701 entry daha
  • hitler'e şehri olduğu gibi teslim eden insanların ülkesinin başkenti. bu şehre gitmeden önce fransızlar için "lan ne gurursuz adamlarsınız" densede, bu şehri gördükten sonra "allahtan çakalla çakal olmamışsınız" demek gelir insanın içinden. züccaciye dükkanına giren file mızrak fırlatmanın anlamı yok sonuçta. hele ki böyle güzel bir dükkanınız varken.

    efendim şimdi bu paris'e "ayy çok klişe" diyen zevat sayısında artış mevcut. bu tür bir insana denk gelirseniz "hacım o laf eskidi. artık paris'e klişe diyen klişe oldu. klişe de götüne girsin" cümlesini rahatlıkla kurabilirsiniz. yüz vermeyin bu şebeklere. ve imkanınız varsa paris'i mutlaka ama mutlaka dünya gözü ile bir kere görün. bu şehrin havasını soluyun. o kadar da iddalıyım. velhasıl gittiniz, gördünüz olurda beğenmediniz ve geldiniz, burada bu entriye kin kusmak yerine içinizdeki götü kalkmış ruh halinizi tuvalet deliğine kusunuz.

    müzelere girmediğinizi farz edersek bu şehri gezmek için 3 gün yeterlidir. fakat dünyanın en ünlü müzelerinden biri olan louvre müzesi'ni de göremden gelmek terbiyesizliktir. benim gibi sanattan anlamıyor olsanız bile bu oraya gitmeme bahanesi olamaz. demek ki etti 4 gün. e 1 günü de hani çocukluğumuzu yaşayamadık ayağına eurodisney'e ayırdık. siz en iyisi mi kafadan 5 gün verin herkes rahat bir nefes alsın.

    bu entride bahsi geçen tüm miktarlar* 2011 yazında harcanmış miktarlardır. o zaman entry konuklarını daha fazla bekletmeden bir an önce bu enfes şehri anlatmaya başlamak gerekiyor.

    çok büyük bir ihtimal paris'e geliş vasıtanız uçak olacaktır. bir ihtimal giriş kapınız ise charles de gaulle havalimanı olacaktır. biz her ne kadar "çarls de gol" desek de orjinali "şarl dö gol" olan bu havalimanı 3 büyük terminalden meydana gelmektedir. schengen harici ülkeler (dolayısıyla dört tarafı düşmanlarla çevrili cennet vatanımız türkiye dahil)'in uçakları ilk ve en eski terminal olan cdg 1'e inmektedir. cdg 1, esenboğa'nın eski halini bilenler için hayal kırıklığı olmayacaktır. cdg 1, cdg 2 ve cdg 3 arasında ücretsiz mekik dokuyan hafif raylı bir sistem mevcuttur. buna neden ihtiyaç duyacağım diye sorarsanız hemen cevap vereyim. şehir merkezine giden rer b treni cdg 2'den kalkıyor. kişi başı 8 avro ile gare du nord'a kendinizi atarsınız. bilet almak için konulan otomatlar bozuk para istiyor (yani kağıt para kabul etmiyor). uzun süre cebelleştikten sonra bir görevli geldi ilerde tüm parayı bozuk paraya çeviren başka bir otomat gösterdi ondan sonra alabildik. aklınızda olsun.

    paris'te konaklamak ucuz değil. özellikle zone 1 içerisinde. bu arada neden zone 1? çünkü metro ağı zone 1 içerisinde. eli yüzü düzgün bir otel için ağustos ayında gecelik iki kişilik oda fiyatı 60-70 avrodan başlıyor. fakat şöyle bir güzellik var. türkiye'de kafanızı çevirdiğiniz her yerde nasıl ki bim görüyorsanız, paris'te de kafanızı çevirdiğiniz yerde bir ibis hotel görürsünüz. bizim tercihimiz rue de alesia caddesi (paris'in güneyinde zone 1 içinde) yakınlarında geceliği 85 avroluk basit ve temiz bir otel olan ibis hotel oldu. bu arada bu zone 1 içerisindeki en ucuz ibis'lerden biridir. "vay amk gecelik 85 avro verilir mi?" dememeniz için.

