• hintli yönetmen satyajit ray'in batıda hit olmuş ilk filmi. açlık *, şanssızlık ve umutsuzluk üzerine çok gerçekçi ve etkileyici bir yapım.
  • aparajito ve the world of apu'dan olusan uçlemenin ilk halkasidir.
  • yonetmen-senaryo: satyajit ray
    oyuncular: subir bannerjee, kanu bannerjee, uma das gupta, chunibala
    (122 dakika, siyah beyaz)
  • kurosawa, satyajit ray için; "hiç satyajit ray filmi izlememiş olmak, varlığını dünya üzerinde sürdürüp de hiç güneşi ya da ayı görmemekle eşdeğerdir." der. işte bu filmde, kurosawa' nın ne demek istediğini çok iyi anlıyorsunuz. anlatılmaz, yaşanır cinsten bir sanat eseri.
  • hindistan sinemasının yüz akı, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri.
    yaşlı teyzenin evden gitmemek için bayağı bir oyalandıktan sonra naçar yollara düşerken, son bir kez dönüp baktığı sahne çok iyidir.
    rahmetli izlemiş midir bilmiyorum ama, yılmaz güney'in umut filmi de ladri di biciclette'yle bu filmin harmanı gibidir.
  • hint kültüründe fakir olmanın ve gururun yerini ortaya koyan bir film. zenginlik ve sosyal sınıfların hint kültüründe ne kadar farklı olduğunu iki saatte başarılı bir dille gösteriyor.
  • 1955 yılında çekilmiş bir başyapıt. üçlemenin ilk filmi.

    apu'nun kızkardeşi ile tatlıcının peşine takılmasının suda yansımasının çekilerek verildiği sahne bana göre sinema tarihinin en başarılı sahnelerinden biridir.
  • - michel ciment: satyajit ray'in pather panchali'sini gördünüz mü?
    - nuri bilge ceylan: bu filmi severim, bütün üçlemeyi de. tarkovski'nin de pather panchali'den etkilenmiş olduğunu düşünüyorum. bu yeni başlayan bir yönetmenin sınırlı olanaklarla ürettiği bir eser. ben de bresson gibi lüksün sanatçı için bir avantaj olmadığını düşünüyorum. yoksunluğua ve yalınlığa karşı çok duyarlıyım, bu nedenle ozo'nun son eserlerini öncekilere tercih ediyorum. sınırlı olanaklarla çalışmaya devam etmek isterim. bu bana daha uygun; hatta iki milyon dolar teklif edilse bile, buna ihtiyaç duyacağımı pek sanmıyorum. tabii ki, eğer bir proje parasal gereksinim ortaya çıkarırsa kabul edebilirim, ama umarım ki tarzım değişmez. dört kişilik bir ekiple kendimi çok rahat hissediyorum. şüphesiz bu şekilde çalışmak işleri zorlaştırıyor; çerçevelemek, görüntülemek ve aynı zamanda oyuncuları yönetmek... ama bu, bir yandan da yeni fikirler bulmamı sağlıyor. vizöre baktığımda, her şeyi değiştirdiğim sık oluyor. öte yandan, doğal ışığı duruma göre bir veya iki ilave ışıkla kullanmayı seviyorum. sahneleme tarzım göreceli olarak sade, karmaşık kamera hareketlerini sevmiyorum. sonuç olarak, profesyonel olmayan oyuncular sınırlı bir ekiple daha verimli çalışıyorlar. daha kalabalık bir ekibin varlığı onları rahatsız edebilirdi."
  • the apu trilogy üçlemesinin ilk filmi

    (bkz: pather panchali)
    (bkz: aparajito)
    (bkz: apur sansar)

    --- spoiler ---

    bu üç filmi apunun hayatı için giriş-gelişme-sonuç olarak kabul edebiliriz
    ilk filmde çocuk olan apu gerçek hayattan bi haberdir ve filmin başrolu apunun annesidir. çektiği yoksulluk ve yaşadığı psikolojik sıkıntılar, üstüne üstlük kızının boktan yere ölümü anlatılmaktadır.

