• derin adlı şiir kitabıyla 1998 cemal süreya şiir ödülünü almış olan genç şair
  • betik

    en yakın arkadaş halini
    bir kurum olduğu için bıraktım
    şimdi ruhun göçebeliğiyle özgür
    köksüz dalların pervasızlığıyla rahat
    ve gece oldu mu bir o kadar yalnızım

    ardını bildim, bir kocaya evet demedim
    ama hep sütsüz kaldı memelerim
    alnı terleyen bir bebeğe benimdir deyip
    avcumun çizgileriyle sevemedim
    ve bazen güvenliği, yastığın ikili terini
    yani işte ocağı her daim tüten bir evliliği de
    saygıyla değil, ama hayalle, yenilgiyle istedim

    şimdi ruhum illa da bulmaya yazgılı
    dibe bucağa kaçışan, körebe kelimeleri
    ne oyalanacak bir yer var yeterince
    ne de konuşmadan durabilirim kendimle
    ve öyle uzağa düştük ki sevgilimle
    bir daha asla bir cümle olamayacağız belli ki
    şimdi eşkiyalarca talan ediliyor bedeni
    ve ruhu ona hükmedemeyecek kadar şaşkın
    bedeni belki onu yeniden doğuracak bir rahim
    esirgeyen, bağışlayan bir baba da olabilirdi
    ama çok vakit var ki, tanımıyor geçmişini

    yani ki şaraba serpeceğim bir ışığım yok
    yareni kalmayan tenim, okşayışlardan yana ıssız
    yaşım desen hep kalçalarıma ekleniyor
    ve karnım hep bomboş, tıpkı ağzımın içi gibi
    bir vakit arasından sözcükler kaçmasın diye
    kenetlediğim dişlerden tel geçsin istiyor hekim
    yinelenip durmak faydasız ya değirmenimde, söyle
    telgrafın telleri, artık beni ona götürebilir mi?

    yaşadığım yeri soracak olursan
    ev derim, yani bir uyku hali

    özlem sezer
  • "geçici edebiyat"çılardan durugözlü gencecik bir şair. "hay allah, burada da değilmişim..."

    ben onu deniz bitti şiiri ile tanımış, öyle sevmiştim. daha farklı bir yapıtı:

    ime perastikos*

    sanki elimde bir fincan
    komşuya biraz kendimden ödünç istemeye gitmişim gibi
    ve elimde iskenderiye kütüphanesinden kalan is lekesi

    bana göğe merdiven dayamayı ve yükselen bir derinliği
    yaprağı özsuyuna, köküne, damarına vararak
    sevmeyi öğreten o topraklarda
    göğün yerin dibine çekildiği yerde bir deniz buldum yine de
    her an çatlayıp farklı bir yere düşecekmiş gibi duran
    birkaç bakır rengi dolunay
    tahta araba tekerlerine takılıp giden kırların sudaki yansıması
    denizden aldığı tuzu görkemli, cömert güzellinden geri veren
    kıvırcık, asil saçlar ve onun üzerine döküldüğü geniş omuzlar
    ay ışığında incelen ayak bilekleri kadının
    öpe okşaya onarılan bir beden

    göğün derinliğinin toprağa kök saldığı anılarda
    deniz ne kadar fırtınaya karışsa da yürüdüğüm, konuştuğum
    kahve fincanını masadan alıp sehpaya bıraktığım
    çocuğun başındaki başağı okşadığım yere
    vurmazdı dalgası

    bundandı işte, içimde kaldım ve bu kadar çok sevmeyi
    yeryüzünde ne yapacağımı bilemeden dolandım

    işledi durdu tik tak ikinci bir kalp gibi diğerine bazen uyum
    bazen de şimdi ilksel olanın ritmini bozan göçün anısı...
    bir kafkası ne saçının inceliğinden, gözünün renginden
    ne de gururlu gölgesi için taşınan çıkık elmacık kemiklerinden
    bakışındaki koyu gölgeliğe çekilen acıdan tanıdığını söylüyor nart
    gökçeada'nın yarım kalan evlerini testideki şaraptan içerken
    anıyor anasının kalbinin kulakçığına eğilip söylediğini:
    "allah bu acıyı unutturacak başka acı vermesin"

    benim şimdi kendime ölmeyecek kadar aşk dediğim;
    kadehler çarpışırken dudak izleriyle dikkatin ilgilenmediği
    mutluluğum demiştim oysa, burada nasıl da içten, nasıl da görkemli

