• 1899 dogumlu maya asıllı guatemalali sair, roman yazari ve diplomat. 1967 yilinda nobel edebiyat ödülü, 1966 yilinda sscb lenin barış ödülü almis.

    bir sürgünün yakinmalarini en yalin biçimiyle dile getirdigi siiri etkileyiciden de ötedir.

    sürgünün yakınmalari

    ve sen, sürgün:

    konup göçücü olmak, hep konup göçücü,
    han misali bir dünya
    ve bizim olmayan gökleri seyretmek,
    bizim olmayan insanların arasında yaşamak,
    bizim olmayan şarkıları mırıldanmak,
    bizim olmayan bir gülüşle gülmek,
    bizim olmayan elleri sıkmak,
    bizim olmayan gözyaşlarıyla ağlamak,
    bizim olmayan sevdalara salmak kendini,
    bizim olmayan yemekleri tatmak,
    bizim olmayan tanrılara yakarmak,
    bizim değilmiş gibi adımızı işitmek,
    bizim olmayanı, şunu bunu düşünmek,
    bizim olmayan bir parayı kullanmak,
    ve bizim olmayan yollarda gitmek.

    ve sen, sürgün:

    konup göçücü olmak, hep konup göçücü,
    ne varsa dünyada her şey ödünç,
    bizim olmayan çocukları kucaklamak,
    bizim olmayan bir ateşe yaklaşmak,
    bizim olmayan çıngırak seslerini işitmek,
    bizim olmayan ölümlere ağlamak,
    bizim olmayan bu hayatı yaşamak,
    bizim olmayan oyunlarla oyalanmak,
    bizim olmayan bir yatakta yatmak,
    bizim olmayan kulelere tırmanmak,
    bizimkilerin dışında, haberler okumak,
    bütün dünya için ve bizimki için acı çekmek,
    yağmur başka yağmur olduğu zaman yağmuru dinlemek,
    ve bizim olmayan suyu içmek...

    ve sen, sürgün:

    konup göçücü olmak, hep konup göçücü,
    gölgesi olmayan ama eşyaları olan,
    bizim olmasa da bayramı kutlamak,
    bizim olmayan bir yatak ve "ekmeğimizi",
    bizim olmayan hikayeler anlatmak,
    bizim olmayan işlerle uğraşmak,
    bizim olmayan evleri tutmak, bırakmak,
    bizimkinden başka şehirlerde dolaşmak,
    ve bizim olmayan hastanelerde
    şifası hiç yoksa tesellesi olan
    hastalıklara baktırmak. ama sizinkisi değil,
    sizinki iyileşirse geri dönmekle iyileşir...

    ve sen, sürgün:

    konup göçücü olmak, hep konup göçücü,
    ille yarın, yarın ya da hiç...
    saatlerin zamanı yapay bir zamandır
    zaman yerine yokluğu ölçer.
    bizim olmayan takvim yaprağında
    hesaptan düşülen yılların
    bizim olmayan yaş günleriyle ihtiyarlamak,
    bizim olmayan bir toprakta ölmek,
    bizim olmayanların ağladıklarını işitmek,
    ve bizimkinden başka bir bayrağı görmek,
    bizim olmayan bir tahtayı kaplamak,
    bizim olmayan bir tabutla örtmek,
    ve bizim olmayan çiçeklerle ve haçlarla,
    bizim olmayan bir mezarda uyumak,
    bizim olmayan kemiklere karışmak,
    sonunda vatansız bir adam olmak,
    isimsiz bir adam, insansız bir adam...

    ve sen, sürgün:

    konup göçücü olmak, hep konup göçücü,
    han misali bir dünya,
    ne varsa dünyada her şey ödünç,
    gölgesi olmayan ama eşyaları olan,
    ille yarın, yarın ya da hiç...
  • 1967 yılında nobel edebiyat ödülünü almıştır... 1899 guatemala`da doğmıştur 1974 te ispanyada ölmüştür. hukuk eğitimini bitirdikten sonra paris`te etnoloji öğrenimi görmüştür. ülkesinin demokratik savaşında önemli roller üstlenmiştir. annesi kızılderidilidir. kızılderili-maya mitlerini anlatan "guatemala efsaneleri":: (leyendas de guatemala) ile üne kavuştu. uzun sürgünlük yılları ile bir kaç kez sekteye uğrayan diplomatik görevlere atandı ancak guetemala nın diktatörlükten kurtulamayan yapısı yüzünden avrupada yaşamaya devam etti. "eselerinde emperyalist güçlere karşı savaşan insanların hikayesini ülkesinin folklorik özellikleri ile içiçe şiirsel gerçekçi bir anlatımla dile getirdi"
    çok büyük bir yazardır. güney amerikanın yetişdirdiği en önemli yazarlardan biridir...
  • tam adı miguel angel asturias olan (1899-1974) guatemala'lı nobel ödüllü yazar.ferhan şensoy amerika gezisinde tanıştığı meksikalı arkadaşlarıyla asturias'ın marquez'den daha önemli olduğu konusunda tartışırken olaya fransız kalan amerikalı kadınla da lazca dalga geçmiştir ayrıca.
  • annesi kzılderili olan guatemalalı yazar/diplomat. hukuk doktorası sahibidir. hukuk doktorasını "kızılderilerinin toplumsal sorunu" adlı çalı$ması ile almı$tır.
  • 19 ekim 1899'da in ciudad de guatemala'da bir hakimin ve maya yerlisi kökenli bir annesin oğulları olarak doğdu. hükümete karşı çıkan devrimci öğrencilerin ölüm fermanına karşı çıkan babasının görev yaptığı başşehirden baya verapez'e sürgün edilmesi sonunda 1904 - 1907 yılları arasında orada yaşadılar.