    2. filmde ise ilk filmde daha az görülen babası da devreye girer ancak apu yine filmin başrolde değildir. apunun başarılı bir öğrenci olduğunu görürüz . bana göre serinin en vasat filmi bu filmdir

    (ilk iki filmde görünen ve apunun annesi tarafından her seferinde istenmeyen kadın olarak karşılanan yaşlı teyzeye bu parantezi açmayı uygun gördüm. çok güzel bir doğal rol [aslında kendini oynamış, rol değil] yeteneğinin olması. içtiği her sudan sonra o küçük filizi sulaması aslından onun iyi bir insan olduğunun göstergesi. istenmeyen kadın olmasının sebebi ise tamamen fakirlik yüzünden. yoksa apunun ablası durga bunu çok severdi. ve ona sürekli çaldığı meyvelerden verirdi. kadın ise o yaşlılığına rağmen aslında bilge sayılabilecek biriydi ve olayların tamamen farkındaydı. keşke huzur içinde ölebilseydi. benim için ilk 2 filmin kahramanı kendisidir. onun derdi kimseye yük olmak değildi. sadece içgüsel olarak yaşama arzusuydu.)

    3. film ise bana göre serinin en iyi filmi. yazar olamaya çalışan ama bir bok olmayı beceremeyen apu'yu izliyoruz. tek göz odada kiracı olarak yaşayan apu 3 aydır kirayı ödeyemediği gibi ödeyebilecekmiş gibi bir ışık dahi vermemektedir. (arkadaş kendini dostoyevski sanıyor galiba) birden ilham gelecek ve yazdığı roman patlayıp gidecek ve herşey düzelecek sanıyor kısacası.

    sonra birden okuldan arkadaşı pulu çıkıp geliyor ve kuzeninin düğününe davet ediyor.
    (hint filmi izleyenler bilir. inançları gereği düğün, yolculuk gibi önemli şeyleri bağlı oldukları din adamlarının söyleği gün ve saatte gerçekleştirirler)
    düğün öncesi damat kafayı yiyince kız ve ailesi lanetlenmesin diye birden kendini damat adayı olarak buluverir. önce itiraz etse de iç sesini dinleyerek kabul eder. çünkü o anda çok asil bir şey yaptığını düşünmektedir. (aslında önüne altın tepsi gelmiştir. hayatı boyunca hiçbir kızla el ele bile tutuşmamış apu birden kendine çok güzel bir eş* buluyor.

    kızı alıp kendi fakirhanesine giderler. bir müddet yaşadıktan sonra kız baba evine ziyarete gider ancak burada erken doğum olur ve ölür. çocuk yaşar.

    tamamen fakirlik yüzünden önce ablasını
    sonra babasını
    sonra annesini
    en sonunda eşini kaybeden apu'nun bunlar olmasaydı bile ne yaparsa yapsın zaten ömrü boyunca vasatın altında birisi olacaktı. kendiside bunun farkındaydı.

    sakin bir kişilik olan apu ilk ve tek patlamasını eşinin ölüm haberini getiren kayınbiraderine yumruğu çakınca olmuştur. ve bana göre bu yumruk aslında sikerim lan böyle kaderi yeter amk artık anlamına gelmektedir.

    daha sonra avare olup 5 yıl boyunca orada burada çalışır. ama çocuğunu hiç görmez. artık yazmıyordur da. zaten yazmayı beceremiyordu. eşinin ölümü onun için en büyük bahane oldu yani.

    ardından pulu onu tekrar görür ve çocuğu olduğunu bu gerizekalıya hatırlatır.
    apu geri döner. eşinden kalan mücevherleri çocuğa bakan kayınpederine onu okutması karşılığında verir. tekrar avare olarak ayrılmak için yola koyulur.

    ve final sahnesi.
    apu ayrılırken çocuk gelir ve babasına götürüp götüremeyeceğini sorar. apu evet diyince çocukla gelir ve beraber uzaklara doğru giderler

    not: senin ben amk. çocuk ne güzel dedesinde kalıp okuyacaktı. belki bi baltaya sap olurdu. senin sikik hayatın ne verebilir bu çocuğa. açlıktan nefesin kokuyor amk. kendi hayatını kararttığın yetmedi birde çocuğun hayatının amına koydun.
    --- spoiler ---

    seriye puanım 7,3/10
  • geç izlememin verdiği bir burukluk ile beraber daha evvel çevremde bu filme dair bir tavsiye alamadığımdan merakım sonucu bulup izlediğim bir film olma özelliği taşır kendileri. yönetmen için, imparator lakaplı akira kurosawa yönetmenin filmlerini izlemeyenler dünya üzerinde yaşayıp güneşi ve ayı göremeyenler der. yönetmenin hemen her filminin güzel olmasını bir kenarıya bırakacak olursak bu filmi için ayrı bir parantez açmaya gerek var diye düşünüyorum. kısacası doğallığın kameraya sığamayacak yansımasını izlemek isterseniz ıskalamayın derim.
hesabın var mı? giriş yap