• byung chul han ın metis ten çıkan yeni kitabı (haziran 2022 ilk baskı)

    han bu kitabında ' günümüzde acı ' başlığı altında acıya dair düşüncelerini paylaşırken pandeminin etkilerini de konuya ilişkisini göz ardı etmeden eleştirisini yapmakta.

    kitap 70 sayfa fakat ilk makale ancak 13. sayfadan başlıyor. 11 başlık altında oluşan kitap hayata acıya sosyal medyaya pandemiye mutluluğa varana kadar hemen hemen bir çoğumuzun düşündüğü fakat yine bir çoğumuzun da yazmadığı şeyler üstüne yazmayı başarmış. düşünmeye davet etmiş.
  • "kopuşlar acı veriyorsa bağlar hakiki demektir." (s.41)
  • palyatif "paltoyla örtmek" anlamına gelen pal/iare sözcüklerinden oluşur. tıpta temeldeki hastalığın tedavisinin mümkün olmadığı durumlarda hastanın acılarını geçiştirmek için kullanılan yöntemlerdir.

    palyatif toplum aynı zamanda bir "beğendim" toplumudur. beğeni çılgınlığına kapılmıştır. "like" günümüzün imi, hatta ağrı kesicisidir. sadece sosyal medyaya değil, kültürün bütün alanlarına hakimdir. bizzat hayat instagramlanabilir olmak durumundadır; yani acı verebilecek çatışmalar giderilmiş olmalıdır. acının arındırıcı olduğu unutulur. acı katartik bir etki gösterir. beğeni kültürü katharsis (arınma) imkanından yoksundur. bu da insanların beğeni kültürünün yüzeyi altında biriken olumluluk cürufunda boğulmasına yol açar. günümüzde acı deneyiminin temel özelliklerinden biri acının anlamsız olarak algılanmasıdır. acı karşısında bize dayanak sunacak ve yön verecek anlam bağlantıları mevcut değildir. acı çekme sanatını hepten yitirmiş durumdayız. acının tümüyle tıp ve eczacılık alanlarına ait kılınması "acıyla kültürel olarak başa çıkma programı"nı bozar. acı artık ilaçlarla mücadeleyi gerektiren anlamsız bir kötülüktür.

    dijitalleşme anestezi uygulamasıdır. dijital platformlar bizi sürekli olarak gözetliyor ve yönlendiriyor. duygularımız ve niyetlerimiz toplanıp sömürülüyor. interneti, gözetlenmeyi gerçek hayata yayıyor. takılabilir/ giyilebilir nesneler bedenimizi de ticari müdahaleye açıyor. algoritmik iplerle bağlı kuklalar hâline geliyoruz.

    motivasyon hocaları ve olumlu düşünmenin diğer temsilcilerinin iş piyasası yüzünden mali yıkımın eşiğinde bulunan insanlara iyi bir haberi var: en ürkütücü 'değişimler'i bile kucaklayın ve bunları fırsat olarak görün.

    mutluluk herkesin kendi başına uğraşması gereken bir şeydir artık. eziyet de kişinin kendi başarısızlığının sonucu olarak yorumlanır. böylece devrimin yerini depresyon alır. kendi ruhumuzu tedaviyle uğraşırken sosyal çarpıklıklara yol açan toplumsal ilişkileri gözden kaçırırız. korku ve güvensizlikle boğuşurken bunun sorumlusunun toplum değil kendimiz olduğunu düşünürüz...

    byung-chul han
  • millet olamamış ırklar topluluğ.
  • kendi ruhumuzu tedaviyle uğraşırken sosyal çarpıklıklarla yol açan toplumsal ilişkileri gözden kaçırırız(syf 23)
  • okuması keyifli, ufuk açan kitap.
    --- spoiler ---

    -devletlerin kendi varlıklarını devam ettirebilmek adına temel sorunun toplumsal değil; bireysel olduğunu aşılayan, bir politika devam ettirdiklerinden bahsedilen “mutluluk zorlaması” bölümü çok ciddi hoşuma gitti. özelikle devrime karşı en iyi tedbirin ben-yorgunluğu olduğunu söylediği kısım çok etkileyiciydi.

    -acıdan kaçarken en temel insani faaliyetlerden bile uzaklaştığımızdan ve hatta hayatta kalmak için insanlıktan uzak karantina uygulamalarını kabul ettiğimizden ve home office kültürünün modern hapishane olduğundan bahsettiği “hayatta kalma” bölümü de çok hoştu.

    --- spoiler ---
  • byung chul han'ın kitabı.

    "günümüzde her yerde genel bir algofobi, acı korkusu hakim. acı toleransı da hızla düşmekte. algofobi sürekli bir anesteziye yol açtı. acı yaratacak her durumdan kaçınılıyor. algofobi siyasete de yansıdı. uyum ve uyuşma baskısı arttı. siyaset palyatif bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirdi. "alternatifsizlik" siyasi bir ağrı kesicidir. mutlak "orta yol" palyatif bir etki gösterir. tartışmanın ve daha iyi savlar uğruna mücadelenin yerini sisteme uyma baskısı alır..."
  • alıntı:

    " günümüzdeki algofobinin temelinde bir paradigma değişimi yatar. içinde yaşadığımız toplum her türlü acı çekme duygusundan kurtulmaya çalışan bir olumluluk toplumdur.

    acıysa olumsuzluğun ta kendisidir.

    psikoloji de bu paradigma değişimini izleyerek "acı çekme psikolojisi" şeklindeki negatif psikolojiyi terk ederek sıhhat, mutluluk ve iyimserlik ile ilgilenen "pozitif psikoloji"ye yönelmiştir. "

    ...

    amerika'daki sağlık politikaları gereği pozitif psikolojiye mutluluk misyonu ile ilaçlar yoluyla ulaşmayı amaçlayan yaklaşımlara dair amerikalı ağrı uzmanı david b. m. tarafından yıllar önce dile getirilmiş şöyle bir söz de bulunmaktadır:

    - "günümüz amerikalıları acısız bir varoluşu anayasal hak olarak gören dünyadaki ilk nesildir muhtemelen"
  • kitaptan bir alıntı: günümüzde sanat zorla ''beğendim'' korsesinin içine tıkılmaktadır. (s. 16)
  • kitap içerisinde aldo palazzeschi'den bir alıntı:
    “acıda bulabildiği gülünecek şey oranında derindir insan.daha önce insani acının derinliklerinde gömülü olmayan biri yüreğinin derinlerinden gülemez.”
    bunun yanında bir de daha önce (bkz: şeffaflık toplumu) kitabında vurguladığı düşüncelere paralel olarak
    “özgürlük ve gözetim birbirinden ayırt edilemez hale gelir.” söylemi en takılı kaldığım yerlerden oldu.

    en zorlayıcı kısmı da “acının ontolojisi” bölümü olduğunu düşünüyorum. biraz varlık felsefesinden temel gerektiriyor.
hesabın var mı? giriş yap