• öykülem dergisinin 3. sayısındaki "ikinci el" adında enfes bir öyküsü bulunan yazar.

    ----alıntı----
    "cansu'nun hep sağ eliyle tamer'in sol elini tuttuğunu öğrendiğimde, sağ elini de benim yapmıştım hemen. ısırarak damgalamıştım parmaklarını. diş izlerim minik bir farenin kemirdiği peynir parçasında oluşan oyuklar gibiydi tamer'in beyaz teninde. o acıdan ağlamıştı, ben de hırsımdan.
    .........

    "tek el de bana yeterdi belki ama yetmiyordu işte. mesela tamer'in doğuştan bir eli eksik olsaydı bunu hiç sorun etmezdim. ellerinden birisinin cansu tarafından kullanılması işleri değiştiriyordu. ne zaman bunu düşünsem, zihnimdeki çocuğun görüntüsü silikleşiyordu.

    ----alıntı sonu----
  • "açık artırma" isimli öyküsüyle altkitap 2015 öykü ödülünü kazanmış olan yetenekli yazar. dijital ortamda ücretsiz olarak şuradan ulaşılabiliyor:
    http://www.altkitap.net/…ltkitap-2015-oyku-seckisi/
  • son dönem dergilerde öykülerine sık rastlar olduğum, 2015 yaşar nabi nayır gençlik ödüllerinde öykü dosyası dikkate değer bulunan yazar. aklıma kitabı ne zaman çıkacak acaba sorusu gelmeden edemedi.
  • post öykü'nün mart-nisan sayısında yayınlanan "tilkiler aç mı kalsın" öyküsüyle beni benden almış yazar. kimmiş diye araştırdığımda fark ettim ki altkitap 2015 öykü yarışmasında da birincilik ödülünü almış zaten.

    tilkiler aç mı kalsın: alıntı:

    --- spoiler ---

    ---leyla zaman zaman anlattıklarımın doğru olup olmadığından şüphe ederdi. ismail diye birinin varlığına da inanmadı haliyle. onu yemeğe çağırmamı istedi bir akşam. ismail o gece de garipliklerini bir kenara bırakmadan yanında getirmişti. getirdiği baklavanın hatırı sayılır bir kısmını bize gelirken yolda yemiş, ayağındaki çorapların teklerini de farklı farklı giymişti. leyla masada bizi yan yana kabahatli iki çocuk gibi oturtmuştu. "leyla yenge eline sağlık çok güzel olmuş yemek," dedi, leyla mutfağa kalan baklavayı almaya giderken. beni dürttü sonra dirseğiyle. "leyla yenge de müfettiş gibi maşallah, senin neden bu kadar uslu olduğun belli," dedi. dişinde kalmış maydanoz o konuştukça gözüme batıyordu. "dişinde," dedim elimi kendi dişime götürüp işaret ederek, "maydanoz kalmış." diliyle maydanozu aranmaya başladı. dilini üst ön dişlerine doğru götürünce, kıvrılmış dilinin altındaki damarları göründü. iri iri mosmordu. o an ismail'le neden arkadaşım diye düşündüm birden. sonra ayaklarına baktım, masanın altında birbirinden uzakta, rahatça yayılmış ayaklarına. "çoraplarını başka başka giymişsin ismail," dedim. "biliyorum, bilerek giydim." "bilerek mi, neden?" "e her çift çoraptan en az bir tanesinin dışarıya çıkıp gezme hakkı var, ya yarın ölür de kalırsam, bu kahverengi olan çift hiç dışarı çıkmamış olsaydı, haksızlık değil mi?" buna da hak vermiştim birden, ne garip. kendi gibi düşünceleri de garipti ismail'in. ama incelikli adamdı, tilkilerin midesini, dolapta sıkılıp kalmış çorap teklerini bile düşünürdü aslında.---
    --- spoiler ---
  • karahindiba dergisinde atölye bölümüyle dikkatimi çeken yazar. sonra araştırdım ki kendisinin altkitap birinciliği ve hem geçen yıl hem de bu yıl yaşar nabi nayır'da dikkate değer bulunmuşluğu olan bir yazarmış.
  • kaderin cilvesi, okumaktan keyif aldığım öykülerin yazarıyla da tanışma şansı yakaladım. sohbeti de en az öyküleri kadar leziz öykü yazarı. bu yıl da yaşar nabi nayır'da dikkate değer bulunmuş. sıra kitapta, çıksın artık.

