• stephen king'in yazmak uzerine olan kitabi. kitabin hemen hemen yarisi bir otobiyografidir. turkceye henuz cevrilmemistir, cevrilmesi ihtimali de dusuktur.

    tarzini cok samimi ve icten buldum. bazi bolumlerini defalarca okuyup, gulmekten kendimden gectim.
  • diğer kitaplarını okumuş biriyseniz ya da okumaktaysanız, ek olarak yazar olmaya hevesliyseniz, stephen king'e sürekli sorulan "hoca o değil de sen bu konuları nereden buluyosun?" sorusunun cevabını bulabileceğiniz tek ve yegane kitaptır. aynı zamanda stephen king'in bana göre başlı başına bir hikaye olan hayatını da anlatır. stephen king size bi yandan hayatını anlatırken bi yandan da kısa ve öz şekilde yazarlıkla ilgili kritik tavsiyelerde bulunurken o kadar samimi davranır ki, bi dostunuzla muhabbet ediyomuş gibi hissedebilirsiniz. yarattığı karakterler hakkında en fazla bilgi edinilecek kaynaktır. (bkz: carrie white)
  • stephen king'in sonunda türkceye cevrilmis kitabidir. yazma sanati adiyla altin kitaplar'dan cikmistir.
  • king'in nasil yazar oldugunu anlatan, pek sakaci ve icten bir dille yazilmis,
    kendinden sonraki nesillere camdan bir sisenin icine koyarak firlattigi kitabi.
    (bkz: stephen king)
    (bkz: on writing)
  • stephen king'in bir kısmı otobiyografik bir kısmı da yazma teknikleri üzerine olan şahane kitabı. king amcamız bu son derece samimi olan kurmaca dışı eserinde okurla arkadaşlık sınırlarını aşıp, kanka moduna geçmiştir. kitabın en ironk kısmı da yazma üzerine yazılan şeylerin aslında biraz trişkadan olduğunu söylemesidir. king, kendi yazma uğraşını, kullandığı yöntemleri anlatır ve kurmaca yazmak isteyenlere tavsiyeler verir. king amcanın eserlerini sevin sevmeyin bu kitabı bitirdiğinizde, kendisini gördüğünüz yerde* boynuna sarılmak istersiniz.
  • mottosu "okumak için zamanınız yoksa yazmak için de yoktur" olan stephen king kitabı. üstad otobiyografisinin yanında geçirdiği trafik kazasını da adeta bir roman havasında anlatır. tavsiye olunur.
  • yazmayı çok isteyen ama "ne yazmalı, nasıl yazmalı" demekten tek bir adım atamayanlara ilaç gibi gelebilir bu kitap.

    ilk yarısında stephen king hayatının en sıkıntılı dönemlerini bile öyle keyifli anlatıyor ki, bundan bir gün iyi bir film çıkarsa şaşırmam. "sıkıntı çekmeden iyi yazar olunmaz" mesajı okurun üstüne atlamak için pusuda bekliyor ama esas mesaj o değil. stephen king sıkıntılar çekmiş ve sıkıntıları da yazarlığını muhakkak beslemiş fakat okuyunca anlaşılıyor ki bu yapıda bir adam paris hilton hayatı sürse oradan yine beslenir, yine yazarmış. en azından ben öyle algıladım.

    ikinci yarıda king'in nasıl yazdığı üzerine gayet aydınlatıcı tarifler var. yalnız şu önemli; bu bir "nasıl yazılır?" kitabı değil, "stephen king nasıl yazar?" kitabı. tekniklerini okuyunca zaten başka türlü olmamalı gibi geliyor (aklın yolu bir değil mi?) ama orada sergilenen hatalara düşen meşhur yazarları bir bir hatırlamaya başlayınca (kitapta da örnekler veriliyor) insan şaşırabiliyor.

    ayrıca örneğin mahşer'deki bir tıkanmayı nasıl çözdüğü veya carrie'nin fikrinin nereden çıktığı gibi gayet ilginç bilgileri hiç kapris yapmadan veriyor.

    yazarın felsefesini üç kelimede özetlemek gerekirse, plan yapmayın plan diyor. yazarlar bu konuda ikiye ayrılıyordur (bazen tek bir yazar da bu konuda ikiye ayrılıp bir o yana bir bu yana düşer) ama tahmin ediyorum ki her iki kesim de kitabın her bir bölümünü, kurguyu vs. en baştan planlayıp başlıkların altını sonradan doldurmaya çalışmanın üretkenliği ne kadar düşürebildiğini biliyordur.

    not 1: türkçe çevirisinde tek tük olsa da can sıkan hatalar var. adı "yazma sanatı" olan bir kitapta writer's block, kesinlikle "yazarlar bloğu" olarak geçmemeliydi örneğin. deyimin hem yazar tıkanması hem de "adres" şeklinde çift anlamlı kullanıldığı bir yerden bahsediyorum ve çevirmen bunu kasten böyle kullanmış olabilir ama bu tür durumlarda bir editörün veya çevirmenin notu, kitabın orijinal dilini bilmeyen okurlara son derece yardımcı olacaktır ve bu tür esprileri kavramalarını sağlayacaktır.

    not 2: hayatımda okuduğum ikinci stephen king kitabı bu oldu. birincisi, yazarın kendisinin de en kötü kitaplarından biri olduğunu söylediğini sonradan öğrendiğim şeffaf'tı*. onu okuduğumda bir kitabını daha okuyasım gelmemişti. geçen hafta yazma sanatı'nı okuyunca stephen king'den kaçmakla hata etmiş olabileceğimi düşünmeye başladım. beni zekasıyla tavlamış durumda şimdilik. bu yaştan sonra stephen king'i keşfetmeye başlayacağım bakalım. kimse "iyi yapıyorsun" - "kötü yapıyorsun" - "şu kitaptan başla" türü mesajlar yazıp bu bakir okurun heyecanını piç etmesin rica ederim. hayal kırıklığına uğrayacaksam da kendim uğrarım.

    not 3: çeviriyle ilgili aklımda kalmış başka bir detay da "beemer" meselesi. bir amerikalı arabasının beemer olduğundan bahsediyorsa kastettiği şey bmw'dir. saniyeler sürecek bir aramayla öğrenmek mümkün. çevirmenin demek ki böyle bir şey varmış deyip geçmemesi, şüpheci davranması gerekiyor.
  • içinde üç kere "türk" kelimesi geçen güzel ve öğretici kitap.
    özellikle, stevie ve kardeşinin bilim projesi için tüm mahallenin elektriğini kestiği bölümü kahkahayla okudum.
  • stephen king bu kitapta beni çok yüreklendirdi ve faydalı tavsiyeler verdi.

    yalnız, kendi yazarlık hikayesini anlattığı bölümde, kitapları çok satmaya başladıktan ve ünlü olduktan
    sonra okuyuculardan gelen mektuplardan bahsetmiş.
    o mesajlardan bir iki tane alıntı yapmış ve biri beni çok üzdü, arkadaş gerizekalılık mıdır, yobazlık mıdır bilmiyorum ama böyle öküzlük olmaz.

    mesaj şöyle; " o kazandığın milyon dolarlarla cehennemde bir bardak su bile alamayacaksın!"

    stephen king, kitabın ilk bölümünde kendinden bahsetmiş ve çok samimi, iyi bi insan olduğunu anlıyoruz, böylesine iyi bi insana söylenecek en ağır söz heralde (inançlı olduğunu da düşünürsek)
  • tür olarak, okumayı denesem de, ilgi duyamadığımdan stephen king kitapları okuyucusu olduğum söylenemez ama yazma sanatı'nı çok severek, kitaba girerek okuduğumu kitabı merak eden stephen king okumayıcılarına iletmek isterim. zaten otobiyografik anlatı ve genel anlatı tarzında... orijinalini görmedim ama çeviri çok başarılı duruyor.

    kitapta, yukarıda da geçen "okumak için zamanınız yoksa yazmaya da yoktur" sözü kadar beni etkileyen bir paragraf var. ağdalı anlatımı seven biri olarak bile yazarla kastettiği konuda aynı fikirdeyim. spoiler değil.

    "... hemen şu anda kendi kendinize 'bahşiş' yerine asla 'hizmet karşılığı ücret' demeyeceğinize ve 'john sıçmaya yetecek kadar bir süre durdu.' yazmak yerine, 'john ifrazat salgılamaya yetecek kadar bir süre durdu.' yazmayacağınıza...söz verin."
hesabın var mı? giriş yap