• 1948, paris doğumlu romancı, denemeci ve de felsefeci ("felsefe satan adam" anlamında değil de, filozof yazdım*, kötü durdu, ondan). felsefeciden romancı mı olurmuş'un anti-tez'i.

    türkçe'de dört kitabı var:
    (bkz: doğmadı kutsal çocuk)
    (bkz: güzellik hırsızları)
    (bkz: adsız devler)
    (bkz: hınç ayları)
  • la tentation de l'innocence (editions grasset-1995) başlıklı çalışması 2006 yılında ayrıntı yayınları'ndan hamdi tuncer'in çevirisiyle ve masumiyetin ayartıcılığı başlığıyla yayınlandı. dolayısıyla, türkçe'de artık beş kitabı var. felsefe eğitiminin ardından edebiyat doktorası yapmış olması roman yazarlığında ne ölçüde etkilidir bilemiyoruz ama, akademik / felsefi metinlere sığamayıp kendini bir de edebiyatta akıtan çok katmanlı entelektüel hiperaktiflerden biridir.
  • mahsumiyetin ayartıcılığı kitabıyla modernizmi ve modern kadın-erkek ilişkilerinin ağzına sıçmış yazar.
  • hınç ayları ve güzellik hırsızları kitaplarını dipte köşede bulup da satın aldım yazarın.

    anı anlatır kitaplarında, iyi karakter bir anda şeytana dönüşebilir.
  • yeni akım fransız felsefecilerden biri olarak anılıyor. şimdiye kadar türkçeye çevrilmiş 7 kitabı olması lazım. en son bitter moon filminin de senaryosu olan, türkçeye hınç ayları olarak çevrilen kitabını okumuştum. daha önce şu mutluluk, aşk, masumiyet gibi konular üzerine yoğunlaşan kitapları, bana bruckner'in alain de bottonın bir kademe üstü olduğunu düşündürmüştü. hınç ayları kitabı vesilesiyle kendisinin edebiyat alanında gayet yetkin olduğunu görmüş oldum. ancak bu kitabı okuduğum sırada en çok ilgimi çeken nokta, yazarın doğu-batı meselesine yaklaşım biçimi oldu. kitapta fransız aydınlanmacı geleneğinden zaten kopuk olan bir tutumun, bir üst eleştirel düzeye taşınmış olabileceğini düşündüren bazı ipuçları vardı. sonra şu makalesini açıp okuyunca, kendisinin duruşu kafamda daha pekişmiş oldu. metnin değişik bir mültikültüralizm eleştirisi olduğunu düşündüm. hatta zizek'in bu konuyla ilgili söylediğinden daha fazlasını söylüyor. bu açıdan post-kolonyalizm sonrası teorilere ek olarak ele alınıyordur belki, pek detayını bilmiyorum. bruckner enteresan bir insanmış ama; her konuda söyleyecek sözü olan yeni filozofların en iyi örneklerinden biri olabilir.
  • külliyatını okuma kararı aldım bugün..
    insanın sefil yanlarını çok açık ve seçik farkedebilmiş bi filozof bruckner..

    (bkz: l'euphorie perpetuelle)
  • "...daha ilk karşılaşmada birbirine her şeyi söylemek, karşınızdaki de size açılsın diye her şeyinizi ortaya dökmek hem safça hem de düş kırıklığı yaratıcıdır. bu davranış, çok büyük yanılgı tabii, her iki tarafın birbirini tanıdığını, tek parçadan oluştuğunu ve ötekiyle girişilen ilişkinin bizi değiştirmeyeceğini, bizi kendi içinde daha da sağlamlaştıracağını varsayıyor. kendini böyle sunmak -işte ben ezelden beri böyleyim ve sonsuza dek böyle kalacağım demek- kendini olduğu gibi ortaya koymak değil, bir imgede gizlenmek, donup kalmaktır gerçekte; tuhaf bir karşıt anlam sayesinde içtenliğin aşırılığı yalanın doruğu olup çıkıyor; kendine karşın değiştiği için ötekine yalan söylüyor çünkü orada, ya da değişimi kabul etmeyi yadsıyarak kendine yalan söylüyor. göze girme sanatı, karşılık itiraflara halk dilinde açılma, içini dökme denen şeye indirgendiğinde suç ikrarı bayağılığına düşer ve tanışmanın, yavaş yavaş önümüzde açılan ve algılaması bizi allak bullak eden bir dünya yaratma gücünü yok eder."
    masumiyetin ayartıcılığı
  • 1997'nin prix renaudot sahibidir.
  • mutluluk, evrensel bir amaç olarak benimsetilmeye çalışıldığı ölçüde içi boşalan bir kavramdır. mesajın bulanıklığı hem gücü hem lanetidir. bu nedenle bu gizemli şeyi inşa etmek için gereken ölçüsüz enerjiyi sarf eden ama mutluluğa kavuşamamış herkes,içtenlikle yakınabilir. fakat mutluluğun peşinden koşanlardan kaçması, ondan kaçanları yakaladığı anlamına asla gelmez. kimse gerçekten mutlu olduğundan asla emin olamaz ve insanın kendine bu soruyu soruyor olması, verilecek cevabı zaten çürütmüş olur.
hesabın var mı? giriş yap