    gezelim/görelim: bundan sonraki kısım belirli bir rota dahilinde anlatılacaktır.

    tour montparnasse: paris'in en yüksek binası ve terasındaki manzara süper diyorlar. diyenler demeye devam ede dursun, parislilerin bu binadan nefret ettiklerini söylemek gerek.

    les invalides: burası 14. louis tarafından yaptırılmış, altın yaldızlı kubbesi olan güzel bir yapı. napoleon'nun mezarı da burada. dış kısmına da güzel bir bahçe yapmışlar, etrafı hendeklerle çevrili.

    eyfel kulesi: hemen hemen herkesin bilinç altına yerleşmiş imgesi ile dünyanın en meşhur yapısı. parisliler burayı da sevmiyorlar. kuleye çıkmak için 19 avro gibi bir rakam vermek yetmiyor. aynı zamanda en az 1 saat sıra beklemek gerekiyor. gerek yok dedik. yolumuza devam ettik. bu arada akşam saat başı kuleye yerleştirilmiş binlerce ampül ile şov yapar misafirlerine.

    seine nehri: paris'i ortadan ikiye bölen nehir. nehir üzerinde yapılacak bir bot turu ile birçok simgesel yapıyı görmeniz mümkündür. ayrıca akşam üstüne denk getirilirse parislilerin yaşam tarzına tanıklık etmeniz mümkündür. bizim katıldığımız tur bateaux parisiens firmasına ait ve kişi başı 12 avro. hemen eyfel kulesinin dibinden kalkıyor zaten. bizim eminönü'ndeki "bosforus! bosforusss" misali bir yer. bot üzerinden bir kaç görsel:

    görsel 1
    parisliler nehir kenarında
    görsel 2

    eurodisney: paris'in biraz dışında yer alan tema park. iki parktan müştekil. birincisi disneyland diğeri walt disney stüdyoları. biz sadece park tarafına(disneyland) girdik. biletlerimizi gitmeden internet üzerinden almıştık. kişi başı tek park 57 avro. iki park 65 avro falandı. biraz pahalı fakat tüm aktiviteler ücretsiz. ama yinede gidecekseniz yanınızda yiyecek, içecek tarzı şeyler alın çünkü oradaki mekanlar gereksiz pahalı.

    les halles: genelde gençlerin takıldığı güzel bir semt.

    notre dame: paris'in meşhur katedrali. harbiden çok etkileyici. adamlar ne ince işlerle uğraşmışlar zamanında. tamemen tesadüf eseri o gün paris'in nazi işgalinden kurtuluş yıldönümüne denk geldik. ayinimizi dinledik. huzura erdik.

    ile saint-louis ve ile de la cite: seine nehrinin ortasında iki küçük adacıktan oluşan bu semtler de genel hava itibarıyle paris'e çok yakışıyorlar. küçük kafeler, barlar, hediyelik eşya dükkanları, eski evler tam gezmelik. hediyelik eşya dükkanlarının bir kaçını gezdik çok orjinal, çok güzel şeyler var ama çok pahalı.

    saint-germain: paris'in en güzel caddelerinden biri. champs-elysees bu caddenin yanında bok yesin. özellikle cadde üzerinden girilen ara sokaklar parislilerin turistlerden sakladıkları mekanlar gibi. ama bizden kaçamadılar.

    jardin du luxemburg: lüksemburg bahçeleri. kocaman, harika bir bahçe. güzel bir saray ve medicilerden kalan bir çeşme.

    ponts des arts: gelenin geçenin korkuluklarına kilit astığı bir köprü.

    louvre müzesi: çok büyük bir müze. hakkınını vererek gezmek için bir gün bile yetmez ki biz 3 saatte falan çıktık. en bilindik eser olan mona lisa'yı görmeden de geçmemek gerekir. zaten müzede oklar sürekli mona lisa'ya yönlendiriyor sizi.

    champs-elysees: fazla bir özelliği olmayan büyük geniş bir cadde ve bol bol lüks mağazalar.

