• bronx'un izmirli coder'i.. kendisini en son 16 agustos 1999'da kadikoy-be$ikta$ vapurunda gordum ertesi gun deprem oldu o yuzden benim icin unutulmaz bir an ve ister istemez evrensel bir bilgi olmu$tur..
  • evindeki wireless access point'inin ssid'si bile bronx. 4-5 monitor'u ust uste yanyana koyma idealli, source insight du$kunu, wireless zero configuration insani.

    oglenleri herkesin gormek icin can atacagi bir kodun ba$inda otururken yemege goturmeye kalktiginizda,

    - yemek mi? yesem mi? yiyim bari.

    diye wake up tepkisi veren konsantrasyon adami, otg-zede.
  • ilk tanistigim turk scenerlarindan biridir*. gnostic ve exa* ile bronx'un izmir ayagini olusturuyorlar idi. snail mail ile baslayan muhabbetimiz ayni okulda*, farkli bolumlerde** okumamiz sayesinde bilgisayar disina da cikti. daha sonra ikimiz de istanbul'a tasinmamiza ragmen gorusme firsatimiz pek olmadi. son bir kac aydir kader aglarini ordu ve birlikte ayni sirkette* calisma sansi dogdu.

    kendisi eski amigacilardandir, evli ve 68000 cocuk babasidir. oglen yemeklerimizi senlendiren bir kisidir.
  • ilk olarak kendisini "acık ben, acık ben!!" derken tanımıştım. odasında bulunan, o sıralarda anlam veremediğim, bir cisim vardı. üstünde garip garip şekiller olan bir kutu... ilk olarak onunla tanışmam bu alet vesilesiyle gerçekleşti. ona bakınca sarı saçlı, uzun boylu, yeşil gözlü, gülen, eve arkadaşlarını getiren, ders çalışan birisini görüyordum. aklıma bir sürü soru geliyordu.. kimdi bu adam? ne işi vardı benim kaldığım evde? annem ve babam neden onu benim kaldığım evde tutuyorlardı? sakıncalı birisi olmasın sakın?

    sonradan öğrendim, meğerse benim abimmiş. hem de büyük abim... abi ne demekti? benim için iyi ve kötü olarak ne yapardı yada yapabilirdi? aramızaki yaş farkına baktığım zaman biraz korkutucu gözüküyordu. ben daha 1-2 yaşındaydım ama o çoktan ortaokula geçmişti. onunla daha fazla zaman geçirmek istiyordum ama o durmadan bir yerlere gidiyordu. acaba daha hızlı büyüyüp ona yetişebilir miydim? belki daha hızlı büyürsem ben de kick off turnuvasında bir yere sahip olabilirdim. kimbilir belki de en iyileri olurdum..

    amiga'da bir oyun vardı, micro machines... o oyunla beraber daha yakınlaşmaya başladık sanki. onunla üniversiteye uğurlamadan önce oynardık micro machines'i. her ne kadar ben açık ara kazanıp ona tozumu yurtturtsam da, cetvel ve kalemtıraşın arasında sıkıştırsam da, dosyanın üstünden fırlayıp onu aşağıya atsam da o bunu kabul etmezdi. her seferinde "nası oydum ama" derdi bir de.

    yıllar geçti sonra quake i çıktı, kurbaga.com'dan bana oynamayı öğretti. 10 yaşındaki bir veledin oyunda birinci gelmesi pek alışılagelmiş bir şey değildi. evde iki bilgisayarla network kurup, birbirimize girişirdik annenin "çekin şu kabloyu burdan artık! koridor boyunca kablo geçiyor!" feryatları arasında. o yıl öğrendimki abim staja gidecekmiş istanbul'a. ilkokuldan biliyordum nerde olduğunu.. öğretmenimizin derslere getirdiği türkiye siyasi haritasında birçok kişinin istanbul'u suriye'de aramasından aklım kalmıştı istanbul'un nerde olduğu. ama bu kadar erken mi gidecekti? daha çevremde olup bitenleri doru dürüst anlamaya başlamışken hemde. o yaz istanbul'a gitti stajını yapmaya. ilk başlarda seviniyordum bilgisayar üç ay boyunca bende kalacağı için, "hadi hadi geç kalacaksın otobüsüne" diyerek acele ettirmeye çalışırdım onu, ama sonradan anlamsızlaşmaya başladı bu. kimle oynayacaktım ben şimdi? kiminle vakit geçirecektim? kime bülent ortaçgil'in benimle oynar mısın? adlı şarkısını muzip bakışlar altında çalacaktım? artık havada uçuşan terlikler olmayacak mıydı?

    istanbul'dan izmir'e geldi gitti geldi gitti geldi gitti.. bu sefer temelli yerleşecekmiş istanbul'a. bu arada eşi olacak olan bayanı daha yakından tanımaya başladım. onu şimdilik sadece birkaç fotoğrafından, durmadan bozulan bilgisayarından ve klavyesine sinmiş güzel bir kokudan tanıyordum. yaklaşık 2 yıl sonra evlendiler.

    artık istanbul'da yaşayacaktı. işine gidip gelecek kendini bir düzene oturtacaktı. öss ye girip istanbul'a gidince onunla daha çok zaman geçireceğimizi tahmin edebiliyordum. izmir'de olduğu zaman yemek masasında durmadan güldüğümüz zamanlara geri dönecektik. espriler yapılacak ve sofradan en az 1 saat sonra kalkılacaktı. beşşşşş kişilik aile ortamına biraz daha benzeyecekti. tam istanbul'a gitmem kesinleşmişken bu sefer de ona amerika'dan bir teklif geldi. hayatının teklifiydi bu ve koştura koştura gitti oraya. seattle da yaşayacakmış. daha önce sadece adını duyduğum, silikon vadisi'yle ünlenmiş bir yerdi burası. haritayı açtım baktım. amerika'nın en doğusu, türkiye'ye en uzak yerlerden birisi olmalıydı burası kesinlikle.

    haftasonlarında evlerine gidip son son 4-5 kez hasret giderdim eşi ve kendisiyle. şimdiyse kendisi eşiyle beraber amerika'da yaşıyorlar, çalışıyorlar, didiniyorlar.. tam bir örnek kardeş oldu benim için. "kaçacağım buralardan, kurtulacağım en sonunda sizden", "illallaaaaaah illlaalllaaaah" dedi ve en sonunda gitti. hedefine ulaştı.

    benden her ne kadar kaçmaya çalışşa da kaçamayacak. en sonunda amerika'da da bulacağım onu.
  • bu adamin bir arkada$i vardi adi neydi sakip miydi neydi. zaten xp'nin wireless'i da hala boktan, bunu bilir bunu soylerim.
  • auto-pilot dinginliginde araba kullanan, bilardoda beklenmedik derecede iyi (ama beni yenmeye yetecek kadar degil) cooperative multitasking king pehlivani.
  • pis yedilide 300 puanlik kart cekince cartman gibi kizgin bir ifadeyle once saga sonra sola bakip sonra hizlica elindeki kartlari saymaya firsat vermeden destenin altina firlatmi$ spawn olmu$ berserk olmu$ insandir. "like god, i don't believe in coincidences" der (turkce meali: "kim kari$tirdi lan bu desteyi!")
  • kendisi dun itibariyle baba olmu$tur.
  • hatirladigim kadariyla line drawing kodunda addx(.w) kullanan marka.

    ayrica nicklerimizi beraber sunnet ettirdigimizde kendisi neden corap cikmistir buna ilim fen hala isik tutabilmis degil..
  • hep böyle kal demek istedigim candir.
hesabın var mı? giriş yap