    karahindiba dergi'de geçen aylarda okuduğum öyküsünden;

    "kararmış muzu tutan buruşmuş parmaklarını tek tek kırmak istiyordum. omzunun arkasından görebildiğim kadarıyla televizyona bakmaya çalıştım. kovboy çizmesi, kovboy şapkaları. bu adamlar gibi babam olsaydı diye geçti aklımdan. sonra anneme küfrettim. beni bu adamın elinde bırakarak kaçıp gidecek kadar bıkmış anneme.
    gözlerim doldu. yine de ağlamadım. annemin yokluğunu hissettiğimde eskiye dair bir şeyler hatırlamaya çalışırım. eski bir telefon konuşmasında, hattın diğer ucunda ağlamaktan kısılmış ince sesini, evin içinde dolaşırken üstüne geçirdiği siyah hırkasını ve belki bazen de kendimi çok zorlarsam evin o varkenki hoş kokusunu. sık sık yapmam bunu, yalnızca onu çok özlediğimde. ve böyle zamanlarda hemen annemi başka bir şehrin kalabalık bir caddesinde hayal ederim. onlarca insanın arasında bir yerlere yetişmek için hızlıca yürürken. belki bir manavda elmaları sakince tek tek seçip kese kağıdına koyarken. ve hatta bir arnavut taşlı kaldırımda siyah hırkasıyla bir dükkanın önünde durmuş vitrindekileri izlerken. uzaklarda ve herkes için alelade biri olduğu düşüncesi önce beni rahatlatsa da sonra canımı sıkar. düşündüklerimi unutmaya çalışırım."
  • birgün gazetesi pazar ekinde dostlar böyle yapar çünkü isimli yeni bir öyküsü yayınlanmış yazar. öykülerini okurken içselleştirmekten kendimi alamıyorum. yine böyle farklı yerlerde yazsa da karşılaşsam öyküleriyle.
    --- spoiler ---

    rüzgar bir nefes daha üfleyip geçiyor. üşüyen kollarımı sıvazlıyorum kendime sarılır gibi. sağ tarafı havada kalmış tahterevalliyi izliyorum. iki kişiye ihtiyacı var dengelenmek için. biri giderse, bir tarafı kuma gömülür, öteki tarafıysa havada sonsuza dek asılı kalır.
    --- spoiler ---
  • varlık dergisinin temmuz sayısında bir söyleşisine rastladığım öykücü. yenice'nin nisan ayında çıkmış olan ilk kitabı tekme tokatlı şehir rehberi'ni okuma isteği uyandıran güzel bir söyleşi bu. kendisi hakkında fikir edinmek adına, söyleşinin bir kısmını buraya almakta yarar görüyorum:

    * tekme tokatlı şehir rehberi'nin yazılma sürecinizden bahseder misiniz? bu kitabı ne kadar sürede tamamladınız? çöpe attığınız öyküleriniz oldu mu? bu derlemeyi yaparken nelere dikkat ettiniz, öyküleri nasıl seçtiniz?
    - bu kitap son halini alana dek iki yıl üzerinde çalıştım diyebilirim. derlemeyi yaparken veya öyküleri yazma aşamasındayken belirli bir tema seçmedim, ama bir şekilde uyum içinde olmalarına özen gösterdim. bütüne uymadığını veya yeterince iyi olmadığını düşünerek baştan veya sonradan elediğim kimi öyküler oldu. bir öyküyle vedalaşmak bu anlamda çok zor. veli toplantısında çocuğunun sınıf tekrarı yapacağını öğrenen bir annenin yaşadığı hayal kırıklığına benzetiyorum ben bunu. yarattığınız bir şey başarısız oluyor. üzücü ama kabullenince de yararlı bir sürecin ilk adımı. bunu göz önünde bulundurarak sınıfta kalan öykülerimi sınıf tekrarından sonra başka bir dosyaya koyma kararı aldım ve daha çok son dönem öykülerimi dosyaya koymaya çalıştım.