    ama bazen de güneşin bir taşın üzerine işlediği gergeften
    kopmuş iki iplik gibi

    kopmuş iki iplik, kopmuş iki iplik: gibi

    *geçiciyim

    meraklısı için bir link: http://www.yitikulke.com/…task=view&id=36&itemid=80
  • büyüm...
    (bkz: evvel zaman içinde yok iken)
    (orhon murat arıburnu uzun metraj film öyküsü ödülü)
  • yazarken ayık olmadığı hissi uyandıran ve gecemi ağırlaştıran dokunan, yağmalayan *
    ...........
    ben ki kendimi değersiz bir eşya kılmak
    ya da ertesi güne biraz yaşamak saklamak için
    bir ara o üzerimde gezinen devriye gözlerine iliştim

    bana kalırsa
    bir riya değildi sevinmedim deyişim
    sahi sabah buldum onu, hem hoşnut kaldım
    mavi bir kar bulutu gibi etrafımdaydı
    nefesimde buğu, meğer sevinmişim

    neden tükendim öyle birdenbire sende
    belki de geride bir diş izi bırakmadığım için

    hay allah burda da değilmişim
  • ankaralı şair. çerkez yemeklerini harika yapıyor. yeni kitabını bekliyoruz artık.
  • bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen şiiristanbul'un "kadın şairler buluşması" bölümünde yaptığı iğrenç sunumla birçok kadın şairin ve seyircinin tepkisini çeken, girdiği her ortamda feminizm mastırı yaptığını dile getirme gerekliliği hisseden zat-ı muhterem.
  • kara kancaloz'la geçen şen günlerim

    kara kancaloz dizmiş diline iğneleri
    hark puuu, hoooork puuu
    tüküre tüküre atıyor kızgın iğnelerini
    ben sanıyorum ki gıdıklıyor beni
    ki ki ki, kikir kikir kiii!

    kara kancaloz'un çenesi dikiş makinesi
    hiç durmadan hiç durmadan ta ta ta ti ta tata ti!
    ben sanıyorum ki saçıma güneş dikiyor
    o konuştukça yüzüm gözüm parlıyor

    kara kancaloz çen çen çenelek böceği
    sıçraya sıçraya giden bir kulak kemirgeni
    kendine taraftar bulmak için debelenirken
    ha babam de babam çen ha çen çen çen

    bana öyle geliyor ki konuşmuyor da
    çekirdek çitliyor: çit çat çat, çit çat çat
    çekirdek dediğin de sırf kabuktan ibaret
    çitten çattan başka bir şey yok mübarek

    ama ben de az numaracı değilim hani
    esner gibi yapıp havayı içime çekiyorum
    sonra püfff pufff rüzgâr oluyorum
    kabukları savura savura gönlümü şenlendiriyorum

    kara kancaloz beni gözleriyle soyuyor
    bilmem ki kadın kadına canı neler çekiyor
    ayaklarımdan başlıyor aralarda oyalanıyor
    ama ne yapsa sonunda kafama çarpıyor
    ben sanıyorum ki futbol oynuyor
    güüüm pat! bir kafa atıyorum
    seyirci 'kara kancaloz ağlarda!' diye alkışlıyor

    kara kancaloz, kara kancaloz
    dili ateş, değdiği yerde cozzz!
    bilir misin yaş almak öyle güzel öyle ferah ki
    senin o biçimsiz kötülüğün anca
    benim kalbimin kırışığını ütülüyor

    aman da aman ha saman bre
    kara kancaloz'un kâğıdı var, kalemi var
    kara kalemle kara kâğıdına yazar ha yazar
    hop ordan hooop burdan kafama atar
    ben de alır onları katlar, uçak yaparım
    kara kancaloz kızdırma sakın ha beni
    uçaktan kafana kahkaha bombası atarım

    özlem sezer
  • tam adı melek özlem sezer'dir ve son yıllarda cogalan adaslarıyla egda ozlem sezer ya da mavi liman'daki ozlem sezer'le, antoloji com'daki ozlem sezer'le ayrıca dis hekimi emlakcı envai cesit ozlem sezer'le ilgisi yoktur. bu nedenle son zamanlarda ilk ismi olan melek'i de kullanmaya baslamıstır. dustugu durum ise elbette butun yazarlar icin isimlerini farklılastırmak konusunda bir temkin geregi yaratmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap