• ko to tamo peva filminin yönetmeninden, 1982 yapımı yine komik ve bir o kadar absürt bir sırp filmi daha!

    --- spoiler ---
    mezarcılık ile uğraşan topalovic ailesi -ki öyle bir aile ki 6 nesil bir arada yaşamaktadır- en yaşlı üyesi pantelija, 150 yaşını geçkin olduğu halde ölmüştür. geriye kalan, birbirinden çakal 5 nesil, türlü atraksiyonlarla baba mesleğini ayakta tutmaya çalışmaktadır. fakat, ne var ki ailenin en genci -ve en safı-, bili piton denilen eşkıyanın yaşlı kızına aşık olmuştur ve onunla evlilik hayalleri kurmakta, babasını delirmektedir.

    bu mafya kılıklı bili piton, topalovic ailesi için iş yapmakta, geceleri mezarları kazıp, daha çürümemiş olan tabutları çıkarmakta ve topalovic uyanıklarına satmaktadır, paraları da kırışmaktadır. fakat, uzun süreli alacağını alamayan piton, topalovic'lerden intikam almak için yanıp tutuşmaktadır.
    --- spoiler ---

    bu duygu ve düşüncelerle, filmimiz devam eder, görkemli bir finalle sona erer...ve özellikle de balkanlara aşina olanları hayran bırakır!

    ingilizce, "the marathon family" olarak da aranabilir.
  • sinema tarihine geçmeyi belki de her aileden daha çok hakeden maraton ailesinin hikayesini anlatan filmdir.
    mizahı, ölüm ile iç içeliği, şiddeti, küfürleri, cinselliği ve tabi ki absürdlüğü ile, kısacası her haliyle bir balkan sineması filmidir.
    o yüzden de çok güzeldir.
  • 6 nesilin bir evde yaşadığı topalovic ailesinin maceralarını anlatan şeker gibi film. 6 nesil derken insanın kafasında 30 40 kişi beliriyor ama öyle değil. ailede bir erkek çocuk dünyaya getiren kadınlar hep kuruyup gittiği için topalovicler en büyüğü 150 yaşında 6 erkekten oluşuyor. 150 yıl yaşayan en büyük dedenin ölmesiyle film başlıyor. ara sıra daha tempolu sahneler beklediğiniz oluyor olayların içeriğine göre. bir iş yaparken falan kenardan seyrederseniz daha tatlı sanki.
  • spoiler serbest yazıyorum, önden uyarayım.

    hatrı sayılır sayıda balkan filmi izledim diyemem fakat emir kusturica'nın tsrna maçka beli maçor* filmine damga vuran dedeleri düşününüce "balkan filmlerinde bir dede metaforu var" diyor insan.

    iki film için de "açın dedeler" diyebilirim gönül rahatlığı ile. hele 150 yaşını geçkin ölen dedenin oğlu. şu korna ile derdini anlatan. polise dinamit atmak nedir dedeciğim?

    ayrıca ingilizce altyazılarda "i fuck your glowing sun" gibi bir deyiş barındırıyor. baba oğluna etmez bu lafı gerçi ama...

    diyeceğimiz odur ki gönül rahatlığı ile izleyin.
  • ko to tamo pevadan sonra hayal kırıklığı. evet yine eğlenceli, evet absürt, evet duşan kovaçeviç yazmış ama... ama işte, amacı olmayan filmler bende bu hissi yaratıyor.
  • bizim tosun paşa'mız, hababam sınıfı'mız gibi klasiklerden, sırpların klasiklerinden. topaloviç ailesinin filmi, topaloğlu yani. en çok güldüğüm birkaç sahneyi aşağıda spoiler ibaresi içerisinde yazıyorum