    1918 yılında tıp okumaya başlayan asturias, daha aynı yıl içinde hukuk ve gazetecilik okumaya karar verip san carlos'a gitti. 1924 yılından itibaren de kısa bir süre londra ve paris'te din okudu. 1926'da "amerikan yerlilerinin dinleri ve adaletleri" teziyle öğrenimini noktaladı. asturias uluslararası alanda 1930 yılında yayınlanan leyendas de guatemala (guatemala efsaneleri) adlı kitabıyla tanındı. 1930'lu yıllarda italya, yunanistan, mısır, filistin ve abd'yi kapsayan yurtdışı seyahatlerinde bulundu. 1946'da diplomat kimliğiyle kültür ataşeşi olarak meksika, arjantin ve el salvador elçiliklerinde görevlerde bulundu. guatemala'daki yönetimin düşmesi sonucunda görevini bıraktı. 12 yıl boyunca buenos aires, cenova ve paris'te sürgün olarak yaşadı. 1966 yılında guatemala'da özgür ve serbest seçimlerden sonra tekrar diplomat görevini aldı. başkan julio mendez montenegro tarafından 1970 yılına kadar paris elçiliğine getirildi. aynı yıl içinde lenin barış ödülüyle onurlandırıldı ve fransız pen-club tarafından asturias bu klübün başkanı seçildi.

    miguel ángel asturias 9 haziran 1974'te madrid'te öldü.

    eserleri:

    leyendas de guatemala (guatemala efsaneleri) 1930;
    el señor presidente ( sayın başkan) 1946;
    hombres de maíz (mısır toplayıcıları) 1949;
    viento fuerte, (kasırga) 1950;
    el papa verde, 1954;
    week-end en guatemala (guatemala'da hafta tatili), 1956;
    los ojos de los enterrados, 1960;
    el alhajadito, 1961;
    mulata de tal, 1963;
    cuentos y leyendas, 1965;
    clarivigilia primaveral, 1965;
    el espejo de lida sal, 1967;
    malandrón (epopeya de los andes verdes), 1969;
    viernes de dolores, 1972;
    américa, fábula de fábulas, 1972.

    kaynak: wiki&idefix
  • merhaba, guatemala! diye türkçe'ye çevrilmiş şiirin nobel ödüllü yazarı.

    merhaba, yumuşak kanatlı, kumral guatemala!
    sevginin, kardeşliğin toprağı, merhaba!
    merhaba, sessizliğin,yalnızlığın türküsü, guatemala!
    merhaba, iyiliğin eli!
    tanrının eli, merhaba!
    evlâtlarının sırtları birer kapı,
    kapar o kapılar dünyanın giriş yerini,
    bu etten kemikten kapıların ardına bakma!
    çığlıklar göklere ağar, ve ölüm askerleri
    orda parlatır çizmelerini kanla.
    insan dolu zındanlar, tıklım tıklım, yıkılacak gibi,
    tıklım tıklım zındanlara bakma!
    tekmil duvarlar delik deşik kurşunlarla,
    delik deşik duvarlara bakma!
    almış başını kaçar korkudan tekmil yollar,
    korkudan kaçan yollara bakma!
    kapasın önünü bu kapı senin,
    bu kapı bunların hiç birini sana göstermesin,
    zincire vurulmuş insanın sırtı, bu kapı.
    tarlalara, yeşermiş taze bitkilere bakma!
    boyunduruğa, darağacına bakma!
    kiliselere, kutsal eşyaya bakma!
    körüz biz, kör olmasına körüz ama,
    kızımız, anamız, avradımızsın sen bizim,
    ne olur, uzak kalma gözümüzden.
    bugün kızımız ellere satılık.
    cezası yok mu bunun! nerdesin, ceza?
    ağzının açmaz kimse, kıpırdatmaz dudağı
    ama herkes, gece gündüz, ve inanmadan,
    senin görmediğini görür, ey vatan,
    görür şölen yemekleri yediğini
    iri kemikli, et yiyici büyük korsanın,
    senin memelerinden yapılmış yemekler,
    senin pütürlü memelerinden,
    ey canım toprak!
    seni satanları görür, hepsi bekçilik eder, hepsi nöbette:
    yersin yumruğu, tekmeyi, kırbacı, kurşunu,
    bu altın şölenin tadını hiç kimse kaçırmayacak.
    şu rüzgâr söndürecekse söndürsün artık
    senin göklerini ışıklarıyla boyayan çırağıyı,
    kaplasın gün ışığını sonsuz karanlıklar;
    büyük korsan, şu hayvan gözlü,
    evinde, toplamış eşini dostunu,
    hart hart yer durur vatanı,
    nasıl oynarsa bir top oyuncusu topla,
    öyle okşar durur ötesini berisini,
    bekler kendinden geçsin, koyversin kendini,
    kolları arasında, utancından.
    hâlâ neden kararsız gökyüzü?
    tanrı bu kadar kötü mü ki?
    bunca şirinliği, birikmiş güzelliği silip süpürmek için
    yürürken deniz karalara, göllere doğru,
    öç alan bir deprem atarken her şeyi ölümün ağzına,
    büyük korsan tükürürken tütününü,
    titrek sesiyle tırmalar dururken
    perişan vatanın kokulu kulağını!
    hâlâ neden kararmaz gökyüzü?
    tanrı bu kadar kötü mü ki?

