bostic kaydına dans ediyor vs. filmin sonundaki, uzaklaşan gemiden çekilen new york manzarası ve gemiyi takip eden martıların oluşturduğu kompozisyon oldukça etkileyici.
  • jim jarmusch henüz bir öğrenciyken 1980'de çekmiş bu filmi. öncelikle acayip sıkıcı bir film: birbirinden kopuk anlamsız diyaloglar, uzun sabit görüntüler, alabildiğine kasvet... fakat acayip de güzel bir film. özellikle de başlangıç ve bitiş sahneleri: ağır çekimde newyork sokakları gösterilirken görüntüyü kesip rüzgar uğultusu ve çan sesleri eşliğinde newyork'un ara sokakları...film böyle başlıyor ve paris'e doğru giden bir gemiden görülen etkileyici bir manhattan manzarası ile bitiyor.

    --- spoiler ---
    newyork'un arka sokaklarında somnambül gibi dolaşan allie* sinemaya gider ve gösterimde olan the savage innocents adlı filmin afişini uzun uzun inceledikten sonra o sırada kitap okumakta olan patlamış mısır satan kıza yönelir:

    allie: selam, patlamış mısır almak istiyorum.
    kız: 75 cent.

    kız patlamış mısırı hazırlarken, allie parayı tezgahın üzerine koyar. mısırı alan allie'nin, tekrar kitabına dönen kızı bırakmaya niyeti yoktur:

    allie: sence bu filmi sever miyim?
    kız: quinn*'in eskimo filmi mi?
    allie başını sallar
    kız: hımm, filmden hatırladığım sahneler şunlardı; kurtçuk yedikleri ilk bölüm ve sonra yaşlı kadının hamile kızına anlattıkları: eğer doğacak olan ilk bebek erkek olursa, çocuğun şansı bol olsun diye fok yağıyla ovarlarmış. ikinci çocuk kız olursa da ağzına kar doldurarak öldürürlermiş.

    kızın anlattıklarını patlamış mısırını yiyerek ve en ufak bir şaşırma belirtisi olmadan dinleyen allie, kızın sözü bittikten sonra mısırını alarak uzaklaşır. kız ise tekrar kitabına gömülür.

    bu sahnenin hemen sonrasında allie'nin sinema lobisinde karşılaştığı adamla arasında geçen doppler etkisi diyalogunun ise mutlaka izlenmesi gerekir.

    --- spoiler ---

    bu arada, kanal d home video'dan çıkan filmin dvd kapağı muhteşem: yere serili bir yatak, pencere önünde ayağını kalorifere uzatmış bir halde geceliğiyle sandalyede oturan bir kız, yerde eski bir pikap ve dans etmekte olan allie. kapağa ilk bakışta allie'nin özürlü birini canlandırdığı sanılabilir; sanmayın.
  • ilk dakikalarında geçen muhteşem konuşma ;

    --- spoiler ---
    benim adım,
    aloysious christopher parker..."

    "...ve bir gün bir oğlum olursa adı
    charles christopher parker olacak."

    tıpkı charlie parker gibi...

    ama dostlarım bana kısaca allie der...

    "...ve bu da benim hikâyem,
    veya hikâyemin bir bölümü."

    size çok şey açıklayacağını
    sanmıyorum...

    "...ama hikâye dediğiniz nedir ki zaten?
    olsa olsa, şu noktalarını birleştirince..."

    "...tanıdık bir şeyin resmini ortaya
    çıkardığınız türden bir çizim olabilir."

    olan biten sadece budur işte!

    "benim için işler böyle yürür.
    bir yerden, bir insandan kalkar..."

    "...bir başka yere ya da
    bir başka insana giderim."

    "ve işin doğrusu, aslında
    fazla bir şey de değişmez."

    "çok farklı türde insan tanıdım.
    onlarla takıldım, birlikte yaşadım..."

    "...kendi küçük rollerini
    oynamalarını izledim."

    ve benim için...
    "...tanıdığım tüm bu insanlar,
    sanki bir dizi oda gibiydiler..."

    "...tıpkı vaktimi geçirdiğim
    o yerler gibiydiler."

    "yeni bir odaya ilk kez girdiğinde,
    merak içindesindir..."

    "...bir lamba, bir tv seti,
    artık ne varsa ilgini çeker."

    "ama bir süre sonra,
    o yenilik duygusu kaybolur..."
    ...hem de tamamen.

    "ve işte o zaman ortaya
    sıkıntı ve endişe çıkar..."

    ...ürkütücü bir dehşet duygusu.

    "neden söz ettiğimi
    anlamıyorsunuz sanırım."

    her neyse, galiba...

    "...burada anlatmak istediğim husus,
    bir süre sonra bir şeyin..."

    ...sanki bir sesin sizi uyarması...

    ...ve size "ayrılma vakti geldi"
    demesidir.

    başka yerlere gitme vaktidir artık.

    insanlar temelde hep aynıdırlar

    "belki farklı bir buzdolabı,
    tuvalet vs kullanırlar."

    ya da başka bir ıvır zıvır.

    ama o şey size seslenir...

    "...ve yeniden amaçsızca
    sürüklenmeye başlarsınız

    "siz gitmek istemeseniz bile,
    bazı şeyler size yol gösterir."

    "ve işte, şimdi burada, konuşulan
    dili bile anlamadığım bir yerdeyim."

    "ama bilirsiniz,
    yabancı her yerde yabancıdır."

    ve hikâye, ya da hikâyenin
    bu bölümü...

    ...oradan buraya nasıl
    geldiğimle ilgili.

    "ya da belki, buradan buraya nasıl
    geldiğimle ilgili demem gerekirdi."

    --- spoiler ---
  • jim jarmusch'un şans eseri bursunun okula değil de kendi hesabına yatması ve bir bankadan hileli kredi kullanması ile on iki bin dolarlık bir bütçe oluşturarak çektiği film. başrolde izlediğimiz chris parker da gerçek hayatta işsiz güçsüz etrafta takılan bir tip olduğundan rolünü başarılı bir şekilde oynamıştır. gerçi jim jarmusch'un dediğine göre çekimlerde kendisini bulabilmek bazen güç olabiliyormuş ama olsun.
hesabın var mı? giriş yap