    --- spoiler ---

    mirko topaloviç, filmin başında ölünün ölçüsünü almaktadır ve merhum 2,28m boyundadır

    mirko: uzun bir adammış
    ölü yakını: o uzun değil, yüksek bir adam
    mirko: hayattayken yüksekti, şimdiyse uzun. rahmetli babam her insanın üç adet ölçüsü olduğunu söylerdi: yükseklik, genişlik ve uzunluk

    mirko, sevgilisi cristina'nın evine onu babasından istemek üzere gitmiştir ve onu cristina karşılar

    mirko: baban evde mi?
    cristina: evet
    mirko: seninle evlenebilmek için izin isteyeceğim.
    cristina: evlilik mi? ama bu konuda bana fikrimi sormadın
    mirko: eğer baban kabul ederse sana da soracağım

    ailenin en yaşlı bireyi pantelija vefat etmiştir, ve aile krematoryum açılışına hazırlandığı için kiliseyle arası iyi değildir. cenaze sırasında

    -papaz djura nerede?
    -o gelmedi
    -niçin?
    - bizim günahkar olduğumuzu söyledi.

    .....ve cenazeyi aileden lucky topaloviç yönetmeye başlar, dua okur falan

    lucky topaloviç, filmde birçok sahnede kendisine yönelik bir tehdit olduğunda belindeki silahını tutarak konuşur ya da silahı yanında değilse bile onu alıp öyle konuşmaya başlar. bir gün bir düelloya davet edildiğinde babası sorar

    lucky'nin babası: daha önce hiç ateş ettin mi?
    lucky: evet.
    babası: kimi vurdun?
    lucky: kimseyi. sadece düğünlerde havaya ateş ettim
    --- spoiler ---

    bu arada diller arasında aynı olan sözcükler her zaman ilgimi çekmiştir. sırpça ve türkçe'de aynı olan sözcükleri de film esnasında duydum.

    kapı=kapı
    para=pare
    budala=budala
    hadi=hadi
    ortak=ortazi
  • sülaledeki tüm kadınların topalovic ailesine gelin olduktan sorna bir erkek doğurup ölmesiyle sadece erkeklerden oluyşan ve uzun yaşayan bir sülale topalovic sülalasi.
    dede, oğlu, torun, torunun oğlu, torunun torunu ve torunun torununun çocuğundan oluşan bir aile.

    tabutçuluk yapıyorlar, ama mafyayla anlaşıp, mezarları soydurup, yıllardır yeni tabut yapmadan, aynı tabutları satıyorlar.
    krematoryum yapıp, mesleklerine yenilik getirmek istiyorlar.

    eğlencelik. danilo 'bata' stojkovic filmi seyretmek isteyenler için.
  • film 1934'te yugoslav kralının aleksandar'ın fransa'da öldürülmesi olayıyla başlar, bu olaydan altı yıl sonra sırbistan'da bir kasaba yazısıyla da olayları takdim eder. yani 1940 yılı ve devamını anlatmaktadır zaman olarak. sinemaya sesin girmesi ise 1926-1927 yıllarına tekabül eder. 13-14 yıl sonra filmin geçtiği kasabaya da sesli film ulaşmıştır. bununla ilgili keyifli bir sahne de vardır filmlde.

    sesin olmadığı dönemde, sessiz filmlere piyanosuyla yaptığı müzikle eşlik eden kristina, sesli filmlere geçişle birlikte etkisiz elemana dönüşmüştür. kenarda köşede hüzünle ilk kez sesli film deneyimini yaşarken salondaki izleyicilerin keyiften dört köşe olmasına tahammül edemez ve ses sistemini dağıtarak piyanosunun başına oturup zorla kendi yaptığı müziği dinletmeye çalışır. sesli filmin keyfine varan izleyiciler doğal olarak buna karşı çıkıp ortalığı karıştırır. sinemanın bu büyük yeniliğinin yarattığı etki yugoslav mizahı eşliğinde güzel verilmiş.
  • hikayesi pek bir yere varmayan ancak izlemesi keyifli, hos nukteler barindiran bir sinema yapitidir kendisi.
  • her ne kadar (bkz: ko to tamo peva) kadar iyi film olmasa da hiç fena değildir. olay öyle çok bir yere bağlanmıyor ama ara ara kahkaha attırıyor. mesela (bkz: ko to tamo peva) filmindeki tarlasından geçilen dayı bu filmde de kuyunun içinden çıkıp şikayet ediyordu. veya polisler evi bastığında mirko ve ölen rajkovic'in kardeşinin arasındaki diyaloglar oldukça güldürdü.
hesabın var mı? giriş yap