    köleliğin kısır, verimsiz kumsalında
    zaman diye bir şey yok.
    zaman yapraklarda, dallardaydı,
    gövdelerindeydi ağaçların, ve köklerinde,
    cıvıl cıvıl bir şeydi zaman, yaşayan, canlı,
    zaman yaşamıydı yani insanoğlunun.
    bir gün vatan yurdun bütün saatlerinde yaşamıştı bu zamanı.
    ama bugün gelin görün ki,
    doyurmak için koca korsan aç karnını,
    bir bir kendisi saymakta bu zamanın günlerini.
    ateş, kasırga, şimşek, nerdesiniz, çabuk olun!
    vatan ki bir dilber, bir içim suydu,
    belindeki kemer parçalanmış bir menteşe!
    o sülün boy, o su testisi, o başının tacı,
    dilberliğini yapan şeyler değil de neydi?
    o güzelim papuçlar değil miydi alımını arttıran?
    çıkın alevler, sarılın ağaçların, ürünlerin boğazına,
    yansın büyük korsanın önünde toprak yalım yalım!
    ölüm zamanı sarmakta!
    ölüm sarmakta dünyayı!
    yok olsun bütün hayat adası!
    yok olsun bütün hayal adası!
    vatan satılmıştır büyük korsana!
    uyur ağaçlar kışın.
    vatanda uyusun ağaçlar gibi.
    peşinde bir sürü kuyruğuyla
    büyük korsan saltanat sürsün,
    vatan da uyusun bu köle haliyle,
    yıldızlara,haydi parlayın, diyeceğimiz güne dek,
    yansıtın gökyüzüne bu çınlayan sevinci,
    diyeceğimiz güne dek sulara,
    haydi uyanın, diyeceğimiz güne dek ölülere,
    işte o gün geldi, diyeceğimiz güne dek,
    evlerimiz kurtuldu cellâtlardan,
    hayat zulümden ve korkudan kurtuldu,
    kurtuldu yabancılardan toprak,
    haydi, ekelim tohumu,
    altın buğdayı devşirelim, tam zamanı,
    açalım kollarımızı, sarılalım sevgili vatanın boynuna,
    gözlerimizde mutluluğun yağmuru;
    evlâtlarının arasındasın işte,
    evlâtların işte seninle sarmaşdolaş,
    diyeceğimiz o mutlu güne dek,
    vatan uyusun!

    çeviri: a. kadir - şerif hulusi
  • mesela bizim oğuz atay ve yaşar kemal'i yanyana koysak, latin amerika'da birinin marquez'e, diğerinin asturias'a denk düştüğünü söyleyebiliriz. ama hangisinin hangisine denk düştüğünü de bizim aylak okurlar okuyup cevaplayabilir. böylesi daha iyi evet.

    sayın başkan'ın gidişatı çok iyi şimdilik, bitişatı da böyle olursa on üzerinden 8 puan verir gönderirim evine.
  • eserleri yordam kitap tarafından basılan yazar.
  • arjantin'de guatemala büyükelçisi iken buenos aires'te kaçak olarak kalan pablo neruda'ya kendi pasaportunu verip, avrupa'ya gitmesini sağladığı rivayet edilir.
    sayın başkan romanı, güney amerika edebiyatının kült romanlarındandır.
hesabın var mı? giriş yap