    arc de triomphe: champs-elysees'nin sonunda bulunan zafer takıdır. bu yapının üzerinden paris'in güzel bir manzarasını sunduğundan bahsedilse de buna tanık olamadık.*

    haussmann bulvarı: champs-elysees'nin paralelinde yer alan güzel bir bulvar.

    sacre coeur: montmarte tepesinde yer alan bir kilise. bembeyaz etkileyici bir yapı ve güzeldi. ama asıl güzellik kilisenin hemen önündeki terastan paris manzarasıydı.

    moulin rouge: meşhur paris gecelerinin eski mekanı. şimdilerde turistleri ağırlıyor. güzel showlar olmasına rağmen çok para istediler. veremedik. fakiriz biz.

    grande mosquee de paris: paris'te inşa edilmiş ilk cami. kapıdaki ağa camiyi gezebilmek için para isteyince namazımızı kaza ettik. şaka yaptım. alnımın secdeye değmişliği yok. bir de bu gözler sultanahmet, süleymaniye görmüş. kim takar yalova kaymakamını.

    cimetiere du pere lachaise: menilmontant'daki bu mezarlıkta bir sürü ünlü yatıyor. moliere, balzac, chopin, proust, jim morrison, edith piaf ve tabi ki bizimiler- yılmaz güney ve ahmet kaya. çok büyük ve çok değişik mezarların olduğu bir yer. elinizde krokiyle ancak gezilebilir.

    yılmaz abe'nin mezarı
    bu da ahmet abe

    huzur içinde yatın. biz devam edelim.

    place vendome: ritz gibi lüks otellerin olduğu güzel bir meydan.

    opera garnier: büyükçene bir opera evi.

    ne yiyelim/ne içelim:

    et. az pişmiş izli kırmızı et. hepsi güzel yapıyor bunu.
    şarap. kırmızı, beyaz, rose. hepsinde güzel bu meret.

    leon de bruxelles: dünyaca meşhur midyeci zincirci. koca bir kova dolusu midyeyi tava ve ya dolma dışında bir denyimle sunuyor. fiyatlar ortalama. bizimkisi saint-germen üzerindeki idi ve gayet menun kaldık. kova midye, bir porsiyon az pişmiş (burası önemli) biftek, karides ve iki bira 50 avro.

    laduree: makaron dükkanı. "arkadaş! allah aşkına nedir şu makaron?" diyen dostlarımıza gelsin. budur. bu laduree denen dükkan (ki şu anda dünyanın en ciks şehirlerinde) paris orijinli olup en iyi makaroncu olarak geçmektedir yiyecek aleminde. ortalama 1,65 saniyede mideye indirilen bu makaronun tanesi 1,65 avrodur. hı güzel mi? eminim en iyi makarondur ama makaronun kendisi ile problemimiz varmış. ama her türlü 2 tane gideri vardır.

    hippopotamus: restaurant zinicir. orijini yine bu memleket. güzel et. güzel hizmet. vereceğiniz fiyata değer. en ezından et nasıl mundar edilmez dersi aldık.

    evet. paris. ahmet altan'ın bir lafı vardır.

    - insanlar ikiye ayrılır. pardayanlar okuyanlar ve okumayanlar.

    evi paris olan bu şövalyenin hikayesinin anlatıldığı bu on ciltlik serinin hayatıma altı yaşımdan itibaren girişidir belki paris'i bana bu denli değerli kılan. ama bir şeyden çok eminim. gördüğüm şehirler içindeki en güzel şehirdi. güzel'in hakkını veren bu şehir her canlı tarafından en az bir kere görülmeyi hakediyordur.

    - mieğsii, pağii.

    edit: bazı bkz'ler düzeltilmiştir.
    edit2: vendome'nin doğru yazılışı sağlandı. teşekkürler. m...

    edit3: önce doğayla iç içe bir güzel yüzelim, güneşlenelim, akdeniz mutfağına doyalım yani anlayacağın kafa dinleyelim öyle gelelim paris'e diyen siz değerli vatandaşlarımız için gelsin:

    (bkz: cote d'azur/@guatr cemo)
1582 entry daha
hesabın var mı? giriş yap