    * içlerinden favori öykünüz var mı?
    - favori öyküm zaman zaman değişiyor. neye göre değiştiğini ben de bilmiyorum. ama "tilkiler aç mı kalsın"ın nedense bende sanki daha özel bir yeri var.

    * kitabınızın ithaf kısmı da oldukça sıradışı. bu gördüğüm en ilginç ithaflardan biri. "ablamın eltisinin dayısının küçük oğluna". kitaplarda, özellikle de ilk kitaplarda daha duygusal ithaflar görmeye alışığız. neden böyle bir ithafta bulunmayı tercih ettiniz?
    - dosya mizanpaja gitmeden son bir okuma yapana dek ithaf sayfası boştu aslında. son kez okurken kendi yerini buldu ithaf diyebilirim. neden böyle bir şey seçtiğime gelince, bakmayı bilen için o ithaf bence yazılmış en duygusal ithaflardan biri.

    * kitabınızı okurken en çok, ironiyi hiç elden bırakmamanız etkiledi beni. öykülerinizi gülümseyerek okurken bir an durup düşündüğümüzde aslında çok trajik bir yanı olduğunu fark ediyoruz. tıpkı az önceki ithaf konusunda olduğu gibi. siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
    - bu benim hayatı algılayış biçimimle alakalı sanırım en çok. kendimle ilgili büyük meseleleri de ironiyle karşılıyorum. olaylara farklı açılardan, farklı duygularla bakabilmek bence hayatı renkli ve katlanılabilir kılıyor. bizi insan yapan, zenginleştiren ironi, bence öyküye de aynı derinliği sağlıyor.

    * kitabın bütününe bakınca bir şey daha dikkatimi çekiyor, öykü isimleriniz. "tilkiler aç mı kalsın", "muz ve kovboylar", "tekme tokatlı şehir rehberi", "yalandan kim ölmüş ltd şti". öykülerinize isim koyarken neler düşünüyorsunuz?
    - öykü isimlerine çok önem veriyorum. fakat çarpıcı olmasından çok öyküyü iyi tanıtmasına veya metne yön vermesine dikkat ettim dosya hazırlarken. bazı öyküler kendiliğinden ismini buldu aslında. ama bazılarına da isim seçerken bir o kadar zorlandım. belki aradan bir fikir yakalarım diye zaten defalarca kez okuduğum öyküleri yine bıkmadan okudum. öyle bir şey ki doğru ismi bulunca zaten anlıyorsunuz. bu da yazmaya, bir şeyler üretmeye dair güzel anlardan biri.

    * öykülerinizin yarısından çoğunun kahramanı erkek. karşı cinsi ele almanın, konu edinmenin daha zor olduğu söylenir. klişe, kalıp, tip tuzağına düşmek kolaydır. oysa siz oldukça gerçekçi, ete kemiğe bürünmüş erkek karakterler yaratmışsınız. bu bir tercih miydi?
    - kadın dünyası yakın ve tanıdık. o nedenle karşı cinsten karakter yaratmak bana kendi öykücülüğüm açısından kendini aşmak, üstüne bir şey koyabilmek gibi geliyor. dolayısıyla bunu bir oyun, bir meydan okuma olarak görüp yaratma sürecinde daha çok keyif alıyorum. bu yönden bakarsak evet, bu bir tercih. yakın gözlemlerim kahramanın ete kemiğe bürünmesinde önemli rol oynuyor diyebilirim.
  • hayatımda tek mevsim tanıdım, o da ünlü olmuş :o
hesabın var mı? giriş yap